COVID-19 küresel salgınına neden olan ve SARS-CoV-2 adı verilen yeni tip koronavirüsün Çin’in Vuhan kentindeki bir laboratuvardan sızmış olabileceği iddiası, ana akım bilim ve medya çevrelerinin büyük bölümünde geçen yıl “komplo teorisi” diye görmezden gelinmişti.
Kasıtlı olmasa bile laboratuvardan bir sızıntı olduğuna dair yeni işaretler son haftalarda ortaya çıkınca bu teori de birden ana akımlaştı. Peki, bilimin büyük başarılarını ve şaşırtıcı yanılgılarını haberleştiren gazeteciler bu gibi durumlarda ne yapmalı? Yeni bir akademik makalede bu soruya yanıt veriliyor.
“Public Understanding of Science” (Kamuoyunda Bilim Algısı) adlı akademik dergide geçen ay yayımlanan, ABD’li iletişim akademisyenleri Kathleen Hall Jamieson ve Yotam Ophir imzalı makale, bilimsel keşiflere ve hatalara dair medya anlatılarının kamusal etkilerini inceliyor.
The Journalist’s Resource sitesine dün bu araştırmayla ilgili bir söyleşi veren Jamieson, “Bilimi olduğundan iyi göstermek bir gazetecinin görevi değildir. Onun görevi, bilimsel çalışmalar hakkında hakkaniyetli ve doğru haberler yapmak; aynı zamanda bilim toplululuğunu hatalarından sorumlu tutmaktır” dedi.
Keşif ve icatların haksız övgülerle sunulması kadar, bilimin doğasında var olan hataların abartılması da kamu yararına zarar veriyor. Her iki durumda da kamuoyunun bilime güveni, medya eliyle zedeleniyor. Bu durumdan, çıkarları gereği bilimin özellikle genetik, aşı ve iklim değişikliği gibi alanlarında kamuoyu güvenini yok etmek isteyen siyasi gruplar yararlanıyor.
Peki bilim haberciliği yapan gazetecilerin bu olası zararları engelleyip kamu yararını koruması için ne yapması gerekir? Yeni makaledeki bilimsel bulguları dayanak gösteren Jamieson’ın önerileri şöyle:
1. Akademik makalelerin neden geri çekildiğini inceleyin
Bilim insanları, birbirlerinin araştırmalarını denetler. Bazen en titiz bilimsel yayın süreçlerinde bile sonradan eksikler veya hatalar ortaya çıkabilir. Bu durumda akademik dergiler, yayımladıkları araştırmayı geri çeker.
Gazeteciler, eksik bilgiyle ve sansasyonel bir tarzda bu bilgiyi kitlelere duyurmak yerine, önce makalenin neden geri çekildiğini ilgi dergiye sormalıdır. Böylece gazeteci, hem bilim dünyasının hesap verebilirliğine katkıda bulunmuş olur, hem de haberindeki bilgi derinliğini artırarak daha fazla kamu yararı sağlar.
Jamieson’a göre bu tür bir haberi yaparken sorulabilecek diğer sorulardan bazıları şöyle:
- Derginin makaleyi geri çekme duyurusunda tam olarak ne söyleniyor?
- Makaleyi kimin ve neden geri çektiği açıklanıyor mu?
- Dergi, makaledeki sorundan ne zaman haberdar oldu?
- Geri çekme duyurusunu ne zaman yayımladı?
- Dergi editörleri sorunun farkına nasıl vardı?
- Dergi, bu hatanın tekrarlanma ihtimalini düşürmek için ne yapıyor?
- Bilim camiası, çözüm bulmak ve uygulamak için ne yapıyor?
2. Hataların, bilimin esaslarından olduğunu vurgulayın
Yanlışlanabilirlik ilkesi, bilimin temellerindendir. Yanlış olduğu kanıtlanamayan bir önerme, varsayım veya kuram; bilimin değil, ancak inancın öznesi olabilir.
Ophir’e göre gazeteciler, hata yapmanın, bilimsel sürecin doğal ve hatta ayrılmaz bir parçası olduğunu ilgili haberlerinde vurgulamalıdır. Bu bağlama oturtulmayan haberler, toplumun bilime güvenini zedeleyebilir.
Bilgi, deneme ve yanılmayla üretilir. Bilim insanları da birbirlerinin araştırmalarını sürekli eleştirir ve tekrarlayarak teyit etmeye çalışır. Bu nedenle zaman zaman hatalar, eksikler keşfederler.
Bir alandaki bilgi birikimi arttıkça, bilimsel çalışmalar yoğunlaştıkça hatalar azalır. Bu arada yeni bilgilerle yeni alanlar açılır; yeni bulgular, veriler ve kuramlar doğar. Bilimsel ilerleme böylece sürer.
“Bir gün doğru görünen bir şeyin yanlış olduğu, ertesi gün yeni bir kanıt ortaya çıkınca anlaşılabilir” diyen Ophier, bu bağlamda akademik yayınların yaptığı düzeltmelerin medya tarafından olumsuz değil, bilim ve kamuoyu açısından olumlu bir çaba olarak görülmesi gerektiğini belirtiyor.
3. Bilimsel süreçlerin karmaşık olduğunu anlatın
Medya, bilimsel bulguları aktarırken “büyük keşif” ve “çığır açan gelişme” gibi ifadeleri bonkörce kullanma eğilimindedir. Oysa bu haber dili, kamuoyunda bilimsel süreçlere dair yanlış bir algı oluşturabilir.
Jamieson, örneğin “keşif” sözcüğüne dikkatle yaklaşılması gerektiğini vurguluyor. Çünkü ona göre bu sözcük, “bilimsel bilgiye giden yolun kaçınılmaz bir sonuç olduğu şeklinde isabetsiz bir yargı” barındırıyor. Böylece bilimsel bilgi, oralarda bir yerde zaten var olan ve bir gün öyle ya da böyle bulunacak bir şey gibi sunuluyor. Üstelik bu keşfin nihai bir sonuç olduğu algısı da yaratılıyor.
Oysa Jamieson’a göre bilimsel bir keşfe giden yol genelde çok dolambaçlıdır. Oraya varana kadar bolca hatalı çıkış yapılır, çıkmaz sokaklara sapılır.
Örneğin COVID-19 salgınının ilk aylarında yapılan bir bilimsel araştırmada hidroksiklorokin ilacının tedavide etkili olabileceği saptanmıştı. Ama bu küçük ölçekli, gözleme dayalı bir çalışmaydı. Oysa ilaçların etkisi konusunda en iyi yöntem olarak kabul edilen büyük çaplı, rassal ve kontrollü deneylerde bu ilacın aslında etkili olmadığı görüldü.
4. Her bilim insanına değil, bilime güvenin
Ophir’e göre bir veya birkaç bilim insanı ortaya çıkıp yeni ve çok şaşırtıcı bir şeyler öğrendiklerini açıkladıklarında, bu araştırmaları eğer bilimsel hakem kurullarının incelemesinden geçmemişse gazeteciler dikkatli olmalı.
Bilim topluluğunun kendi çalışmalarını sansürlediğini iddia ederek bulgularını bir internet sitesinde yahut siyasi örgütler yoluyla yayımlayan araştırmacılar, habercilerin özellikle kuşkuyla bakması gereken bireylerdir.
Bilim, kendi alanında uzmanların ortak emekleri ve iç denetimiyle ilerler. Güvenilmesi gereken, bu topluluk içindeki herhangi birey değil, bilimsel süreçler ve oydaşma yoluyla oluşan bilimin kendisidir.
Bir bilim insanı olarak Ophir bunu şöyle açıklıyor: “Bana güvenmeyin. Arkamdaki bilime ve sisteme güvenin. İnsanlar bana doktoram var diye veya zekiyim diye veya iyi bir okula gittim diye güvenmemeli. Ama bu araştırmama güvenebilirler çünkü bunu dikkatle incelemeleri için meslektaşlarıma gönderip doğrulanmasını sağladım.”
5. Bilimin ‘sorun keşfini’ haberleştirin ve başlıklarda çözümü de anın
Ophir ve Jamieson’a göre gazeteciler, bilimin saygınlığına yönelik sorunların keşfedilip çözülmesi için akademisyenlerin gösterdiği çabayı daha fazla haberleştirirse kamuoyunun bilime güveni artabilir.
Örneğin son dönemde akademik dergiler çok daha fazla sayıda makaleyi geri çekiyor. Bunun nedeni, bilimsel bilgilerin teyit edilmesi için çabaların artmış olması. Mesela psikoloji alanında on yıllar önce yapılan birçok araştırma son yıllarda akademisyenlerce tekrarlanmaya çalışıldı. Birçoğunun tekrarlanamadığı ortaya çıkınca klasikleşmiş bazı eski araştırmalar bile yine bilimin çabalarıyla yanlışlandı ve literatürden kaldırıldı.
Yeni makalede, bu tür örneklerin haberlerde doğru bir şekilde sunulmasının, “sürekli bir keşif, denetleme ve şüphecilik gibi bilimsel değerlerin topluma daha iyi aktarılmasını, sonuçta bilim ve bilim insanlarına dair daha olumlu inanç ve tutumların gelişmesini sağlayabileceği” belirtildi.
Jamieson, haber başlıklarına çözüm odaklı yaklaşılmasının önemini de vurguladı. Ona göre bir haber başlığında sorunu söylemekle yetinmeyip bilimin sunduğu çözümlerin veya bu yönde yürütülen çabaların da zikredilmesi gerekiyor.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ÇEVRE HABERCİLİĞİ: FELAKETLERİ DUYURMAKLA KALMAYIN