Haber

Engel tanımayan gazeteciler: Salgın da onları durduramadı

Soldan, saat yönünde: Elif Gamze Bozo, Ahmed Nasro, Cevher Zengin, Tayfun Katırcı

Fiziksel engelli gazeteciler, haberciliği en zor şartlarda yapan meslek gruplarından birini oluşturuyor. Türkiye’nin farklı bölgelerinde engelleri aşan o gazetecilerden beşiyle bugünlerde neler yaşadıklarını, nasıl çalıştıklarını konuştuk. Gündelik hayatta görmezden gelindiklerine dikkat çektiler. Haklarının gasp edilmesinden yakındılar. Her şeye rağmen gazetecilikten vazgeçmediklerini de vurguladılar.

Gaziantep’te 25 yıldır gazetecilik yapan Tayfun Katırcı, 20 yıl çalıştığı yerel televizyon kanalındaki işinden tazminatsız olarak çıkarılınca kendi yerel gazetesini kurmuş. Salgınla birlikte geçen yıl evden çalışma düzenine geçmiş. Haber ve söyleşilerinin yanı sıra, gazetesi için abone görüşmelerini de çevrim içi ortamdan yürütmeye başlamış.

Katırcı, salgının ilk günlerinde hem fiziksel engeli, hem de kronik rahatsızlığı nedeniyle neredeyse gazetecilik yapamaz hâle geldiğini söylüyor. Bir yandan da bir medya yöneticisi olarak, özellikle abonelik anlaşmaları için yüz yüze görüşmelerin önemini vurguluyor. Tüm bunları uzaktan yapmak onu zorlamış ama pes etmemiş. Kısa süre sonra işini tamamen bilgisayar ve telefonla yapmaya alışmış. Buna rağmen maddi olarak yüzde 50’lik bir gelir kaybının söz konusu olduğunu belirtirken “Yine de sağlık olsun, maddiyat bir noktada çözülür” diyor.

Salgında tehlikenin arttığı dönemlerde Katırcı, şehir içi toplu taşıma araçlarına binmeyip evde kalmış. “Vakalar azaldığında ise ofisime her gün toplu taşıma kullanarak gittim” diye ekliyor Katırcı. Bu süreçte gazetecilik için azminden ve kararlılığından hiçbir şey kaybetmemiş. “Normal insanlar için 10 dakikalık yol, biz engelliler için yarım saat olabiliyor. Buna rağmen mesleğimi yapmaktan vazgeçmedim. Gazeteciliği her zaman severek yaptım. Hastalandığımda bile sabah doktora gider ilacımı alırdım, öğleden sonra mutlaka işime gelirdim’’ diyor.

Özellikle asayiş haberlerinde Katırcı’nın gazetecilik istihbaratı çok güçlü. Bu sayede, birden çok muhabir çalıştıran yayın kuruluşları bile zaman zaman Katırcı’nın yönlendirdiği ihbarlardan haber çıkarıyor. Buna karşılık ilgili yayın kuruluşu, bilgisini sağladığı haberi Katırcı’nın kendi yayınında da kullanmasına izin veriyor. Kendi yaptığı özel haberleri de meslektaşlarıyla paylaştığını ekliyor Katırcı.

‘Gazetecilik sevda işidir, kimse sevdasını bırakmasın’

Mesleğini Denizli’de sürdüren doğuştan görme engelli gazeteci Güngör Avcıoğlu ise 2009 yılından bu yana köşe yazarlığı ve yaklaşık üç yıldır televizyon programcılığı yapıyor. Salgından önce, yazılarını düzeltmek için gazete ve internet sitelerinin editörlerinden yardım alıyormuş. Son dönemde ise “engeline tek başına meydan okumaya” karar vermiş. Şöyle anlatıyor Avcıoğlu:

  • Sürekli birilerinin yardımına, desteğine bağlı kalmak yormuştu ve ben de bilgisayarıma söyleyeceklerimi yazıya dökecek programları kurdurttum. Engelime takılmamak adına ne varsa yapmaya çalışıyorum, başarıya da ulaşıyorum.

Avcıoğlu, meslek hayatını sürdürdüğü program moderatörlüğüne geçiş sürecini ise şu ifadelerle anlatıyor:

  • Şaşırdım ve kararsız kaldım engelimden dolayı. Daha sonra araştırmaya başladım, “görme engelli televizyon programcısı var mı” diye. Yoktu. “Bu iş bana düşer öyleyse” dedim. Engelime kulak asmadım. Önümde bir kâğıt veya not olmadan yaklaşık 80 dakikalık bir programı tamamlayabiliyorum konuklarla. Yaptığım en iyi iş de moderatörlük oldu.

Günümüzde siyasi iktidarın görme engelli bireylere yönelik hassasiyetinin sadece görünürde olduğunu belirten Avcıoğlu, son olarak meslektaşlarına şu ifadelerle sesleniyor:

  • Fiziki engeli olmayan, basın dünyasının üzerindeki baskıya dayanamayıp gazetecilikten soğuyan, vazgeçen meslektaşlarıma şunu söyleyebilirim: Bana göre gazetecilik bir sanattır. Gazetecilik sevda işidir. Kimse sevdasını bırakmasın… Yeter ki isteyin, engel diye bir şey yok. Bu meslekte engellerimi daha da çok aşmaya başladım. Çünkü işimi seviyorum. Bu yüzden de istikrarlıyım.
Güngör Avcıoğlu

Salgında en çok ihmal edilenler engelli yurttaşlar oldu

Cam kemik hastalığı sebebiyle tekerlekli sandalyeye bağımlı yaşayan 39 yaşındaki gazeteci Elif Gamze Bozo, “Kendime engel olamıyorum” sloganıyla gazeteciliğe başlamış. Meslek hayatına şimdiye dek dört kitap, yüzlerce fotoğraf, şiir, resim ve çok sayıda ödül sığdırmış.

COVID-19 salgınının engelliler için de büyük bir tehdit oluşturduğunu söyleyen Bozo, bu süreçte teknolojiyi kullanarak zorlukların üstesinden geldiğini vurguluyor. Haber ve söyleşilerini internet ve telefon üstünden yapıyor. Moderatörlük yaptığı programa ise sosyal medya platformlarından canlı yayınlarla devam ediyor. Şunları söylüyor Bozo:

  • Biz engelli gazeteciler çeşitli fiziki engellerimizle mesleğimizi sürdürmeye, ülkemizdeki tüm engellere rağmen devam ediyoruz. Ulaşım başta olmak üzere hayatın birçok alanında karşımızda kolaylaştırıcı, çözüm odaklı yollar değil de, aksine engelimize engel çıkartıldığını görüyoruz. Bu pandemi sürecinde de en çok görülmeyen kesim yine biz engelli yurttaşlar olduk.

‘Çevrim içi platformlarda engelimi yendikçe mutlu oluyorum’

26 yaşındaki serbest gazeteci Cevher Zengin, ‘ağaç adam sendromu’nun getirdiği zorluklarla doğduğundan beri mücadele ediyor. Geçirdiği bir ameliyattan sonra kollarının ve bacaklarının kısalması, dışarıya çıkmasını çok zorlaştırmış. Salgın ise sağlığı üzerindeki riskleri daha da artırmış. Ama o da gazetecilik tutkusundan vazgeçmiş değil. Bu süreçte internet gazeteciliğine ve YouTube yayınlarına ağırlık vermiş. Telefonu ve bilgisayarı üzerinden haberciliği devam ettiren Zengin, video kurgusu ve montajında bir uzman.

Suriyeli Ahmed Nasro (37) ise görme engelli bir gazeteci. O da teknolojik imkânları kullanarak mesleğini evden çalışarak sürdürüyor. Görev aldığı kurumda, engelli bireylerin başarı hikâyeleriyle ilgili haberler yapıyor ve şunu ekliyor:

  • Bir diğer yıpratıcı taraf, mülteci ve engelli gazeteci olmak. Mesleğimi icra ederken engelimi çevrim içi platformlarda yeniyorum, yendikçe de mutlu oluyorum. Suriye’de gazeteci olmak çok zor çünkü basın özgürlüğü yoktu. En temel yaşam haklarından bahsedildiğinde bile gazeteciler tehdit ediliyordu.

Haber yolunda bir gün: Öncelik hakkı gasp ediliyor

Konuştuğumuz gazetecilerin, meslek hayatının rutininde yakındığı ortak nokta, engelli yurttaşların dışarıdaki yaşam alanlarında görülmemesi. Özellikle ulaşım ve erişim konusunda hiçe sayıldıklarını düşünüyorlar. Engelli olmayan bireylerin tutumu, engelli bireylerin hayatını daha da zorlaştırıyor. Toplu taşımada, binalarda ve ofislerde “engelli hassasiyetinin” yok denebilecek kadar az olduğunu vurguluyorlar.

Yürüme engeli olan gazeteci Elif Gamze Bozo, haber yolundaki bir gününü şöyle anlatıyor:

  • Sabah işe gitmek için metro veya otobüs duraklarına giderken duraklarda, metro asansörlerinde ve rampalarda çok zorlanıyorum. Sağlıklı bireyler bizden önce kullanma yarışında oluyor. Ankara’da ulaşım noktalarında asansörler zaten yük asansörü olarak kullanılıyor. Engellilerin öncelik hakları gasp ediliyor. Bir kere metro asansörüne binmek istediğimde görevliler, “Abla asansörü çalıştırmak yerine seni tutup kaldıralım, asansör kullanıma uygun değil. Bakımı yapılmadı, bozuk” demişti. Engellilerin ulaşımını kolaylaştıran bu gibi mekanizmalar hep bakımsız bırakılıyor. Sonra da bizi kucaklayıp metroya, otobüse bindirmeyi teklif ediyorlar. Tabii buna müsaade edemezdim çünkü cam kemik hastasıyım ve en ufak düşme riskinde kemiklerim kırılırdı. Ankara’da Melih Gökçek döneminde bu sorunlar çok sıktı ve engelliler görülmüyordu bile. Engellilerin ulaşım ve erişim koşulları Mansur Yavaş’ın gelmesiyle toparlandı.

Toplum, engelli gazetecilere alışmalı

  • Taşıtlarda da engelliler için ayrılan bölmeler engelli olmayanlar tarafından işgal ediliyor. Ancak uyarmamızla yer veriyorlar. Çoğunlukla tekerlekli sandalye için ayrılan alanlarda emniyet kemerleri bozuk oluyor. İşe gitmek ve gelmek tam bir kâbus. Sadece benim engelime engel çıkartılmıyor. Görme engelli gazeteciler de var ve görüyorum yaya yollarında, geçitlerinde görme engelliler için yapılan sarı şeritler de işgal ediliyor. Kimisi şeritlerin üzerine aracını park ediyor, kimi yerlerde şeritler sökülmüş durumda ve yetkililer görmüyor bile. Bazı riskli ve ilginç yerlerde de şerit kesilmiş, bitmiş oluyor. Kısacası Türkiye’de engelli olmak gerçekten çok zor!
  • İnsanlar özellikle röportaj vermek istemiyorlar. Bir şey bekliyormuşum, istiyormuşum algısı oluşuyordu direkt. Muhabir olduğumu beklemiyorlar. Bunun sebebi de engelli gazetecilere alışık değil insanlar. Engelli vatandaşların destekten yoksun bırakılmasının ve maddi anlamda hep birilerine bağımlı kılınmalarının bunun nedeni olduğunu düşünüyorum.  Milletvekillerinden bile röportaj istediğim zaman direkt bir maddi yardım beklediğimi düşünüyorlar. Milletvekilleri bile engelli gazetecilere alışık değil.

Özetle engelli gazeteciler, zorluklara rağmen engelleri aşmakta kararlı. Tüm toplumun onların farkına varması ve duyarlılığın artması, Türkiye’de gazeteciliğin de yararına olacak.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ‘ENGELSİZ’ BİR HABER DİLİYLE YAZIN

Jiyan Cin Erkılıç

Gaziantep Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Serbest gazeteci olarak çeşitli televizyon, gazete ve haber sitelerine içerik üretiyor.

Journo E-Bülten