Türkiye’yi sarsan iki büyük depremin ardından afet bölgesindeki gazetecilerin izlenimlerini ve deneyimlerini aktardığımız “Deprem Haberciliği” yazı dizisinin 7. bölümü için Hatay, Malatya ve Adana’da görev yapan 4 gazeteciyle görüştük: İpek Yezdani, Esra Tokat, Yağmur Kaya ve Can Erok.
Gazeteciler, afet bölgesine gelen meslektaşlarına, yanlarında yedek batarya, eldiven, üçlü priz, seyyar tuvalet ve protein barı gibi ürünler getirmelerini tavsiye ediyor. Yıkımın ve acının tanıklığında “psikolojik çöküntü” riskiyle karşı karşıya olan gazetecilerin travmayı atlatması için ruhsal sağlıklarına da dikkat etmesi şart.
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli depremler sonucunda hayatını kaybeden binlerce insanımız arasında haberciler de var. En az 25 gazeteci depremlerde can verdi. 10 ilde çok sayıda gazeteci evsiz kaldı. Bölgedeki gazete basım tesisleri ile yerel medyaya evsahipliği yapan binalar yıkıldı.
Bu yıkım ve acılar hem depremzede gazeteciler hem de haber yapmak üzere bölgeye gelen meslektaşları üzerinde ağır bir psikolojik etki yaratıyor. Bu yazı dizisinin ilk bölümünde buna değinmiştik.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), deprem bölgesinde çalışırken travmaya maruz kalmış gazetecilere ücretsiz psikolojik destek sağlıyor. Türkiye Psikiyatri Derneği de gazeteciler için “Travma Haberleri Basında Nasıl Verilmeli?” başlıklı bir rapor yayımladı.
Deprem sonraki 17. gün itibarıyla gazetecilerin psikolojilerine dair güncel izlenimlere geçmeden önce, sahadaki habercilerin fiziksel ihtiyaçlarına ve bu yöndeki önerilerine bir bakalım.
Habercilerin sahada en çok ihtiyaç duyduğu malzemeler
Gazeteci İpek Yezdani, uluslararası bir TV kanalı adına haber yapmak üzere depremin 4. günü olan 9 Şubat’ta Adana’ya gidip ertesi gün Hatay’da yıkılan bölgelere ulaşmış. Yezdani, gazetecilerin sahadaki ihtiyaçları konusunda şu ifadeleri kullanıyor:
- Normal bir habere giderken yanınıza aldığınız kamera, laptop, kayıt cihazı vs. dışında deprem bölgesine giderken yanınıza —aklınıza gelmeyecek— başka şeyler de almanız gerekebiliyor. Bana göre deprem bölgesine giden gazeteciler yanlarında şunları götürmeli:
- Telefon şarjı için powerbank
- Geceleri soğuğa karşı eldiven
- Çantaya sığacak kadar kuru gıda
- Röportaj yaptığınız depremzedelerin sizden anlık istekleri olabiliyor. Mesela geceleri arabasında uyuyan bir depremzedeye “Sizin için ne yapabilirim?” diye sorduğumda benden büyük beden mont istedi. O yüzden çalıştığınız kurumun imkânları doğrultusunda yanınızda nakit para bulundurun.
- Karşılaştığınız küçük çocukların yüzünü bir anlık da olsa güldürebilmek için çikolata, şeker, vs. (çantaya sığdığı kadar)
- Kalın giysiler
- El dezenfektanı ya da kolonya
İki büyük depremin yıktığı ve son olarak önceki gün 6,4 büyüklüğündeki deprem ve artçılarıyla sarsılan Hatay’ın Samandağ ilçesinden izlenimlerini aktaran Kısa Dalga muhabiri Esra Tokat,
- Gazetecilerin bölgeye gelirken yanlarında bir powerbank ve fotoğraf makinesi için bir yedek batarya getirmesi lazım. Bir gazeteci için en önemli şey bu bence. Haberleri zaten priz ve elektrik olmadığı için telefonda yazmak zorunda kalıyorduk. Bunun dışında deprem bölgesine uygun kıyafet giyinilmeli ve imkânı olan gazeteciler yanlarında seyyar tuvalet de getirmeli.
İskenderun’da görev yapan gazeteci Can Erok‘un tavsiyeleriyse şöyle:
- Gazeteciler yanlarına bir üçlü priz ve invertör (güç çevirici, akım dönüştürücü) getirsin. Gazeteciler kendisini mutlu edecek besleyici yiyecekler yanına alsın. Mutlu olmak çok önemli. Muzlu protein bar insanın psikolojisini bayağı topluyor. Ayrıca gazetecilerin, fotoğraf çekmek için bir yer gördüklerinde ortama uyum sağladıktan ve insanlara geçmiş olsun diledikten sonra fotoğraf çekmelerini de tavsiye ederim.
Yağmur Kaya: Ömrüm boyunca bu sahneler zihnimde yer alacak
Fiziksel ihtiyaçların giderilmesi, kişinin psikolojik durumunu da destekliyor. Ancak elbette bu yeterli değil. Afet bölgesindeki travmatik deneyimler hemen herkesi derinden etkiliyor. Olayların merkezindeki gazeteciler de bu deneyimlere doğrudan maruz kalıyor.
Depremin ardından Malatya’da karşılaştığı manzara karşısında duygularının ve vücudunun çakılıp kaldığını ifade eden Artı Gerçek muhabiri Yağmur Kaya, şu ifadeleri kullanıyor:
- Havalimanından şehir merkezine doğru yol alırken her yer kapkaranlıktı. Malatya savaştan çıkmış gibiydi. Hiç bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. İnsanlar çok çaresiz. Bazı insanlar çadırlarda kalırken bazıları da hayvanlarıyla birlikte samanlıkta yatıyordu. Bölgeyi dolaşırken duyguların ve zihnin o enkazın altındaymış gibi hissediyorsun. Hatta İstanbul’da yaşanacak olanların fragmanını izliyormuş gibi hissettim. Muhtelemen ömrüm boyunca bu sahneler zihnimde yer alacak.
Esra Tokat: Deprem bölgesinde gazetecilik yapmak zor
Esra Tokat da Hatay’da yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor:
- Genel olarak deprem bölgesinde gazetecilik yapmak zor. İnsanların kayıpları varken onlara soru sormak gazeteciler için yıpratıcı bir durum. Beni en çok zorlayan şeylerden biri bu oldu. Onun dışında da deprem bölgesinde gazetecilik yapmak farklı bir deneyim. Buradaki insanların sesi olmalıyız. Gerçekten internette görüldüğünden ya da haberlerde çıktığından çok daha fazlası burada yaşandı. Parkta insanların cansız bedenleri vardı. İnsanları çöp poşetleriyle torbalara sarmışlardı. Kente girdiğimizde böyle tablolarla karşılaştık.
Can Erok: Sadece bir gazeteci değil, depremzede olarak söylüyorum
Depreme Adana’da yakalanan Can Erok da şunları dile getiriyor:
- O sırada Antalya’da bulunan nişanlım gazeteci Nimet Kıraç’a önce ses kaydı attım, sonra onu aradım. Nimet’e dedim ki çok büyük bir deprem oluyor ve ev yıkılabilir. Lütfen hemen kalk buraya gel diye haber verdim. Ardından ekipman çantamı topladım ve üç köpeğimi yanıma alıp aşağıya indim. O sırada dehşet yağmur yağıyordu. Yağmurun altında saatlerce bekledik. Daha sonra bir restorana sığındık. Nimet daha sonra Antalya’dan gelip beni aldı. Önce Hatay’ın İskenderun ilçesine, ardından Antakya ilçesine geçtik.
- İskenderun’a ilk gittiğimizde gerçekten çok az AFAD çalışanı vardı. Onlar da muhtelemen o bölgenin AFAD çalışanlarıydı ve onların da yapabileceği pek bir şey yoktu. Çünkü sayıları azdı. Orada sahada görevde olan insanlar canla başla çalışıyorlardı. Ama şunu gördük ki birileri bununla ilgili plan yapmamış. Çünkü yolların kapanabileceğini ve çökebileceğini tahmin etmemişler.
- Evet, yardım ve devlet geldi. Ancak 3 gün sonra geldiler. O sırada da bence çok insanımızı kaybettik. Bunun sebebi devletin elinde yeterli ekipman olmaması ve yeterli personel sayısının olmaması değildi. Bunun sebebi doğru bir planın olmamasıydı. Bunu gözümle gördüğüm için gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Bunu sadece bir gazeteci olarak değil, aynı zamanda bir depremzede olarakta söylüyorum.
İpek Yezdani: Bölgede çalışmanın en büyük zorluğu psikolojik çöküntü
İpek Yezdani de gazetecinin “etten kemikten bir canlı” olduğunu hatırlatıp deprem bölgesindeki travmatik deneyimlerden etkilenmemesinin mümkün olmadığını ifade ediyor. Yezdani şunları söylüyor:
- 10 Şubat’ta İskenderun’a, Arsuz’a ve yakın çevrede depremden etkilenen diğer bölgelere ulaştık. Çok büyük bir yıkım vardı, yıkılmayıp ayakta kalan binaların büyük çoğunluğu da içine girilemeyecek ölçüde ağır hasar almıştı. Uzaktan ayakta kalmış gibi görünen binaların yakınına gittiğinizde binadaki ağır hasar ve yarıkları çıplak gözle görebiliyordunuz. Yıkılan binaların bazılarında arama-kurtarma çalışmaları hala devam ediyordu.
- Arama-kurtarma faaliyeti olan enkazların önünde ağlayan insanlar, enkaz altında kalan yakınlarından gelecek bir mucize haberini bekliyordu. Ama bu haber genellikle mucize değil, acı haber oluyordu. Depremde yakınlarını kaybedenler, enkaz başında yardım bekleyenler, evsiz kalanlar, geceleri soğuktan donanlar, gece arabasında yatanlar, günledir ağzına bir lokma sıcak yemek koymayanlar, evleri yağmalananlar, yazacak ve yansıtacak o kadar çok acı vardı ki…
“Hiçbir şeyden şikâyet etmeye hakkım yok diye düşünüyorsunuz”
Deprem bölgesinde çalışan gazeteciler için “psikolojik çöküntü” tehlikesine dikkat çeken Yezdani, şöyle devam ediyor:
- Gazeteci olarak görevimiz bu insanların sesini duyurmak, deprem bölgesinde yaşanan, tarif ve tahammül edilmesi çok zor olan çıplak gerçekleri haberleştirmekti. Ama gazeteci dediğimiz kişi de etten kemikten bir canlı nihayetinde. Bütün bu acılara ve yıkıma tanık olup etkilenmemek için ancak robot ya da makine olmak gerekiyor.
- Deprem bölgesindeki meslektaşlarımızla oluşturduğumuz whatsapp gruplarında birbirimizle haberleşiyoruz, şunu söylemek için psikolog ya da doktor olmaya gerek yok: Ben dahil deprem bölgesinde görev yapmış herkes şu anda büyük bir travma geçiriyor ve bu travmanın sonuçları daha sonra kendini gösterecek. Bana göre deprem bölgesinde çalışmanın en büyük zorluğu psikolojik çöküntü.
- İnsanlar —şu veya bu sebepten— gözünüzün önünde acıdan kıvrılıyor, bu dünyada cehennemi yaşıyor ve sizin eliniz kolunuz bağlı, sağa sola haber vermek dışında hiçbir şey yapamıyorsunuz. Yardıma ihtiyacı olan o kadar çok depremzede var ki, bir noktadan sonra haber vermek de bir işe yaramıyor. En sonunda düşünmekten ve üzülmekten başınıza ağrılar giriyor, vücudunuzda yara bere çıkıyor. İnsanlar enkaz altında yardım çığlıkları atarken hiçbir şeyden şikâyet etmeye hakkım yok diye düşünüyorsunuz. İsyan etmek istiyorsunuz ama kime, nereye isyan edeceksiniz? Sonu gelmeyen bir kısırdöngüye, bir çaresizliğe sıkıştırılmış gibi hissediyorsunuz. Bu yaralar nasıl sarılır, bu insanlar nasıl yeniden hayata döner, bu yıkım nasıl düzelir? İnanın, hiç ama hiç bilemiyorum.
6 Şubat 2023’te merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde bulunan 7,9 büyüklüğündeki depremden 9 saat sonra bu kez Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Depremler 10 ilde binlerce can kaybına, onbinlerce yaralanmaya ve milyarlarca liralık maddî hasara neden oldu.
Çok sayıda gazeteci afet bölgesinde zor şartlarda, fedakârca görev yapmayı sürdürüyor. Journo, gazetecilerin deneyimlerini “Deprem Haberciliği” yazı dizisinde aktarıyor.
ÖNCEKİ BÖLÜM: