Türkiye’de basın 1990’lar ve öncesinde arkeoloji haberlerine hemen her zaman adlî ve malî açıdan bakardı. Tarihi eser kaçakçılıkları, müze soygunları ve yolsuzluklar bu gözle haberleştirildi. 2024’te ise artık özel arkeoloji ilaveleri olan gazeteler, bu alanda yayın yapan dergiler ve binlerce takipçiye sahip sosyal medya hesapları var. Peki, arkeoloji haberleri geleneksel ve dijital medyada bugün nasıl ele alınıyor? Gazeteciliğin bu alanında süren hatalar ve eksikler nasıl giderilebilir? Arkeoloji yayınlarında yıllarca görev yapan deneyimli isimlerle dönüşümü konuştuk.
Türkiye’de bu alandaki ilk özel yayın, Arkeoloji ve Sanat Dergisi‘ydi. 1978 yılında yayın hayatına başlayan bu derginin kurucusu ve baş editörü Nezih Başgelen o günleri şöyle anlatıyor:
- Yayına başladığımız dönemde ülkemiz arkeolojisiyle ilgili yeni bulguların topluma kazandırılmasında başarıyı yakaladığımızı söylemek zordu. Bu bağlamda Arkeoloji ve Sanat Dergisi’nin farklı bir yerinin ve başarısının olduğunu söyleyebiliriz. Arkeoloji ve Sanat Yayınları ve özellikle her türlü zorluğa rağmen çıkarttığımız dergi, bu boşluğun kapatılmasında, yayınlarıyla öne çıkmış bir kuruluş olmuştur. Arkeoloji ve Sanat Yayınları’nın ve özellikle dergimizin üstlenmiş olduğu bir başka işlev de kültür tarihiyle ilgili bilgiyi meslek insanlarının dışına taşımış olmasıdır. Dergiye abone olanların, yayımladığımız kitapları izleyenlerin büyük çoğunluğu arkeolog olmayan ve bu konuya bilinçle ilgi duyan kesimdir. Arkeoloji ve Sanat’ın 1978’den itibaren büyük çabayla ulaştığı ve oluşturduğu bu kamuoyu kitlesi daha sonra bu alana yönelik yeni yayın girişimlerinin oluşmasını da teşvik etmiştir.
Milliyet, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde, aralarında arkeolojinin de yer aldığı kültürel mirasa dair haberleriyle ödüller kazanan deneyimli gazeteci Ömer Erbil de bu alanda son 30 yıldır yaşanan değişime tanıklık eden isimlerden. 1990’lı yılların başında adlî vakalar dışında arkeoloji haberinin gazetelerde nadiren bulunduğunu belirten Erbil şunları söylüyor:
- Milliyet gazetesinde 2000’li yılların başında sürekli arkeoloji, müze ve sit alanlarıyla ilgili haberler yapan bir gazeteciydim. Topkapı Sarayı yine soyuldu, Ayasofya Müzesi’nde gişe yolsuzluğu, Efes Antik Kenti’nden heykel çalındı, 1. derece arkeolojik sit alanına inşaat izni türünden haberler yapıyordum. Yazı işlerinde bir arkeoloji haberimle ilgili olarak “Yine mi taş haberi” diye tepki gösterildiğini hatırlıyorum. Ulusal basının durumunu en iyi özetleyen tepki buydu. Arkeoloji bir taştan ibaretti. Parasal değeri varsa haberdi. Günümüze geldiğimizde bu anlayış oldukça kendini yeniledi. Ama hâlâ istenilen seviyede olduğunu düşünmüyorum.
Son dönemde arkeoloji haberlerine ilginin artmasının nedenleri
Milliyet Arkeoloji dergisinin yayın yönetmeni Menderes Özel’e neden bu alanda özel bir ilave çıkardıklarını sorduğumuzda şöyle dedi:
- Amacımız gazeteye pazar günü tiraj kazandırmak ve basında olağandışı bir yayın ortaya koymaktı. Zira bir gazetenin arkeoloji dergisi çıkararak okurlarına bedava vermesi olağan bir eylem değildi.
Kültür- sanat haberciliğinde arkeoloji ve sanat tarihi gibi alanlara kayış olduğunu ifade eden Özel, Türkiye’de bu ilginin geç filizlendiğini ekliyor.
The Art Newspaper Türkiye yazarı Özgür Ceren Can ise arkeoloji haberlerine ilginin artmasının arkasında birkaç neden görüyor. Devletin kültür-sanat stratejilerinin son yıllarda bu alana odaklanması, yükseköğretim programlarının gelişmesi, kültürel miras bilincinin artması ve yerel yönetimlerin de bu alanda aktif projeler yürütmesi ona göre bu nedenler arasında.
1970’lerde veya 1990’larda var olmayan bir mecra da bugün önümüzde duruyor: Sosyal medya. Instagram’dan YouTube’a sosyal medya platformlarında arkeoloji içeriklerine adanmış sayısız hesap ve kanal var.
YouTube’dan yayın yapan Arkeolojihaber’in kurucusu Murat Başlar çıkış noktalarının yoğun gündemin arasında kaybolan arkeoloji haberlerini meraklılarına ulaştırmak olduğunu vurgulayarak şöyle diyor:
- Canlı yayın fikri [COVID-19 küresel salgınıyla] hayatımıza girdi. Instagram’da canlı yayınlar çok popülerdi. “Bu canlı yayınlar acaba arkeoloji alanında da olur mu” derken 4 yıl boyunca 101 tekil söyleşi, üniversite işbirliğiyle 15’e yakın webinar düzenledik. Dijital bir ansiklopedi hâline gelen YouTube kanalımızla Türkiye’nin kültür hafızasına katkı sunuyoruz.
Başlar basılı yayınların yerini hiçbir şeyin tutamayacağını ifade etse de, çevrimiçi platformların mekânsal uzaklıklara rağmen insanlara ulaşmayı mümkün kılması sebebiyle gelişen bir alan olduğunu vurguluyor. Sosyal medyanın görselliği de, arkeoloji içeriklerinin etkisini artırabiliyor.
Amaç: Farkındalık yaratmak, toplumlar arasında köprüler kurmak
Instagram’dan yayın yapan @sanatvearkeoloji sayfasının kurucusu Oğuzhan Karadirek sanat ve arkeoloji tarihine dair çalışmaların akademik yayınlarda kalmayıp, yalın ama bilimsel disiplinden kopmadan kitlelere ulaşmasını hedeflediklerini belirtiyor.
Aynı platformdaki @eskicağmedeniyetleri sayfasını kuran Metin Ercihan ise çok fazla antik kent gezdiğini, bu sebeple gittiği yerleri herkesle paylaşarak yayına başladığını ifade ediyor. Tarihi yerlerin havadan görüntülerini çekerek buraların tanıtılmasına da katkıda bulunuyor Ercihan.
Yine Instagram’da, @klemens.art sayfasının kurucusu Veysel Kerem Hun, amaçlarından birinin insanlara kültürel miras bilinci kazandırmak, arkeoloji başta olmak üzere ilgili alanlarda kitlelere doğru ve nitelikli bilgi vermek olduğunu söyleyerek şunları ekliyor:
- Eğitim sistemimizin bu alanlara hak ettiği önemi vermemesi gibi faktörler, kültürel mirasımızı daha geniş kitlelere ulaştırma ve bu alanda bir farkındalık yaratma ihtiyacını ortaya koyuyor. Bu eksiklikleri gidermeyi ve kültürel mirasımıza yönelik saygı ile ilginin artırılmasına katkıda bulunmayı amaçlayarak yola çıktık. Kültürel mirasın ve arkeolojik keşiflerin, toplumlar arasında köprüler kurma ve ortak bir anlayış geliştirme gücüne inanıyorum. Kendi kültürümüzün ve diğer kültürlerin değerini anlayarak, daha kapsayıcı ve anlayışlı bir toplum oluşturma yolunda önemli adımlar atabiliriz.
Her ne kadar bu alandaki yayıncılığı “arkeoloji haberciliği” üst başlığında değerlendirsek de sanat tarihi, müzecilik, kültürel miras, mimarlık, antropoloji gibi farklı disiplinler; eser kaçakçılığı gibi ulusal ve uluslararası adlî konularda uzmanlık gereksinimi gibi olgular da var. Bu nedenle bu alanlarda çalışan gazetecileri ve medya profesyonelleri çok yönlü bir habercilik faaliyeti yürütüyor.
Peki 2024 itibarıyla arkeoloji haberciliği ve ilgili yayıncılık alanlarında gözlenen eksikler ve hatalar neler? Bunlar nasıl giderilebilir? Bu içerik için görüştüğümüz isimlerin yorumlarını, temel konu başlıklarıyla aktararak bitirelim.
Hafızasızlık ve kopyala-yapıştır haberciliği
Gazetecilerin arkeoloji haberlerini ele alış biçimlerini sorduğumuzda, “Takdir edilecek yanları da var, illallah dedirtecek yanları da” diyen Nezih Başgelen bunu şöyle açıklıyor:
- Espri bulmada ve arkeolojik konuları en ilgisiz insanlara bile ulaştırmakta çok başarılılar. Bilgi sahibi oldukları ve önemini fark ettikleri konularda da çok başarılılar. Fakat bu oran devede kulak misali o kadar az ki! Ama nitelikli ve dört başı mamur haber yapanlar var. Bunlar daha ziyade yıllarca aynı konularda haber yapan imzalardan oluşuyor genellikle. En temel sorun hafızasızlık. Bir haber birkaç sene arayla adeta yeni bulunmuş gibi tekrar tekrar verilebiliyor. Bu alanda uzmanlık şart.
- İkinci temel sorun kurum, kuruluş, çıkar odakları ve PR ajanslarının onları kolayca manipüle edip, yanıltmaları. Daha da kötüsü sayıları azımsanmayacak kadar fazla sözde gazetecinin bu kurum ve kuruluşların yalan ve kandırmalarına çıkar için ortak olmaları ve katkı sağlamaları. İşin komik yanı arkeoloji haberlerine artık turizm haberi gözüyle bakılması ve kültür-sanat muhabirlerinin yerine ekonomi muhabirlerinin gönderilmesi. Gerisini siz düşünün artık.
Reyting-tiraj kaygısı, sözde uzmanlar ve konuya yabancı gazeteciler
Ömer Erbil ise bir yandan basındaki eski kötü alışkanların sürmesinden, bir yandan da artan reyting-tiraj kaygısının arkeoloji haberciliğini etkilemesinden şikâyetçi. “Hasbelkader arkeoloji okumuş” isimlerin basında yazar olarak “en tehlikeli” grubu oluşturduğunu ifade eden Erbil şunları söylüyor:
- Kendi çalıştığım kurumlar dahil pek çok defa uyarmama rağmen hâlâ “defineciler milyonlarca lira değerinde tarihi eser kaçırdılar’’ türünde ifade etme biçimini kullanmaya devam ediyorlar. Oysa değer biçerek definecilerin iştahlarını kabarttıklarını, kolay yoldan para kazanmak isteyen toplumdaki pek çok kesimi kaçak kazılara yönlendirdiklerinden habersizler. Yine çok meşhur bir ulusal televizyon kanalımız definecileri canlı yayına çıkaracak cehaleti göstermiş, dedektörle nasıl define arandığını anlattırmıştı. Ne kadar bilinçli hâle gelsek de reyting ve tiraj uğruna aramızda bu konuda çatlaklar çıkmaya devam edecektir. Hâlâ yayın organlarında kültür varlıklarına değer biçme alışkanlığı sürüyor. Kültür varlığı evrensel nitelikte korunması gereken bir değerdir. Benim için sikke de, heykel de, bir ahşap parçası da aynı değerdedir. Bu anlayıştan çok, kaç bin yıllık olduğu, günümüzde kaç para değeri olduğu gibi bilgilerin ön planda olması o eserin aslî kıymetini geri plana atıyor. Bir de hasbelkader arkeoloji okumuş, basında yazan arkadaşlar var. Bunlar en tehlikeli olanlar. Kendilerini uzman olarak nitelendirip büyük hatalar yapıyorlar. Okuyan onun arkeolog olduğunu görüp inanıyor.
Arkeoloji yayıncılığında deneyimli isimlerin gözlemlediği bir başka sorun ise haberini yaptığı konuya yabancı gazeteciler. Menderes Özel bu noktaya parmak basıyor:
- Arkeoloji alanında uzmanlaşmış gazetecilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Milliyet gazetesinin dış haberler, yazı işleri gibi birimlerinde yönetici olarak görev yapan bir gazeteci olarak Milliyet Arkeoloji benim de okulum aslında. Türkiye’nin önemli arkeologlarından, müzecilerinden aldığımız bilgileri okuyarak desteklememiz gerekiyor. Ne yazık ki Türkiye’de arkeoloji haberlerinin çoğu, haber ajanslarının konudan genelde bihaber yerel muhabirlerinin kaleminden servis ediliyor. Yanlış bilgiden kaçınmak için arkeoloji konusunda uzmanlaşmamış muhabirin hazırladığı metni kimle, hangi arkeolog veya müzeciyle görüştüyse onaylatması gerekiyor. Bir de mesela bazen operasyonlarla ele geçirilen, tarihi eser olduğu öne sürülen birtakım objeler, haber olabilmek, sansasyon yaratmak adına manipüle edilerek haberleştirilebiliyor.
Özgür Ceren Can, bu noktada gazetecilerin profesyonel destek almasının şart olduğunu vurguluyor:
- Bu alanda çalışan gazeteciler elbette başlangıç düzeyinde eğitimler alabilirler. Ancak asıl mesele çalıştıkları konunun ihtiyaçlarına özel uzmanlardan görüş almak haber ve yazı kurgusunu bunları içerecek biçimde geliştirmek. Profesyonelleşme şart değil ama profesyonel destek ve katkılar almak şart diye düşünüyorum.
Sosyal medyada etkileşim uğruna bilgi kirliliği
Metin Ercihan, dijital yayınlarda etkileşim uğruna yanlış haberler yapıldığını belirterek şu örneği veriyor:
- Arkeoloji yayıncılığıyla ilgili yıl sonunda bazı hesaplar etkileşim almak uğruna “2023 yılının en önemli arkeolojik keşfi” gibi gönderiler yayınladılar. Bu içerikleri de genel olarak heykelleri ele alarak yaptılar. Oysa ki arkeoloji bir magazin malzemesi değil, bilimdir. Bulunan ufak bir buluntu, heykel kadar kıymetli olabilir. Takip ettiğim bir diğer konu da tarihi öneme sahip olan Göbeklitepe. Burada uzaylı arayanların haberinden tutun, “Göbeklitepe’de gizli geçit mi var” gibi başlıklarla sunulan haberlerle bu bölgeye zarar veriyorlar. Bu bağlamda, dijital ortamda çok fazla bilgi kirliliği olabiliyor.
Oğuzhan Karadirek de içeriklerin kalitesizleştiğini vurgulayarak sözlerini şöyle noktalıyor:
- Bilimsellikten uzak ve sırf çıpa etkisi oluşturması için atılan başlıklar ve içeriklerin kalitesizleşmesi son dönemler büyük sorun. X bir antik kentini veya Y bir objeyi anlatırken büyük kalıntılar veya estetik algısı aranıyor. Oysa bu arkeoloji ve sanat tarihi değildir. Özellikle son dönemler turizmle karıştırıldığını düşünüyorum.
Veysel Kerem Hun ise niteliksiz arkeoloji içeriklerinde bir başka boyuta, ‘görsel iletişim unsurlarının yetersiz kullanımı’na dikkat çekiyor:
- Çoğu zaman, sanat haberlerinde görmeye alışkın olduğumuz karmaşık dil, kültürel miras ve arkeolojiyle ilgili haberlerde de karşımıza çıkabiliyor. Bu karmaşık jargona eşlik eden sınırlı görsel materyal kullanımı da meseleyi iyice “sıkıcı” hâle getirebiliyor. Bu durum, konuların geniş kitleler tarafından anlaşılmasını engelliyor. Bunun için çağdaş görsel iletişim tekniklerini aktif bir şekilde kullanıyoruz. Dinamik infografikler, canlandırmalar ve zengin görsel içeriklerle desteklenmiş sunumlar, bu tür haberlerin hem daha ilgi çekici hem de daha eğitici olmasını sağlıyor.
Misyonumuz eğitim olmasa da kaliteli haber eğitiyor
Peki, arkeoloji haberleriyle kitleleri eğitmek, gazetecinin misyonu olabilir mi? Ömer Erbil’in yanıtı net:
- Gazeteciler toplumu yönlendirmezler, toplumu bilgilendirirler. Doğru haber almalarını sağlarlar. Gazetecilerin toplumu dizayn etmeye çalışmalarını doğru bulmuyorum. Gazeteler bir eğitim aracı değildir. Lakin şunu söylemek gerekir; doğru ilkeli bir haber, toplumu bilgilendirdiği gibi aynı zamanda eğitir de. Ama amaç eğitmek olmamak kaydıyla. Çünkü bazen doğru haber eğitmek maksadında olanların pek işine gelmez orada haberi dolandırmaya başlar. Günümüzde olduğu gibi…
Benzer bir yanıtı Menderes Özel’den alıyoruz: “Bizler bilim insanları değil arkeolojiyi anlamaya çalışarak, öğrendiklerimizi aktaran gazetecileriz. Çünkü gazeteyle birlikte ilgili, ilgisiz onbinlerce eve giriyoruz. Bu sayede insanların akıllarını arkeoloji, tarih, mitolojiyle çelebildiğimizi düşünüyorum.”
Özgür Ceren Can bu soruyu, “Elbette bu misyon hep bir tarafta yönlendirici oluyor. Yalnızca konunun uzmanları tarafından değil, her alandan okur tarafından anlaşılmak benim için önemli. Hatta dilimi sadeleştirmem gerektiğini düşünüyorum bazen” diye yanıtlıyor.
Nezih Başgelen de arkeoloji haberciliğini, bilimsel uzmanlıkla ortalama vatandaş arasında bir çevirmen, bir köprü olarak görüyor:
- Ülkemizdeki arkeoloji yayınları uzun bir süre yalnızca uzmanlara yönelik olarak hazırlanmıştır. Bilim insanlarının üretmiş olduğu bilginin farklı bir süzgeçten geçerek toplumun her kesimine kazandırılması, onların anlayabileceği bir dile çevrilmesi gerekir. Arkeoloji ve Sanat bu amaca tam olarak ulaşamamış olsa bile, bunun yolunu açmış, bu kaygıyla bugüne kadar yayıncılık yapmaya çalışmıştır. İlk günden beri bilimsel konuları mümkün olduğunca halkın anlayabileceği bir sunumla yayınlamanın gayreti içinde olduk. Tabii bunu bilimsel dili yalınlaştırarak yaptık, abartıdan ve yanıltmadan uzak durduk. Bu ilk yıllarda biraz garipsendi, hatta eleştirildi. Şimdi gerek akademisyenler gerekse sahada çalışanlar bu çizgiye geldi çok şükür.
İLGİLİ:
Arkeoloji haberlerinde gazetecilerin altın kuralı: Eser odaklı bakmayın