Görüş

İktidar medyası, kadınlara ve gençlere daha iyi erişiyor: IPI raporunda beni şaşırtan 5 bulgu

Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) “Yeni Ana Akım Yükseliyor (Ve Desteğe İhtiyacı Var)” başlıklı  raporunda, Burak Ütücü ile birlikte, Türkiye’de bağımsız medya ile iktidar medyasının dijital erişim ve etkisine dair veri eksikliğini bir nebze olsun gidermeye çalıştık. Raporda beni en çok şaşırtan 5 bulgu şöyle:

1. Google’ın iktidar medyasına sunduğu ayrıcalık, tahminlerin ötesinde

İncelediğimiz haber sitelerinin ziyaretçilerinin yüzde 68,1’i, Google araması veya Facebook ile Twitter başta olmak üzere sosyal medya platformları yoluyla geliyor. Birçok büyük haber sitesinde sadece Google trafiğinin oranı bile yüzde 50’ler civarında.

Doğrudan size gelen, sadık okur oranının bu kadar düşük olması, habere tesadüfen maruz kalma pratiğinin, kamuoyunun bilgilenmesi sürecindeki önemini artırıyor. Dijtal platformlar, algoritmaları yoluyla işte bu “tesadüfün” adeta tasarımını yapıyor. “Tesadüfen” göreceğiniz haberin hangi kuruluştan olacağına onlar karar verdiği için, bu algoritmaların nasıl çalıştığını bilmek demokratik kamuoyu için çok önemli.

Türkiye’de Google’ın iktidar medyasını kayırdığını görmek zor değil. Neredeyse her tür aramada iktidar medyasının (birçoğu bomboş) içeriklerini öne çıkardıkları epeydir ortada. Ben de geçen yıl çok sayıda örnek vermiştim. Ama iktidarın, medyayı çeşitli yöntemlerle neredeyse tamamen ele geçirdiği son birkaç yılda durum daha da kötüleşti. Mesela Ekşi Sözlük’teki “Haber sitelerinin Google’ı çöplüğe çevirmesi” başlığı 2018’de açılmış. Birçok çevrim içi forumda ve sosyal medyada da benzer şikâyetler ve eleştiriler bol.

Google’ın kendi markasını da zedeleyen, kullanıcıları rakip arama motorlarına yönlendiren bu kötü pratiği niye sürdürdüğü ayrı bir tartışma konusu ama son araştırmadan önce bizim aklımıza takılan soru şuydu: Google iktidar medyasını tam olarak ne kadar destekliyor? Algoritmadaki tarafgirliğin sayısallaştırılmış bir resmini verilerle çizebilir miyiz?

Journo’nun Türkiye’nin Haber Çölleri araştırmasında olduğu gibi Emrah Yılmaz ile bu konuyu çalıştık. Google arama motoru ve Google Haberler uygulamasında bir ay boyunca 84.430 satır veri toplayarak haberlerle ilişkili, yüksek hacimli ve trend olan binlerce aramayı ve sonuçlarını değerlendirdik. İktidar medyasının önde çıkacağını elbette tahmin ediyordum ama bu kadar büyük bir fark olması beni şaşırttı.

Google’ın haksız rekabet yaratan piyasa bozucu rolü sürüyor

En yüksek arama hacmine sahip olan haberlerle ilgili aramalarda Google’ın, kullanıcıların yüzde 90,6’sını Hürriyet, Milliyet ve Sabah’a yönlendirdiğini saptadık. Google Haberler uygulaması biraz daha “insaflı” çünkü orada oran yüzde 73,8’e, yüzde 26,2. Kritik aramalarda en çok öne çıkarılan yayıncılar, haber adetlerine göre şöyle:

Bu durum, öncelikle Google’ın, nitelikli içeriği önceliklendiren, dünyanın dört bir yanında uyguladığı algoritma politikalarıyla çelişiyor.

Karşılaştırma yapmak için Google’ın ABD medyasında öne çıkardığı yayıncılara da baktığımızda bunu gördük. İzlediğimiz dönemde Google ABD’deki 541 “trend” aramada 225 haber kuruluşunu öne çıkardı. Bunların çoğu New York Times, BBC gibi saygın yayıncılardı. Ayrıca en büyük hacimli aramalarda bile ABD’deki yerel gazeteler arama sonuçlarının birinci sırasına yerleştirilebiliyordu.

Google’ın Türkiye’deki tutumu, sadece ABD’de uyguladığı standarda değil, ülkemizdeki kullanıcı talebine de ters. Örneğin Google’ın kendi elindeki Trends verilerine göre “Sözcü” diye arama yapanlar, “Sabah” diye arama yapanlardan 3 kat fazla. Ama Google, herkese sunduğu haberleri yöneten algoritmasında Sabah’ın, Sözcü’den 4 kat daha fazla yer almasını sağlıyor. Üstelik Google’ın öne çıkardığı bu yayınların birçoğu, gazetecilikten çok dezenformasyona, nefret söylemine ve propagandaya yer veriyor. Yerel medya ise yüksek hacimli ve haberlerle bağlantılı aramalarda neredeyse hiç yok.

Google’ın algoritmik tercihleri, demokratik bir toplum için olmazsa olmaz olan kamusal bilgi edinme süreçlerini kuşkusuz baltalıyor. Ayrıca Google bu dolaylı yolla iktidar medyasına milyonlarca liralık dijital reklam geliri aktarırken bağımsız medyayı bundan mahrum bırakıp gazeteciliğin ekonomisinde haksız rekabet yaratan, piyasa bozucu bir rol de üstleniyor.

2. YouTube öneri algoritması da iktidara özel ‘yankı odaları’ kuruyor

YouTube’da algoritmanın size ne önerdiği çok önemli (Netflix, Spotify vb. başka birçok platform böyle): Otomatik olarak başlayan bir sonraki videoda ne var? YouTube içinde arama yaptığınızda ilk sıralarda hangi videolar geliyor? “Playlist” önerileri neler? Bu soruların cevapları, bir kanalın veya belirli bir videonun yayılımını doğrudan etkiliyor.

Bu rapor için, daha dar kapsamlı da olsa bu soruları yanıtlamaya çalışan bir araştırma yaptık. YouTube’da farklı metriklerde yüksek performans gösteren üç medya kuruluşunun geçen yıl en çok izlenen üçer videosunda, YouTube’un bir öneri ağacıyla izleyicileri nerelere götürdüğünü haritalandırdık.

Üstteki basit grafiklerde de görüldüğü gibi, Medyascope (1) ve OdaTV (2) izleyicileri sık sık Habertürk’e ve hatta bazen A Haber’e bile yönlendiriliyor. Ama Yeni Şafak (3) izleyicilerine genelde yine Yeni Şafak videoları öneriliyor. Grafikteki kahverengi noktalar ise Ahsen TV gibi küçük (ama yine Yeni Şafak çizgisine çok ters düşmeyen) YouTube kanallarının videoları.

Yani YouTube algoritması, bağımsız medyanın izleyicilerine daha geniş bir menü sunuyor, onları belki de hiç sevmeyecekleri içerikler önerebiliyor. Zaten demokratik bir toplum ve çoğulculuk adına böyle olmalı, hatta bu çeşitlilik daha da artmalı.

Ama aynı YouTube, iktidar medyasını izleyenleri, sadece çok benzer sesleri duyabilecekleri bir yankı odasında tutuyor gibi görünüyor. Bu önemli konu, derinlemesine araştırmaya değer.

3. Bağımsız medyanın Twitter ağı, ana akımlaşmaya işaret ediyor

Örneklemimize dâhil ettiğimiz medya kuruluşlarının Ocak-Kasım 2020 döneminde Twitter, Facebook ve Instagram’da içerikleriyle topladıkları milyonlarca etkileşimi (takipçi, paylaşım, yorum, cevap, retweet, like, video izleme vb.) karşılaştırmalı olarak ve hafta bazında analiz ettik.

COVID-19 salgınıyla birlikte sosyal medyada haberlerin etkileşiminin yüzde 100’e varan oranda artması beni şaşırtmadı. Bağımsız medyanın, iktidar medyasına kıyasla yüzde 16.5 daha fazla etkileşim almasına da şaşırmadım. Hatta açıkçası daha büyük bir fark çıkmasını beklerdim. Yeterince takip etmediğim Instagram’da Yeni Şafak’ın çok yüksek video izlenme sayılarıyla herkese bu kadar fark attığını bilmediğimdan böyle oldu. Öğrenmiş oldum.

Beni şaşırtan ise Twitter’da ortaya çıkan şu ağ haritası oldu:

Tüm bu yayınların Ocak 2021’de attıkları tweetlerle etkileşime giren 30.019 kullanıcı arasındaki 112.482 bağlantı bu haritada yer alıyor.

Harita, örneğin Hürriyet’in Twitter kitlesinin, Sabah ve Akşam gibi gazetelerin kitlesine oldukça yakın olduğunu gösteriyor. Bu kadar kısa sürede böyle bir değişim olması bir ölçüde şaşırtıcı. Ancak geçen yıl bu yayınlar arasında Facebook’ta en çok takipçi kaybedenin Hürriyet olduğu (85 bin takipçi) gerçeğini düşününce aslında o kadar da sürpriz değil. Yine de Hürriyet’in, iktidara yakın yayınlar içinde hâlâ (en azından Twitter kitlesiyle) merkeze en yakın duranlardan biri olduğunu söylemek gerek.

Twitter’da iktidar medyasının takipçileri de farklı kaynaklara ulaşabiliyor

Ancak daha da önemlisi, bağımsız medyanın pozisyonu… Bu ağ haritası, haber tüketimi çerçevesindeki Türkiye Twitter ekosisteminde belirli miktarda bir kutuplaşma bulunsa da, bunun mutlak olmadığını gösteriyor. Özellikle bağımsız yayıncılar, birçok açıdan çok farklı pozisyonlarda olmalarının yarattığı zenginlikle, iktidar medyasına kıyasla çok daha fazla çeşitlilik arz eden bir kitleye ulaşabiliyor.

Twitter’da iktidar medyasının takipçilerinin yankı odası da, örneğin YouTube’dakinden çok farklı. YouTube’da algoritmaya tamamen mahkûmlar. Twitter’da ise örneğin bir Haber 7 takipçisi, bir sıçramada Karar’ın, ikincisinde Yeniçağ’ın, üçüncüsünde Evrensel’in, dördüncüsünde Teyit’in, beşincisinde T24’ün içeriğine erişebiliyor. İçerideki “köprüler” ve dışarıdaki “bağlayıcılar” yoluyla bağımsız medya, iktidar medyasına kıyasla izlerkitlenin ağırlık merkezine artık daha yakın görünüyor. Buna da bir ölçüde “ana akımlaşma” denebilir belki…

Bağımsız medyanın, “know-how” ve teknolojik kaynakları paylaşıp dijital platformlarla tek sesle konuşmak için ittifaklar oluştururken, içerikteki ve kitle erişimindeki bu çok sesliliğini sürdürebilmesi gerekiyor. Herkes azınlıkta olduğu için, aslında herkesin çoğunluk olduğu ve bu yüzden de gücünü, parçalanmışlığının içinde taşıyan, ama yeri geldiğinde tek vücut olarak o gücü kullanabilmesi gereken bir yapı bu…

4. İktidar medyası, daha fazla genç ve kadına erişiyor

Gemius’dan edindiğimiz verilere göre, izlediğimiz bağımsız medya kuruluşları ayda 33.5 milyon “gerçek kullanıcıya” erişiyor. İktidar medyası ise 47.8 milyon… Bu farkın henüz birkaç yıl önce birkaç kat daha fazla olduğu düşünüldüğünde, hele ki yeni girişimlerle desteklenirse bağımsız medyanın dijitalde iktidar medyasını yakın bir gelecekte geride bırakabileceği söylenebilir.

Ancak iktidar medyası son derece merkezi iken, bağımsız medya çok parçalı. Bu nedenle gerçek manzara kolayca görülemediği gibi, bu durum bağımsız medyanın örneğin dijital platformlar tarafından fark edilmemesine veya ciddiye alınmamasına da yol açıyor olabilir.

Beni asıl şaşırtan ise dijital erişimin yaş gruplarına göre kırılımınd… Bağımsız medya kuruluşları, iktidar medyasına kıyasla, 45-54 (yüzde 19,2) ve 55 yaş üstünde (yüzde 20,3) görece yüksek dijital erişime sahip. Ancak 18-24 (yüzde 28,8) ve 15-17 (yüzde 27,4) yaş gruplarının yanı sıra kadınlar (yüzde 27,7) arasında da iktidar medyası, bağımsız medyayla arayı daha fazla açmış durumda.

Ben gençlere ve kadınlara daha çok ulaşabilenin bağımsız medya çıkmasını beklerdim ama durum öyle değilmiş. Demek ki bağımsız medya kuruluşlarının bu alanda ilerleme kaydetmeye de odaklanması gerekiyor.

5. Yerel medyadan sürpriz bulgular

Sayısal verilerin arkasındaki nedenleri keşfetmek için medya yöneticileriyle anketler ve görüşmeler de yaptık. Bağımsız medyada özellikle ürün ve yazılım başta olmak üzere teknoloji tarafının zayıf olduğuna dair bulgular gelmesini bekliyordum, öyle de oldu. Okur ve reklam gelirinin, hibe de dâhil olmak üzere diğer tür gelirlerden daha öncelikli olduğunu; ayrıca birçok yayının mali açıdan kendisini sürdürülebilir görmediğini de tahmin edebilirdim.

Ama yerel medya yöneticilerinden bazılarının verdikleri bilgiler ve söyledikleri şeyler beni şaşırttı. Mesela Türkiye’de yerel medyada, sosyal medya editörü ve SEO editörü gibi platform temelli editöryel rollerde istihdamın, yaygın yayınlardan daha yüksek oranda olduğunu hiç tahmin etmezdim.

Bir de şuna şaşırdım: Haber Çölü araştırmamızda da bahsettiğimiz gibi, 6 bini aşkını düzenli yayın yapan 10 bin civarında haber sitesinin bulunduğu bir ülkede, dijital medyada “aşırı rekabet” olduğu bile söylenebilir. Ama IPI raporunda görüşlerinize yer verdiğimiz bir yerel medya yöneticisi, tam aksine, kendi şehirlerinde yeterince yerel habercilik rekabeti olmamasından şikâyet etti.

Böylece yüksek görünen sayıların arkasında, yokluğa işaret eden bambaşka gerçeklerin olabileceğini ve bunların sahada araştırılması gerektiğini de bir kez daha anladım.

IPI raporunun Türkçe tam metni şu bağlantıda mevcut. PDF versiyonu ve İngilizce çevirisine de aynı bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Kullandığımız araştırma yöntemlerini, kavramların tanımlarını, kaynakçayı ve ek bilgileri raporda ayrıntılı olarak açıkladığımızdan burada tekrar etmedim.

Emre Kızılkaya

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Uluslararası İlişkiler lisansının ardından Marmara Üniversitesi'nde Gazetecilik yüksek lisansını tamamladı. 2003-2019 yılları arasında Hürriyet gazetesinde editör, dış haberler şefi ve dijital içerik koordinatörü; Hürriyet Daily News'da idari editör görevlerinde bulundu. İstifasının ardından Harvard Üniversitesi'nde Knight Nieman bursuyla misafir araştırmacı olarak medyada sürdürülebilirlik konusunda çalıştı. Journo'nun proje editörü, Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Başkan Yardımcısı ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı olarak görevlerini sürdürüyor. Galatasaray Üniversitesi'nde dijital medya alanında doktora yapıyor.

Journo E-Bülten