Gazetelerin kitap ilavelerinin, günlük ve hafta sonu eklerinin etkileri de, sayfa sayıları da azaldı, azalıyor… Kimi de çoktan kapandı. Peki, neden böyle oldu, bu durum okuyanı, okumayanı nasıl etkiler? Gazeteciler Mehmet Y. Yılmaz, Banu Tuna, Ümit Alan ve akademisyen Sülayman İrvan ile konuştuk…
“Gazete eklerinin, özellikle hafta sonu eklerinin olmaması okuyucudan neleri götürür?” Soru bu. Bunu gazetecilere sormak istedim; sormak ve kayıt altına almak. Bu eksikliği gösterip bir şekilde, hemen şimdi olmasa da, yakın zamanda yerinin doldurulmasını talep etmek…
Tirajların düşmesi, ilânların azalması, alternatiflerin çoğalması, okuyucu ilgisinin dağılması, Türkiye’de gazeteciliğin içinde bulunduğu zorlu durumlar, internetin-sosyal medyanın şaha kalkması gibi pek çok nedenle gazete ekleri de ölüm döşeğinde.
Bir örnekle başlayalım…
Uzun süre ben de hafta sonu ekleri yayın yönetmenliği yaptım; çok güzel haberlerimiz, örnek vakalarımız, şahane röportajlarımız olmuştur ama çok sık verdiğim örneklerdendir, kısaca bahsetmek isterim:
Beş yıl önce mevsimlerden yazdı. 1.500, 5 bin ve 10 bin metre koşularında Türkiye şampiyonlukları olan Murat Karabaş 29 yaşındaydı. Ve o yaşta kaldı. Şampiyon olmak ya da milli formayı taşımak geçindirmiyordu Murat’ı, Bodrum’da bir inşaatta çalışıyordu, göçük altında kaldı, bir inşaat çukurunda hayatını kaybetti.
Yeni nişanlanmıştı, yakında evlenecekti. Nişanlısıyla aynı kot gömlekten giymiş, renkli gözleriyle kameraya gülümseyen fotoğraflarının beni ağlattığını hatırlıyorum.
Akşam hafta sonu eklerinin başındaydım. Ekibe “Murat gibi milli sporcu olup ağır işlerde çalışmak zorunda olan başkaları da var mıdır? Birini bulabilir miyiz konuşmak için?” derken aklımın ucundan geçmezdi onlarca kişi bulacağımız! Atletizm, halter, boks ve güreş… Öyle hikâyeler vardı ki, Mehmet Özdoğan’ın yaptığı, iki gazete sayfasına sığdıramadığımız röportajları okurken içimiz sızlamıştı.
Uluslararası başarı olmadan devletten ya da kulüplerden, hiçbir maddi destek alamayan, neredeyse karın tokluğuna çalışan milli sporcular… Sabahları sanayide işçi, akşam sahada şampiyon olanlar.
Birinin şu sözlerini unutamıyorum: “Cebimizde et alacak para olsa doping kullanır mıyız? Ben yine iyi durumdayım. Evden spor salonuna 20 kilometre yürüyerek gelen sporcular var. Aramızda birleşip o gün parası olmayana yarım ekmek döner ısmarlıyoruz. Devlet bütün milli sporcularına bırakın 860 liralık bursu, 500 lira verse doping moping kalmaz.”
Bir haberde milli sporcular meselesine de, ülkenin fakir ama başarılı gençlerine de, doping meselesine de değiniyorduk. Hafta sonu eki haberciliği sayesinde.
Bu tür habercilik hızla, şoklarla flaşlarla, geçicilikle mücadele eder; gazeteci arkadaşım Banu Tuna’nın deyimiyle ‘iyi yapılırsa’, haber olan ‘sonucun’ nedenlerini açıklar ve geleceğine dair bir ya da birkaç öngörüde bulunur.
Misal #10YearsChallenge meselesini Twitter’da artık baş örtüsü takmayan genç kadınlar üzerinden gördük, tartıştık, tartışıyoruz ama karışık, twitter reytingini ön planda tutarak. Analiz yok. Oysa ne kadar önemli, başka bir tür haber gözüyle izlemek gerekiyor. Hafta sonu eklerinde bu açılım sağlanırdı, sosyologlar, toplum bilimciler, başını açan ya da kapatan kadınlarla konuşmalarla bir dosya hazırlanırdı… Gibi gibi…
Yine bilen ve bu konuyla ilgilinenlere sorduk; ne olacak medyanın ek yayıncılık hali?
Banu Tuna: İyi yapılmış ekler gusto inşâ etmenize yardım eder
Sen sorunca arşive dönüp baktım, 2000’lerin başında Hürriyet Pazar ekini 24 sayfa çıkarıyormuşuz. Şimdi 10 sayfa hazırlıyoruz. Cumartesi eki 8 sayfa, birkaç hafta evvel Seyahat ekinin planı ise 6 sayfa geldi. Eskiden daha fazla sayfaya ihtiyacımız varsa kavgasını verir, sayfa sayısını artırabilirdik. Şimdi bu mümkün değil. İlân çok azaldı çünkü. Hele kâğıt maliyeti arttıktan sonra hiç mümkün değil. Bir süre sonra itiraz etmeyi bırakıp sana verilen alana sığmaya çalışıyorsun.
‘Her gidenle gazeteden bir renk de gider’
24 sayfa çalışılan bir gazete ile 10 sayfa çalışılan bir gazete arasında elbette fark oluyor. Üstelik o gazeteyi hazırlayanlar da sayfa sayıları gibi azalıyor. Ek gazeteciliğinde her muhabir, editör bir renktir. Herkes kendi meraklarını, ilgi alanını, eğilimlerini, entelektüel birikimini koyar yazı işleri masasına. Ana gazeteye göre çok daha özgür bir alandır. Dolayısıyla her gidenle birlikte gazeteden bir renk de gider.
Arşive bakınca ne kadar muhafazakârlaştığımızı da bir kez daha fark ettim. 2000’lerin başında attığımız başlıkların, bastığımız fotoğrafların büyük bölümünü bugün kullanamayız. Sosyal medyada 30 saniyede linç ederler.
‘Ek haberciliğinin farkı…’
Ek gazeteciliği, bugün artık sıklıkla tartışılan ‘yavaş gazetecilik’ kavramına en yakın şey. Tüm hafta boyunca üzerinize boca edilen ‘son dakika’lar, ‘az sonra’larla toz duman olan gündemin içinden okumaya, üzerine düşünmeye değer olanları ayıklar, 140 karakterle anlaşılamayacakları okuyucuya sunar. Uzun okuma, meseleyi anlama imkânı tanır. Üstelik bazı konu başlıklarını sadece eklerde bulabilirsiniz. Hiçbir ana gazete kültür-sanata, sinemaya, edebiyata, seyahate, toplumda filizlenen yeni akımlara ekler gibi yer ayırmaz. Bunlar yaşamı renklendiren, yaşamaya değer kılan, hayal kurduran, dünyaya daha geniş bir pencereden bakmanızı sağlayan, hatta iyi yapılmışsa bir gusto inşâ etmenize yardım eden şeylerdir.
‘Keşke hâlâ gazetecilik yapsa dediğim çok insan var’
Ekler, Batı tarzı gazetecilik yapmaya da imkân tanır. Periyodu haftalık olduğundan bir haberin üzerinde koca bir hafta, hatta gerekirse daha uzun sürelerle çalışıp dosya konuları hazırlayabilirsiniz. Aklıma Ersin Kalkan’ın 2003’te üzerinde haftalarca çalıştığı ‘Son Kahramanlar’ haberi geliyor örneğin. İstiklâl Savaşı’nda savaşmış, hâlâ hayatta olan son yedi gaziyi tek tek bulup konuşmuş, Kutup Dalgakıran’la fotoğraflarını çekmişti. Sebati Karakurt Kandil’e gitmiş, izlenimlerini aktarmıştı…
“Keşke hâlâ gazetecilik yapıyor olsa” dediğim çok insan var. Büyük bölümü bana bu mesleği öğretenler. Dedim ya, ek gazeteciliğinde herkes masaya kendi zenginliğini koyar diye, aklıma gelen isimlerin hiçbiri bugün gazetecilik yapmıyor. O yüzden biz daha fakiriz.
Mehmet Y. Yılmaz: Artık mesele tiraj değil Reis Bey’i mutlu etmek
Gazetelerin ekleri kapatılıyor, kapatılmayan eklerin de sayfa sayıları son derece azaltılmış durumda. Bundan sonra “İki sayfa daha azaltalım” diyecek durumları da yok, bu, zaten kapatmak anlamına geliyor.
Bir süredir gazetelerin eklerinin tiraja olumlu katkısının azaldığından, bazı eklerin tiraj yapmadığından söz ediliyor. Sorunu eklerin içeriğinden önce ana gazetelerde aramak gerek. Mesela Hürriyet gazetesini ele alalım. Ana gazete sürekli kan kaybeder, okuyucusunu tatmin edemez hâle gelirken ekler nasıl tiraj alsın?
İkinci sorun tasarruf gerekçesiyle sayfaların azalmasında. Eklerin günlük 100 binin üzerinde tiraj sağladığı günlerde bu eklerin sayfa sayıları 24 – 36 arasında değişirdi. Bir dönem 32 sayfanın altında cumartesi ve pazar eki verilmediğini de hatırlayalım.
Eklerin tiraj getirmiyor olmasının üçüncü nedeni kutuplaşma. Eskiden hafta içinde Sabah ya da Hürriyet alan okur, hafta sonunda da ekleri için diğer gazeteyi satın alırdı. Hatta bu araya Milliyet’in de uzun süre girdiğini söylemeliyim. Hafta sonunda her üç gazeteyi alanların sayısı da az değildi.
Bugün öyle bir okuyucu tipi kalmadı. Sabah ve Milliyet malûm bir çizgide yayın yapıyor. Onlar için Hürriyet “öteki Türkiye’nin gazetesi”. Onun için hafta sonunda da ek var diye Hürriyet’e yönelmediler. Şimdi Hürriyet de hızla onlara benziyor. Ve bu benzerlik tiraj kaybını da beraberinde getiriyor.
Bu ekler bir yaşam biçimini yansıtan ve yeniden üreten yayınlardı. Şimdi ana gazetelerin geldiği çizgideki okuyucunun da zaten böyle bir talebi yok.
Zaten şu anda bu gazetelerin sahiplerinin ve yöneticilerinin de temel derdi tiraj değil. Tek bir meseleleri var: Reis Bey’i mutlu etmek, kamu ihalelerinden nasiplenmeyi sürdürmek. Gazetelerin tiraj ve reklam kaybı nedeniyle zarar etmesi umurlarında değil, kâğıt fiyatlarının geldiği bu noktada zam bile yapmıyorlar, çünkü bir ballı ihale bütün zararı götürüp, kâr da getiriyor.
Onun için eskisi gibi içeriği güçlü, tirajı çok arttıran ekler geçmişte kalmış anılar olmaya mahkûm.
Ümit Alan: Sosyal medya, hafta sonu ilavelerinin içerik kalitesinin üstüne çıktı
Hafta sonu ilaveleri gazetelerin renkli ve farklı yüzüydü. Basın arşivlerinde birkaç hafta ilgili yılın hafta sonu ilavelerinde gezineyim, o dönemin trend haritasını çıkarırım. O derece değerli malzeme var orada. Evde Cumhuriyet gazetesinin 80’lerde verdiği ilavelerin ciltlenmiş hali var; o eklerde dönemin ruhunu çok net görüyorum. Ana gazetenin güncel kalabalığında bunu görmek zor. Öyle bir işlevi vardı ilavelerin. Trend belirler var olan trendi yansıtırlardı.
Bu yüzdendir ki, hafta sonu ilaveleri ilk dalga internete yenilmedi. Destek abonelikleri hariç hafta içi basılı gazete almayı bıraktıktan sonra bile bir süre hafta sonu basılı gazete almaya devam ettiğimi hatırlıyorum. Hafta sonu ilavelerinin asıl yenilgi süreci sosyal medyayla başladı. Çünkü onların üstlendiği işlevi sosyal medya akışı üstlendi. Bloggerler, youtuber’lar, fenomenler, Facebook grupları ve daha fazlasından oluşan bir bütün bu. Hafta sonu ilavelerinin içerik kalitesinin üstüne çıktılar.
‘Neden olmuş, nasıl olmuş anlardık’
Basılı medyanın bu konuda içerik kalitesini daha da artırmaktan başka bir şansı yoktu ama tam tersini yaptılar. İnsanların internette veya sosyal medyada bulamayacağı kadar orijinal içerik üretmek gerekti. Çok zor işti. Yapamadılar da. Çünkü medyadan ilk uzaklaştıranlar da bunu yapabilecek kalitede insanlar oldu. Maliyetleri düşürmek için, -belki de mecbur kalarak- içerik kalitesini daha da düşürdüler. Bu da sonu hızlandırdı.
Misal, Twitter’da bir gazeteci çıkıyor başını açan kızlarla ilgili bir kuşkusunu dillendiriyor. Oturup üzerine çalışmamış ama kuşkusunu dillendiriyor. Bu eskiden hafta sonu ilavelerinde birkaç sayfa incelenecek bir dosya konusuydu, bir kapak konusuydu. Anlardık, neden olmuş, nasıl olmuş? Şimdi böyle bir mecra olmadığı için gazeteci bile çıkıp aklına gelen kuşkuyu ortaya bırakıyor.
‘Radikal İki’deki ‘trending topic’leri sosyal medyada 10 dakikada bitiriyoruz’
Benim ilk yazılarım Radikal gazetesinin pazar eki Radikal İki’de çıkmıştır örneğin. Daha oraya yazı göndermezden evvel nasıl sabırsızlıkla beklediğimi anımsıyorum da, şimdi öyle bir heyecan yok. Radikal İki’deki makale kalitesinin çok üstünde içeriğe birkaç tıkla ulaşırım ama heyecan yok. Radikal İki’deki makalelerin bir hafta tartışıldığını bilirim. Şimdi bu işi sosyal medyada 10-15 dakikalık bir sürede yapıyoruz bitiyor. Trending Topic işte. Önceden trending topic’leri hafta sonu ilavelerinde görürdük. Onun tartışılma dilimi haftalık periyottu. Şimdi saatlere indi. Hafta sonu ilavesi bunu nasıl yakalasın?
‘Basılı gazetenin canı cehenneme diyenler yeni gazeteler yapacak’
Ben hafta sonu ilavelerinin eskisinden daha güçlü döneceğini düşünüyorum. Ancak ilave olarak değil ana gazete olarak. Bu kısa vadede olmayabilir ama olacak. Bunun için önce günlük basılı gazetelerin iyice bir yok olması gerek. Çünkü bu iş için farklı bir kafa biçimi gerekiyor. Eski ya da başka bir deyişle gelenek için direnen bir kafa değil. ‘Basılı gazeteler değerli onları yaşatacağız’ kafası değil. Tam tersine sosyal medyayı, interneti çok iyi bilen ve onun açıklarını çok iyi tespit edebilen bir kafa. Bugün “Basılı gazetenin canı cehenneme” diyenlerin elinden çıkacak yeni basılı gazeteler bence. Bu da muhtemelen hafta sonları olacak. Bunu tüm dünyada süren ‘Slow Journalism’ (yavaş gazetecilik) tartışmalarıyla paralel olarak ele almalıyız. İnsanlar artık buna ihtiyaç duymaya başladılar. Bu ihtiyaç önümüzdeki birkaç yılda daha da belirginleştirilecek. Batsa üzülmeyecek kadar çok param olsa, bu konuda belki beş yıl zarar etmeyi göze alarak bir yatırım yapardım.
‘Deney yapmak gerek’
Dolayısıyla bildiğimiz anlamda “hafta sonu ilavelerinin” bugün yaşaması çok zor. Onların bazı özelliklerini alarak ama onlardan çok farklı bir kafa gerekiyor. Trend belirleyemez ya da yakalayamazsın artık. Trendi, youtuber’lar, instagram’cılar belirliyor. Şimdi yapılacak iş, iyi ‘yavaş gazetecilik’ örnekleri çıkarmak, durmaksızın deney yapmak. Eski hafta sonu ilavelerinde bunların iyi örnekleri vardı. Bunun için gazeteciliğin drama sanatlarından destek alması gerektiğine kadar giden tartışmalar var. O hafta içi sosyal medyada tartışılıp bittiği düşünülen bir olayı öyle bir hikâye edersin ki, öyle bir açıdan ele alırsın ki, orijinal bir içerik çıkar ortaya. ‘Deney yapmak gerek’ sözüm boşa değil. O yüzden ‘Bir süre zarar etmeyi göze almak gerek’ dedim zaten.
Önceden basılı gazeteleri bilenlerin onları özlediği, hiç görmeyenlerin de orijinal bulacağı kadar süre geçmeli bu söyleyeceklerim için. Plakların dönüşü gibi. O zamanın hipsterlarının “Abi kâğıda dokunmak çok farklı bir şey yaa” diyeceği bir dönem. Ona sahip olmanın insanı iyi hissettireceği bir dönem.
‘Haber Netflix içeriği gibi tekil olarak şans buluyor’
Aslında illa kâğıda bağlı da değil, dijitalde de bunun yapılabileceğini düşünüyorum. Video destekli, belki prodüksiyonlu. Ücretli içerik olarak tabii. İnsanların para ödeyeceği bir kalite lazım. Üç gün önce Twitter’da okuduğum şeyi hafta sonu ilavesi diye parayla önüme getirirsen ona para ödemem. Bu ihtiyaç da kuluçka döneminde şu anda. Benim gibi düşünenlere uyup bunu deneyen ve batan olursa sorumluluk kabul etmem.
Haber de şu anda ‘gazete’ bağlamından ziyade Netflix içeriği gibi tekil olarak şans buluyor, viralleşiyor. Bu dağınıklığa meydan okuyan bir gazete bağlamı, duruşu bakışı bulmak lazım tabii önce. Bu dağınıklığı halletmemiz lazım. MacOS’un son sürümünde bilgisayarın masaüstü dağınıklığını temizleyen özellikler var örneğin. Benim gibi her şeyi masaüstüne kaydedenler için müthiş bir kolaylık. Bu ihtiyacın aynısını haber okuma alışkanlığımız için de hissedeceğiz. İşte o zaman hafta sonu ilavelerinin bir şansı olacak. Üstelik ‘ilave’ sıfatından bile kurtularak.
‘Eklerde özleyeceğimiz bir içerik zaten yoktu’
Gazetelerin günlük eklerinin, kitap eklerinin ve hatta hafta sonu eklerinin kapatılmasının temelinde ekonomik krizle birlikte artan maliyetler söz konusu. Hem kâğıt fiyatlarının artması, hem de dövizde görülen yükselişin en olumsuz biçimde etkilediği sektörlerin başında gazete sektörü geliyor. Korkarım ki bu gidişle sadece ekler kapanmayacak, basılı gazeteler de birer birer kapanacak.
Bu da ayrı bir tartışmanın konusu elbette.
Eklerde neler vardı ve dolayısıyla neyi özleyeceğiz? Açıkçası, gazetelerin günlük eklerinin içeriği açısından özleyeceğimiz pek de ciddi bir içerik yoktu zaten. Bol magazin içerikli bu eklerin yer verdiği haberleri fazlasıyla haber sitelerinde görüyoruz.
Belki gazeteleri sadece basılı versiyonundan takip edenler için bir eksiklik olabilir ki, onların da sayıları giderek azalıyor.
Peki hiç mi iyi ekler yoktu? Açıkçası benim aklıma ilk gelen, kapanan Radikal gazetesinin Radikal 2 ekiydi. Güncel konuları akademik düzeyde tartışmaya açan bu ek çıktığı dönemlerde tartışmalara epey olumlu katkı yapıyordu. Gazeteci Tuğrul Eryılmaz’ın yönetiminde çıkan Radikal 2’de çok sayıda akademisyen güncel konularda değerlendirmeler yapabiliyordu. Geçen yıl (2018) başında Tayfun Atay’ın yönetiminde çıkmaya başlayan Cumhuriyet Pazar da popüler kültür, sosyal medya gibi konularıyla keyifle okunan bir ek haline gelmişti, ancak Tayfun Atay’ın gazeteden istifasıyla bu ek de tarihe karıştı. Tayfun Atay şimdi aynı konsepti internette deniyor. T24 Pazar, belki de hafta sonu eki konseptinin internet üzerinden de mümkün olabileceğini gösterecek bize. Şimdilik sadece belirli yazarlara yer veriyor, ancak tematik giderse daha çok ilgi çekebilir.
Nilay Örnek’in notu: Haberi oluşturmaya çalışırken, şu anda hâlâ ek yayınlarda çalışanlardan görüş almakta zorluk çektiğimi söylemeliyim.