Görüş

‘Kovulmak tamam, ama bu gazeteciliğe saldırıdır’

Hürriyet binasından bir görüntü. Doğan Medya Center iken Demirören Medya Center oldu.
Hürriyet’ten, yani dokuz yıldır emek verdiğim gazeteden nasıl çıkarıldığımı ve duygularımı yazmam istendiğinde yaşadıklarımı tek tek hatırlamaya çalıştım. 31 Ekim perşembe günü yaşadıklarımı anlatmadan, bir gün öncesine, 30 Ekim çarşamba gününe dönmek istiyorum.

Çarşamba günü haftalık iznimi yapıyordum. Öğle saatinde çalışma arkadaşım beni aradı ve ilk kötü haberi verdi. Eğitim servisinden üç arkadaşımızın çıkarıldığını ve bunun da eve gönderilen ‘tebligat’la yapıldığını anlattı. Bu ilk şoktu. İkinci şok bir saat sonraydı. Yine aynı arkadaşım arayarak eşinin de çıkarılanlar arasında olduğunu, başka arkadaşların da işten atıldığını söyledi. Peşi sıra yeni isimler geliyordu ve sayı artıyordu.

Annesinden, babasından, eşinden öğrenenler

Arkadaşım gazetede herkesin büyük bir şaşkınlık yaşadığını ifade ediyordu. Evine tebligat gidenler işten çıkarıldığını annesinden, babasından, eşinden öğreniyordu. Tebligatı gitmeyenler, henüz ulaşmayanlar ise açılmayan bilgisayarlarından, bilgisayarı açık olanlar da bloke olan mail’lerinden anlıyordu. Bu öğrenme kanallarından birini de işten çıkarıldığım günle ilgili detayları aktarırken anlatacağım.

Çarşamba günü işten çıkarılma haberlerini aldıktan sonra peşi sıra telefonlar gelmeye başladı. Herkes kimin işten çıkarıldığını, neden çıkarıldığını, hangi isimlerin çıkarıldığını soruyordu birbirine. Ben de telefon konuşmaları sırasında “Evdeyim, tebligatımı bekliyorum” diye espri yapıyordum. Zira sinirimiz bozulmuştu.

Yazı işleri o an bir ölü evi gibiydi

Öğleden sonra işe gitmek istedim fakat bunun bir anlamı olmayacaktı. Emindim ki yazı işleri o an bir ölü evi gibiydi. Gidip buna tanık olmak, o üzüntü ve şok durumunu görmek içimden gelmedi. Bütün gün gelişmelerle ilgili meslektaşlarımla konuştum, internetten gelişmeleri takip ettim ve bu yaşanan duruma bir anlam vermeye çalıştım.

31 Ekim perşembe sabahı küçük kızım Asya’yı servise bıraktıktan sonra gazeteye geçtim. Saat 09.00 gibiydi, kahvaltımı yapıp arkadaşlarla çarşamba günü yaşananları konuşurken ortalık yine karışmaya başladı. Ekonomi servisinde hareketlilik vardı, oradaki arkadaşlarımız sırayla insan kaynaklarından telefon alıyor ve işlerine son verildiği söyleniyordu. Biri telefon alıyordu, bütün arkadaşlar onun yanına gidiyordu; diğeri haber alıyordu, bu kez onun yanına…

Beş sayfayı yapan üç kişiden ikisi gönderildi

Bu sırada ben de telefonuma bakma ihtiyacı hissettim. Telefonumu çantamda unutmuştum ve titreşimde kalmıştı. Telefonumu alıp açtığımda bir cevapsız aramayla karşılaştım. O an anladım tabii, gelmişti beklenmekte olan. Beni arayan numarayı aradım, kiminle görüştüğümü sormadan kendimi tanıtım, “Galiba kovulduğumu haber vermek için aradınız” dedim. Beni doğruladı ve insan kaynaklarından aradığını; kiminle, saat kaçta görüşeceğimi söyledi. İlk olarak eşim Fatoş’a haber verdim. Çarşamba günü olanlardan sonra o da büyük şaşkınlık ve üzüntü yaşadı. Neyse, birbirimizi teselli edip telefonları kapattık.

Ve postacı tebligatı getirir

Diğer arkadaşlar bu sefer de benim yanımdaydılar. Kovulanı teselli edecek bir durum da yoktu, çünkü o kadar çok haber geliyordu ki hangi birini teselli edecektiniz. İşten kovulmak tamam, ama bu gazeteciliğe saldırıydı. Eş zamanlı “işletmesel” tebligat saldırısına maruz kalmıştık. Neredeyse aynı anda birçok yerde “ben de kovuldum” bombası duyuluyordu. Yaklaşık bir saat sonra eşim beni aradı ve kovulduğuma dair tebligatı postacının getirdiğini söyledi. Gündem ve siyaset sayfalarını birlikte yaptığımız arkadaşım da asansörden çıkıp geldiğinde “Beni de çıkarmışlar” diyordu. Kısa bir süre sonra bölüm sorumlumuz geldiğinde haberi alınca inanamadı, çünkü bu bir şoktu. Beş koca sayfayı yapan üç kişiden ikisi gönderilmişti. Ortada ağlayan, üzülen, sızlanan yoktu. Tam anlamıyla bir şok yaşanıyordu.

Yazı işleri müdürü kovulduğunu maaş emrinden öğrendi

Huzursuz bir şekilde bir yere oturup bir arkadaşların yanına giderek neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. Bu sırada banka hesabıma baktım, 1 Kasım için verilmiş herhangi bir maaş emri var mı diye, yoktu. Editör arkadaşlarımdan birine hesabına bakmasını ve onun hesabında maaş emri olup olmadığını kontrol etmesini rica ettim. Onunla ilgili bir maaş emri vardı. Görüşmelerimi tamamlayıp gazeteden ayrılırken editör arkadaşımızın müdürü, aynı zamanda yazı işleri müdürümüz de, “Galiba ben de sizin peşinizden geliyorum” demişti. Meğer hesabına bakmış ve 1 Kasım’a ilişkin ödeme emrini görmeyince bunu kovulduğuna yormuş. Birkaç saat sonra mailleri düşmeyince ve kapattığı bilgisayarı da açılmayınca taşlar yerine oturmuş.

İnsan kaynakları müdürü de ‘hazırlıksız’ yakalanmış

Yeniden yaşadıklarıma dönecek olursam, haber verilmişti ama bilgisayarım ve mail’lerim henüz çalışıyordu. Arşivlediğim mail’lerimden çok az bir kısmını başka bir adrese yönlendirdim, diğerlerini de yönlendirecektim fakat insan kaynakları müdürüyle buluşma saatim geldi. Görüşmeye çıktım. İnsan kaynakları müdürü aşağı yukarı herkese aynı şeyi söylüyordu: Mevcut durumdan haberi yokmuş, hazırlıksızmışlar, henüz tazminat hesaplamalarını yapmamışlar. Bizleri sırasıyla görüşmeye çağıracaklarını söyledi.

İK ile konuşurken bilgisayarı kilitlediler

Görüşmenin ardından masama döndüm. Bilgisayarımı kilitleyip öyle gitmiştim. Kilidi açmak için şifremi girdim, hata mesajı verdi, gayet safiyane bir şekilde -zira yanlış yazmış olabilirdim ki bazen oluyordu- şifreyi bir kez daha girdim. Bu kez şifrenin doğru olduğundan emindim. Yine hata verdi. Yanımdaki arkadaşım kahkahayı patlatınca, ki bu durum trajikomikti, birden aydınlanıverdim. Bilgisayarım erişimime kapatılmıştı.

‘Sadece fotoğraflarını alabilirsin’

Sistem destek bölümünden her zaman bize yardım eden ve bütün sorunlarımızı çözen arkadaşımız kattaydı, ondan yardım istedim. Yaptığı telefon görüşmesinin ardından, müdürünün yazılı bir talimat almadan bilgisayarı açamayacağını söylediğini iletti. İnsan kaynakları müdürü, sistem destek müdürüne haber verdi, sistem destek müdürü de aşağıdaki çalışanına. Bilgisayarımdan sadece fotoğraflarımı alabileceğim, başka hiçbir belge alamayacağım söylendi.

Mail arşivim bomboştu, silinmişti

Oturdukları masalardan bizleri sistem destekteki arkadaşlarla karşı karşıya bırakıyorlardı. Oysa ki onlar sürekli birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızdı. Arşivlediğim maillerimi alacağımı söyledim, fakat başımdaki kişi alamayacağımı ısrarla belirtti. Sonra müdürüyle konuştu, o da izin vermedi. Ardından ben aradım ve durumu izah etmeye çalıştım. İkna ettim fakat dönüp arşiv maillerime baktığımda bu sekme bomboştu, silinmişti. Ya da yedeği bir yere alınmıştı, umarım öyledir. Yani banka dekontlarıma, mail yoluyla atılmış olan fotoğraflarıma, kıymet verip bir kenara biriktirdiğim belgelerime artık ulaşamıyordum. Ve bu konuda yapılabilecek hiçbir şey yoktu.

Artık işsizdim ama hâlâ gazeteciydim

Hızlıca toplandım, çekmecelerimi boşalttım ve arkadaşlarımla doğru düzgün vedalaşamadan gazeteden ayrıldım. Türkiye Gazeteciler Sendikası’na gidecektim, çıkarılan arkadaşlarımla buluşacaktım. Ondan önce eve uğradım çünkü eşimi görmek istedim. İlk önce evimizin girişinde babaannemle karşılaştım, penceredeydi. Yanına gittim, işten çıkarıldığımı öğrenmişti, üzgündü, buna rağmen beni teselli etmeye çalıştı. Babam da işten çıkarıldığımı başka bir akrabamdan duymuştu…

Kısa süreli bu ziyaretin ardından sendikaya gittim, coşkulu bir karşılama, hararetli konuşmalar, şaşkınlık, biraz sükûnet, biraz da rahatlama… Eve döndüm, dershaneye giden kızım Rengin’den önce gelmiştim. Benden yaklaşık 5-10 dakika sonra da o eve girdi. Her zamankinden önce evdeydim. Eşim “Baban neden erken evde biliyor musun?” diye sorduğunda Rengin “Babamı işten kovdular değil mi?” yanıtını verdi. Günün sonunda artık işsizdim ama hâlâ gazeteciydim.


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – KENAN BAŞARAN YAZDI: İŞLETMESEL NEDEN!

Deniz Dallı

NTV'nin internet sitesinde 1999 yılında işe başladı. 2002 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni kazandı. 2005 yılında NTV televizyonunun Haber Merkezi’ne geçti. Yaklaşık dört ay İstihbarat servisinde muhabirlik yaptı. Ardından Yurt Haberler servisine geçti. Burada da beş yıla yakın muhabir-editörlük yaptı. 2010 yılında askere gidince NTV’den ayrıldı. Askerlik dönüşü Ekim 2010’da Hürriyet gazetesinin Haber Merkezi’nde gece editörü olarak işe başladı. Yaklaşık beş yıl sonra ise gündüze geçerek gündem-siyaset-politika sayfalarında editörlük yaptı. Evli ve iki kız babası.

Journo E-Bülten