Tam 3 yıl önce kaybettiğimiz meslektaşımız Sevim Gözay’ı, çalışma arkadaşlarıyla ve yakınlarıyla konuştuk. Onu sevgiyle ve özlemle anıyor, “İyi ki hayatımızdan bir Sevim geçti” diyoruz.
Çalışkanlığı, zekâsı, gazetecilik aşkı, iş ahlâkı, dik duruşu ve açık sözlülüğüyle hiç unutamadığımız bir meslektaşımız olan Sevim Gözay 14 Ocak 2021’de aramızdan ayrılmıştı. Bugün de onu hep mutlu eden, onurlandıran işiyle anmak üzere meslektaşlarının ve yakınlarının görüşlerini derledik.
Berrin Gözay (Ablası): “Mesleğine tutkusunu ve azmini bilen herkes ona hayran kalırdı”
Benim kız kardeşim özel bir insandı, kendine has farklı bir tarzı vardı. Çok iyi bir sırdaştı, özel günleri unutmazdı. Duygularını pek yansıtamaz, hep içinde yaşardı. Yaşadığı olumsuz durumları ailesine, arkadaşlarına çevresine anlatmazdı, sorunları kendi içinde halletmeye çalışırdı. Derdini, sıkıntısını çözer, çok sonra anlatırdı yaşadıklarını. “Neden anlatmadın” dediğin zamansa “Abla seni de derdimle yormak istemiyorum” derdi.
Mesleğine tutkusunu ve azmini bilen herkes ona hayran kalırdı. Basına demeç vermeyen kişiler bile işin içinde Sevim olunca hemen geri dönüş yaparlardı. Bu beni hep gururlandırdı. O hayattayken de hep gurur duyduğumu söylerdim kendisine. Meslekî hayatında her zaman bildiği doğrulardan şaşmayan bir insan oldu.
Biz Balkan kökenli bir aileyiz. Saraybosna’dan gelmişiz. Baba tarafım hâlâ oralarda yaşar. İrtibatımız uzun zamandır kesilmişti fakat Sevim bir çekim için oraya gittiği zaman bizim akrabaları bulmuş, daha sonra bizim de onlarla görüşme imkânımız oldu. Babam çok mutlu olmuştu, gözleri yaşarmıştı, yıllardır haber alamadığı akrabalarını bulmuştu.
Gülcan Onurlu (Arkadaşı): “İyi ki hayatımdan bir SEVİM geçti diyorum, iyi ki…”
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne konuk olarak, gitar dersleri için gitmiştim. Gittiğim ilk gün Sevim ile tanıştım. Tanıştığımız an birbirimizi çok sevdik. Öyle bir sohbet ettik ki… Sohbete bizim evde devam ettik. Bir müddet sonra da benim evimde kaldı. Yaklaşık 3 sene aynı odayı paylaştık. Bu 3 sene boyunca da ben gitar imal ediyordum, o da gitar çalan biri olduğu için gitar imal etme aşamasında bana çok destek olmuştu. Hayatımda geçirdiğim en güzel yıllardı.
İlk olarak 3 yıl aynı evi, aynı odayı paylaştığım günlerde, sonrasında 30 yıl dostluğumuzda ne aramızda bir tartışma ne de kavga oldu. Hayatımızda inişler ve çıkışlar vardı ama biz her zaman birbirimize destek olduk, yol gösterdik, düştüğümüz yerden birbirimizi kaldırdık.
Benim derdimi kendi derdi gibi görüp çareler bulmak için çabalardı. Menfaat, kıskançlık, egoistlik olmayan bir dostluğumuz vardı. Benim kızımı kendi kızı gibi görüp çok destek verdi. Çok hatırlı, saygılı bir insandı.
Azmi ve sabrı sayesinde meslek hayatında güzel yerlere gelmiş; hiçbir olay, kişi ya da zorluk onu yıldırmamıştı. Yolundan ayrılmadı. Kendi çabaları ve yeteneğiyle, dürüstlüğüyle ve mesleğine olan aşkıyla en iyi yerlere geldi ve güzel çalışmalara imza attı. Meslek hayatında inişleri de oldu, çıkışları da ama inişleri olduğu zaman azmiyle tekrar ayağa kalkmış, çıkışlarında ise hiçbir zaman kişiliğinden ödün vermemiş ve şımarmamıştır.
Herkesin onun gibi bir değerli, güvenebileceği, meslek hayatını örnek alacağı bir dostu olmalı. Gerçi şu zamanlarda böyle bir dostluk ve böyle bir insan bulmak zor. İyi ki hayatımdan bir SEVİM geçti diyorum, iyi ki….
Nilay Örnek (Gazeteci, yazar) “Hâlâ çok canlı ve hâlâ çok şey ifade ediyor”
Sık sık, çok şey bana Sevim’i hatırlatır… Sevim’in —bence— görsel bir zevki vardı. “Sevim bunu sever” diyebileceğim renkli bir çizim ya da bazen bir köpek fotoğrafıyla bile onu andığım oluyor. Ama en çok şu oluyor: Söyleşi yapacağım birinin eski röportajlarını tararken ona rastlıyorum. Ve sonuna kadar izlemeden bırakamıyorum.
İzlerken onu, sorularını, tavrını, duruşunu, mesafesini, iyi çalışmışlığını takdir etmekten kendini alamıyorum. Sevim, benim gibi onu tanımış olan ya da hiç bir araya gelmemiş pek çok insan için hâlâ çok canlı ve hâlâ çok şey ifade ediyor. İlginç olan bunu, kiminin soğuk bile diyebileceği mesafeli duruşuyla yapmış olması.
İnsan, bu kadar ‘cool’ bir duruşla o dev boşluğu nasıl yaratır, çok acayip… Bunu çok gerçek, esaslı, kendi gibi, iyi ve çalışkan olmasına da bağlıyorum. Bir de hâlâ izlediğim sosyal medya hesaplarını görüyorum, bazen çok da güzel olduğunu düşünüyorum, kendi gibi…
Sevim Gözay’a veda yazınızda “İyi ki beraber kovulduk” demiştiniz…
O yazıyı üzüntü kadar kızgınlıkla da yazdığımı hatırlıyorum. Bir “potansiyel kıyma makinesi” olan ülkemizde, iyi olana verilen değerle ilgili her zaman sorunumuz var. Özellikle de akışa rağmen her daim doğruyu yapmaya çalışan, çalışkan, karakterli arkadaşlarınızın çok erken vefatlarını görünce bardak taşıyor.
O yazıda şunu yazmışım:
- Son yıllarda belki de Sevim’in bütün videolarını izlemişimdir. Onun kadar zehir gibi zekâsı olan, çook çalışkan, güzel, anlık çıkarların goygoyuna kanmayan, asla şımarmayan, kültürlü, aynı zamanda empatik az gazeteci vardır. Tanıdığıma şükrediyorum… O ‘cool’un gerçek karşılıklarından biriydi. Bir de çok güzeldi!
- Sevim Gözay gibi şahane bir kadının, iyi bir gazetecinin, hiçbir çeteye dâhil olmadan çalışkanlığı ve zekâsıyla akıllarımızda yer etmiş birinin, hak ettiği maddi, meslekî tatmini yaşayamadan gitmesine öfkeliyim. Sevim sadece sevdiğim değil, hep çok beğendiğim biri oldu, çok üzgünüm.”
Hislerim aynı… Benim hayatta en önem verdiğim şey “ölçü” ve “mesafe” gazetecilik için de bunların “olmazsa olmaz” olduğunu düşünüyorum ki Sevim Gözay, ölçüsü ve mesafesiyle, elindeki altın tartı ile, çalışkanlığıyla iyi bir gazeteciydi.
Bugün Twitter’da (X diyeyim) doğru ya da yanlış iki bilgiyle tribün konuşmaları yapan da gazeteci. Sağduyulu, kurallı, mesafeli olana bu unvan uygun görülmüyor, halk size sadece “istediklerini,” onun yerine, çoğu zaman da daha kaba ve keskin bir biçimde söylediğinizde bu unvanı layık görüyor.
Bir de gazetecilik sadece siyaseti partiler üzerinden konuşulmalıymış, başka alan yokmuş gibi algısı değiştirilemiyor… İhtiyaç anında en yanlış biçimde kırılan birer acil yardım camı gibiyiz. Kendimi de bunun içine katabilirim. Bizler kamuoyunda daha “renkli” görünen psikolojiden felsefeye, edebiyattan müziğe daha farklı alanlarda yazmayı tercih de edebildiğimiz için “yeterince gazeteci” olamıyoruz. Ama “futbol sadece futbol,” “yemek sadece yemek” değildir! Bunu bugün iliklerimize kadar hissetmeliyiz ama yine de bu algı az.
Sevim ile bunu çok konuşmuşuzdur. O, “bu renkli hayatı” kendi seçti! O magazinden gastronomiye, edebiyattan psikolojiye pek çok alanı “doğru” anlatmayı seçti ve ilgimizi çekmeyi bildi.
“Sevgili Sevim, iyi ki tanıştık, iyi ki aynı dönemde kovulduk birer telefon arkadaşı olduk, sonra birbirimize dert yandık, muhabbet ettik” dememin nedeni de şu: Bazen şerden hayır doğuyor, insan kötü günde iyiyi daha iyi ayırt ediyor. Biz Gezi sürecinde Akşam gazetesinden ayrılış sürecinde çok daha fazla konuştuk, tanıştık. (2013 yazında Gezi Parkı protestolarıyla ilgili şu çarpıcı yazısının ardından Akşam gazetesi Sevim Gözay’ın işine son vermişti.)
Uzaktan beğendiğim birini çok, çok daha takdir ettim. İyi ki bu ülkenin metninde sen de vardın, ben yaşadıkça da olacaksın… Çok güzelsin…
Tamer Durak (Gazeteci): “Müthiş bir iş disiplini vardı, çok kibar ve çok çalışkandı”
Sevim Gözay ile yollarımız Medyascope’ta kesişti. Sevim Medyascope’ta çok güzel bir program hazırlayıp sunuyordu. Ben de Medyascope’un Yayın Yönetmeni Yardımcılığı’nı yürütüyordum. Sevim Medyascope’ta tam 103 bölüm sürdürdü programını. Programları için hazırlık yaparken, içerik ile ilgili teknik sorunları çözerken arkadaşlığımız ilerledi. Yayına geldiği günlerde Medyascope’un Levent Sanayii’deki ilk mekânının kapısının önünde sohbet ederdik.
Hani her ölüm erken ölümdür ama Sevim Gözay’ı gerçekten çok erken kaybettik. Yaşamının sonuna kadar hastalığına direndi. Ben bu yüzden çok geç tanıdığımı düşünüyorum Sevim’i. Biliyorum ki onu benden çok daha iyi tanıyan arkadaşları var. Benim için gerçekten özel bir insan Sevim Gözay.
Sevim Gözay’ın müthiş bir iş disiplini vardı, çok kibar ve çok çalışkandı. Medyascope’un ilk dönemlerinde teknik aksaklık ve sıkıntılar çoktu. Sevim bir kez bile bunlarla ilgili hayıflanmadı mesela. Bir yandan Medyascope’a yayın hazırlıyordu, bir yandan da Journo için söyleşiler yazılar yazıyordu.
Sevim, Journo için Gölcük depreminin yıldönümünde bir röportaj hazırlamıştı. Deprem sırasında yaşadıklarımla ilgili benimle de bir söyleşi yapmıştı. O güne kadar içimde tuttuğum, kimseyle paylaşmadığım düşüncelerimi o kolayca alıp röportajına nakşetmişti.
Çok çalışkan ve çok iyi bir gazeteci; çok net, çok iyi ve dürüst bir insandı. Erken kaybettik ama unutmamız mümkün değil. Beraber çalıştığımız 3 yıllık o kısa zaman diliminde bile çok iyi bir çalışma arkadaşı idi. Umarım o da beni, benim onu gördüğüm gibi iyi bir çalışma arkadaşı olarak görmüştür.
Ayten Telek (Arkadaşı): “Komik, hınzır bir kızdı. Keskin, kıvrak bir zekâsı vardı”
Sevim ile 1991 senesinde Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde eğitime başladığımda tanıştık. O Gitar bölümünde okuyordu, ben Opera-Şan bölümünde… Kısa sürede birbirimizi bulduk. Bir müddet beraber yaşadık Galatasaray’da bir çatı katında. Bir barda beraber çalıştık ve ölümüne kadar sürecek olan bir dostluk başlamış oldu.
İşinde hiç bir arada olmadık ama Sevim‘in anlattıklarından bildiğim, yaptığı işe sâdık oluşu idi. Severek yapıyordu. İşi ile ilgili konuştuğunda gözleri ışıldardı. Büyük bir özveriyle ve ciddiyetle yapardı biliyorum. Bir gün “Bir haftadır uykusuzum” demişti bir bölüm için yaptıkları montaj aşamasında. Söylemek istediğini dosdoğru söylerdi. Korktuğu hâlde korkusuzca…
Adaletsizliğe hiç tahammülü yoktu. İnandığı değerler uğruna çok savaştı. Kelimenin tam anlamıyla savaştı. Bir dönem Gezi olaylarıyla patlak veren ‘cadı avı’nda o da nâsibini alanlardandı. Çok canı yandı, maddi anlamda çok zorlandı ama asla başını eğmedi ve çanta taşımadı. Buna yakînen şahit oldum. O süreçlerde yalnızdı ve çok az insan yanındaydı. Birkaç özel dost. Bir Müge ablası vardı işyerinde çok sevdiği ve hakkını ödeyemem dediği.
Ciddiyetinin yanında hınzır bir espri anlayışı vardı Sevimciğimin. Bazıları onun bu hınzır yanıyla yaptığı şakaları anlamaz, alınırdı. Komik, hınzır bir kızdı. Keskin,kıvrak bir zekâsı vardı. Yaşadığımız birçok olayda o yanı ile beniş çok güldürmüşlüğü vardır. Gülmekten ağlardık.
Kişilik olarak dobra, açık sözlüydü. Patavatsızlığa varırdı bazen ve kızdırırdı etrafındakileri. İçinde meraklı ve kırılgan bir küçük çocuk vardı, göstermekten çok hoşlanmadığı. Her ne kadar İmam Hatip’te okusa da bu toplumun profiline uymuyordu dünyayı algılayış şekli. Bu süreçten kaynaklı da isyânkar ve âsî bir yanı vardı.
Sevim’in olaylara yaklaşımı ve bakış açısıyla olumsuz durumlarla baş edişi beni çok etkilemiştir. Bu onun hayatı ciddiye almadığı anlamına gelmiyor. Tam aksine ciddiye aldığı hayatı, esprili bir bakış açısıyla yaşıyordu. İşte Sevim’i Sevim yapan özellik buydu benim için. Sayılı dostlarımdan biriydi. İyisiyle, kötüsüyle ve acısıyla çok şeyler yaşadık ve paylaştık.
Bir insan, ardında en çok ne kadar güzel anı ve değerli eser bırakabilir? Sevim Gözay kısa hayatında bunu başardı. Çalışkanlığı, zekâsı ve işine aşkıyla biz gazetecilere, okurlarına ve izleyicilerine büyük bir miras bıraktı.
19 Aralık 1972’de doğan Sevim Gözay, 1993 yılında medya sektörüne girdi. Birçok yapımda kamera arkasında ve önünde çalıştı. Ödüllü programları “Stüdyo: Sinematik Portakal” ve “Cosmopolis” ile tanınan Gözay, çok sayıda TV kanalında yönetmenlik, sunuculuk ve moderatörlük yaptı.
2001 ve 2002 yıllarında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Kültür-Sanat Televizyon Başarı Ödülü’ne layık görülen Gözay, 2006–2013 yılları arasında Akşam gazetesi ve Nokta dergisinde şehir, yaşam, ilişkiler, kültür-sanat ve popüler kültür hakkında 1.500’ün üzerinde köşe yazısı yazdı, röportajlar yaptı.
2010’ların sonunda Journo dâhil çok sayıda dijital yayına ve dergiye katkıda bulunan, bu arada iki de kitap yazan Sevim Gözay, 14 Ocak 2021 tarihinde İstanbul’da lenf kanseri tedavisi gördüğü günlerde hayata veda etti.