Haber

Haksızlığı kaydetmeye devam: ‘Bu genelge hukuksuz’

Yol TV muhabiri Özge Uyanık, Emniyet'in genelgesi ve suç teşkil eden emri yerine getiren polisler hakkında 5 Mayıs'ta TGS Ankara Şubesi aracılığıyla savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Fotoğraf: TGS

Polisin, görüntü ve ses kaydı alanları engellemesini ve haklarında adli işlem yapmasını öngören genelgeye tepkiler büyüyor. Haber takibi sırasında telefonu polis tarafından yere atılıp kırılan gazeteci Özge Uyanık, TGS aracılığıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Uyanık, “Nerede bir hukuksuzluk, insanlık dışı müdahale görürsek biz bunu telefonlarımızla, kameralarımızla kayıt altına almaya devam edeceğiz” dedi. TGS hukukçuları da “hukuksuz bir düzenleme” diye niteledikleri genelgenin iptal edileceğini düşünüyor.

İzmir’deki 1 Mayıs kutlamaları sırasında bir göstericinin polis tarafından boynuna basılarak gözaltına alındığını gösteren fotoğraf kamuoyunda tepki çekmişti. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bu olayın ardından medyaya yansıyan genelgesi ise tepkileri büyütmüştü. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş imzalı genelgede şu ifadeler kullanılmıştı: 

  • Personelimizin görevini ifa ederken bu tür ses ve görüntü alınmasına tevessül edecek davranışlara fırsat vermemeleri, eylemin veya durumun niteliğine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri, kanuni şartları oluştuğunda adli işlem yapmaları gerektiği hususlarında tüm personelimizin bilgilendirilmesini önemle rica ederim.

Bu genelgenin yayımlanmasından sonra polisin fiziksel müdahalede bulunduğu ilk gazetecilerden biri, Yol TV muhabiri Özge Uyanık oldu. Olayın ardından Uyanık, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Ankara Şubesi ile Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Polislerin müdahale sırasında genelgeyi dayanak gösterdiklerine dikkat çeken Uyanık, bu nedenle hem olay yerindeki kolluk kuvvetleri, hem de genelge ile ilgili suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. “Daha önce engellemeler vardı ama böyle bir müdahale yoktu” diyen Uyanık, şu ifadeleri kullandı:

“Yaşadıklarımız, ‘Genelge basını etkilemez’ sözüyle çelişiyor”

  • 1 Mayıs günü bu genelge gerekçe gösterilerek çekim yaptığım telefonum alındı, yere atıldı ve üzerine basıldı. Hiçbir genelge Anayasa’nın üzerinde değildir. Bizim haber alma, haber verme hakkımız Anayasa ile korunduğu için suç duyurusunda bulunduk.  Bu genelgenin hiçbir şekilde basını etkilemeyeceği söylendi ama bizim yaşadıklarımız bu açıklamalarla çelişiyor.
  • Hak ihlâllerine karşı; halkın gözü, kulağı olmaya devam edeceğiz. Her gün halkın haber alma hakkını savunmayı ve işimizin gereğini yapmayı sürdüreceğiz. Nerede bir hukuksuzluk, insanlık dışı müdahale görürsek biz bunu telefonlarımızla, kameralarımızla kayıt almaya devam edeceğiz. İşimizi yapıyoruz ve kamusal alanda görevimizi yaparken hiçbir kamu görevlisi tarafından engellenmek istemiyoruz. Vatandaşın da bir hak ihlâli gördüğünde bunu belgelemesi kısıtlanmamalı. Yargının basın özgürlüğümüzü koruyacak şekilde karar vermesini bekliyoruz.

TGS Başkanı Durmuş: Ön sansür niteliğinde

TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş da genelgenin basın ve ifade özgürlüğüne müdahale niteliği taşıdığını, halkın haber alma hakkının bu tür uygulamalarla engellendiğini belirtti. Durmuş şu ifadeleri kullandı:

  • Geçtiğimiz yıl en az 18 gazeteci eylem takibi sırasında polis müdahalesine uğramış ve gözaltına alınmıştır. Bu genelgeyle kolluğun olduğu herhangi bir eylemin görüntülenmesi imkânsız hale getirilmiştir. Bu düzenleme ön sansür niteliğindedir. Basın Kanunu, Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Kolluk görevlilerinin özel hayatına saygı hakkı ve kişisel verilerin korunması hakkına dayalı olarak basın sansür edilemez.

Selvi: Hukuksuz bir düzenleme

TGS Hukuk Müşaviri Meliha Selvi de genelgenin, polis memurlarıyla gazetecileri karşı karşıya getirme riski taşıdığına dikkat çekti. “Hukuksuz” genelgenin iptal edilmesini beklediğini kaydeden Selvi, şunları söyledi:

  • Polis ile vatandaşın-gazetecinin arasını açacak, koruma görevi olan polisi vatandaş ile, gazeteci ile karşı karşıya getirecek, birbirine düşürecek bir düzenleme. Anayasa’ya aykırı ve halkın haber alma hakkını engellemeye yönelik. Kabul edilemez.

Şahin: Bu genelge açıkça Anayasa’ya aykırı

TGS avukatlarından Ülkü Şahin ise Türkiye’nin hukuk sisteminde genelgelerin “normlar hiyerarşisinin en altında yer aldığını” vurgulayarak bunların birer kanun olmadığını hatırlattı. Bu nedenle genelgelerin her idari işlem gibi üst normlara, yani kanunlara ve Anayasa’ya uygun olması gerektiğini belirten Şahin’e göre de son adım, “basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahale niteliğinde” ve birçok temel hakkı tehdit ediyor.

Kolluğun özel hayatına saygı ve kişisel verilerin korunması hakkının genelgeye dayanak yapılması, Şahin’e göre bu durumu değiştirmiyor. Şahin bunu şöyle açıklıyor:

  • Kolluk, kamusal görev icra ediyor ve bu alanda sergilediği her bir fiil, kamuyu doğrudan ilgilendiriyor ve kamu yararı taşıyor. Bu nedenle görevi esnasında kolluğun özel hayatından söz edilemez. Nitekim Kişisel Verilerin Korunması Kanunu bakımından da kamu yararı amacıyla halkın haber alma hakkı için çalışan gazeteciler istisna tutulmuştur. Kolluğun yaptığı her hareketin basın için haber değeri vardır. Bu genelge açıkça Anayasa’ya aykırıdır.

Örnek: Kemal Kurkut’un polis kurşunu ile ölümü

“Bilindiği üzere alınan her kayıt, çekilen her fotoğraf faillerin cezalandırılması yolunda en önemli delillerden biridir” diyen Şahin, şu örneği veriyor:

  • 2017 Diyarbakır Nevroz’unda Kemal Kurkut’un polis kurşunu ile öldürüldüğünü, Abdurrahman Gök’ün çektiği fotoğraflardan öğrendik ve bu fotoğraflar dava dosyasına delil olarak sunuldu. Ancak bu genelge ile Gök’ün bu fotoğrafı çekmesi engelleniyor. Gazeteciler gazetecilik yapmasın isteniyor.
  • Bu düzenleme esasında pek çok kişinin de dediği gibi, “Biz bir şeyler yapacağız ama sizin bunu çekmenize izin vermiyoruz” düzenlemesi. Neden diye sorduğunuzda ise “Kolluğun özel hayatı” cevabı geliyor genelgeden. Böyle bir şey olamaz. Kolluk bir kişiye işkence ve kötü muamelede bulunduğunda burada kolluğun özel hayatından değil, kamusal görevini kötüye kullanmasından ve suç işlemesinden söz ederiz. Bunu ispat etmeniz için de bu görüntünün çekilebilmesi ve çekenin engellenmemesi gerekiyor.

‘Bu kanunsuz emir, suç varsa görüntülemeye devam’

Şahin, genelgenin sadece basın mensuplarının değil, tüm vatandaşların haklarını kısıtlamaya çalıştığına da dikkat çekiyor:

  • Genelgeden sonra da gazetecilerin işlerini yapmaktan ve hukuka aykırı müdahaleleri kayıt altına almaktan imtina edeceğini düşünmüyorum. Öte yandan yurttaşlar üzerinde ciddi bir korku yaratacağı kanaatindeyim. Şunu açıkça vurgulamakta, bu iklimi kırmakta fayda görüyorum: Kolluğu görevini yaptığı sırada çekmek suç değildir. Bir suça tanıklık ediyorsanız bunu belgelemekten imtina etmeyiniz.
  • Bu genelge Anayasa’nın 137. maddesi uyarınca “Kanunsuz Emir” niteliğindedir. Kanunsuz emri veren de, bu emri uygulayan da, konusu suç teşkil eden emri yerine getirdiği için suçtan sorumludur. Bu nedenle bu genelgeye göre hareket eden kolluğa da bu emre itaat etmeme, direnme ve uygulamama hakkı olduğunu, aksi hâlde suç işlediğini hatırlatmak son derece önemli.

Yusuf Kanlı: Sansür genelgesi kabul edilemez

Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi (M4D) Projesi Direktörü Yusuf Kanlı da bunu bir “sansür genelgesi” diye niteleyerek şunları söylüyor:

  • Vatandaşın ifade ve basın özgürlüğüne dönük olan bu genelge polisin uygulayacağı şiddeti artıracak. Bu çok yanlış bir uygulamadır. Güç kullanımını artıracaktır. İfade ve basın özgürlüğünü kısıtlayacaktır. Bir genelge ile gazetecilerin, görev sırasında emniyet mensuplarının seslerini ve görüntülerini almasının yasaklanması kabul edilemez. Yasaklama gibi sansürcü bir yaklaşımdan önce, demokratik yönetimin gereği olan hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkeleri çerçevesinde çalışma yürütülmelidir.

‘Basının hareket kabiliyeti 90’ların da gerisine çekildi’

Doğu ve Güneydoğu’daki illerde yaklaşık 30 yıldır gazetecilik yapan Adil Harmancı, polisin engellemeleriyle defalarca karşılaşmış deneyimli bir haberci. Harmancı, geçmişte de kimi zaman yasayla, kimi zaman kanun hükmünde kararnameyle, kimi zaman ise bu tür idari düzenlemelerle basın özgürlüğünün kısıtlandığına dikkat çekerek bugün “Türkiye’de basının hareket kabiliyetini 90’ların da gerisine çekildiğini” vurguluyor. Harmancı şunları ekliyor:

  • Bu tartışma 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü’ne tekâbül ediyor ki bu daha iç burkan bir durum. Yapılanları, bir şeyleri basından gizleme çabası olarak niteleyebiliriz. Şeffaf bir yaşam yerine, denetimli bir yaşamın benimsenmekte olduğu hususu gün geçtikçe güç kazanıyor. Yönetime karşı itirazların yükseldiği bir dönemde basına karşı alınıyor bu kararlar. Amaçlanan da itirazların kamuoyundan gizlenmesidir. Her şeyin normal seyrettiği imajı yaratılmaya çalışılıyor bu genelgelerle.

Necip Çapraz da genelgeye rağmen hak ihlâllerini haberleştirmeye, yani gazetecilik yapmaya devam etme niyetindeki binlerce gazeteciden biri. Kameralar karşısında herkesin eşit haklara sahip olduğunu vurgularken şöyle diyor: “Bu genelge görevini kötüye kullanan memurlara cesaret verir. Geçmişte görevini kötüye kullanan birçok devlet memuru, gazetecilerin kamerasına yansıdı.”

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – GÖRSEL GAZETECİLİK DE SUÇ DEĞİLDİR

Hamdiye Çiftçi Öksüz

1986 yılında Hakkâri'de doğdu. Yerel basında muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptıktan sonra Anadolu Ajansı ve Dicle Haber Ajansı'nda çalıştı. 2010 yılında 14 yaşındaki C.E'nin kameralar karşısında polis tarafından kolunun kırılmasını gazeteci olarak görüntülemesinin ardından tutuklandı. İki yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu. "Kadın ve Zindan" adlı bir kitabı var. Serbest gazetecilik yapıyor.

Journo E-Bülten