Salgın belki de en çok serbest gazetecileri etkiliyor. Onlardan biri olan Hasan Akbaş, geçtiğimiz günlerde bir haber fikri üzerine sokağa çıkmış. Hiçbir koruyucu gereci olmadığı için çalışmaya odaklanamamış. Evdeki ailesini de riske atmamak amacıyla geri dönmüş. Ancak eve geldiğinde, borcunu bir saat içinde ödemezse internetinin kesileceği mesajı alınca yeniden sokağa çıkmak zorunda kalmış. “Evde kalanlar” yazı dizisinin dördüncü bölümünde, “virüs ile geçim arasında” kaldıklarını söyleyen serbest gazetecilere kulak veriyoruz.
Koronavirüs ve karantina günleri, tüm dünyada gazetecileri hem ekonomik, hem mesleki, hem de sosyal açıdan etkiledi. Türkiye’de bu zorlu süreçten en çok etkilenen kesimlerden biri ise serbest (freelance) çalışanlar.
- Para kazanamadığımız için aç kalmayla karşı karşıyayız.
- Evden haber kaynaklarına ulaşmak işi zorlaştırıyor.
- Herkes etkileniyor ama sürekli ölüm haberleri yapan bir gazeteci çok daha fazla etkileniyor.
- Ayın sonunu nasıl getireceğimizi düşünmekten konsantre olamıyoruz.
Bu sözler, salgın sürerken konuştuğumuz serbest gazetecilere ait. Kadrolu gazetecilerin birçoğu şirketleri tarafından evden çalışmaya yönlendirildi, sahaya çıkmak zorunda olanlar da yine şirketlerin aldığı önlemler eşliğinde haberlerini yapıyorlar. Herhangi bir kuruma bağlı olmayan gazeteciler ise evde de, sokakta da çok daha zor bir durumda.
Hasan Akbaş Türkiye’de serbest gazeteciliğin; baskılardan dolayı yayın organlarının kapanması, sansür ve baskı süreçleri neticesinde çalıştığı kurumlarda yer bulamayan gazetecilerle gelişebileceğini düşünüyor. “Eski normal” günlerde bile kurumlara haber vermekte sorunlar yaşayan serbest gazeteciler, Akbaş’a göre karantina sürecinde daha fazla risk almalarına rağmen daha da zorlanıyor.
‘Evde kalırsak aç kalırız’ diyen işçiler gibi
“Evden haber yapmamız kısıtlı, sırf kazanç sağlamak ve mesleki sorumluluk için her türlü riski alıp sahaya iniyoruz. Bu süreç, ‘evde kal’ çağrılarına, ‘evde kalırsak aç kalırız’ diyen işçilerin durumundan farklı değil” diyen Akbaş, haber yaptıkları kurumlardan maske ve dezenfektan talep edemediklerini, hastalanmaları durumunda nasıl tedavi olacakları konusunda da kaygı duyduklarını belirtiyor. Şöyle diyor Akbaş:
“Geçtiğimiz günlerde bir haber fikri üzerinden bir meslektaşımla sokağa çıktım ve haber yapamadan dönmek zorunda kaldık. Koruyucu hiçbir gerecimizin olmaması psikolojik olarak habere odaklanmamızı engelledi, sürdüremedik. Çünkü evlerimize döndüğümüzde birlikte yaşadığımız insanların da hayatını riske atacaktık. Eve döndüğümde, bir saat sonra ödeme yapılmaması durumunda internetin kesileceği mesajını görünce tekrar sokağa çıkmaya karar verdim.”
“İşsiz kalan bir başka gazeteci arkadaşım karantina sürecini atlatmak için kredi çekmek istedi, sigortası olmadığı için kredi de alamadı. Biz bu süreçte hem hasta olmadan nasıl atlatacağız diye düşünüyor, hem iş almak için yoğunlaşmaya uğraşıyor, hem de ekonomik olarak ayakta kalmaya çalışıyoruz. Gazeteci örgütleri, serbest çalışan gazetecilerin içinde bulunduğu durumu görmeli ve sorunlarını dile getirmelidir.”
‘İnsan hikâyeleri üzerinde çalışıyorum’
Şanlıurfa’dan Şeyhmus Çakırtaş da kendisi gibi serbest gazetecilik yapanların virüs kapmanın yanı sıra aç kalma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını söylüyor. 2017 yılında belediyede çalışırken Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işten uzaklaştırılan Çakırtaş, tüm davalardan beraat etmesine rağmen işine dönememiş. Üç yıldır çalışmak için her kapıyı çalan Çakırtaş şöyle diyor:
“Yıllardır amatör olarak fotoğraf çekiyor, değişik gazetelere yazı yazıyordum. Hiç birisinden para da almıyordum. Bu süreçte medya alanında iş aradım ama bulamadım. Ben de blog açarak fotoğraflarımı ve hikâyelerini paylaşmaya başladım. Bir süredir de insan hikâyeleri üzerinde çalışıyorum. Bazen değişik medya kuruluşları yazılarımı yayımlıyor. Küçük de olsa ücret alıyorum.”
‘Salgında klişe fotoğraflar değil, akılda kalan öyküler yaratmalıyız’
Salgın nedeniyle haber araştırmaları yarım kaldı
Sigortasız çalışma, düzensiz gelir ve düşük telif ücretleri nedeniyle Türkiye’de serbest gazeteci olmak, Çakırtaş’a göre bu mesleği yapmanın en zor yollarından biri. İçinde bulunduğu durumu şu sözlerle aktarıyor:
“Herkesin eve kapandığı ve salgının giderek yayıldığı bir süreçte, içerik üretme, araştırma yapma sıkıntısı doğuyor. Sokakta virüs kapma, ürettiği içeriği yayımlatamama şu an en büyük sorun. Fotoğraf çekemiyor, görüşme yapamıyorsun. Yapmak istesen bile, insanlar tedirgin. Dolayısıyla benim gibi kendi başına takılanlar zaten en başta zarar görenler arasında. Örneğin, uzun süredir üzerinde çalıştığım bir konu var. Konuya kaynaklık eden kişi yaşadığım kentten 500 km. uzak ve oldukça yaşlı. Araştırmamı sonuçlandıramıyorum. Benzer beş dosya daha var. Peki ne yapacağım? Durumu benim gibi olanlarla dayanışma ağı yapılması gerekiyor.”
‘Yarını görememekten yaratıcı içerik çıkaramıyoruz’
Rabia Çetin ise yaklaşık bir yıldır İstanbul’da serbest gazetecilik yapıyor. Bu bir yıl içinde en büyük kaygıyı karantina sürecinde duymuş. Sahaya inilemediğini ve evden yapılan haberlerin kısıtlı kaldığını belirten Çetin’e göre şu süreçte ajanslara haber içeriği onaylatmak için epey yaratıcı olmak gerekiyor. Hem salgın kaygısı, hem de ekonomik belirsizlikten dolayı yarını görememenin, yaratıcı içerik çıkarmanın önünde en büyük engellerden olduğunu düşünüyor.
Ekonominin yanı sıra gazetecileri etkileyen bir diğer konu da sürekli ölüm haberleri yazmak. Çetin, bu durumu şöyle dile getiriyor: “Sürekli ölümleri gösteren sayılara, verilere maruz kalmak yoruyor. Bende hiç bitmeyen bir endişeye ve kaygıya neden oldu bu. O sayıların içerisinde ailem de olacak mı; sevdiklerim, tanıklarım… o zaman ne yapacağım gibi soruları sürekli kendime sormaya başladım. Ekonomik olarak zorlayan bir döneme bir de bu kaygılar eklenince açıkçası ne uyku düzeni kaldı, ne de sağlıklı düşünebilme olasılığı.”
Haber yaparken ölümün kıyısından dönenler virüsle ölmek istemiyor
Gaziantep ve çevre illerde serbest gazetecilik yapan Orhan Erkılıç, serbest çalışan muhabirlerin, kültür-sanat, sınır, yaşam gibi haberleri kurumların onayı ile yaptığını, bu nedenle salgın boyunca işlerinin zorlaştığını belirtiyor. Ona göre birçok kurum için haber değeri taşıyan ve “yasaklanmamış” olan tek konu koronavirüs. Bu nedenle serbest gazeteciler için bugünlerde haber yapmak demek, çoğu kez sahaya çıkıp kendilerini riske atmak anlamına da geliyor:
“Evden yapabildiğim haberleri teknoloji kullanarak yapıyorum. Ancak bazı haberler için sahaya çıkmam gerektiğinde maske ve eldiven kullanıyorum. Çünkü biz de tedirginiz. Yaklaşık altı yıldır gerek bölgede, gerek sınırda, gerekse Suriye’de gazetecilik yaptım. Diğer meslektaşlarımla birlikte birçok kez ölümün ya da yaralanmanın kıyısından döndüm ama böyle bir virüsle kimsesiz bir şekilde ölmek istemem. Bu süreçte tek temennim, daha çok kişi zarar görmeden bu salgının son bulması.”
‘Risk altında hazırladığım haberler yayımlanmadı’
Yedi yıldır gazetecilik yapan Altan Sancar, bu süreçte serbest çalışmanın en büyük zorluğunun haberin elde kalması olduğunu belirtiyor. Önemli bulduğu haberleri hastalık kapma pahasına hazırladığını, ama bazılarının yayımlanmadığını vurgulayan Sancar, hazırlık sırasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Karantina sürecinde işe gitmek zorunda kalan insanlarla ilgili hazırladığım bir haber vardı. Halk sağlığı açısından önemli bu haber hâlâ askıda. İşe gitmek zorunda olan binlerce insanın sağlıklarına dair bir haberdi. Bu haber için virüsün en fazla dolaştığı yerlere gittim, görüşmeler yaptım, fotoğraflar çektim, videolar çektim. Ben eve döndüğümde eşim bile kendi can sağlığından endişe etti.”
“Ama ben oraya gitmek zorundaydım. Bu benim hem geçimim hem de bir halk sağlığı sorunuydu. İnsanlar bize güvendi konuştu. Sorunlarının medyada dile gelmesini istiyordu. Bir dönüş olmadığı için haber elimde kaldı. Biz bu haberleri hazırlamaya giderken kendi canımızı riske atıyoruz. Evdeki sevdiklerimizi riske atıyoruz. Haberi yaptığımız insanların sesini duyuracağımıza söz veriyoruz. Bu süreçte yaşadığım en büyük sorun bu oldu.”
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ‘EVDE KALAN’ GAZETECİLER ANLATIYOR