Anayasa Mahkemesi, gazeteci Cemil Uğur’un ‘Helikopter Davası’nda tutuklanmasını hukuka aykırı buldu. Oy birliğiyle verilen karara göre bir gazeteci, çalıştığı kuruluş gerekçe gösterilerek tutuklanamaz. Gazeteci Uğur, “Umarım bu emsal karar tutuklu gazeteciler için de uygulanır” dedi.
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) dün açıkladığı kararda, gazeteci Cemil Uğur’un “KCK Basın Komitesi’nde yer alarak örgüt propagandası niteliğinde haberlerle suçlandığı” fakat bu duruma ilişkin hiçbir delilin sunulmadığı ve tutuklama kararında böyle bir ilişkinin varlığının ortaya konulmadığı vurgulandı. Bu hak ihlali nedeniyle Uğur’a tazminat ödenmesine hükmeden yüksek mahkeme, kararda şu ifadeleri kullandı:
- Tutuklama kararında başvurucunun çalıştığı ajansta örgütsel yayınların yapıldığı ileri sürülmüş ise de başvurucuya atfedilebilir bir haberden bahsedilmemiştir. Böyle bir ajansta çalışma olgusunun başvurucunun yapmış olduğu haberlerin içeriği dikkate alınmadan tek başına terörle bağlantılı bir suçlama bakımından kuvvetli suç belirtisi oluşturduğu söylenemeyecektir. Öte yandan soruşturma makamları başvurucunun PKK talimatıyla haber yaptığını ileri sürebilecek herhangi bir özel bulgu veya bilgiyi de gösterememiştir.
- Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. Öte yandan başvurucu tutuklama tedbiri nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun temel şikâyetiyle ilgili olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmış olması nedeniyle bu iddianın ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
Onlarca gazeteciyi tutuklatan iddianamelerin iskeleti çöktü
Konuyu AYM’ye taşıyan Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) Eş Direktörü Veysel Ok, kararın emsal niteliğinde olduğunu söyledi. “KCK sözleşmesinin birçok gazetecinin iddianamesine kopyala-yapıştır yoluyla koyulduğunu” belirten Ok, “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılanan bütün gazetecilerin davalarında böyle bir sözleşmeye atıfta bulunulduğunu belirterek şunları ekledi:
- KCK’de bir Basın Komitesi var ve gazeteciler o komiteye üyeymiş gibi yansıtılıp bu davalar açılıyor. AYM, Cemil Uğur’a dair verdiği kararda, “Gazetecinin çalıştığı kurum dolayısıyla, gazetecinin terör örgütü ile ilişkisi olduğunu iddia edemezsin. Bu nedenle suçlayamazsın. Yaptığı haberlerin içeriğine bakmalısın” tespitinde bulunuyor. Uğur’un kararıyla aslında, bu iddianamelerin iskeleti çökmüş oluyor. Sırf Kürt yayın organlarında çalışıyor diye gazetecilerin örgütle ilişkilendirilmesi AYM kararıyla imkânsız hâle geliyor.
Ok, uzun zamandır ilk defa AYM’nin Kürt gazetecilere yönelik “iyi” bir karar verdiğini belirterek şöyle dedi:
- Çünkü bu karar bir gazetecinin Kürtler’in çoğunlukta olduğu kentlerde yaşanan bir işkencenin haberleştirilmesiyle tutuklanması ve ardından gerçekleşen başvuru ile oluştu. Ve ilk defa gazeteciliğin işkenceyi ortaya çıkarmanın veya devletin hatalarını, devlet görevlerinin hukuka aykırı davranışlarını ortaya çıkarmanın habercilik olduğunu ve bunun da tutuklamaya gerekçe olamayacağını ortaya çıkarıyor bu karar. Kürt basın organlarında çalışmak veya kapatılmış da olsa mesela eski Dicle Haber Ajansı (DİHA) ve benzeri kurumlar gibi kurumlarda çalışmak tutuklamak için tek başına geçerli bir neden değil. Bu anlamıyla da bir emsal teşkil ediyor. Şu anda haklarında dava açılmış onlarca gazetecinin iddianamelerinde bu sözleşmeye yer veriliyor. Sırf çalıştığı kurum dolayısıyla “KCK Sözleşmesini” de iddianameye ekliyorlar.
İfade özgürlüğü ihlaliyle ilgili başvuru AİHM’e gidecek
AYM tarafından verilen ihlal kararının benzer gerekçelerle yargılanan diğer gazeteciler için AYM’ye yapılan ihlal başvurularında da çıkmasını beklediklerini ifade eden Ok sözlerini şöyle noktaladı:
- Bu anlamda da Kürt gazetecilerinin önünü açan bir karar oldu. Mahkemeler [bu AYM kararına] uymayabilirler ama onlara bu kararın önemini altını çizerek, bu karara uymak zorunda olduklarını hatırlatmak biz avukatlara düşen bir görev. Kararın eleştirilecek kısmı ise tutuklama nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmesine ilişkin olarak “Ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir” denmesi ve bu talebin reddedilmesi. Biz o kısmı için de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yapacağız.
AYM kararıyla ilgili konuşan gazeteci Cemil Uğur ise Osman Şiban ve Servet Turgut adlı iki yurttaşın helikopterden atılmalarını haber olarak servis ettikten sonra Van’da kolluk güçleri tarafından hedef alındıklarına dikkat çekti. Haber takibi sırasında polis amirlerinin, “Siz çekemezsiniz, MA çekemez, çektirmeyeceğiz” dediğini hatırlatan Uğur şöyle konuştu:
- Bize saldırarak kameralarımızı kapattılar. Aslında polislerin bize davranışı ileriki zamanda neler olacağını da bize gösteriyordu. Olayların nasıl talimatla olduğunu gördük. Talimatı uyguladılar ve bizi tutukladılar. Bu hukuksuzluğu başlattılar ama devam ettiremeyeceklerini kendileri de fark etti ellerine yüzlerine bulaştırdılar.
İmha edilmesi gereken ses kayıtlarıyla gözaltı kararı verildi
Uğur şunları ekledi:
- Hakkımızda daha önce soruşturma yürütülmüş. Fiziki ve teknik takipler yapılmış. Fakat 6 ay sonra “Suç unsuru bulunmadı” denilerek soruşturma kapatılıyor. Yapılan fiziki ve teknik takipler sonucu elde edilen ses kayıtlarının imha edilmesine dair savcılık karar veriyor. Fakat helikopter meselesini ortaya çıkarttıktan sonra savcı bu kez imha kararı verdiği ses kayıtlarını tekrar gün yüzüne çıkartıp hakkımızda gözaltı kararı veriyor. Bu durum ve daha önce bahsettiğim polislerin yaklaşımı, yaşanılan yargılamanın nasıl talimat ile yapıldığını net bir şekilde ortaya çıkarıyor.
Bu davada gazeteciliğin yargılandığını söyleyen Uğur, yaptığı bir röportaj gerekçe gösterilerek savcılık tarafından KCK basın komitesine üye yapıldığını belirtti. Bir gazetecinin, haber yaptığı için yargılandığında, sahada çalışırken de daha fazla zorlukla karşılaştığını vurgulayan Uğur sözlerini şöyle tamamladı:
- Bu dava Türkiye’nin bir yüzüdür. Hukuksuzluk yargı eliyle nasıl yaratılır burada bunu gördük. Turkuaz basın kartımız olmadığı için gazeteci olmadığımız iddia edilerek ve toplumsal haberler yaptığımız için örgüt üyesi iddiasıyla tutuklamıştık. Yargı sürecinde daha çok hukuksuzluğun nasıl yaratıldığını gördük.
- Yargılandığım süre boyunca, bir ödül törenine çıktığımda bile yandaş basın tarafından hedef hâline getirildim. Fotoğraflarımız gazetelere boy boy koyularak hedef gösterildik. Unutmayalım bu ülkede hedef gösterilen Hrant Dink ve Tahir Elçi sokak ortasında öldürüldü. Bu ülkede gerçek anlamda hedef gösterilirsen ya katledilirsin ya da tutuklanıyorsun.
- Türkiye bir kaos durumunu, birbirini ötekileştiren bir durumu yaşıyor. Çalıştığımız ajansı terörize ediyorlar. Aslında Türkiye’de kurulmuş ve vergisini ödeyen bir ajans, faaliyetine devam ediyor. Ama bir bakıyorsun, sırf bir hakikati ortaya çıkarttığın için, bu ajansta çalıştığından örgüt üyesi diye seni tutukluyorlar.
- AYM’nin bu kararı neticede önemli bir karardır. Bu kararın bütün tutuklu gazeteciler için bir emsal karar olduğunu düşünüyorum çünkü bugün gazetecilerin çoğu ya yaptığı haberlerden dolayı ya da çalıştığı kurumlardan dolayı cezaevinde. Umarım bu emsal karar diğer gazeteciler için de uygulanır. AYM böyle bir karar verdi ama iktidarın artık bize baskı yapmayacağına dair bir yanılgıya kapılmayalım.
Helikopter Davası’nda ne olmuştu?
Van’ın Çatak ilçesinde 11 Eylül 2020’de askerler tarafından alıkonulan Osman Şiban ve Servet Turgut’un helikopterden atılarak işkenceye maruz bırakılmasını gündeme getiren Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur ile Jinnews muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala, 6 Ekim 2020’de yapılan ev baskınlarında gözaltına alındı. Aynı soruşturma kapsamında eski gazete dağıtımcıları Şükran Erdem, Mikail Tunçdemir ve Fehim Çetiner de gözaltına alındı. 3 dağıtımcı serbest bırakılırken 4 gazeteci 9 Ekim’de çıkarıldıkları mahkemece “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.
4 gazetecinin tutuklanmasından 70 gün sonra, aynı soruşturma kapsamında bu kez MA muhabiri Zeynep Durgut gözaltına alındı. 17 Aralık’ta gözaltına alınan Durgut, 4 gün sonra çıkarıldığı mahkemece adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Durgut ile eş zamanlı olarak Uşak’ta gözaltına alınan eski gazete dağıtımcısı Ferdi Sertkal ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Soruşturma kapsamında gözaltına alınan eski gazete dağıtımcıları Ramazan Çınar, Ferdi Sertkal, Mikail Tunçdemir, Fehim Çetiner ve Şükran Erdem hakkında “kovuşturmaya yer yoktur” kararı verildi. 4’ü tutuklu 5 gazeteci, “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla 2 Nisan 2021’de ilk kez hakim karşısına çıktı. Dördü de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Davanın 6 Ocak 2022 tarihinde görülen 4’üncü duruşmasında 5 gazeteci “örgüt üyeliği” suçlamasından beraat etti. Gazeteci Nazan Sala’ya ise “örgüt propagandası” yaptığı gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
Uğur’un 2020’de Türkiye Gazeteciler Sendikası’na (TGS) cezaevinden gönderdiği mektup Journo’da yayımlanmıştı. Uğur mektupta, “Helikopter meselesinden dolayı iktidarın rahatsız olduğunu biliyoruz ama hastane raporları ve görgü tanıklarının beyanlarını görmezden gelemezdik. Görmezden gelseydik tutuklanmazdık ama gazetecilik yapmış olmazdık. Mesleğimizin gereğini yaptık. Ne pahasına olursa olsun, gerçeği halka ulaştırmaya çalıştık” demişti.