Dosya

Trolleri bloklamalı mı, cevap mı vermeli? Kadın gazeteciler anlatıyor

Türkiye’de gazetecilik yapmak her geçen gün zorlaşıyor. Özellikle kadın gazetecilere daha önce eşi görülmemiş bir sistematik saldırı söz konusu. Gerek muhalif kimlikleri, gerekse geleneksel kadın tasarrufuna uymamaları kadın gazetecileri hedef yapıyor. Sosyal medyanın başını çektiği bu tip trol saldırılarında özne kadınsa, kullanılan dil doğrudan cinsel kimliği hedef alıyor.
Bu saldırıların hedefi olmuş bir gazeteci olarak meslektaşlarımla konuştum. Nevşin Mengü, “Hiçbirimizin can güvenliği olmadığını düşünüyorum” derken Aslı Aydıntaşbaş, “Bu dönemin temel özelliklerinden biri -ve tarihte de böyle hatırlanacak- muhalif kadınlara yönelik amansız linç” diyor. Amberin Zaman, sosyal platformlarının “mute” (sesini kıs) özelliğini tercih edenlerden. Burcu Karakaş ise ifşa edip “ağızlarının payını vermek gerektiğini” düşünüyor.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (IFJ) 2019 yılı verilerine göre kadın gazetecilerin yüzde 66’sı sanal ortamda cinsiyetçi saldırıya uğradı. Kadınların en az yüzde 48’i cinsiyetçi hakaret aldığını belirtirken, yüzde 46’sı cinsiyetleri nedeniyle işlerinin azaltıldığını belirtmiş. Yüzde 22’sine anonim kişilerden müstehcen görüntüler yollanmış ve yüzde 14’ü tecavüz tehditlerine maruz kalmış.

Verilerin yanında bir de yaşamı koyalım. Nevşin Mengü, Amberin Zaman, Aslı Aydıntaşbaş ve Burcu Karakaş bu kendi deneyimlerini ve çözüm yöntemlerini samimiyetle anlattı.

Nevşin Mengü: Bu devletin bir vatandaşıyım ve bu devletin koruma yükümlülüğü var

Nevşin Mengü, “Hiçbirimizin can güvenliğinin olmadığını düşünüyorum” diyerek söze başlıyor. Bunu şöyle anlatıyor:

“Ailemi dışında tutuyorum. Bu nedenle de sağ olsun Hüseyin Ersöz bir suç duyurusunda bulundu. Bir şey çıkar çıkmaz mühim değil. Önemli olan bunu ciddiye aldığımızı göstermek… Bu devletin bir vatandaşıyım ve bu devletin koruma yükümlülüğü var. Dolayısıyla toplumun gözü önünde olan kadınlara toplu tecavüz çağrısında bulunan bir takım insanlar varsa devlet buna karşı adım atmak zorunda.”

Mengü’nün atıfta bulunduğu olay geçen hafta yaşanmıştı. “elmeru_baba” ismini kullanan Twitter kullanıcısı kadın gazetecinin ailesine hakaretler savunmuş, “Darbeye yeltenirlerse Nevşin benim” gibi ifadeler kullanmıştı. Bunun üzerine avukat Hüseyin Ersöz, organize hareket eden bir trol ağının parçası olduğu anlaşılan şüphelinin “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarını işlediğini belirterek suç duyurusunda bulunmuştu.

‘IŞİD zihniyeti zaten böyle bir şey’

Mengü devam ediyor:

“Bir de Sevda Noyan’da olduğu gibi bahane buluyorlar, ‘Darbe olursa’ filan gibi. Böyle bir şey olamaz. Ben hakikaten hepimizin tehlike altında olduğunu düşünüyorum. Çünkü şu anda yayılan, iktidara iyice yerleşen, kendini meşru sanan zihniyetin bir nevi IŞİD zihniyeti olduğunu düşünüyorum. Bu söylenenler gerçekleştirilebilir, fiziki boyuta ulaşabilir. Günün sonunda Sevda Noyan için RTÜK Başkanı ‘Darbecilerin gözünü korkuttu, iyi oldu’ gibi şeyler söylüyor. Dolayısıyla bu eşkıyalığı cesaretlendirmek demektir. Bu yüzden hiçbirimizin can güvenliğinin olmadığını düşünüyorum.”

Suç duyurusunun kendisi lehinde sonuçlanacağından yana umutlu değil Mengü:

“Gösterilen dayanışma gerçekten çok güzel ama atılması gereken adımlar hukuki adımlar. Suç duyurusunda bulunduk ama muhtemelen ‘ifade özgürlüğü’ denecek. ‘Kişiler bulunamadı’ denecek. Zaten talimatla hesaplarını kapatmışlar, öyle görünüyor. Bir de böyle bir namertlik var. Madem ‘tecavüz edeceğim’ diyorsun, arkasında dur. Niye kaçıyor, saklanıyorsun? Böyle bir ikiyüzlülük söz konusu. IŞİD zihniyeti zaten böyle bir şey. IŞİD işgal ettiği bölgelerde ne yapmıştı? Önce kadınlara, çocuklara tecavüz etti. İnsanları köleleştirdi. Şimdi ortada yok. Böyle bir ikiyüzlülük var.”

‘Kendinizi bir parya durumuna düşmüş gibi hissediyorsunuz’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı dönemindeki bir seçim mitingi sırasında bizzat “Haddini bil edepsiz kadın” dediği ve ardından gazete manşetlerinden trol saldırılarına kadar birçok alandan saldırıların hedefi olan Amberin Zaman’a kulak veriyoruz şimdi de.

Zaman, o dönem yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“En yetkili ağızdan telaffuz edilince bu laflar birçok kişinin gözünde meşrulaşıyor. Bir işaret fişeği olarak algılanıyor. Ailem açısından çok çok rencide ediciydi… Çünkü sarf edilen ‘aşağılık, namussuz’ gibi sözler bizim toplumumuzda çok ağır sözler. Sadece ben değil, ailem hedef alınmış oluyor ve alınıyor. Bu çok sistematik bir şey… Aslında amaç gazeteciyi itibarsızlaştırmak, sözlerini değersizleştirmek. Haberlerinin yalan olduğunu anlatmak ve bu algıyı yerleştirmek amaç. Çünkü iktidarın sözünün dışına çıkan gazeteciler tehlike sayılıyor.”

“Psikolojik olarak da etkilenmemek mümkün değil. Özellikle toplu linç hâline geldiğinde. Aleyhinizde öne sürülen ithamlar üzerinize yapışıp kalıyor ve bu mutlak gerçek olarak kabul edilmeye başlanıyor. Bir süre sonra insan kendisini bir parya durumuna düşmüş gibi hissediyor. Marjinalleştiğini hissediyor. Dost çevrenizden bazı kişilerin uzaklaştığını görüyorsunuz. Çünkü insanlar kendilerini koruma altına alma ihtiyacı duyuyor.”

Sadece trollerin ifade özgürlüğü var

Bu saldırıların fiziki boyuta ulaştığı da olmuş. Washington’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korumalarının “kaltak” diyerek kendisine sözlü saldırıda bulunduğunu söylüyor Zaman… Kendisini ve oyuncu Mehmet Ali Alabora’yı “Reina katliamının planlayıcıları” diyerek hedef gösteren Turgay Güler hakkında suç duyurusunda bulunmuş ancak bu sözler “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmiş. “’CHP milletvekili Aykan Erdemir’in yanındayız’ tweeti attım diye hakkımda terör soruşturması başlatılmıştı. Düşünün boyutu” diye ekliyor.

‘Yeterince takdir görmeyen bir direniş var: Kadınlar’

Kadın gazetecilere karşı sosyal medya saldırılarında kullanılan dil üzerine konuşmaya devam ediyoruz. Zaman şöyle diyor:

“Kadınlar çifte hedef konumunda. Hem fikirlerimiz hem de cinsel kimliğimiz üzerinden saldırıya uğruyoruz. En son Nevşin Mengü’ye yapılanlar, benim de sıkça karşılaştığım ismimin ilk iki harfi üzerinden edilenler laflar… Ayrıca etnik kimliğim üzerinden de saldırıya uğruyorum. Her şekilde insanı yıpratmaya çalışıyorlar. İtiraf etmeliyim, işin en korkunç yanı insanın kendisini zayıf hissettiği anlarda ‘acaba bunlar doğru mu’ diye düşünmeye başlamasıdır. Bu korkunç kampanyaların en büyük yan etkisi söylenenleri içselleştiriyor olmak.”

“Mute/sesini kıs” seçeneğini trollere karşı uygun bir taktik olarak görenler arasında Amberin Zaman da var. “Yoksa psikolojiniz mutlaka etkilenir” diyor. Kadın dayanışması için de şu değerlendirmeyi yapıyor: “Türkiye’de her ne kadar demokrasi ayaklar altına alınsa da yeterince altı çizilmeyen ve takdir görmeyen bir direniş var. Bunun başını kadınlar götürüyor.”

‘İktidarın sessiz kalması hepimizi dehşete düşürüyor’

Aslı Aydıntaşbaş ile devam ediyoruz. Sosyal medyada trol saldırılarına sıklıkla hedef olan isimlerden. Geçmişle kıyaslama yaparak başlıyor söze:

“Bu dönemin temel özelliklerinden biri ve tarihte de böyle hatırlanacak; muhalif kadınlara yönelik amansız linç. Burada kadınlara karşı kullanılan dilin zaman zaman cinsel şiddet içerdiğini, her zaman küçümseme içerdiğini görüyoruz. Açıkçası tarihimizde çok fazla görülmemiş bir şey. Üstelik ifade özgürlüğü bakımından hiç de pırıltılı bir tarihimiz yok. Buna rağmen kadınlara yönelik bu ölçüde bir şiddet, bu ölçüde amansız bir linç çok fazla görülmemişti. Bunun insanları çok tedirgin ettiği de, tehlikeli olduğu da ortada. Çünkü sadece şiddet içeren paylaşımlar olması değil iktidarın bu paylaşımlara bilerek ve isteyerek sessiz kalması hepimizi dehşete düşüren unsur. Üzücü olmanın ötesinde tehlikeli bir gelişme.”

‘Kadın dayanışmasını yeterli bulmuyorum’

Bu saldırılarla nasıl mücadele ettiğini sorduğumda ilk yanıtı, “Oldukça kalın deriliyim, görmezden gelmeyi öğrendim” oluyor. Ancak ne kadar istese de sevdiklerini bunlardan uzak tutamadığı anları ekliyor: “Aileme yansıtmamaya çalışıyorum. Özellikle büyüklerimiz ve bazen arkadaşlarımız alışık değiller. ‘Sana Twitter’da yazılanları okuyunca gece uykum kaçtı’ diyenler oldu. O zaman üzülüyorum. Ben göğüslemeyi biliyorum ama sevdiklerimi üzüyor, buna üzülüyorum.”

Saldırıların hayatında yarattığı bir diğer etki ise otosansür olmuş: “İfade özgürlüğümü engelleyen bir durum oldu. Otosansüre yol açtı. Fikrinizi açıkladığınızda trol saldırısıyla karşılaşacağınızı biliyorsunuz. Bence bu herkeste bir tedirginlik ve otosansür yaratıyor.”

Gösterilen dayanışmayı ise yeterli bulmuyor: “Nevşin dâhil genç meslektaşlarımıza çok hayranım. Çok cesurlar. Bizim kuşaktan daha cesurlar. Gerçekten ne yapacaklarını biliyorlar. Kalın derili olmak lazım. Dayanışmayı ise yeterli bulmuyorum. Özellikle kadınlar arası bir dayanışma olmadığını düşünüyorum. En azından bizim kuşakta böyleydi…”

Hem tehdit, hem suç duyurusu

Son söz Burcu Karakaş’ta. Son zamanlarda sık sık trol saldırılarına uğrayanlardan biri de o. Yaşadıklarını anlatırken karşılaştığı bir durum ise ülkenin çekilmiş röntgeni:

“Valla genelde takmamaya çalışıyorum açıkçası ancak gazeteci olsak da biz de insanız. Yani duygusal olarak etkilenmiyorum desem yalan olur. Geçen sene temmuz ayında Suriyelilerle ilgili yaptığım bir paylaşım sonrası ölüm tehdidinden cinsel saldırı tehdidine kadar binlerce mesaj almıştım. Üstelik sonrasında Türklüğe hakaret iddiasıyla savcılığa ifade vermek durumunda kaldım! Takipsizlik verildiği için paylaşmadım basınla. Yani hem tehdit edilen benim, hem de hakkında suç duyurusunda bulunulan da ben! Tam Türkiye işte…”

‘Mücadele için ifşa bence güzel bir yöntem’

Tehditlerde kullanılan dille ilgili ise şunları söylüyor: “Kadın gazeteci olduğunda kadın kimliğinden, cinsellikten vurmaya çalışıyorlar. Güzelsen, aptalsındır. Bir hata yaparsan ya da beğenmedikleri bir şey söylersen fahişesindir (çünkü bu tipler için fahişelik hakaret kapsamına giriyor). Yani bir erkeğe hakaret için şerefsiz diyen, kadın olduğu zaman orospu diyor. Bu kadar çiğ işter.”

Onun da mücadele yöntemi “sessize almak” ancak ekliyor: “Kişisel mücadele yöntemi, kulak arkası etmek sanırım. Çok ilkel gelebilir ama öyle! Tavsiyem, susmasınlar. Sindirme amaçlı kullanılıyor tehditler ama bildiğimizi söylemeye devam etmeliyiz. Mücadele için de ifşa bence güzel bir yöntem.”

‘Ağızlarının payını vermek gerekiyor’

Burcu da dayanışmanın yeterli olmadığı görüşünde, “En azından kadın gazetecilerin maruz kaldıklarına karşı örgütlü ve güçlü bir yapı olduğunu düşünmüyorum” diyor. Peki neden?

“Gazetecilerin o kadar derdi var ki zaten, bu durum nedeniyle sosyal medya üzerinden yapılan tehditlere sıra gelemiyor” deyip ekliyor: “‘Birkaç densiz’ deyip geçmek durumunda kalıyoruz ama aslında ağızlarının payını vermek gerekiyor ki kimse gazeteci kadınları cinsel saldırı ile tehdit etme cüretini gösteremesin.”


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – KADIN GAZETECİLER İÇİN DESTEK AĞI

Eylem Yılmaz

Agos, Radikal ve T24 gibi kurumlarda editör ve muhabir olarak çalıştı. 2016’de Objective'den kazandığı bursla Cizre, Nusaybin, Yüksekova'dan İstanbul'a göç etmek zorunda kalan ailelerle görüşerek hendek çatışmaları ve göçe ilişkin bir yazı dizisi yayımladı. P24'ün Barış Portreleri kitap çalışmasına bir portre yazdı. Prof. Dr. Fuat Keyman ve Ayşe Köse Badur'un Kürt Sorunu: Yerel Dinamikler ve Çatışma Çözümü kitap çalışmasında araştırmacı olarak yer aldı. Euronews Türkçe, Independent Türkçe gibi kurumlara serbest gazeteci olarak yazıyor. Kendi kitabını tamamlıyor.

Journo E-Bülten