Dosya

Editörler deprem haberlerini anlatıyor: Bilgiyi hıza kurban etmemek, birincil kaynağa ulaşmak gerek

Sahadaki muhabirlerin ardından, bu kez masa başındaki editörlerin 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrasındaki deneyimlerini aktarıyoruz. T24’ten Deniz Işık Balkan, Karar gazetesinden Eda Narin, K24 TV’den Mehmet Ali Erdoğan, Diyarbakır merkezli Güneydoğu Ekspress gazetesinden İbrahim Acar ve Bianet’ten Evrim Kepenek ile konuştuk.

Öncelikle insan olduklarını hatırlatan editörler, kendi psikolojilerini korumaya çalışırken zaman zaman haberlere odaklanamadı ve kaynaklarına soru sormaktan “utandıkları” oldu. Deprem haberlerinde editörlerin önceliklerinden biri de birincil kaynaklara ulaşmak ve bilginin hıza kurban edilmesini önlemekti.

Journo’nun “Deprem Haberciliği” yazı dizisinde, 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrasında sahada görev yapan muhabirlerin deneyimleri aktarılmıştı. Bu kez haber merkezlerinde, afet bölgesinden akan haberleri masa başında yönetip düzenleyen editörlere kulak veriyoruz. Evde ya da ofiste çalışan haber editörlerine; deprem bölgesindeki gelişmeleri nasıl takip ettiklerini, hangi motivasyonla gelişmeleri aktardıklarını ve bu süreçte neler hissettiklerini sorduk.

T24 Yazı İşleri Koordinatörü Deniz Işık Balkan, COVID-19 salgınından bu yana evden çalışma düzenini uyguladıklarını söyledi. Deprem haberini bölgede yakınlarını kaybeden bir arkadaşından aldığını dile getiren Balkan, “Masa başına büyük bir şaşkınlık ve endişeyle oturdum. Deprem bölgesinde iletişim kesintileri yaşanıyor, doğru haber vermeye uğraşıyorsunuz, haberi aynı zamanda okuyucuya ilk ulaştıran olmak istiyorsunuz. Endişelerimi, kaygılarımı bir yana bırakarak en doğru bilgiyi en hızlı şekilde aktarmaya yoğunlaştım” dedi.

Tüm Türkiye’nin ekran ve telefonlarının başında bölgede ne olduğunu anlamaya çalıştığını, yakınlarından haber beklediğini ifade eden Balkan, “Bölgedeki eksiklikleri aktararak orada yardım bekleyen insanlara da ses olma çabamız da var” ifadelerini kullandı. Çevresinde yakınlarını kaybeden pek çok insan olduğunu söyleyen Balkan, sözlerini şöyle sürdürdü:

  • Onların ve orada hayatını kaybeden herkesin üzüntüsünü derinden yaşadım, yakınları orada olan, enkaz altında kalan, evleri yıkılan akrabaları için yardımlarımızı isteyen arkadaşlarımız oldu. O anlarda hissettiğim en keskin duygu çaresizlik. Bölgeden insanların olduğu bir WhatsApp grubundaydım, orada da en hızlı gazetecilerin ulaştıracağını düşünerek yardım istediler günlerce, bu da psikolojik olarak zorladı beni. Çünkü yardım çağrılarının her birine yetişmek mümkün olamadı. Deprem bölgesinde yaşayan, haber alamadığım arkadaşlarım oldu, o gruplarda onlardan bir bilgi aradım, tanıdığım insanlardan bazılarının yaşamını yitirdiğini duydum.

“Umutsuzluk ve korku duygularını hâlâ hissediyorum”

Hissettiği duyguları dile getiren Balkan, şunları söyledi:

  • Depremin şokunu atlattığım ilk günlerin ardından 18 yakınını enkazlarda kaybetmiş arkadaşıma sarıldığımda orada bir taşı kaldıramadığım için hissettiğim suçluluk, öfke; benzer bir depremi İstanbul’un da beklediğini düşündükten sonra kendim, çevremdeki herkes için kaygılanmak, uyurken bile her an bir şey olabilir tedirginliği ile yatmak, umutsuzluk ve korku duygularını hâlâ hissediyorum. Eminim benim gibi milyonlarca insan da aynı duyguları hissediyordur.
  • Bir gazeteci olarak deprem bölgesine gidip haberi yerinde görmek tabii ki isterdim. Binlerce fotoğraf, video görüyoruz deprem bölgesinden ama orada olmakla aynı şey değil elbette. Ama burada da haberlerin okurlara iletilmesi gereken bir akışı var, orada yer aldım. Depremin ilk gününden itibaren bölgeden haber alabilmek için çeşitli WhatsApp gruplarında yer aldım. Hem orada yaşayan ya da yakınlarından haber almak isteyenlerin, hem de bölgede haber gazetecilerin yer aldığı gruplardı.

Bu süreçte ajanslardan, sosyal medyadan, TV yayınlarından ve bölgedeki çalışma arkadaşlarından gelen bilgileri takip ettiklerini söyleyen Balkan, “Çok sayıda bilgi akıyor, 11 ili etkileyen, binlerce kişinin yaşamını yitirdiği böylesi bir depremde yanlış bilgi de hızla yayılabiliyor, çok dikkatli olmak gerekiyor o yüzden de. Gelen bilgiyi pek çok kaynaktan teyit etmeye çalışıyoruz. Bölgede de yazarlarımızın, muhabir ve editörlerimizin olduğu T24 ekibi de deprem bölgesinde sahada, onlarla sürekli koordinasyon halindeyiz” şeklinde konuştu.

“Olayla insani ilişki kurdum”

Erbil merkezli televizyon kanalı olan K24’ün Türkiye’de üç temsilciliği bulunuyor. Kurumun muhabir ve kameramanları deprem bölgesindeki takibini sürdürüyor. K24’ün Türkçe haber servisi editörü Mehmet Ali Erdoğan ise evde çalışıyor ve o da süreci yakından takip eden editörlerden biri:

  • Vicdan sahibi her insan gibi ben de derin bir üzüntü içerisinde depremle ilgili gelişmeleri takip ettim. COVID-19 sürecinde birçok insanın yakınları yaşamını yitirdi. Üstüne bu çok büyük felaketin gelişi hepimizin yaşam sevincini bitirdi. Herkes hayatı, insanı, dünyayı, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiyi yeniden anlamlandırmaya çalışıp sorgulamaya başladı. Olayla, profesyonellikten ziyade insani ilişki kurdum.

Deprem bölgesinde muhabir olarak çalışmaktansa bölgeye gidip insanlara yardım etmek istediğini dile getiren Erdoğan, şunları belirtti:

  • Enkazda kalmış birini kurtarmak, deprem mağdurlarıyla birlikte üzülmek, onları teselli etmeye çalışmak, yemek dağıtımı ve diğer işlerde günlerce onlara hizmet etmek; köylere yiyecek, içecek, yakacak odun gibi şeyler ulaştırmak istedim. Haber yoğunluğundan dolayı bunu yapamadık ancak aylarca o bölgelerde bu tür çalışmaları yürütecek kişilere ihtiyaç olacak, önümüzdeki süreçte bunu yapmayı planlıyorum. İyilik mutlaka iyileştirir. Bu tür felaketlerde sahada insani yardım faaliyetlerini sahada gazeteciliğe tercih ederim. Sahayı takip ederken, “Akıl insanları hayvanlardan ayırır, siyaset tekrar birleştirir” sözünün yansımalarını da gördük. Sahadaki mağduriyeti istismar eden, mağduriyetler karşısında ahlaki bir tutum sergilemeyen siyasileri de gazetecileri de gördük. Bu geniş bir mevzu.

Mehmet Ali Erdoğan da gelişmeleri ajanslardan, sosyal medyadan ve televizyon yayınlarından takip ettiğini kaydederek, “Ayrıca, bölgede enkaz kurtarma çalışmalarına katılan ekskavatör operatöründen, insani yardım faaliyetlerine katılan tanıdıklara, deprem mağdurlarından sahadaki gazetecilere kadar felaketin boyutuyla ilgili görüştüklerim oldu. Hatay, Adıyaman, Maraş, Malatya ve diğer illerdeki felaketin boyutunu değerlendirmede ve mukayese yapmada bunun çok faydası oldu” dedi.

“Kendimi psikolojik olarak koruduğumu sanıyordum”

Deprem haberini bir meslektaşının erken saatteki telefonuyla öğrendiğini söyleyen Karar gazetesi haber editörü Eda Narin, “İlk refleks olarak depremin büyüklüğü ve etki alanına dair haberlere baktım hemen. Sonrasında deprem bölgesindeki yakınlarımı kontrol ettim ve sonra haber başına geçtim. Patlamaların, saldırıların, katliamların yılı 2015’te mesleğe muhabir olarak başlamış biri olarak kriz anlarında belirli bir yere kadar kendimi psikolojik olarak koruduğumu sanıyordum” dedi.

Deniz Işık Balkan

Narin, birkaç yıl ortaya çıkmayan gerçekliğin kendisini yeniden anımsattığını ifade etti. O dönem ölümlerle sık sık burun buruna gelmenin kendisinde kabuk oluşturduğunu sandığını dile getiren Narin şu ifadeleri kullandı:

  • Elbette ki mesleki alanın dışına çıktığımda yaşadığım duygular herkesin paylaştığı duygulardan farksız değil. Fakat haber merkezinde, kriz anlarında kontrolü kaybetmemek için habere en azından sıcak saatler geçene kadar sadece haber olarak bakmak koruyucu bir şeye dönüşebiliyor. 2015 ile başlayan süreç aslında “muhabirlik” için bazı yapı taşlarını değiştiren süreç oldu bence. Dönemin politik koşullarındaki sert oynamalar sonrası sokak kısıtlanmış ve sokakta haber takip eden muhabirler bir anda editör masalarına çekilmişti. Ben de o dönem bir şekilde kendisini editör masasında bulan muhabirlerdenim.
  • Durum böyle olunca her olayda toplumsal elbette editör masasından kalkıp muhabir olarak alanda olmak istiyorum, fakat editör masasının pasifize edilen gücünü de hatırlatmak isterim… İnternet haberciliğinde yaşanan hızlı değişimler sonrası editörlüğün artık çoğu sitede ‘admin’liğe evrildiğini söylemek de mümkün.

“Bilginin birincil kaynağına ulaşmak çok önemli”

Haber takip etme sürecini “rutine” oturttuğunu dile getiren ve “Özellikle bu deprem sürecinde en hayati kaynaklar, sahadaki meslektaşlarımız oluyor” diyen Narin şöyle devam etti:

  • Kadrosunu, sahada/haber merkezinde çalışma tarzını bildiğim ve güvenli kaynak olarak kodladığım siteler var. Öncelikle kendi haber masamızda teyit mekanizmaları çalıştırdıktan sonra güvenilir sitelerden de referans alıyorum. Sosyal medya ise hem iyi hem de tehlikeli olabilecek bir kaynak. O yüzden sosyal medyada dolaşan bir bilgiyi yayınlamadan önce o bilginin birincil kaynağına ulaşmak çok önemli. Kaynağa ulaştıktan sonra ise mutlaka teyit mekanizmasının resmi kurumlar ayağını çalıştırmak gerekiyor.
  • İlk elden güvenilir bilgiyi elde eden meslektaşlarımızla irtibat halinde kalarak süreci yürütmeye çalışıyoruz. Bölgeden diğer önemli kaynaklar ise milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları ve bölge halkı oluyor. Fakat haber masasında olan editörler için kriz anlarında yapılması gereken ve bizim de yapmaya çalıştığımız en önemli şey gelen bilgiyi en az 3 kaynaktan teyit edebilmek. Yanlış bilginin nelere neden olabileceğini birçok kez gördük. Kriz anlarında haberi hıza kurban etmemek gerek. O yüzden hem gazetecinin ve kurumun güvenilirliğini sarsmamak hem de doğru bilgiyi ulaştırabilmek adına teyit kritik önemde.

“Haberlere odaklanamıyordum”

Konuştuğumuz editörlerden deprem bölgesinde olan tek gazeteci İbrahim Acar. Acar, deprem gününden beri Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nin (GGC) binasında kalıyor ve haberleri de oradan okurlarına ulaştırıyor. Güneydoğu Ekspress gazetesi editörü Acar, ilk kez böyle bir sarsıntıyla karşı karşıya kaldığından “şok” yaşadığını belirterek “Yıkılan birkaç binada arkadaşlarım oturduğu için haber girmeye çok odaklanamıyordum” dedi.

Depremin ilk 3-4 günü sahada da çalıştığını söyleyen Acar, “Buradaki çalışmalar diğer illere nazaran daha erken bitti. Yakın illere gitme yönünde bir talebim oldu ama kadro yetersizliğinden dolayı gidemedim” ifadesini kullandı. Haber takibini daha çok İhlas Haber Ajansı üzerinden sağladıklarını dile getiren Acar, “Bu süreçte çoğu haber, müdürümüz Veysi Polat tarafından yazıldı. Yerel gazete mensuplarıyla bir arada olduğumuz için de sürekli etkileşim hâlindeydik” diyerek sözlerini tamamladı.

İlk başta açıkçası bir gazeteci olarak refleks geliştirmedim”

Bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü Evrim Kepenek de bu süreçteki duygu ve deneyimlerini şöyle anlattı:

  • Depremin ilk olduğunu duyduğum an, sabah saatleriydi ve sadece Maraş’ta bir yıkım oldu diye düşündüm. İzmir’de son olan deprem gibi yine yıkımlar ve can kayıplar olduğu ortadaydı fakat birkaç saat içinde yıkımın ne kadar büyük olduğu ve etkileri açığa çıktı. İlk başta açıkçası bir gazeteci olarak refleks geliştirmedim, önce orada yaşayan arkadaşlarımı aradım, kimseye ulaşamadım. Sonrasında ajanslara ve sosyal medyaya düşen haberleri editlemeye başladım. Ayrıca özellikle kadınlar ve LGBTİ+’ların o ortamda, orada neler yaşadığını düşünerek bu konuda ilk elden haberler yaptım.
  • Siz sorduğunuzda hatırlamaya çalışıyorum, çünkü o ana dair ne hissettiğimi bilmiyorum veya çok şey hissedip adını koyamamak da diyebiliriz. Olan bitene şaşkınlık, “çadır” diye seslenen insanlara bir çadır ulaştırılamamasına öfke, enkaz altından gelen tweetleri ve yardım mesajlarını gördükçe kızgınlık…. Çaresizlik hâli… Nasıl olduğunu bilmiyorum nereden ulaştılar bilmiyorum insanlar “enkaz altındayım şu adresteyim buraya gelin” diyor, mesaj atıyor. İlgili devlet yetkilisi arıyorsunuz haber vereceksiniz, yok ulaşamıyorsunuz. Önce haberi yapma derdindesiniz sonrasında ne oldu ne hissettim diye kendinize bakıyorsunuz.
  • Hani sosyologlar ve tarihçiler “Bir süreci, olayı anlamak için tam olarak anlamak için, üzerinden zaman geçmesine bakın ondan sonra yorumlayın” derler ya… Mesela Birinci Dünya Savaşı’nı, İkinci Dünya Savaşı’nı anlatırken… Ben de şimdi öyle hissediyorum. Sanki ne hissettiğimizi, kendimizin bu dönem ne yaşadığını da önümüzdeki süreçte daha iyi anlayacağız, göreceğiz.

“Bu gibi haberlerde insanlara soru sormak çok zor oluyor”

Başta yardım ekiplerinin bölgeye gitmesini, kalifiye olmayanların gitmemesi gerektiğini düşündüğünü dile getiren Evrim Kepenek, şunları ekledi:

  • Van depremine gitmiştim ve neyle karşılaşabileceğimi biliyordum. Bir de böyle haberlerde ilk başta herkes gidiyor sonrasında oraların ‘pop’ hali bitince maalesef medya uğramıyor bile, reytingler azalınca, o yüzden ben bu konuda net düşündüm ve ‘Bir iki hafta sonra kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından çadırlara gideceğim, haber yapacağım’ dedim. Umarım önümüzdeki günlerde gideceğim, yerinden haber yapacağım.

Gelişmeleri hangi kaynaklardan takip ettiğini sorduğumuz Bianet çalışanı, “Antep’te yaşayan gazeteci Murat Güreş’ten ilk andan itibaren haber aldık sitemizde haberleştirdik. Sonrasında bölgeye giden arama kurtarma çalışanlarından, kadın örgütlerinden, bölgede faaliyet yürüten meslek odaları temsilcilerinden bilgi aldım” diyerek sözlerini şöyle tamamladı:

  • Bu gibi haberlerde insanlara soru sormak çok zor oluyor bazen soru sormaya utandığım zamanlar oldu, çünkü insanlar çalışıyor ve enkazdan birini çıkarmaya çalışıyor siz de o sırada ‘Burada ne gibi ihmaller vardı?’ diye sormaya çekiniyorsunuz açıkçası. Bu nedenle aradığım kişilerle hak temelli konuşmaya özen gösterdim. Haber elbette çok önemli, o kadar çok haber var ki hepimiz yaparız, tüm gazeteciler yapar, gazeteciler habersiz kalmaz, hele böyle bir dönemde habersiz asla kalmaz, o yüzden haber ve insani yanlar arasında denge kurarak bir habercilik yapmaya çalıştım. Hak temelli habercilik yapmaya çalıştım. Haber her zaman bulunur fakat kendimizde ve başkasında neden olacağımız ruhsal yaraların geri dönüşü olmayabiliyor kimi zaman. Böyle bir durumun mümkünse parçası olmadan veya minimum düzeyde olabilecek kadar, habercilik görevimi yapmaya çalıştım.
  • Çok üzgünüm. Bu kadar büyük iki depremde elbette binalar yıkılacaktı, ama binalar yasalara uygun yapılsa, yani yapılması gerektiği gibi yapılsaydı, bu kadar ölüm olacak mıydı? Bu soruyu ve çok yönlü yanıtlarını düşünmek uzun süre gündemim olacak gibi görünüyor.

6 Şubat 2023 sabahı, saat 4.17’de merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde bulunan 7,7 büyüklüğündeki depremden 9 saat 7 dakika sonra, bu kez Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Depremler 11 ilde onbinlerce can kaybına ve yaralanmaya, milyarlarca liralık maddî hasara neden oldu.

Çok sayıda gazeteci afet bölgesinde zor şartlarda, fedakârca görev yaptı. Journo, gazetecilerin deneyimlerini “Deprem Haberciliği” yazı dizisinde aktardı:

Gazeteciler anlatıyor: Deprem bölgesine giderken bunları yanınıza almayı unutmayın

Avşin Leyla Özgür

Medya ve İletişim Bölümü mezunu. Bir süre JinNews’te çalıştı. Serbest gazeteci olarak mesleğe devam ediyor.

Journo E-Bülten