Süleyman İrvan hocamızın yazdığı Gazetecilik eğitimi: Efsaneler ve gerçekler başlıklı yazı, gazetecilik eğitimi konusunda eğitimcilerin günah keçisine dönüştürüldüğü dönemde farklı bir bakış açısı sundu. Öncelikle şunu söylemeliyim. Türkiye akademisi, özellikle iletişim fakülteleri bağlamında “konuşma” özelliği pek kuvvetli olmayan bir karaktere sahip. Başta eğitimin daha nitelikli hâle getirilmesi olmak üzere birçok konuda akademisyenler kendilerine yönelebilecek eleştiri oklarından kaçınma eğilimindeler. Bu yüzden kamuya açık bir mecrada gazetecilik eğitimi tartışmak birçok anlamıyla çetin bir iş. Çünkü ortaya kendi perspektifinizi koymak zorunda kalıyorsunuz.
Farklı mecralardaki işleriyle gazeteciliğe bulaşmış, gazetecilik dersleri veren ve yeni medyada haber ekonomisi üzerine çalışan biri olarak gazeteciliğe benim bakışım daha ziyade alanın kendi krizine odaklanmış durumda. Haber odalarının daraldığı, güvencesizliğin kalıcılaştığı ortamda “nasıl bir gazetecilik eğitimi” sorusuna verilecek yanıt daha büyük önem kazanıyor. Zira meslek örgütleri tarafından yayınlanan her bir rapor, işlerin daha da sarpa sardığını gösteriyor. Ben daha ziyade TGS Akademi tecrübemiz özelinde, başta iletişim fakültesi öğrencileri olmak üzere, katılımcılardan aldığımız geri dönüşleri ele almak istiyorum.
Öğrenciler iletişim fakültelerinden memnun değil
TGS Akademi’nin her eğitiminde 100’e yakın yahut 100’den fazla başvuru alıyoruz. Bunların önemli kısmını iletişim fakültelerinde halihazırda öğrenci olan insanlar oluşturuyor. Akademiye başvuru formlarında insanlara böyle bir eğitimin neden kendilerine yarar sağlayabileceğini düşündüklerini sorduğumuzda hâlâ öğrenci statüsünde olanlardan aldığımız yanıt neredeyse hep aynı doğrultuda: Fakültede aldığım eğitimin yeni medya düzeninin gerekliliklerine denk geldiğini düşünmüyorum.
Öncelikle TGS Akademi konseptini açıklayayım, ondan sonra da öğrencilerin bu “açığı” TGS Akademi ile kapatmayı neden uygun buldukları üzerine akıl yürütelim. TGS Akademi’nin amacı temel gazetecilik bilgilerinin ötesinde, yeni medya teknolojilerinin getirdiği değişiklikler ve sektörel taleplere ayak uydurmak. Buna bağlı olarak müfredatımızı da bu ihtiyaç etrafında oluşturduk. Bilgi güvenliği, sosyal ağ kullanımı, dijital hikaye anlatıcılığı, yeni medya ekonomisi, mobil video üretimi, doğrulama, yeni medya okur yazarlığı, algoritmalar, veri gazeteciliği, gazetecilikte yeni tasarım trendleri ve arama motoru optimizasyonu (SEO) gibi temel başlıklar etrafında eğitimler gerçekleştirdik.
Eğitimlerin içeriğiyle ilgili genelde övgü alsak da aldığımız eleştirilerin başında “sürenin kısalığı” geliyordu. Ancak bu tip projelerin uzun sürmesi, ders veren uzmanların ödemelerinin düzenli yapılması, eğitimin ideal sınıf koşullarında gerçekleşmesi ve bir kısmı çalışan insanların sürekli derslere katılabilmesi gibi bir araya gelmesi ancak örgün bir eğitim programıyla mümkün olan bir sistemde mümkün. Bu bağlamıyla TGS Akademi’de, bizi takip eden ve bizden talep eden öğrenciler verdiğimizden fazlasını alıp kendi projelerini kurmak dahil farklı işlere girişirlerken bazı öğrenciler de yeni konseptlerle tanışıp hemen sonrasında fakültelerinin ya da gazetelerinin koridorlarına geri dönüp kara kara düşünmeye başladılar.
Gazetecilik eğitimi ‘dünyayı kurtarmak’ için
Türkiye’deki iletişim fakültelerindeki temel eğilim gazetecilik eğitiminin “dünyayı kurtarmak” üzere tasarlanmış olması, öğrencilerin hızla bu ruh hâline sokulması ve hatta gazeteciliğin ulvi bir eylem gibi sunulması. Oysa hakikat öyle değil. Günümüzde gazetecilerin büyük kısmı freelance, kalanı ise birer beyaz yakalı temposuyla çalışıyor. Korkunç bir güvencesizlik rejimi politik, ekonomik ve teknolojik bir baskı eşliğinde tecrübe ediliyor.
Günümüzde çok temel kimi becerilere sahip olan gazeteciler sürekli çalkalanan bir durumda olsalar da geri kalan kesime göre daha kuvvetli durumda oluyorlar. Ancak bu çok temel beceriler, benim TGS Akademi’nin programında saydığım dersleri de çoğu zaman kapsamakla birlikte onlardan ibaret değil. Zira dil bilgisi, yabancı dil bilmek, konu hakimiyeti, portfolyoya sahip olmak, sosyal beceriler, araştırma yeteneği gibi kaliteli gazetecilik için gerekli olabilecek birçok nitelik de aranıyor insanlarda. Burada ise küresel bir sorun ortaya çıkıyor: İyi eğitim, iyi yabancı dil bilgisi ve yeni medya okur yazarlığı gibi nitelikler beklenen kişilerin gazetecilik gibi hukuki ve politik baskı altında, ekonomik getirisi oldukça düşük bir alanda neden çalışmak isteyeceklerini kimse düşünmüyor.
Temposu bakımından ve üzerinizdeki baskı bakımından birçok beyaz yakalı pozisyonla benzeşen gazetecilikte hem kiranızı ödeyememe sıkıntısıyla karşı karşıyasınız hem de adınız her an bir iddianamenin satırlarında yer alabiliyor. Bu da netice olarak müfredat problemi kadar mühim bir “aktivist gazeteci” profili çıkarıyor. Günümüzde bir gazetecinin iyi gazeteci olması için ekonomik beklentilerini, kariyer hedeflerini çöpe atması gerekiyor. Bunun böyle olması gerektiğini söyleyenlerle ilgili görüşüm şu ki, pembe yalanlar söylüyorlar. Oturmamış bir gazetecilik ekonomisinin içerisine insanları politik sebeplerle davet etmek hem etik, hem politik anlamda sıkıntılı.
Verimli iş modelleri geliştirilmeli
Gazetelerin istihbarat servislerini boşalttığı, muhabirleri örgün sistemden izole ettiği ve kendilerini Internet editörü denen kopyala yapıştır memurlarıyla ikame ettiği bu dönemde mesele ne yazık ki yine emek politikalarında kilitleniyor. Patronlar işe yarar bir ekonomik model geliştiremediklerinden de teknolojik gelişim/değişim karşısında gözleri kamaşan birçok gazeteci ya da gazeteci adayı da faturayı üniversite eğitimine kesiyor. Oysa üniversite eğitimi söz konusu olduğunda en büyük hata; henüz kendi göbeğini kesmekten aciz bir mesleğe bu kadar çok mezun vermek, o mezunlara da güncel bir müfredat sunamamak.
Bu bağlamda gazetecilik eğitimini tekrar tartışmak için, medyanın kendi ekonomik sürdürülebilirlik problemine nasıl yanıt vereceğini daha iyi yorumlamak gerekiyor. İstatistiklerde görüldüğü kadarıyla fazla kodlayıcı, reklamcı ve kullanıcı deneyimi uzmanı istihdam eden yeni dönem gazetecilik endüstrisinin ürünün ta kendisine tekrar odaklanması ve kalite gazeteciliği gibi dünyanın her yerinde yüksek prodüksiyona uğruna para ödemeye değer gazetecilik trendlerine geri dönmesi, bu aşamada tek çare. Belki o zaman akademi de karışık sinyallere daha anlamlı şekilde yanıt verebilir.