Dosya

Radyo haberciliği: Deprem çantasına podcast değil hâlâ radyo koyuyoruz

Fotoğraf: İsra Ali
Dijital yayıncılık tüm medyayı dönüştürürken sesli medyada da podcast gibi yeni formatlar hızla yaygınlaşıyor. Buna karşın örneğin iki ay önce İstanbul bir depremle sallandığında birçok insan yine “eski moda” FM ve AM radyoları hatırladı. Uzmanların deprem çantalarında olmasını önerdiği eşyalardan biri, en zor şartlarda bile habere erişimi kolaylaştıran radyo… Türkiye’de radyo çağa ayak uydurdu, ama habercilik bu mecrada da geriye gitti. Radyo haberciliğinin nereden nereye geldiğini Nur Banu Molla, Yavuz Oğhan ve Adem Metan ile konuştuk.

Radyo her zaman ve her yerde ulaşılabilir, dinlenilebilir. Mobil, portatif, hatta minyatür… Bu yüzden “sıcak kitle iletişim aracı” olarak da adlandırılıyor. Yaklaşık 100 yıldır yeni teknolojilere uyum sağlayarak hayatta kalıyor. Örneğin radyo kanallarına internet üzerinden de tek bir tıkla ulaşabiliyoruz. Birçok radyo programı daha sonra dinlemek isteyenler için artık podcast formatından da yayımlanıyor. Bazı radyo programlarının canlı yayını başladığında cep telefonlarımıza bildirim geliyor.

Milyonlarca dinleyici için hâlâ vazgeçilmez olan radyo, habercilik açısından da avantajlara sahip. Görüntü yayımlama ve sayfa düzenleme gibi zorunlulukları olmadığından daha hızlı ve düşük maliyetli bir yayıncılık imkânı veriyor. Elbette bazı dezavantajları da var. Radyo haberciliğinin dününü, bugününü ve yarınını; dinleyenlerin tutumunu ve talebini sektörde yıllarını geçirmiş deneyimli radyocular Nur Banu Molla, Yavuz Oğhan ve Adem  Metan’a sorduk.

Nur Banu Molla: Radyo haberciliği 100 saniye haber okumak değil

“Radyo haberciliği. Ne de güzel meslektir. Daha doğrusu meslekti. Neden böyle söyledim, buyursunlar anlatayım.

Evvela işin tanımını düzgün yapalım. Hâlâ radyolardan duyabildiğimiz tek tük cılız haber bültenlerinin, kelime aralarındaki nefes boşlukları dahi kayıt esnasında temizlenmiş seslerinin sahipleri kırılmasın, onlar haberci değil. Başka bir şey. ‘Şey’ işte. Bu güzel mesleğin, zamanında bazılarınca benimsenmiş ve şimdi tek yolu olarak kalmış, kayıttan 100 saniye haber okumak, radyo haberciliğini tanımlamaz. Zaten tadı tuzu noksan bu bültenlerin haber sıralamasına dahi baksanız, hepsi baştan aşağı yanlış. Bunda da belki siyasi unsurlarla donatılmış etliye sütlüye karışmama kaygısı olabilir lakin şimdi ben sizi biraz geri götürüp şanlı günlerine denk geldiğim hakiki radyo haberciliğinden bahsedeceğim.

Türkiye’de radyonun altın çağı

Radyoların pıtrak gibi açıldığı dönemden bugüne yurdun en büyük radyo istasyonlarında haberciliğin o güzelim günlerinin tadını çıkardım. Daha da iyiye gitmesini umarken şimdilerle hâk ile yeksan vaziyetteki mesleği, gazeteciliğin tümünden gayrı değerlendirmek mümkün değil. Bu sebeple, her yerde uygulanagelen doğrudan ya da kendiliğinden sansür, radyo haberlerini de vurdu. Zira bütün büyük patronların yayıncılık dışında işleri, küçük patronların ise bir sıkımlık canları var. Kimse derde dolanmak istemiyor. Bu yüzden çoğu yer haberden vazgeçti. Bize çalışacak yer kalmadı. Kalanlar da naylondan bir şeyler yapıyor işte.

Benim bu havayı sezerek jübile yapışım 2014 senesine denk geliyor. Ben bıraktığım zamanlarda, teknoloji, artık pek çok şeyi kendi kendimize yaparak ve süsleyerek yayına verme imkânı tanıyordu. Hızla dönüşen bu dünyada şimdiki koşullarda iş yapmak daha da kolay ve görkemli olacakken, bakın, bütün radyolarda haber diye sunulan küçük kırıntıcıklar anca kakır kukur ses çıkarıyor. Tadı yok.

‘İnsanlar habere itimadını yitirdi’

Açıkçası mesleğim adına hayal ettiğim hiç bu değildi. Daha çok sahaya çıkarak, muhabirlikle beraber, canlı yayınlar, röportajlar ve konuklarla beraber dünyayı mikrofona taşıyıp dinleyicinin en has dostu ve güvendiği ses olacaktık. Olmadı.

Terzi Muammer Bey’i hayal edin şimdi. Boynunda mezurası, emekçi sırtı hafif kamburlaşmış, yüksüklü parmağı ile pantolon paçası bastırırken radyodan alıyor haberleri. İnsanın kalbinden genzine… Ah! Nefis bir mâzi canlanıyor değil mi bu sahnede! Ne mutlu ki, son döneminde dahi olsa bu efsaneye denk geldik ve bu iş bitti. Ne Muammer Bey’in dükkânı kaldı, ne de yeni terziler açılıyor. İnsanlar habere itimadını yitirdi. Ortalık yalancıdan geçilmiyor. Bir laf türetip altına Mevlana diye yalandan imza koyup atın internet denizine, aklı kıt bir büyük sürü, sahip çıkıp ona inanıyor. Bu ne ki? Bu en basiti.

Yani demem o ki, haberciliğin tadı kaçık. Hakikatin hükmü yok. Bu karanlık seyirde, radyo haberciliğinin de hâliyle ruhuna fatiha..”

Yavuz Oğhan: Çok cesaret verici sonuçlar aldık

“Günümüzde radyo haberciliğinden çok genel olarak haberciliği değerlendirmek ve içine girdiği kısır döngü üzerinde konuşmak gerekiyor. Habercilikteki sorunlar, siyasetin haber üzerinde egemenlik kurma gayreti doğal olarak radyo haberciliğini de etkiliyor.

RS FM tecrübesi ve belki de gazetecilik tecrübesinin tamamına dayanarak derdi haber olan habercileri alıcılar iyi tanıyor. Siyasi görüşüne göre zaman zaman kızıyor, zaman zaman eleştiriyor ama salt haber üzerinden kurulan bir ilişki diğer tüm ilişkilerden daha sağlıklı oluyor. Biz bunu dinleyici ve YouTube izleyicisi ile RS FM zamanında kurabilmiş ve çok cesaret verici sonuçlar alabilmiştik. Ancak bu ilişkiyi kurmanın da şartları var. Hem kurum haberciye güvenecek, işine karışmayacak; hem habercinin haberden başka kaygısı ve amacı olmayacak. Özetle radyo ya da başka bir zemin olması fark etmez, işin özünde gazeteciliğin doğru ve kurallarına göre yapılması var.

‘Metropollerde ulaşım için harcanan zaman bir fırsat’

Bu soruya yanıt verirken belki tekrara gireceğim ama talep haberciliğe var, belki toptancı yaklaşım gibi gelecek ama radyo ya da televizyon veya gazeteyi ayırmadan bu noktaya dikkat etmek gerekiyor. Ama şurası da bir gerçek. İnsanlar özellikle metropollerde ulaşım için çok zaman harcıyorlar. Harcadıkları bu zaman yayıncılar için de fırsat. İşte bu noktada radyo öne çıkıyor çünkü en kolay erişilebilen araç. Siz de ona doğru bir ürün sunarsanız şansınız yani dinlenme oranlarınız, bilinirliğiniz artıyor. O nedenle iyi ürüne talep var.

Şimdi radyodan uzaklaştım ama “bidebunudinle” programını yaparken yıllarca televizyona çıkmış bir gazeteci olarak radyodaki bilinirliğimi yakalayamamıştım. Metropollerde insanlar zorunlu olarak radyo ile baş başa kalıyorlar. Elbette Youtube ve Spotify gibi başka platformlarda izleyecek dinleyecek alternatifler var ama işin bütçe boyutuna baktığınızda yine de en uygunu radyo. Yani dinleyici hazır, yeter ki siz iyi bir şey sunabilin onlara. Belki de teknoloji
karşısında en avantajlı araç diyebiliriz radyo için.”

Adem Metan: Radyo her geçen gün güçleniyor

“Hâlihazırda Radyo D’de program yapıyorum. Her dönem radyo için bitti, bitiyor, bitecek tarzında söylentiler çıktı. Radyo her geçen gün güçlendiği gibi, sizin sorunuza cevap olarak da söyleyebilirim ki radyo haberciliğinin bitmesi mümkün değil.

Çok uzağa gitmeyelim, en son atlattığımız depremle ilgili yine en çabuk en kolay bilgiye insanlar radyolardan ulaştı. Çünkü radyoya ulaşmak her zaman çok kolay. Deprem çantamızda da bir küçük radyo bulundurmamız gerektiği her zaman söylenir. Habere ulaşma konusunda radyo en pratiği yani.

Dinleyiciyle özel bir samimiyet kuruluyor

Radyodaki samimiyet, yani dinleyiciyle yayıncı arasında kurulan samimiyet kolay kolay hiçbir mecrada yakalanamayacak kadar özel. O yüzden radyo dinleyicisi radyo programcısından duyduğu habere inanır. Zaten biz yayıncılar olarak da – en azından ben kendi adıma konuşayım – yüzde yüz emin olmadığım bir bilgiyi paylaşmam.

Bunun dışında radyo haberciliğiyle ilgili benim de yaptığım radyo röportajları üzerinden size bilgi verebilirim. Yakın zamanda Bilal Erdoğan’ı konuk ettik radyoda ve Etnospor hakkında önemli bilgiler aktardık. Yaptığımız röportajla birlikte bir gün sonra büyük takımların yıldız futbolcuları etkinliğe katıldı ve büyük ses getirdi. Bununla birlikte yine İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu konuk oldu. Aynı şekilde İstanbul seçimlerinden önce Sayın Ekrem İmamoğlu’nu konuk ettik. Sadece siyaset anlamında da değil, sanattan spora birçok önemli kişi röportaj vermek için radyoyu tercih ediyor. Çok önemli röportajlar ve haberler de radyoda yapılıyor.”


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ‘İMAMOĞLU-YILDIRIM KARŞILAŞMASI RADYODA DAHA İYİ OLURDU’

Dilan Karacan

İZ TV’de belgesel yapım asistanlığı, Cumhuriyet’te stajyer muhabirlik, Artı Bir TV’de editörlük, Star TV’de muhabirlik ve Kanal D’de prodüksiyon asistanlığı yaptı. Journo için freelance olarak röportaj, araştırma ve söyleşi gibi içerikler üretiyor.

Journo E-Bülten