“Alo alo, muhterem samiin (dinleyiciler)… Burası İstanbul Telsiz Telefonu… 1200 metre tul-u mevç (dalga uzunluğu), 250 kilosikl… Bugünkü neşriyatımıza başlıyoruz” diye yapılmıştı Türkiye’deki ilk radyo anonsu. Tarih 6 Mayıs 1927 idi. Duyulan ses Eşref Şefik’e aitti. 94 yıl sonra artık podcast çağındayız. Clubhouse gibi sosyal platformlarla sesin gücü bir kez daha keşfedildi. Türkiye’de yerel radyolar ise hızla dijitalleşiyor. Bugün yerel radyoculara kulak veriyoruz. COVID-19 salgınıyla beraber düşen reklam gelirleri nedeniyle radyoların yerelde nasıl çıkış yolları aradığını onlardan dinliyoruz. Yerel radyoların imdadına fonlar yetişebilir, ama belki de asıl çözüm dinleyici gelirindedir.
Türkiye’ye radyo, ABD ve İngiltere’deki ilk yayınlardan beş yıl sonra girebilmişti. 1927-1936 döneminde Telsiz Telefon Türk Anonim Şirketi (TTTAŞ) yayın yaptı. 1936-1940’da PTT yayınları devraldı. 1964 yılında çıkarılan yasayla radyo yayınları Türk Radyo Televizyon Kurumu’na (TRT) devredildi.
Türkiye’de radyo yayıncılığı 1975 yılına kadar tek radyo ile sürdürüldü. 1964 yılından bu yana devlet denetiminde kamu yayıncılığını sürdüren TRT’nin tekel konumu, 1990’lı yılların başında korsan olarak faaliyet göstermeye başlayan özel radyolarla kırıldı. 1993 yılına kadar kaçak yayınla dinleyicilere ulaşan, kapatılma kararlarına rağmen halkın desteği ve kampanyalarla ayakta kalan özel radyolar, 1994 yılında kurulan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile resmiyet kazandı.
Son 25 yılda internetin yaygınlaşmasıyla yepyeni sesli içerik biçimleri hayatımıza girdi. Podcast ile artık istediğimiz “radyo programına,” dilediğimiz zaman, tercih ettiğimiz cihazla erişebiliyoruz. Son birkaç haftadır Türkiye’de de hızla popülerleşen Clubhouse uygulaması ise bir tür “sosyal radyo” gibi. Bu gelişmelere bakınca geleneksel radyo, “ilkel” veya “nostaljik” gibi görünüyor. Oysa radyo da dijitalleşiyor, üstelik yerelde bile.
Ortalama radyo dinleme süresi 1 saat 43 dakika
RTÜK Radyo Dinleme Eğilimleri Araştırması, göre, Türkiye’de ortalama radyo dinleme süresi günlük 1 saat 43 dakika. Birçok insan çalışırken, araba kullanırken, yürürken veya spor yaparken hâlâ radyoyu tercih ediyor. Bu nedenle radyo, 1940’lardaki kadar yaygın olmasa bile habercilik açısından da önemini koruyor.
Bunun maddi bir karşılığı da var. Sektörel raporlara göre Türkiye’de yıllık yaklaşık 16 milyar liralık bir hacmi olan medya ve reklam yatırımları içerisinde televizyon, yüzde 34,7’lik payla lider. Radyonun yüzde 2,1’lik payı küçük görünse de, bunun on milyonlarca liralık bir gelir anlamına geldiği unutulmamalı.
COVID-19 salgını özellikle geçen yılın bahar aylarında radyoyu da vurdu. Sokağa çıkma kısıtlamalarının en sıkı uygulandığı dönemlerde radyoların reklam kuşakları neredeyse boş geçti. Reklamverenler “Radyo arabada dinlenir” diye düşünüp reklamları azalttı. Bu mantık, sorgulanabilir. Çünkü salgın sürecinde radyo dinleme süreleri aslında azalmadı, arttı. Araçlarda radyo dinleme süreleri azalsa da evde dinleyenler arttı.
Tüm bu gelişmeler yerel radyoculuğu da derinden etkiledi. Biz de onlarla konuştuk.
‘Birbirlerini hiç tanımayanların teması’
Ferat Memetoğlu (üstteki fotoğrafta sağda), 1999’da İstanbul’da müzik eğitimi almış, ardından Diyarbakır’da Aktüel Radyo Tv’de radyoculuğa başlamış. Haberci, sunucu, moderatör, sanatçı ve müzik prodüktörü olarak görev yaptığı bu radyo 2010’da el değiştirmiş. Amed Radyo Tv adını alan radyoda o günkü yönetim tarafından tehditle istifaya zorlandığını söyleyen Memetoğlu, 2018 yılında Aktüel Radyo Tv Yayıncılık A.Ş. adlı şirketi satın almış ve radyoculuğa yeniden başlamış. Mesleğe “aşk ile devam ettiğini” belirten Memetoğlu şunları söyledi:
- Radyoculuk; küçük bir odada bir mikrofon ile dışarıdaki herkes ile bağlantı kurduğun ve hepsiyle birebir temasta bulunduğun sihirli bir araçtır… Her dinleyen ile birebir temas var, samimi ve sıcak. Kimi zaman arkadaş, kimi zaman aile, dost, yoldaş, rehber ve kimi zaman da yar olunur. Birbirini hiç tanımayanların temasıdır.
- Radyoculuk sadece sıradaki şarkıyı herhangi bir dinleyiciye armağan etmek değildir. Radyodan topluma müzik servis ederken en kalitelisini servis etmek gerekir. Zira toplumun müzik kültürü, radyo yayınlarıyla belli olur. Habercilik de çok önemlidir. Radyo topluma haberi hızlı sunmalıdır. Dışarıda olup biteni dinleyiciyle buluşturmalıdır. Radyonun toplumdaki yeri ve misyonu zamanla değişti. Zirveye çıktığı ve dipleri gördüğü oldu. Gevezelik yapıldığı da olmuştur, topluma ayna tutulduğu da.
- Radyoculukta her zaman bir gizem vardır. Bir bilinmezlik vardır. Bu bilinmezlik çoğu kesim için çekici gelmiştir. “Sunan kişi acaba kim diye? Bu ses kime ait? Nasıl biri acaba diye? Ne güzel konuşuyor? Ne kadar da haklı” denildiği de olmuştur. Ama hemen herkesin bir radyosu ve her radyonun da bir kitlesi vardır.
Yerelde bir ilk: Saat başı haber bülteni
1990’larda altın çağını yaşayan müzik sektörünün sonrasında “çöktüğünü” belirten Memetoğlu, Unkapanı İMÇ’deki “müzik otoritesinin,” yerini artık YouTube’a ve diğer mecralara bıraktığını hatırlattı. Benzer bir değişimi radyoculukta da beklediğini vurgulayan Memetoğlu, sonuçta radyonun yok olmayacağı, dijital dünyada yeni bir yer edineceği görüşünde.
Memetoğlu günümüzde sosyal medya karşısında radyonun kitlesinin küçüldüğünü kabul ediyor. Ona göre bilgiye ve müziğe erişimin kolaylaşması, dijital ortamdaki içerik çeşitliliği ve benzeri nedenlerle radyonun bazı avantajları kayboldu, gizemi de pek kalmadı. Üstelik Memetoğlu’na göre niteliksiz program ve içerikler de radyolarda daha sık görülmeye başladı. Bu ortamda, küçülse de hâlâ büyük bir kitle olan radyo dinleyicilerinin özellikle yerelde nitelikli gazetecilikten mahrum kalmamasının sağlanması gerekiyor. Memetoğlu şöyle devam etti:
- Biz iki yıldır Diyarbakır radyolarında bir ilki gerçekleştirip saat başı haber servisi yapmaya başladık. Ekonomik açıdan güçlü olmasak da teknolojiyi doğru kullanıp, habercilik geçmişimizi radyoya entegre edip saat başı Kürtçe ve Türkçe haberler servis etmeye başladık. Toplumda ciddi bir değer yarattı bu girişim. Neredeyse bütün sivil toplum örgütleri bizi dinliyor, takip ediyor ve onların da açıklamalarına bültenlerimizde yer vermemiz için ricalarda bulunuyorlar.
- Radyo yayıncılığında eğer haber servisi yapmıyor iseniz radyolarda çok az kişi çalışır… Görünen dev kadro tamamıyla gönüllü program sunucuları ile görkemli görünmektedir. Sunucu iken, sorumlu iken ve patron iken yaklaşımım hiç değişmedi. Radyo yayıncılığını her zaman insanlara doğru olanı sunmak için kullandım. Ama günümüz koşullarında radyoculuktan geçinmek oldukça zor. Bir çalışan olarak radyoculuk uzun soluklu bir iş görünmüyor ne yazık ki. Sunuculuk kısmında ise sadece hobi veya içte kalan ukdelerin giderilmesidir. Patron iken en zorlu zamana denk geldim. Ekonomik krizlerin yanı sıra, pandemi sürecini yaşadım ve sosyal medyanın tavan yaptığı bir dönemdeyiz. Ama bütün bunlara rağmen büyük bir heves ve aşk ile yayınlarımızı sürdürüyoruz.
Dört kişilik haber merkeziyle devam ediyorlar
Memetoğlu, kendisi günde 14-16 saat radyodaki işlerle meşgul olsa da haber merkezinde çalışanların 7-8 saat görev yaptığını ekledi. Sunucular ise genelde kendi yayın saatinde gelip programı sunduktan sonra gidiyorlar:
- Haber merkezi, asgari ücret alıyor. Sanırım bana o miktar bile kalmıyor. Ama bu yük benim yüküm ve benim sorumluluğum. Bu nedenle aldırmıyorum. Pandemi sürecindeki yasaklar radyo ekonomisini sıfır seviyesine düşürdü. Üç ay hiç gelirimiz olmadan yayın sürdürmek gerçekten çok zordu. Yasaklarla müşterilerin [reklamverenler] mekânları kapandı ve elbette reklamlar durdu. Haber merkezini durdurmak zorunda kaldım ve tek başıma aylarca haber merkezini yürüttüm. Bu azim ve kararlılık bize bir fon sağladı. Bizi fark eden bir oluşum desteklemek istedi. Ve bu fon sayesinde haber merkezi dört kişilik bir kadro ile devam ediyor.
- Pandemi sürecinde elektrik faturalarımızı dahi yatıramaz duruma gelmiştik. Bir de koronavirüs kapma riski her tarafta vardı. Reklam görüşmesine gidemiyor ve dolayısıyla iş alamıyorduk. Ziyaretlerden ve çevreden enfekte olan kişiler nedeniyle defalarca karantinaya girdik. Ama yine de tüm olumsuzluklara rağmen saat başı haber servisine devam ettik. Programlara ara vermedik ve daha çok program sunmaya başladık. Çünkü toplumun bizden beklentisi vardı.
‘Telif ücretleri sanatçılara gitmiyor, yerel radyolar tükenme aşamasında’
Radyo çok eski zamanlara dönmese bile salgın sonrası “normalleşebilir. Memetoğlu şu ifadeleri kullandı:
- Toplu taşıma, taksi ve kişisel araçlarda en çok tercih edilen şey hâlâ radyodur. Bu da radyoların hayatta kalmasını sağlıyor. [Yerel] televizyonculuk ise neredeyse dibi boyladı diyebiliriz. Bir örnek verecek olursak, karasal televizyonumuzda hiç reklamımız yok ama radyomuzda hâlâ reklam alabiliyor ve bunda zorlanmıyoruz… Radyocuların en büyük sorunu devletin onları bir kıskaca sokmasıdır. Telif Hakları Kanunu ile birçok meslek birliği radyolardan ciddi miktarda para almakta ve günümüz koşullarında radyolar artık bu paraları ödeyecek reklam gelirlerine sahip değiller. Ayrıca her radyonun kendi kitlesi farklı olduğu için müzik yayını da farklı oluyor. Dolayısıyla telif adıyla toplanan paraların sanatçılara adil dağıtılmadığı aşikâr.
- Örneğin radyomuzda yayında daha çok Kürtçe müzikler yayınlıyoruz. Ama meslek birliklerine ödediğimiz paralar ne yazık ki aynı oranda Kürt sanatçılara gitmiyor. Bu konu ile ilgili tüm meslek birlikleri ile defalarca görüşmemize rağmen bir çözüm yolu bulanamamıştır. Ben hem sanatçı, hem müzik yapımcısı hem de radyo televizyon yayıncısıyım. Bu konuda ne yazık ki radyolar sömürülmektedir.
- Türkiye’de yerel radyoların neredeyse tamamı tükenme aşamasına gelmiş. Belirttiğim bu durum Türkiye’deki tüm yerel radyo ve televizyonların ortak gruplarda paylaştığı bilgilerin neticesinden elde ettiğim verilere dayanıyor. Mesela pandemi sürecinde devlet hiçbir radyoya maddi destek sağlamadı. Maddi destek bir yana; vergiler, RTÜK payları, telif bedelleri ve en can alıcı kısmı elektrik faturalarına destek sağlanmadı. Sadece hükûmet değil, yerel idareciler de aynı mantık ile yaklaşım sergilediler. Yani vergi istemekte gecikmeyen devlet, “Sen nasıl yaşıyorsun” diyemedi.
Yoksul, kırsal kesimlere bilgi sunmanın etkili bir aracı
Aysel Ertunç ise çocukluk hayalini gerçekleştirmek için radyoculuğa 1998 yılında başlamış. Bunu bir meslekten öte, “bir gönüş işi, sevda, aşk” olarak gördüğünü bildirerek şunları söyledi:
- Biz radyocular arasında kullanılan bir tâbir vardır: Mikrofon tozunu yutan, bir daha asla vazgeçmez… Benim içim de bu böyle oldu. Bu çözülmemiş bir sır gibidir. Radyoda sadece sesin vardır. Televizyon gibi değildir. Radyoda, elin, kolun, vücudun yoktur, sadece sesin vardır. Jest ve mimiklerin yok, sadece tonlamalarla, vurgularla ulaşmak istediğin her noktaya sesinle ulaşıyorsun.
- Radyo toplumu ulusallaştırma, haber ve bilgi verme, kamuoyunu inandırma ve harekete geçirme, eğitim ve kültür düzeyine katkıda bulunma gibi işlevleri yürütür. Radyo düşük masraflı olması nedeniyle en yoksul bölgedeki insanlara ulaşabilen etkin bir iletişim aracıdır. Acil durumlarda tüm dünyada önemli rol oynuyor. Özellikle internet, televizyon ve elektrik olmayan kırsal kesimlere, yoksullar ve okuma yazması olmayanlara, toplumu ilgilendiren konularda bilgi sunuyorsun. Radyo, o bölgedeki insanların hem sesi hem en yakın dostu oluyor. Bu yüzden radyo toplum için çok şey ifade ediyor.
Yerel radyocular da salgında uzaktan çalışmaya geçti
Ertunç, dijitalleşme ve sektörde yaşanan zorluklarla ilgili ise şu ifadeleri kullandı:
- İlk çalıştığım yıllardaki gibi bir radyo ve radyoculuk kalmadı. O dönemlerde inanılmaz bir dinleyici kitlesine sahiptik. Radyolarımızın telefonları susmazdı. Bize gelen mektuplar, bize gelen dinleyici kitlesi, kısacası radyonun kapı zili hiç susmazdı. Bu yoğun ilgiden dolayı yayın bile yapamaz hâle gelirdik. Ama maalesef bu ilginin kaldığını söyleyemem. Her şeye rağmen radyo ve radyoculular ayakta kalmak için direniyorlar, yayın yapmaya devem ediyorlar. Daha küçük de olsa kendilerini dinleyen bir kitle bulabiliyorlar.
- Pandemi her şeyi olduğu gibi radyoculuğu da etkiledi. Birçok arkadaş cihazları evlerine götürerek evinde yayın yapmaya başladılar. Bugünkü sorunlardan birincisi ise ekonomik. Çünkü hâlâ çok düşük ücretli ve sigortasız çalıştırılan arkadaşlarımız var. Maalesef bunu ötesine geçilemiyor çünkü bir takibi ve denetimi yok. Yerelde yayın yapan radyoların ayakta kalabilmesi için reklama ihtiyacı var. Çünkü başka bir kaynağı yok. Maalesef o kaynağı ve reklamı bulamıyorlar. Durum böyle olunca, kapanan o kadar radyo var ki…
- Özellikle haber takibinde bazı kişi ve kurumlar, bizi küçümseyen tavırlarla tepkilerle karşılaşıyoruz. Radyoculuğu eğlence alanı olarak algılayan birçok insanlaşıyoruz. Radyo bir kültürel bir varlıktır. Çünkü büyüklerimizden bize geldi, biz de gelecek kuşaklara bu aktarmalıyız. Hepimizin evinde mutlaka eski bir radyo vardır. Bu yüzden bu eski radyoları mutlaka yeniden açması gerekiyor. Bu bize çok iyi gelecek.
Yerel radyonun dijital çıkış yolu, dinleyici geliri olabilir mi?
Yerelde radyolar her şeye rağmen direnirken, Ertunç çalışan bir kadın olarak yaşadığı ekstra zorluklara şöyle dikkat çekti:
- Benim gibi Doğu’da yaşıyorsanız, belirli saatlerde yayına girmek zorundasınız. Ben gece yayını yapmayı çok istiyordum ama benim 15 yıllık mesleki hayatımda bu ancak bir kere olmuştur. Çünkü belirli bir saatte evde olmak zorundasınız. Hem bir kadın hem de bir anne olarak, çocuğumu bırakacak bir yer yoktu. Bu yüzden çocuğumu işyerime getirmek zorunda kalıyordum. Bir anne ve kadın olarak çok zorluklar yaşadım. Toplumsal baskı nedeniyle mesleğinizi istediğiniz gibi yapamıyorsunuz. Tüm zorluklara rağmen hedefimize ulaşmaktı amacımız. Hâlen bu konuda direniyorum, çaba gösteriyorum. Bu yüzden bizden sonra gelen nesillere örnek olmak istiyorum.
- Yeterli reklam olmayınca çalışanlara istenen ücret de alınamıyor. Asgari ücretin altında çalışıyorsun. Bu yüzden çalışacak insan bulamıyorsun. Bundan dolayı 6 saat, 8 saat canlı yayın yaptığım zamanlar da oldu. Zor koşullarda çalışmamıza rağmen, emeğimizin karşılığını alamıyoruz.
Sonuçta yerel radyoların dijital geleceği, reklam dışındaki gelir kaynaklarına bağlı görünüyor. Belki de çözüm, radyoyu diğer tüm mecralardan ayıran özelliklerine değer verecek, bunun karşılığını da ödeyecek dinleyiciler bulmakta.
Radyo dinleyicisi Ahmet Demir, radyonun kendisi için hâlâ çok önemli bir yere sahip olduğunu söylüyor. Ahmet Demir’e göre radyo yine eskisi gibi “insanları bir araya getiren” bir mecra olmalı. Onun ifadesiyle “insanları yalnızlaştıran, uzaklaştıran yeni iletişim araçlarına” karşı radyonun tanıdık sesi, yeni kuşaklara da sevdirilmeli.
Bu başarılırsa, Türkiye’de habercilik için çok önemli bir rol üstlenen yerel radyolar da hayatta kalma mücadelesini aşıp yeniden büyüyebilirler.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – DEPREM ÇANTASINA PODCAST DEĞİL, HÂLÂ RADYO KOYUYORUZ