Görüş

Cemal Kaşıkçı cinayetinin yıl dönümü: Bu hikâye unutulamaz

İllüstrasyon: Brian Stauffer, Washington Post
Washington Post gazetesinin Suudi köşe yazarı Cemal Kaşıkçı, tam bir yıl önce ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu’nda vahşice katledildi. Kaşıkçı’yı, gazetenin yayıncısı ve genel müdürü Fred Ryan’ın kaleme aldığı yazıyla hatırlıyoruz.

Hızla değişen dijital haber gündeminde dikkat süreleri çok kısa. Yarının öfkesinin ardından bırakın geçen haftayı, insanlar bugünü bile hatırlamayacak. Yüz kızartıcı eylemlerinin hesabını vermekten kaçınmaya çalışanlar, yeni tartışmaların bitmeyen akışının onlara yardım edeceğine güveniyorlar.

Ancak bilgi yüklemesi ne kadar ağır olursa olsun bazı eylemler kamuoyunun unutamayacağı kadar iğrenç.

Washington Post’a katkıda bulunan köşe yazarı Cemal Kaşıkçı, Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman’ın emriyle gönderilen bir kiralık katil ekibi tarafından vahşice katledildi. Eldeki delillere göre Suudiler, Cemal olayı hafızalardan silindikçe adaletten kaçabileceklerini düşünüyor. Önce Cemal’in nerede olduğuna dair bilgileri olduğunu reddetmişlerdi. Uluslararası toplum cevap almakta ısrar edince Cemal’in kendi başlarına hareket eden asi bir grubun kurbanı olduğunu iddia ettiler. Haberlere göre Muhammed bin Selman cinayetten aylar sonra, Cemal’in ölümüyle ilgili tepkiler diner dinmez cinayetin elebaşını kraliyetin yakın çevresine yeniden dâhil etme sözü verdi.

Türk nişanlısıyla belge almaya gitmişti

Muhammed bin Selman bu iş için daha uzun bir süre beklemek zorunda kalacağını göz önünde bulundurmalı. Cemal’in öldürülmesi nedeniyle dünyanın düştüğü dehşet birçok sebepten uçup gitmeyecek. Hangi siyasi görüşten olursa olsun her Amerikalı’ya anlamlı gelecek bu sebeplerden bazıları şöyle:

Birincisi, bu suçun şeytani doğasıyla ilgili. Cemal, Suudi Arabistan’ın İstanbul başkonsolosluğuna Türk nişanlısıyla evlenebilmek için gerekli belgelerin verileceği sözü ile çekilip tuzağa düşürülmüştü. Nişanlısı, içeride bu iş için eğitilmiş 15 suikastçıdan habersiz bir biçimde konsolosluk kapısında onu bekledi. Saldırganlardan birinin bir kemik testeresi vardı. Adil bir dövüş olmayacağı belliydi. 15’e karşı tek olmanın dezavantajıyla Cemal’in nefsi müdafaa ümidi yoktu. Bu dehşetli ve rahatsız edici ayrıntılar kamuoyunun hafızasına kazındı.

İkincisi, uzun süredir ABD’nin müttefiki olan, büyük miktarda ABD yardımı alan bir ülkenin liderinin, ABD’de yaşayan ve bir ABD gazetesinde çalışan bir kişinin ölüm emrini vermiş olmasını insanlar kolayca unutamaz. Bu pervasız saldırganlık, Muhammed bin Selman açısından daha geniş bir zalimliğin parçasıdır. 34 yaşındaki veliaht prens iktidarını pekiştirdikçe, muhaliflerini susturmak için bir kampanya yürütmüş, 200 Suudi iş adamını Ritz-Carlton’da esir almış, temel hakları için mücadele eden kadın aktivistleri hapsedip işkenceye maruz bırakmış, egemen bir ulusun başbakanını kaçırmış ve Yemen’de yıkıcı bir savaşı körüklemişti. Bir ABD müttefikinin değerlerimize böyle alenen ihlal etmesi ve bunun bir sonucu olmayacağını düşünmesi, ABD’nin bugünlerde nasıl algılandığına dair çok şey söylüyor. Azalan saygınlığımız konusunda Amerikalıların hissettiği telaş duygusunun dağılıp gitmesi pek olası değil.

Tiranın yazdığı yüklü bir çek

Bu durum Cemal’e yönelik saldırının kamuoyunun belleğinde kalacağına dair üçüncü sebeple ilgili. Bu sebep, Amerika’nın vereceği cevaptır. Trump yönetimi cinayetin ardından Amerika’nın basın özgürlüğü ve insan haklarıyla ilgili değerlerini savunma cesaretini göstermek yerine Suudilerle yeni silah anlaşmalarının peşine düştü. ABD’nin başkanı bir tiran yüklü bir çek yazıyor diye değerlerimizi terk ettiği için Amerikalılar kızgın ve ümitsiz.

Bu konuya dikkat sarf eden tek halk Amerikalılar değil. Dünyanın dört bir yanındaki otoriter rejimler de olanları not ediyor. Hükûmetimizin liderlerinin gösterdiği yetersiz tepki, diğer ülkelerde güç gösterisi yapanlara kendi halklarını terörize edip ABD ile dalga geçerlerse bile cezasız kalacakları mesajı gönderiyor.

Dördüncüsü, hükûmetin CIA, Birleşmiş Milletler ve ABD Kongresi’ni açıklanamaz bir şekilde hiçe sayması da kolay kolay unutulmaz. CIA’in soruşturması Cemal’in öldürülmesi emrini yüksek bir güvenilirlikle Muhammed bin Selman’ın verdiği sonucuna varsa da, kurumun uzmanları görmezden gelindi. Cinayeti araştıran BM özel raportörü, ABD’nin “her yönden adaletsizlik olarak görülen cinayette suç ortağı durumuna düştüğünü” ilan ederken FBI’a soruşturmayı derinleştirme çağrısında bulundu. Sonrasında FBI’ın bu konuda harekete geçtiğine dair bir açıklama yapılmadı.

Belki de en korkuncu, hükûmetin Küresel Magnitsky Yasası’na aykırı bir şekilde Kongre’ye köstek olmayı sürdürmesidir. Her iki partiden senatörler bu yasayı geçen yıl gündeme almış ve hükûmetin Cemal’i kimin öldürdüğüne dair bulgularını Kongre’ye bildirme zorunluluğu getirmişti. Raporun geçen şubatta yayımlanması yasal bir zorunluluktu. Ancak Kongre hâlâ bu raporu bekliyor.

Yazacağı haberlerden mahrum kalacağız

Amerikalılar yönetimin önemli kurum ve kuruluşlarının duyarsızca bir kenara itilmesinden hoşlanmaz. Bu durum ulusumuzun güvenliği için hayatlarını her gün tehlikeye atarak istihbarat sağlayan erkek ve kadınların küçük görülüp morallerinin bozulmasına neden olur. Aynı zamanda yasalarla yönetilen bir ulus olarak hassasiyetlerimize de dokunur.

Beşincisi, Cemal’in öldürülmesi etkileri uzun süreli olduğu için belleklerimizde uzun süre kalacak. Onun yazacağı haberlerden sonsuza dek mahrum kalacağız. Ne ortaya çıkarabileceği yolsuzlukları, ne övebileceği kahramanlıkları, ne de sunabileceği içgörüleri artık asla bilemeyeceğiz.

Cemal’in hikâyesi unutulamaz. Unutulursa, katilleri adaletten kaçmayı başarmış olacak. Ve Cemal Kaşıkçı, Muhammed bin Selman’ın son kurbanı olmayacak.

Buna karşın, tüm bu sebeplerden yola çıkarak, Cemal’in 2 Ekim 2019’da hâlâ aklımızda olduğu ve önümüzdeki yıllarda da olacağı gerçeğiyle teselli bulabiliriz. Umuyoruz ki bir gün Suudi Arabistan ve ABD daha iyi bir liderliğe sahip olduğunda Cemal olayı bir dönüm noktası olarak hatırlanacak. Bu cinayet ABD’nin değerlerine sahip çıkmasıyla ilgili önemli dersler aldığı, Suudi Arabistan’ın zalimliğinin sonuçları olacağını anlamaya başladığı ve iki ülkenin özgürlük, insan hakları ve gerçeğe saygıyı yeniden keşfettiği bir an olarak kaydedilecek.

Journo

Yeni nesil medya ve gazetecilik sitesi. Gazetecilere yönelik bağımsız bir dijital platform olan Journo; medyanın gelir modellerine, yeni haber üretim teknolojilerine ve medya çalışanlarının yaşamına odaklanıyor, sürdürülebilir bir sektör için çözümler öneriyor.

Journo E-Bülten