Uraz Kaspar, Ermeni cemaatinin ilgiyle izlediği, 11 Aralık’ta düzenlenecek patrik seçimlerine yeni medyanın etkisini inceledi. Adayların yoğun sosyal medya performansları ve arkası kesilmeyen kampanya çalışmalarını, profesyonel prodüksiyonları aratmayan video çalışmalarını, oluşturdukları kurumsal kimlikleri ve yeni medya araçlarına yaklaşım şekillerini bu dosyada bulacak, toplumun ve özellikle gençlerin verecekleri oyda bu araçların ne denli etkili olabileceğini dinleyeceksiniz.
Seçim sürecinde yürütülen ve toplum tarafından merakla takip edilen “ruhani yarış”, adayların geleceğe ve geçmişe bakışlarını, yaptıklarını ve yapmayı topluma taahhüt ettikleri projeleri takip etmek açısından oldukça eşsiz bir deneyim sunuyor. Seçim ekiplerinin özellikle “genç” ve ilk defa oy kullanacak olan seçmenleri hedef kitle olarak belirlemesi, bu seçimi diğer ruhani yarışlardan ayıran belki de en önemli özellik ön plana çıkıyor.
Tarihi yüzlerce yıllık bir geçmişe ve katı geleneklere sıkı sıkıya bağlı olan bu kadim makamın ve koltuğun yeni sahibi, hiç şüphe yok ki Ermeni toplumuna akıllardan yıllar boyu silinmeyecek nitelikte bir seçim öncesi dönemi yaşamış ve yaşatmış olacak. Seçim öncesinde benimsenen ve kabul gören bu “yeni” yaklaşımların, seçim dönemi sonrasında ne denli sürdürüleceği ise ayrı bir merak konusu. Şimdi adaylardan başlayarak, toplumun önde gelen sivil toplum kuruluşu ve inisiyatiflerine, genç avukat ve seçmenlere kulak verelim ve bakalım bizleri nasıl bir yarış bekliyor.
Değabah Hayr özellikle ilk defa oy kullanacak genç seçmenlere yönelik farklı iletişim çalışmalarınız var mı veya ilerleyen süreçte olacak mı?
Zaten bizim seçim çalışmalarında gençlik kolumuz var, bütün seçim ekibimiz içinde en hızlı, en ateşli çalışan ekip kesinlikle gençlerimiz. Onlar çağın teknolojilerini kullanarak ve o gençlik enerjisini işin içine koyarak oldukça geniş katılımlı bir çalışma yürütüyorlar. Gençlerin bu enerjisi beni sevindiriyor. Çünkü seçimler 11 Aralık’ta bitecek ve hayat 11 Aralık’tan sonra başlayacak.
‘Her azınlık iki kere asimile olur’
Umarım Patrik seçilirim, Patrik seçilirsem zaten bu örgütlenme daha sonraya taşınacak. Bunun çalışmalarını yapıyoruz biz. Gerçekten gençlerimizle ilgili bizim sorunlarımız var azınlık olarak. Biliyorsunuz her azınlık dünyada iki kere asimile olur, bir tanesi kendi yaşadığı ülkenin o büyük kültürü içinde, bir de Hollywood kültürüyle, global kültür ile. Ermeni azınlığı da bundan muaf değil, bizim gençlerimiz de gerçekten bu iki etkinin altındalar ve giderek cemaatten uzaklaşıyorlar. İlgi alanları farklı farklı, onları tekrar bizim cemaat sorunlarımıza yöneltmek, ilgilerini kendi üstümüzde odaklamak ve onlardan faydalanmak ile ilgili çalışmalarımız var. Patrik seçilirsem mutlaka Patrikhane bünyesinde bir insan kaynakları birimi kurmayı düşünüyorum. Çünkü özellikle bu sene ülkemizi ekonomik krizin vurduğu bir sene. Büyük oranda mezunlarımız var, işsizlerimiz var ve diğer tarafta iş adamlarımız var. Bunları birleştirebilecek bir veri tabanı kurmayı düşünüyoruz ve başına da profesyonel birini getireceğiz. Bu bir şekilde bu bağlantıları kurar diye düşünüyoruz ama aynı zamanda bizim okul derneklerimiz ile ilgili çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekecek. Çünkü geçmişe bunlar gençliğimizin lokomotifi olmuş dernekler. Birazcık destekle tekrar o eski günlerine kavuşurlar diye düşünüyorum.
Elinizde bu seçimde (98 senesinde yapılan Patrik seçimi sonrası) ilk defa oy kullanacak genç seçmenlerle ilgili bir veri mevcut mu? Patrikhane bünyesinde böyle bir istatistik imkanınız var mı? Bu seçimlerde kaç genç seçmen ilk defa sandık başına gidecek?
Şimdi bizim elimizdeki veriler, vaftiz olmuş bireylerin verileridir. Buna göre belli bir rakam çıkartılabiliyor ama bu kişilerin kaçta kaçı halen Türkiye içindeler, kaç tanesi yurt dışına gitti, bunlarla ilgili bir çalışmamız yok. Çünkü genellikle bu Kiliseler ve Kilise bölgeleri ile ilgili bir çalışma. Her dört senede bir vakıf yönetimleri seçilir halk tarafından ve o semtin bir seçmen listesi vardır. Elbette ki altı yıldır bu vakıf seçimlerimiz de yapılamıyor. Dolayısıyla bu listeler önemli ölçüde eksik ve tamamlanması için katılımcıların katkılarına ihtiyacımız var. Yani gençler çıkıp gelmeliler kiliselere ve demeliler ki beni seçmen listesine kaydedin. Ancak ondan sonra bizlerin elinde gerçekçi rakamlar ve veriler olabilir. Elbette ki bu rakam 18 yaşa gelenlerin rakamı, yani ilk defa oy kullanacak seçmenlerimizin toplam rakamı 3-4 bin arasında bir artış gösterdi. Bu da güzel bir rakam, öyle ki gençlere hangi Patrik adayı ulaşabilirse, şansı büyük bir oranda artacaktır.
2 milyon izlenmeyi aşan bir YouTube videosu
Özellikle benim sizi tanıma dönemim, sizin Erivan’da kaydettiğiniz ve halk toplantısında da belirttiğiniz gibi 2 milyonu aşan bir izlenme rakamına ulaşan YouTube videolarınız ile oldu. Bunların örneklerini özellikle New York Kilisesi kanalında görebiliyoruz, çekim ve yayın kalitesi, izlenme oranları cidden yüksek. Bu konuda, Patrik seçilmeniz durumunda sizin daha önce başladığınız bu video serileri devam edecek mi, yoksa geleneksel Patrikhane iletişim yöntemleri ile iletişim kurulması geleceği devam mı edecek?
Bence bu tamamen Patrikliğin ve yeni seçilecek Patriğin iletişime vereceği önemle ilgili. Ben Patrik seçilirsem, mutlaka ve mutlaka bir basın bürosu kurulması çalışmalarını başlatacağız. Bunun çalışmalarını aslında şimdiden başlattık. Biliyorsunuz hayatta finans ayırmadığınız hiçbir şey ciddi değildir. Bu ihtiyaçlar hep gündemde ama bu projeleri gerçekleştirmek için önce insan kaynağınız olacak ve sonra finansman kaynaklarınız olması gerekiyor. Bahsettiğiniz videolar bizim Ermenistan Kilisemizin TV kanalıydı, düşünün bir Kilisenin TV kanalı var. Beni kanala ilk çağırdıklarında, birkaç program yapmak istiyorduk ama o kadar çok talep geldi ki 72 programlık bir seri yaptık. Devamı da gelecekti ancak Türkiye’ye döndüm ve onlar kesildi. Elbette ki bunları yapmak istiyoruz biz, çünkü artık bana göre insanlar okumaktan ziyade görsel ve işitsel kaynaklara önem veriyor ve giderek insanların sabırları da azalmaya başladı. Haber kaynakları çoğaldıkça ve renklendikçe rekabet artmaya başladı. Herkes bir şekilde başkalarının dikkatini çekmek ve cezbetmek zorunda. Bu rekabet ortamında elbette Patrikhane kendi insanına ulaşmak istiyorsa yurtdışında ve içinde bir mesajı olacaksa mutlaka çağın iletişim araçlarını kullanabilme becerisine erişmesi gerekmekte.
‘Ermenice yayın yapan iki gazetemiz var’
Ermeni basınının Patrikhane ve toplumla olan ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gazetelerimiz, dergilerimiz var ve hatta yakın zamanda kurulmuş bir TV kanalına sahibiz. Bağımsız yayın yapan kişi/kurumlar var, Türkiye Ermeni toplumunun basın ağını bir ruhani olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence basın alanı doldurulmuş. Çünkü bizim günlük Ermenice dilimizle yayın yapan iki gazetemiz var. Tarihi gazetelerimiz ve hatta bunlardan bir tanesi Türkiye’nin en eski gazetelerinden birisi ve yayın hayatına devam ediyor. Patrikhane olarak bizim geleneksel tavrımız, Ermeni basını hep desteklemektir. Çünkü kimliğimizin ayrılmaz bir parçası bizim dilimiz ve yazımız. Ermenice okur-yazarlık oranı azaldığı için bu mecraların da etki alanları daraldı. Aslında bunlar daha çok İstanbul cemaatimiz ile yurtdışı diaspora arasında bir bağ sağlıyorlar ve oralarda daha fazla satıyorlar. Buralara özlem duyan insanlar bir şekilde Ermeni basını ile daha fazla ilgililer. Bunların elbette web sayfaları var, dijital ortamlarda da yayın yapıyorlar, AGOS var iki dilde yayın yapan ama özellikle Türkçe konuşanlar için 20 yılı geride bırakarak bir boşluğu dolduruyor. Paros gibi dergilerimiz var bizim, Luys Tv – Luys Gazetesi var kısacası herhangi bir Ermeni basın yayınla ilgilenmek isterse bu alanlar ve imkânlar mevcut. Elbette bunlara HyeTert gibi portalları da ekleyebiliriz. Bunlar da önemli bir boşluğu dolduruyorlar. Aslında bunca imkanın arasında önemli olan gazete, portal, siteler değil bence biraz ilgi ve talep. O varsa diğerleri bir şekilde geliyor ve dolduruyor. Mesela Luys Tv demek ki bu yönde bir talep vardı ve o boşluğu doldurunca büyük bir halk teveccühüne nail oldular.
Fatih Sultan Mehmet’ten bu yana 85. Patrik seçilecek
Sizlerin de yayınları Luys Tv üzerinde oldukça ilgi görüyor. Yakın zamanda yine bu mecrada bir yayın olasılığı var mı?
Evet mutlaka, seçimler öncesi birkaç kez orada gözükmek niyetindeyim.
Özellikle Değabah olarak yurtdışı ve diaspora ile ilişkileriniz ve iletişiminiz nasıl?
Kaymakam olarak Patrikliğin sorumluluğu da üstümde, dolayısıyla yapılması gereken ziyaretler var, katılmam gereken toplantılar var. Bu da aslında benim seçim takvimimi oldukça sıkıştırıyor. Mesela Ermenistan’da bir Kilise Meclisimiz toplanacak en üst seviyede ve ona katılmam lazım. Hemen akabinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın düzenlediği “Ahtamar Sergisi” için New York’ta bulunmak zorundayım. Bu ilişkileri oldukça sıkı tutmaya çalışıyoruz, çünkü temsiliyet önemli. Her birey ve her kurum ve her toplum ben buradayım, ben varım ve ben değerliyim demek ister. Bizim de Ermeni toplumumuz, Ermeni Patrikhanemiz aynı şekilde diyor ki; biz buradayız. Fatih Sultan Mehmet’in 1461 tarihinde kurduğu ve ilk Patrik Hovagim ile beraber süren altın bir zincirle 84 Patrik ile bugünlere gelmiş ve birkaç ay içinde de 85. Patriğini seçecek. Biz buradayız, biz değerliyiz, biz yararlıyız. Bu ülkenin mozaiğinin ayrılmaz bir parçasıyız.
Aday olduğunuz Patriklik makamının ruhani ve cismani (sivil) oldukça geniş bir iş yükü ve tanımı var. Seçilmeniz durumunda nasıl bir ekip ve çalışma şekli düşünüyorsunuz? İdari sorumluluklarınızı paylaşacak mısınız, yoksa “yaptım ve oldu” yaklaşımıyla karar alan bir Patriklik dönemi mi sergileyeceksiniz?
Derler ya, yaptıklarımız yapacaklarımızın garantisidir. Beni tanıyanlar bilirler, ben fikir soran, tartışan ve ortak karar almasını seven birisiyim. Ortak aklın erdemine inanıyorum, bir kişi ne kadar akıllı olursa olsun asla 10 kişinin aklına bedel değildir. Liderlik vasfını aslında günümüzde buyurgan değil, ötekilerle/yoldaşlarıyla beraber yürüyen ve belki onlardan bir adım önde olan kişi olarak algılıyorum. Elbette ki en son kararı veren bir kişi olacak ama o en son karar lidere geldiğinde o iyice çiğnenmiş ve farklı olasılıklarla hazmedilmiş olması lazım. Zaten biz seçim çalışmalarında bunun örneğini veriyoruz. Yani bizim toplumu idare etme biçimimiz kazanca yönelik olacak. Bazen çok parlakmış gibi gözüken fikirler, tabana gittiğinizde hiç karşılık bulmayabilir.’
‘Kumkapılıyım, Patrikhane önünde top oynardık’
Bence lider önce kendi halkını tanımalı ve ben kendi halkımı tanıyorum çünkü ben bu halkın bir çocuğuyum. Kumkapılıyım hatta ve bu Patrikhane’nin önünde top oynardık biz. Eğer Sahak Srpazan Patrik olursa ya fildişi kulesinde oturur, uzaktan saygı ve hürmet görür, adı tarihe geçer. Ya da açar kapılarını Patrikhanenin ve halkıyla kucaklaşır, dertlerini dinler ve elinden geldiğince çözüm adamı olmaya çalışır. O zaman hayatının ve Patrikliğinin de bir anlamı olur. Başka bir şekilde anılır vicdanı ve Tanrı önünde de başka bir şekilde durur.
Gençlerimizin kiliseden, ruhanilerden, dilinden uzak oluşunu bir ruhani olarak belki biraz öz eleştiriyle değerlendirir misiniz? Olası Patrik seçilmeniz durumunda gençleri Patrikhanesi ile Patriği ile, sivil yönetimi ile nasıl buluşturacak ve barıştıracaksınız?
Bu soru derin bir sosyolojik analiz gerektirir. Ermeni toplumu Osmanlı içinde sekülerize olmuş ilk toplumdur. Özellikle Fransız İhtilali’nin etkilerini derinde yaşamış bir toplum ve biliyorsunuz Fransız İhtilali din karşıtıdır. 40 bin rahibin kellesini keserek gerçekleştirdiler. Zaten amacı kilisenin ve aristokrasinin gücünü kırmaktı. Dolayısıyla bu özgürlükçü söylem Türkiye’ye geldiğinde onlar da zavallı kendi kiliselerini hedef aldılar. Bir şekilde 1863 Nizamnamesi bir güç devşirmesiydi. Hem amiralardan hem de din adamlarından. Cumhuriyet dönemine geldiğimizde, 1915’i de arkamıza alarak 4 bine yakın din adamımızı kaybettik ve Patrikhanemiz artık millet başı olmaktan papaz başı olma seviyesine düştü. Patrikler muhtarlarla muhatap kılındı, Osmanlı’da bakan seviyesinden bir anda muhtarlarla muhatap olunmaya başlandı. Cumhuriyet tarihine baktığınızda hiçbirisi “azınlık canlısı” rejimler olmamışlar. Sürekli azaltılmışız biz ve büyük göçler vermişiz hep maalesef. Bütün bunlar olurken ruhban okullarımız olmamış, çıkan din adamının kalitesini sorgulayamamışız bile. Biraz ilahi okuyabilene, sırf kiliseler kapanmasın diye ruhani görevlendirmeler yapmışız.
‘Öyle bir Ermeni gerçekliği yok’
Böyle bir önderlikle ne halkınıza ne de gençlerinize ulaşabilirsiniz. Bizde işler ters gittiğinde, genellikle işlerin ters gitmesinin kaynağı sorgulanmaz. İnsanlarımız yüzeysel sorunlarla uğraşır ve birbirine düşer Ermeniler. Mesela bizim Patriğimiz hastaydı ve Patrik seçimlerine giriştik, birbirimize girdik falan ama bizim bir yasamız, bir tüzüğümüz yok. Cumhuriyet bize hiçbir tüzük vermiyor, kim olduğumuz belli değil. Bizim cemaatimizin bütününü temsil eden hiçbir otoritemiz, yönetim organımız yok. Patriklik makamı manevi başkan olmuş, papaz başı olmuş ama halk bilmiyor bunu. Zannediyorlar ki “patrik bizim başımızdır, emri verir ve o emrederse akan sular durur” ama öyle bir şey yok, öyle bir Ermeni gerçekliği yok. Dolayısıyla çıkar her sorunda bizler parçalanıyoruz ve buralarda rol alan din adamları da kötü imaj vermiş oluyorlar. Halk önünde birbirleriyle tartışıyorlar vs. ama bakın mesela seçimler geldi. Yeryüzünde hiçbir kilise adamı böyle seçilmez. Çünkü bu politik bir seçim gibi zarar veren bir şey.
’60 senedir merkezi bir otoriteden yoksunuz’
Bunun bizim geleneğimiz olduğu sözü de yanlış, geleneğimiz değil bu. 1863 nizamnamesine göre kalıcı bir meclis seçilirdi ve o meclisi halk seçerdi, o meclisin delegelerini halk seçerdi. Şimdi bizim yaptığımız ise, zombi bir sistem yaratmak. Diyoruz ki evet delegeleri biz seçelim ama sadece bir günlük delegeler seçelim ve daha sonra o delegeler yok olsunlar. Zombiler hep çirkin olur ve seçim döneminde de yaşadığımız şey o çirkinlik. Olmaması gereken metotlarla din adamı seçiyoruz. Bir tarafı tutan taraftarlar diğer tarafın Srpazan’ ınını kötülüyor, iftiralar atıyorlar. Sonra onlar da aynı şeyleri karşı tarafa yapıyorlar ve biz Patrik seçiyoruz. Zaten halkın yarısının görüşü değişmiş ve zavallı Patrik beş senesini dargınları barıştırmakla harcıyor. Aslında çoğu sorunun kaynağı biz değiliz, sözünü ettiğimiz merkezi meclisimiz bizim bir şekilde 1960’a kadar idaredeydi ama cunta geldi ve bu meclisi kaldırdı. Yapılabilecek bir şey yoktu bu konuda. 60 senedir merkezi bir otoriteden yoksun ve dağınık halde yaşıyoruz ama halkımız bunu bilmiyor. Zannediyorlar ki orada bir tane beyaz saray var ve o her şey orada oturan adama bağlı, nasıl olsa çözülür.
Özellikle son dönemde adaylar ve taraftarları arasında yaşanan gerilim ve seçim sonrası oluşacak atmosfer ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Evet, bu tür şeyler maalesef oluyor. Bu yaraların iyileşmesi mutlaka zaman alacak ve yeni seçilecek Patriğin kuracağı ilişkilerle, bilgeliği ve yapılacak projelerle ilgili ve bir de mutlaka Tanrı’nın beynimize yerleştirdiği mekanizmaya ve hafızamıza güvenmemizle ilgili.
’12 senedir başımız yok bizim’
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı Değabah Hayr?
Özellikle bizi okuyan, izleyen ve dinleyen Ermenilere: “İlginizi arttırın, Ermeni olanın sorumluluğu bu. Seçmen listelerinde mutlaka isimlerinizi kontrol edin ve seçim gününde mutlaka gidip oyunuzu kullanın. Nasıl vatandaşlık görevleriniz varsa bu da sizin Ermeni olma borcunuz ve atalarınıza, vicdanınıza ödemeniz gereken bir borç bu. Sadece talep eden, şikâyet eden insanlar olmaktan kurtulun ve elinizi taşın altına koyun. Sizden istenen büyük bir şey değil aslında. Sadece cemaatinizin sorunları ile ilgilenmeniz ve üstünüze koyulan haçı yüklenip taşımanız.” Her halk, üyelerinin inancıyla, umuduyla ve sevgisiyle güçlenir veya zayıflar. Çok zordur bir toplumu dışarıdan çökertmek, bütün toplumlar öncelikle içeriden çürümeye başlarlar. Ve biz hiç iyi bir görüntü sergilemiyoruz. Pek çok kişi Patriğin önemini anlamıyor ama Patrik çok önemli. O, iyileşmenin veya kötüleşmenin başlangıcı. Balık baştan kokar, balık baştan sağılır. 12 senedir başımız yok bizim, bunun önemini belki anlamıyor insanlar. Bunun bize çok büyük zararları ve oldu ve çok değerli bir zamanı kaybettik. 12 yıldır vizyonumuz yoktu, hiçbir otoritemiz yoktu bizim arkasından gidebileceğimiz. Cemaatimiz yurtiçinde ve uluslararası ortamda hep vekille temsil edildi. Bu da bir otorite eksikliği demektir. Bizi dinleyenlere benim sözüm, lütfen biraz gayret gösterin ve gidin oyunuzu kullanın. Ben isterim ki Sahak Srpazan’ı destekleyin, ama Aram Srpazan’ı da desteklerseniz önemli olan oy sayısının artması. Kullanılan oy sayısı, o da bir resim. Halkımızın bu seçimlere gösterdiği teveccühün bir göstergesi olacak. Benim önerim lütfen son bir gayret gösterelim ve biraz daha ilgili olalım cemaat sorunlarıyla.
Ruhani Meclis Başkanı Srpazan Aram Ateşyan: En önemli sorunumuz katılım
Şimdi de Patrik seçiminin diğer adayına, Ruhani Meclis Başkanı Aram Srpazan’a kulak veriyoruz…
Sizin gözünüzden Türkiye Ermenilerinin en önemli sorunu nedir (sivil ve ruhani konularda) bu sorunları olası Patrik seçilmeniz durumunda nasıl çözüme kavuşturacaksınız?
Türkiye’deki Ermeni cemaatimizin en önemli sorunu bence insanlarımızın, evlatlarımızın toplumsal yaşama katılım eksikliğidir. Biz Türkiye’nin en büyük, en kalabalık gayrimüslim azınlık topluluğuyuz. Ama buna doğru orantılı bir dinamizmden yoksunuz. Aktarım sistemimizin verimi istediğimiz seviyede değil. Büyük bir kurumlar ağımız var, ancak onların çekim gücü de çok düşmüş durumda. Büyük bir sinerji yaratabildiğimiz oranda toplumsal yaşamımız yeni bir ivme kazanacak. Değişimden çekinmeden, ele ele vererek, değişmek ve dönüşmek için birbirimizi cesaretlendirerek ilerlemeliyiz.
‘Bilgi toplumunun oyun kurallarını benimsemeden yapay zekânın bize katacaklarını tahayyül edemeyiz’
Bugün artık bambaşka bir dünya var. Bu dünyayı anlamakta, kavramakta geciktikçe, onun hızlı değişiminin önümüzdeki etaplarında daha da zorlanacağız. Bilgi toplumunun oyun kurallarını benimsemeden, yapay zekanın bize katacaklarını tahayyül edemeyiz. Biz bu yeni dünyaya, yeni zamanlara insan gücümüzü, birikimimizi, kaynaklarımızı seferber ederek hazırlanmalıyız. Bizi biz yapan değerlerimizi bu yeni zamana adapte etmeliyiz. Bugünkü köhne düzen yer yer kimliğimizi gençlerimizin ayaklarında bir prangaya dönüştürüyor. Buna hakkımız yok, bunu aşmalıyız. Bu toplu kimliği öyle bir dönüştürmeliyiz ki, kuşaklarımız için avantaja dönüşsün. Bütün bunları genç kuşağı kazanarak başarabiliriz. Çünkü toplumsal yaşantımızdan en uzak kalan kesimler gençlerimiz.
Hem ruhani, hem de sivil yaşantımız açısından bu katılım meselesini çok önemsiyorum. Evet biz tarih boyunca nicelikten ziyade bir nitelik toplumu olmuşuz. Bu doğru, ancak insan gücümüzü harekete geçirmeden, niteliğimizi yansıtamayız. Özetle, bugün sorunlarımızın yarattığı karamsarlığa karşın her şey bitmiş değil. O karamsarlığın sebebi de aslında aramızda gençlerin az olması. Onların katılımı tüm iklimi değiştirebilir. Kan değişimi, nöbet değişimi yaratır. Hâlâ hiçbir şey için geç değilken, bir seferberlik ruhuyla bu katılım sorununu yenmemiz lazım. Gençlerimize kucak açılabilmesi için önümüzdeki dönemde büyük bir kararlılık içerisinde olacağımı belirtebilirim.
Sivil ve Kilise yönetimlerinde toplumumuzun gençlerinin daha fazla rol alabilmesi için planlamalarınız var mı? Patrik seçilmeniz durumunda “gençler” için gündeminizin ilk sıralarında neler yer alıyor? Patrik seçilmeniz halinde, gençlerin Kilisemiz ile olan ilişkilerini iyileştirmek adına nasıl projeleri hayata geçireceksiniz? Seçim çalışmalarınız bünyesinde, bundan sonraki dönemde gençlerle buluşmak, sadece gençlerin ve özellikle ilk defa oy kullanacak gençlerin olduğu buluşmalar planlıyor musunuz?
Toplumumuzun Türkiye’deki en büyük güvencesi gençlerimizdir. Geleceğimiz, onların iyi eğitimine ve başarılarına bağlıdır. Geleceğimize ancak gençlerimizden aldığımız güç ile umutla bakabiliriz. Gençlerimizin iyi eğitimli, özgüvenli, hoşgörülü, kültürlü, sorumluluk duygusu yüksek, toplumumuzun ve Hristiyanlığın yüksek ahlaki değerlerini içtenlikle özümseyen, tarihsel birikimimizin bilincine sahip bireyler olarak yetişmesi benim en önemli önceliklerimdendir.
Hedefim, cemaatimizin gençlerinin üretken, kendisine ailesine cemaatine karşı sorumluluklarının bilincinde; sağlıklı, bilgili eğitimli bireyler olarak yetiştirilmesini sağlayacak ortamların kurulmasını sağlamaktır. Bu düşünceyle ben gençlerimizi özellikle Vakıf Yönetimlerinde yönetici sıfatlarda görevler almalarını istiyorum. Bu durumu görmekten büyük memnuniyet duyacağım. Gençlerin işsizlik sorunu çerçevesinde bir insan kaynakları sistemi kurmayı planlıyorum.
‘Ciddi bir dijital iletişim mimarisi oluşturacağım’
Teknoloji ve iletişim dünyasında yaşanan baş döndürücü gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Patrikhanemiz ve gençler arasında hangi iletişim kanallarını açacaksınız? Patrikhane adına bir uygulama, Amerika’da çok gördüğümüz bir resmi YouTube kanalı, belki düzenli bir yayın akışı konusunda neler düşünüyorsunuz? Özellikle seçim döneminin başlarındayken sosyal medyayı çok etkin ve etkili kullandığınızı görüyoruz. Instagram hesabınızın onaylı olması, grafiklerinizin çok profesyonel bir şekilde hazırlanması gibi konularda nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz? Bu konuda öncelikleriniz ve amaçlarınız neler, yakın zamanda sizi sosyal medyada farklı formatlarda yine görebilecek miyiz? Mesela gençlerin çok sık kullandıkları YouTube mecrası üzerinden belki bir canlı yayın yapmayı, oradan sorular almayı kabul eder misiniz Srpazan Hayr?
Teknolojinin gelişimiyle iletişim araçlarında yaşanan bu çeşitlilik ve kolaylık neredeyse tüm dünyanın iletişim şeklini, mecrasını değiştirdi ve büyük ölçüde dönüştürdü. Dünyada bu yeni dijital durum dolayısıyla yepyeni bir iletişim şekli oluştu. Dolayısıyla bu iletişim araçlarını kullanmamızın ve faydalı yönlerinden yararlanmamızın gerekliliğinin bilincindeyim. Ruhani makamların idari ve sembolik yönlerinin en üst seviyede dikkate alınarak kaliteli ve derinlikli bir iletişim mimarisi oluşturmamız gerektiğinin farkında olarak bu süreçte dijital iletişim çalışmalarımı hızlandırdım.
Patriklik seçim sürecinin olması kuşkusuz bunun tetikleyicisi oldu. Patriklik kurumunun da kendi özelliklerini en ince ayrıntısına kadar dikkate alarak ciddi bir dijital iletişim mimarisi oluşturacağım. Toplumumuz ile Patriklik Makamı arasında hızlı ve etkin iletişim sistemini kurmanın öneminin farkındayım ve bu yönde çeşitli hazırlıklar yapıyorum. YouTube kanalımız çok yakında aktif bir şekilde sürecin bir parçası olacak; aynı şekilde Patriklik Makamı içinde Dijital İletişim Mimarisi’nin kurulmasıyla YouTube üzerinden yayınlar yapacağız.
Dilimiz olan Ermenice artık gündelik yaşantımızın dışına çıktı, çoğu gencimiz Ermenice ’ye hakim değil. Bu konuda planlarınız var mı, gençlerin dillerini geliştirebilecek programlar düşünüyor musunuz?
Ben bu konuya gerek rahipliğim gerekse üst rahipliğim döneminde büyük önem verdim. On iki yıl boyunca Bakırköy ve Yeşilköy semtlerimizde Anadolu’dan gelen ve okul yokluğu nedeniyle Ermenice öğrenme şansı bulamamış gençlere, yetişkinlere ve ev hanımlarına Ermenice dersleri verdim. Bugün bu derslere katılmış olanların çoğu günlük hayatında Ermenice dilini kullanabilmektedir. Bu şekilde daha kapsayıcı çalışmaların yapılmasını sağlamak için gerekli sistemi ve modeli kurup hayata geçirmeyi planlıyorum. Ana dilimiz Ermenice’ nin devamlılığı bizim toplu profilimiz açısından önemli. Bunun yanı sıra dilimiz için bir aktarım mekanizmasının olması, tüm kültürel mirasımızdan beslenmemizin güvencesi olacaktır. Batı Ermenicesi tarihsel olarak İstanbul ile özdeştir. Dolayısıyla Patrikliğimiz’ in misyonunun bir parçasıdır. Bu konuda tabii ki en büyük şansımız İstanbul’da bulunan cemaat okullarımızdır. Onlar var olduğu sürece dilimiz için mücadelemizi var gücümüzle sürdüreceğiz. Genç öğretmenlerin yetişmesini teşvik etmemiz elzemdir.
İstanbul Ermeni basını da Ermenicemiz için önemli bir pratik mecrasıdır ve tüm dünyadaki Ermeniler bu üretimden yararlanmaktadır. Biz dünya üzerindeki 14 özgün alfabeden birisine sahip bir halkın çocuklarıyız. Bu durum kimliğimizin en özgün boyutunu belirlemektir. Ermenice Kilisemizin ibadet dilidir. Sözün kısası, dijital olanakların önümüze açtığı ufuklardan da yararlanarak, Ermeniceyi yeni ve etkili aktarım mekanizmalarıyla gençlerimize benimsetmek için var gücümüzle çalışacağız. Bu konuda dünyada yürütülen çalışmalara da daha aktif katılım göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.
İki adayı da desteklemeyen bir grup: Toplum Girişimi – Narod Erkol ve Ari Demircioğlu
Toplum Girişimi inisiyatifini biraz tarif eder misin Narod?
Bir grup dertli insan diyebiliriz bizim için.
Derdiniz ne?
Derdimiz, Patrik seçiminin şu haliyle adil bir şekilde yapılamayacak olması. Gönderilen talimatnameyi doğru bulmuyor ve bu talimatname ile seçime gidilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Peki Ari, bu talimatname ile seçime gidilirse Türkiye Ermeni toplumunun kaybı ne olur sizce?
İlkesini kaybeder, bizler için Patrik sadece ruhani bir lider değil aynı zamanda devletin tanıdığı tek kurumsal varlık ve siyasi bir temsiliyeti var. Patrikhane kurumsal olarak tanınmadığı için ancak Patriğin kendisi kurumsal olarak tanınıyor.
Sizlerin bu noktada eleştirileriniz adaylık şartlarını sağlayıp, seçime girme kararı alan iki Srpazan’a yönelik değil, duruma ve koşullara mı? Bu iki aday dışında başka iki aday çıksaydı, aynı itirazlarda bulunacak mıydınız?
Tabii ki, burada konu hangi adayın hakkının yendiği veya aday olanların kimler olduğu da değil. Konu tamamen ilkesel. Karekin Bekçiyan ve Sebuh Çulciyan aday olsalardı ve Sakah Maşalyan ile Aram Ateşyan’ın hakları yenmiş olsaydı yine aynı tavır sergilenecekti. Çünkü ortada, ilkenin ortadan kaldırılması durumu mevcut.
Aday ol(a)mayanlar içinde yakın olduğunuz ve haklarını korumaya çalıştığınız kimse var mı? Toplum içinde dillendirilen “muhalif kimliği nedeniyle adaylığı uygun bulunmayan Sebuh Srpzan” için bu talimatname hazırlandı ve Toplum Girişimi kendisini destekliyor görüşleri hakim. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
12 Srpazan’ın hepsi için aynı şeyi düşünüyoruz ve Sebuh Srpazan’a bir yakınlığımız yok. Biz hiçbir adayın arkasında değiliz ve bizlerin de arkasında hiçbir destek veya grup yok.
Seçim süreci içinde talimatnameye yönelik hukuki bir süreç işleyecek ve bir itiraz davası açılacağı artık kesin gözüküyor. Bu davanın neresinde yer alacaksınız? Davayı siz mi açacaksınız?
Davayı biz açacağız, evet ama davayı Toplum Girişimi olarak açmak gibi bir derdimiz yok.
Mesrob Mutafyan’ın seçildiği 1998 seçimleri döneminde de devletin kendisini onaylamadığı, muhalif bir aday olarak gözüktüğünü hepimiz hatırlıyoruz. Buna rağmen seçimler oldu, kendisi kazandı ve hayat olduğu gibi devam etti. Sizce suni bir “korku tüneline mi” sokuluyoruz? Sizler girişim olarak devletin seçimlere bakışını genel olarak nasıl değelendiriyorsunuz?
Dava açılırsa süreç çok uzar ve hatta nedense inatla altı sene uzar lafları bizlerin kucağına da geliyor. Bu süreç bir ayda da, üç ayda da tamamlanabilir veya tamamlanmayabilir ama altı sene konusu yanlış yaratılmış bir algı. Dava açmanın hiçbir sorun teşkil etmeyeceğini ve hatta bu haliyle seçimlerin adil olamayacağını düşünüyoruz.
Dava süreci ne durumda, ne zaman açılacak? Bir uzlaşı söz konusu mu?
Eğer Değabah ve Müteşebbis Heyet inisiyatif alıp talimatnamenin düzeltilmesi için başvuruda bulunursa bu davanın açılmasına da gerek kalmaz. Bu zaten Müteşebbis Heyetin göreviydi, talimatname gelir gelmez sorunları görüp buna itiraz etmeleri gerekiyordu. Gerçi hala 60 günlük sürecin içindeyiz ve heyet hala bu itirazda bulunabilir ve yaptıkları hatadan dönebilirler.
Adayların sosyal medya üzerinden yayınladıkları bildirileri ve karşılıklı yaptıkları açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Neden tüm taraflar tek bir masa etrafında oturup fikirlerini belirtemiyorlar? Mesela sizlerin her iki adayla herhangi bir iletişiminiz/buluşmanız oldu mu?
Hem Aram Srpazan’dan hem de Sahak Srpazan’ın çevresinden (doğrudan Sahak Srpazan aramadı) görüşme talepleri geldi. Her iki talebi de reddettik çünkü ortak bir noktada buluşabilme ihtimalimiz yok.
Belki adayları ikna ederdiniz, iletişim kanallarını neden kapattınız?
Görüşme öncesi ikna olmaya niyetleri olmadığını öğrendik, bizlerin de ikna olmak gibi bir niyetimiz olmadığı için görüşmemizin bir anlamı yoktu. Bize söylenenler şuydu: “Sizler gelip Srpazan’a sorularınızı sorun. Srpazan sizlere belki öyle cevaplar verecek ki belki sizler ikna olacaksınız.”
Her iki adayın da halk toplantılarına neden katılmadığınız, sorularınızı ve eleştirilerinizi neden o toplantılarda dile getirmediğiniz ile ilgili kafalarda soru işaretleri var. Neden adayların halka açık toplantılarına katılmıyorsunuz?
Halka açık toplantılarda böyle şeylerin nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz. Çünkü insanlara telefonlar açılıyor ve “aman, yolda yürürken dikkat edin” tarzı sözler söyleniyor.
Nasıl yani, tehdit gibi mi?
Tabii olabilir, neden olmasın? Bundan birkaç hafta önce geldi başımıza mesela. Detayları çok önemli değil ama konuştuğumuz şeylere dikkat etmemiz konusunda “dostane” uyarılar aldık. Bunlara çok takılmıyoruz maalesef çünkü artık büyük toplumdan daha farklı bir halde değiliz. O halk toplantılarında tansiyonlar yükselebilir, tüm katılımcılar farklı fikirlerle geliyorlar vs. Dolayısıyla o toplantılara katılıp soru sormamız çok doğru bir hareket değil. Aynı masada oturmamamız konusunda öz eleştiriyi kabul edebilirim. Biz bu konuların açık ve şeffaf işlenmesini istiyoruz. Bakın 3 Ekim’deki vakıflarla yapılan toplantıda basın dışarıya çıkartıldıktan sonra Müteşebbis Heyeti Başkanı “Bu toplantıda konuştuğumuz herşeyi dışarıda konuşamayız” ifadelerinde bulundu. Bizler orada ne konuşuyor olabiliriz ki, bunlar dışarıda konuşulamasın? Üstelik orada bulunan herkes seçilmiş vakıf yöneticisi. Ne yapabilir orada bulunan vakıf yöneticileri ki halktan bu kadar saklansın? Bizler bu kadar şeffaflığı savunurken adaylardan birisi veya ikisiyle kapalı kapılar arkasında konuşmamızın bir anlamı yok.
BEŞ SES DAHA
Nor Zartonk – Alex Kalk
“Biz Nor Zartonk olarak bu seçimleri boykot edeceğiz, boykotu örgütleyeceğiz ve oy kullanmayacağız. Bu seçimlerin adil olmadığına inanıyor ve yapılan tüm hukuksal itirazları haklı buluyor, yanlarında yer alıyoruz.”
Sevan Ataoğlu – Sivil Toplum Aktivisti
Seçim öncesi çalışmaları değerlendirmem gerekirse Aram Srpazan’ın PR ekibinin grafik anlamında daha profesyonel olduğunu görüyorum. AGOS gazetesinin ise seçimlere karşı “resmi” bir tutum takındığını düşünüyorum. Hrant Dink’in AGOS’ u olsaydı bu seçimleri bizlere daha “civcivli” (daha detaylı, renkli) sunardı.
Harut Özer
Bugüne kadar iki aday ne zaman bir masaya otursalar masadan “galip” kalkan hep Aram Srpazan oldu, öyle ki Ruhani Meclis başkanı Maşalyan Srpazan bir defasında istifa bile etti. Daha sonrasında hatta Patrik adayı olmayacağını topluma açıkladı, Aram Srpazan bir kişiyi masaya oturtmayı ve masadan kaldırmayı iyi bilen birisi.
Aren Dadır – Avukat
Benim oyum Sahak Srpazan’a, çünkü geçmişte 10 yıllık bir denenmişlik var ve umduğumuzu bulamadık. Sahak Srpazan kendisi bu seçimleri erteleme kararı alıp seçimlerin “10 yıl” ertelenmesi riskini almak istemedi. Bu seçim sürecinde sosyal medyanın ve yapılan gönderilerin açıkçası çok etkili olduğunu düşünmüyorum.
Nayat Kebabcı – Diyetisyen
Seçimler ile ilk başlarda çok ilgili değildim ama iki adayı karşılaştırdığım zaman ilk başta kendime Sahak Srpazanı daha yakın bulmuştum. Ancak daha sonra kendisinin 2017 yılında yazdığı bir istifa mektubunu mektubunu okudum ve “üretkenliğimi ve ömrümün geri kalan yıllarını daha anlamlı hizmetlere ayıracağım” cümlesinden sonra nasıl bir motivasyonu olduğu ile ilgili şüphelerim oluştu. Adayların gergin bir şekilde atışmaları beni ikisinden de uzaklaştırdı, ikisini de kendime yakın hissedemiyorum.