KÜLTÜR Sanat

Medya profesyonelleri için 3 öneri: İstanbul ve Çanakkale bienalleri ile Kelime Müzesi

Protest tiyatro grubu The Bread and Puppet'ın 17. İstanbul Bienali'ndeki gösteri mekânları arasında Müze Gazhane de vardı. Fotoğraf: Fatih Yılmaz, İKSV

Kültür sanat etkinlikleri takviminde yılın en yoğun zamanlarından birindeyiz. İstanbul ve Çanakkale bienalleri ile Ankara’daki Kelime Müzesi’ne gidiyoruz. “Bienal bir gazete olabilir mi” ve “haber dolaşımı için kullanılabilecek alternatif araçlar nelerdir” gibi sorularla…

COVID-19 salgını nedeniyle geçen yıl iptal edilen 17. İstanbul Bienali‘ni bitmeden görmek için 2 haftanız daha var.  8. Çanakkale Bienali içinse son gün bugün.

17. İstanbul Bienali’nin küratörlüğünü Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh üstlendi. Her mekânda toplam 500’ün üzerinde katılımcının 50’yi aşkın projesi yer alıyor. Sanatçı, düşünür, yazar, şair, araştırmacı, mimar, radyo programcısı, balıkçı, aktivist, stand-up komedyeni, şef, etnomüzikolog, ornitolog, deniz bilimci, kukla ustası ve müzisyen katılımcılar var.

Beyoğlu, Fatih, Kadıköy ve Zeytinburnu’nda yer alan 12 sergi mekânının yanı sıra, bienal şehrin dört bir yanında sahaf, kitapçı, lokanta, sinema ve hastanelere ek olarak Barın Han’da bir radyo istasyonunda ziyaretçisiyle buluşuyor. Bienal, bu mekânlarda düşünmek, konuşmak, dinlemek, okumak, izlemek, sorular sormak ve cevap aramak için bir buluşma niteliği taşıyor.

Gazetecilere çağrı: Saklı hikâyeleri siz anlatın

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Güncel Sanat Projeleri ve İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer’in açıklamasına göre bienal için çalışmalar 2020 yılının başında, yani salgının Türkiye’de de etkisini göstermesinden hemen önce başlamış. Salgınla birlikte her platformda olduğu gibi bir kriz yaşayarak yeni olanaklar keşfedip bu bienal özelinde, sanatın alternatif bir gelecek tahayyülü ortaya koyabileceğine inanmayı seçmişler.

Önceki bienallerden farklı olarak, ortaya çıkan sonuçtan ziyade sürece odaklanan bienalde, iletişim ve medya profesyonellerinin ilgisini çekebilecek birçok unsur var. Ayrıca Bienal, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) işbirliğiyle, “Dünyadan Saklı Hikâyeler” adlı bir program başlattı. Bu program kapsamında gazetecilerin, gazeteci adaylarının ve dijital içerik üreticilerinin bienalden bir proje seçip derinlikli araştırma yaparak hikâyesini anlatması çağrısında bulunuldu. Başvuru formu şurada.

Bienal, bir gazete olabilir mi?

Katılımcılara ve izleyicilere, haber dolaşımı için kullanılabilecek alternatif araçlar, öğrenme yolları, arşivleme gelenekleri, insanoğlunun dünya üzerindeki etkileri, duyuların iç içe geçtiği deneyimler ve eski zamanlardan kalma uygulamaların günümüze nasıl taşınabileceği üzerine bazı sorular soruyor bienal:

  • Bienal bir gazete olabilir mi? Yeniden tasarlanmış bir arşiv olabilir mi? Su gibi herkesin içinden akan bir duyular denizi olabilir mi? Eski şarkılardan, kuşlardan, çimenlerden, balıklardan, mandalardan öğrendiklerimizi paylaştığımız bir buluşma olabilir mi? Kuşlar ne düşünür? Denizin sahibi kim? Sessizliği nasıl dinleyebiliriz? Şiirler nasıl konuşur? Bir ağacın milliyeti var mıdır? Hakiki peynir üreticisi kimdir? Bir yemeğin milliyeti var mıdır? Konuşamayacağımız bir şeyi nasıl anlatırız? Mandanın rengi nedir, siyah mı beyaz mı? Toprak insanları bugüne dair ne der? Ekokırım ne anlama gelir? Biz mi hikâyeleri yazarız, hikâyeler mi bizi yazar? Öteki diye bir şey var mıdır?

Küratöryal metin bu giriş manifestosuyla başlıyor. Küratörlerin bakış açısına göre;

  • Bu bienalin projelerini, bu gazetenin muhabirlerini, bu buluşmanın konuklarını, içinde bulunduğumuz zamana –gezegende bizzat yol açtığımız ve hep birlikte yüzleşmemiz gereken bu işlev bozukluğuna– çok eski ve çok yeni teknikleri, yakınlardan ve uzaklardan gelen fikirleri öğrenerek ve paylaşarak anlam vermeye çalışan bireyler ve gruplar şekillendiriyor. Bienalin platformundan ve içinde bulunduğumuz kırılma ânının tuhaf ağırlığından faydalanan bu kompostlaşma süreci, onların fikirlerini ve eylemliliklerini sergiler, yayınlar, sohbetler ve canlı etkinliklerle İstanbul’a, Türkiye’nin başka yerlerine, hatta daha da ötesine duyuruyor.

Araştırma şirketi KONDA’nın Barın Han’daki “Harman” başlıklı işi, veri görselleştirmesiyle sanatı buluşturuyor:

Alternatif habercilik araçları neler?

Şu soru ve paragraflar ise küratörlerin sürece katkı sunmasını istedikleri kişilere gönderilmiş:

  • Medyanın daha önce hiç olmadığı kadar −hem kasıtlı hem de algoritmalar sayesinde otomatik− bir manipülasyon ve ayrıştırma aracına dönüştüğü bir çağda, geleneksel haber mecraları her yerde çökmüşken, alternatif habercilik araçları neler olabilir? Bağımsız medya yeniden canlandırılabilir mi? Yoksa haberler şarkıya dökülmeli, tadılmalı, yani başka duyularla mı aktarılmalı ve anlaşılmalı?
  • Öğrenmek bilgi edinmekten ibaret değildir; bilgiyi birlikte yaratmak, değiş tokuş araçlarını ve yöntemlerini tazelemek için bir alan sağlar. Gücünü şefkat, elbirliği ve karşı-hafızadan alan pedagojik girişimlere odaklanıyoruz: Hangi öğrenme biçimleri insan olmayanlara karşı saygıyı ve ihtimamı, bilgi çeşitliliğini, yeni ve unutulmuş okuma biçimlerinin tanınmasını teşvik edebilir?

(An)arşivleme ve duyuların ötesine geçmek

  • Arşivleme gelenekleri entelektüel kaynakları çoğunlukla merkezileştirir ve sabitler. Arşiv, organik ve öngörülemez yollarla büyüyen açık bir havuz olabilir mi? Geçmişin bilgisi kurumsallaştırılmadan yaygınlaştırılabilir mi?
  • İnsanların görünmeyen ya da bilinçsiz eylem ve tepkileri geri dönüşü olmayan değişikliklere yol açıyor. Hayatlarımızı ve ekonomilerimizi sağlıklı bir toplum ve çevre yaratacak şekilde nasıl yeniden düzenleyebiliriz? Şimdi, geleneksel bilgiler, diller ve iletişim araçları soluduğumuz hava kadar önemli olabilir ve sanatçılar bu aracılığın öznelerine dönüşebilir.
  • Bir ses neleri görmemizi sağlar? Kokular bize neleri hatırlatır? Bir his yapısının tadı nasıldır? Batı biliminin ayrıcalıklı kıldığı rasyonel bakış, bugün tüm dünyadaki gelişme ve ilerleme anlayışını şekillendiriyor ama aynı zamanda sömürge halklarının ve çevrenin istismarına da sebep oluyor. Sanatçılar, düşüncemizi sınırlayan, modernliğin ve engelsiz bedene dair ön kabullerin pekiştirdiği duyusal bölünmeleri aşmanın muhtelif yollarını öneriyorlar. Duyuların ötesine geçen bu yollar, dünyayla temasımızı artırabilir mi
  • Farklılıklarla nasıl yaşayabiliriz? Dünya sevgisini nasıl yeşertebiliriz? Özür dilemeyi ve bağışlamayı, şiddet ve zulmü aşmayı nasıl öğrenebiliriz? Modern öncesi toplumların bu sorulara birtakım yanıtları vardı. Geleneklere uymadığı için bastırılan, ilkel ya da batıl olduğu için alay edilen bu iç görüler ve çözümler, bugün yaratıcı evrimimizin anahtarları olabilir mi?
İstanbul Bienali’nin üçüncü kalıcı eseri olan, Ayşe Erkmen’in Haliç’in esrarengiz ve hareketli yapısından yola çıkarak ürettiği Haliç Haliç’te adlı eseri Balat Hastanesi ile Balat Vapur İskelesi arasındaki Akşemsettin Parkı’na yerleştirildi. Fotoğraf: Sahir Uğur Eren, İKSV

17. İstanbul Bienali’nin sergi mekânları

  • 2005’te açılan Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi Türkiye’de türünün ilk örneği, modern tıp ile şifa gelenekleri arasında geçiş noktası olarak 700’ü aşkın tıbbi bitkiye evsahipliği yapıyor ve yaklaşık 14 dönüme yayılıyor. Bienal kapsamında Mariah Lookman’ın eğrelti ve lotus çiçeklerini barındıran su bahçesinin yanı sıra, Laura Anderson Barbata’nın Meksika’daki Yucatan yerlileriyle yaptığı kırmızı hamaklar da yer alıyor. Bienal süresince sergilenen eserlerle birlikte çeşitli performanslara da evsahipliği yapıyor.
  • Pera Müzesi’nde yer alan Kadının Kamusal Hayatıadlı sergide, feminist bir bellek projesi üzerinden görünür hâle gelmek, tarih anlatısında yer bulmak amacıyla, Nepalli kadınların kamusal hayata yolculuğundaki özgürleşme mücadelesi konu ediliyor. Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı, 1999’dan bu yana kapalı olan İstanbul’un eski Rum okullarından Merkez Rum Kız Lisesi, SAHA’nın sanatçı, küratör ve yazarları desteklemek amacıyla başlattığı SAHA Studio, güncel sanatçıların sergilerine, seminerlere ve atölyelerini organize eden Büyükdere35 ile Gezi Parkı’nın altında yer alan, Metro İstanbul Yaklaşım Tüneli Taksim’de bir yürüyüş rotası oluşturuyor.
  • Fatih ilçesinde, bu yıl ilk kez bienal ziyaretçilerine açılan sergi mekânları yer alıyor. Tarihi yarımada Çemberlitaş’ta, hat ve cilt sanatçısı Emin Barın’ın stüdyosu olan Barın Han’ın yanı sıra 2023’te müze hamam kompleksi olarak faaliyete geçecek olan ve Mimar Sinan tarafından 16. yüzyılda Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa için yaptırılan The Çinili Hamam bienal mekânları arasında. UNESCO Kültür Mirası listesine girmiş bu mahallede hoş bir gezinti yapabilirsiniz. 15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet dönemine tarihlenen hamamlardan Küçük Mustafa Paşa Hamamı da bu güzergâhtaki diğer bir sergi mekânı.
  • Kadıköy‘de, 130 yıllık bir geçmişe sahip endüstriyel miraslardan olan Hasanpaşa Gazhanesi’ni İstanbul Büyükşehir Belediyesi Müze Gazhane adıyla 2021’de restore edip müze ve ortak alan olarak İstanbul’a kazandırdı. Sergi ve müze mekânları, kafeleri, sahneleri ve kütüphaneleriyle bu müze kompleksinin yanı sıra savaş yüzünden yerinden edilmiş sanatçılar tarafından Yeldeğirmeni’nde kurulan arthereistanbul da bienalin Anadolu yakasındaki mekânları arasında.

“Mantı Postası” gazetesi ve Açık Radyo etkinlikleri

Bienal’in fiziksel olmayan mekânları arasında, 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı işbirliğiyle hayata geçirilen Mantı Postası, aylık, üç çevrimiçi sayı olarak yayımlanıyor. Hrant Dink Vakfı, “Kayseri ve Çevresi: Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik Tarihi” konferansının Valilik tarafından yasaklanması üzerine 22 Ekim’de İstanbul’da bir Kayseri Mantı Festivali düzenlemişti. Festival, mantının aracılık ettiği, çoğulculuğu yükselten alternatif bir foruma dönüşmüştü.

Mantı Postası’nın “Yaratıcı Direniş” temalı kasım ayı sayısında, gazete yapımı üzerine bir çocuk atölyesi düzenleniyor. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü sebebiyle 13 Kasım’da organize edilecek Gazete Atölyesi’nde, çocuklar farklı malzemeler kullanarak kendi gazetelerini tasarlayacak. Atölye 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı’nda yapılacak.

Mantı Festivali’nden… Fotoğraf: Mustafa Kirazlı

Bienalin bağımsız kanalı Açık Radyo. Katılımcılar, radyoya özel ürettikleri işleri, arşiv seslerini, ses müdahalelerini, söyleşileri ve şiir okumalarını bienal kapsamında paylaşıyor. Diyalog, Barın Han’daki açık bir stüdyoda; canlı yayınlar, radyo performanlsarı ve tartışmalarla devam ediyor. Bu mekânda, Açık Radyo’nun görsel ve işitsel arşivlerinden derlenerek hazırlanmış bir yerleştirme de yer alıyor. Ayrıca İspanyol sanatçı Muntadas’ın radyo hakkında 2010 yılında çektiği belgeselin de özel gösterimi yapılıyor.

İstanbul Bienali için tasarlanan bir site, bir dergi ve bir gazete daha

Eva Egermann’ın 1970’lerde engellilere yönelik çalışmalar ve eylemlerde sahiplenilen “sakat” kelimesinden yola çıkarak hayata geçirdiği bağımsız bir sanat dergisi olan Crip Magazine ile şiiri tüm kente yayan Şiir Hattı, bu yıl öne çıkan diğer etkinlikler arasında.

Web geliştiricisi Yehwan Song’un örümcek ağlarından ve meteorolojik haritalardan esinlenerek tasarladığı, tüm bienal projelerine yer veren cascadingspiral.com ise bienalin dijital mekânlarından.

Oda Projesi adlı sanatçı kolektifinin annelik ve üretim ilişkisine dair sürdürdüğü araştırmalara yer veren Anne(x), gazete olarak da 7. sayısını yayımladı.

Bienal süresince, düzenlenecek “Kamusal Program” çerçevesinde doğaçlama performanslar, şiir okumaları, dinletiler, paneller, sanatçılarla birlikte ortak mekân ziyaretleri ve deneyim paylaşımları, atölyeler, stand-up gösterisi gibi farklı disiplinlerde pek çok etkinlik gerçekleştiriliyor. Çocuklara özel etkinlikler de var. Bienale özel film programı ise Hope Alkazar, Pera Müzesi ve Müze Gazhane’deki salonlarda izleniyor.

17. İstanbul Bienali 20 Kasım’a dek, pazartesi günleri hariç her gün, 10.00-18.00 arasında ziyarete açık.

8. Çanakkale Bienali bugün sona eriyor

“Birlikte nasıl çalışırız?” başlığıyla düzenlenen 8. Çanakkale Bienali‘ni görmek istiyorsanız bugün son şansınız. 6 sanat girişiminden, 40’ı aşkın sanatçının katıldığı bienal, Çanakkale’de 11 farklı noktadaki sergilerle dikkat çekiyor.

2008 yılından bu yana CABININ – Çanakkale Bienali İnisiyatifi, Troya Kültür Derneği tarafından gerçekleştirilen Çanakkale Bienali’nin Genel Sanat Yönetmeni Azra Tüzünoğlu. Troya Müzesi, The FeHan 1/2, MAHAL, StudioMAHAL, Dardanel Spor Tesisleri, Korfmann Kütüphanesi, Bordo Bina, Çanakkale Ticaret Sanayi Odası – Çanakkale Evi, Mekor Hayim Sinagogu ve Kabuk Bienal Store ise bienal mekânları arasında.

İşlerin çoğunu, kentin merkezindeki tarihi yapılarda görmek mümkün. MAHAL ve çevresindeki ufak yapı birlikteliğinde, çalışmalar iklim krizi ve doğayla olan ilişkimize dönük. Bu kavramların her seferinde radikal ve bir o kadar sonsuz sorgulamaları getiren niteliği, bienalin araştırma çerçevesinin temelini oluşturuyor.

Alparslan Baloğlu’nun “Atlar, Tanrılar ve Diğerleri” adlı eserinden detay. Fotoğraf: Mine Bora Diri

Tanıtım kitapçığında yer alan küratöryal metin şöyle:

  • Birlikte rüya görmek, yalnız başına kalabalıklar içinde yaşamak, doğanın bir parçası olarak hareket etmek, insan ve insan olmayanın bir aradalığı, geçici birliktelikler ya da tam tersi kalıcı yapılar, Dionysos’tan öğrendiklerimiz, sofranın etrafında, büyüme/ olgunlaşma ya da çürüme/ küflenme, farklı zamansallıklar, paralel yaşamlar…Peki birlikte iş yapmak her zaman en iyi sonucu mu verir? Nerede ve nasıl birlikte yaşarız? Hayatı nasıl örgütleriz? Felsefi sorgulamalar kendimiz ve dünya hakkındaki gerçeklere erişmemizi sağlayarak ve onlar üzerinde hareket etmemiz için bizi motive ederek güçlendirir. Bize birlikte yaşamak için nedenler verir ve işbirliği içinde var olma yeteneğimizi geliştirir. Ve belki bir çatı altında (ev, komün, devlet?) bir arada yaşamaya yönlendirir.
  • Birlikte nasıl üretiriz,“birlikte nasıl yaşarız,” “birlikte nasıl çalışırız” soruları insan-insan, insan-doğa, insan-hayvan, hayvan-hayvan ve tüm canlı-canlı olmayan yapılar arasındaki karmaşık ilişkilerin bağlantılarını/düğüm noktalarını araştırmaya çağırır; konukseverlik, dostluk, iş birliği, emek, sorumluluk, adalet, bağışlama, hafıza, yas, neşe gibi farklı kavramları tartışılır hale getirir. İnsanın birlikte yaşama zorunluluğunun peşini bırakmayan paradokslar, imkânsızlıklar ve tekil şanslar sorgulanır. Bu, bir tür aciliyet ve ertelenemez bir sorumluluk ruhu içerir.

Troya Müzesi’nde ilklerin sergisi

Çanakkale Bienali’nin öne çıkan mekânlarından olan Troya Müzesi, 2018 yılından bu yana olduğu gibi, özel bir sergiye evsahipliği yapıyor. Alparslan Baloğlu sergisinin küratörlüğünü yine Tüzünoğlu üstleniyor.

  • Troya Müzesi ve arkeolojik alanın katmanları arasında yolculuğa çıkan Baloğlu, M.S. 2022 TROYA XI “Atlar, Tanrılar ve Diğerleri” sergisiyle hayalgücümüzle yarattığımız bir yer değil; gerçek bir şehir olan Troya’ya taze bir yorum getiriyor. Geçmiş savaşın, aşk için mi yoksa denizlere hâkim olmak için mi yapıldığı bilinmezliğini korurken sorular hatta yeni olasılıklarla mit ve gerçeklik arasındaki ince çizgide seyreden sergi, Troya Müzesi’ne özgü üretilen ilk yerleştirme.
  • Sergi vesilesiyle Tüzünoğlu’nun arşivler ve tezler üzerinden titizlikle yaptığı araştırma sonucu ortaya çıkan eserlerin ve belgelerin derlendiği Baloğlu’nun ilk geniş kapsamlı retrospektifi müzede sergileniyor. 45 yıla yayılan birikiminin yanı sıra Troya’ya yeni bir bakışla bugünden okuduğu yerleştirmesinin görülebileceği iki ayaklı bir sergi oluşturulmuş. 1970’li yıllardan bugüne Türkiye kavramsal sanatına önemli katkılar sunan ve zamanın ötesinde üretimler gerçekleştiren Baloğlu’nun, 70’li ve 80’li yıllardan sanatçıların bir araya gelişleri ve onların kontrolündeki yaratıcı projeleri de görünür kılmaya gayret eden sergisi, sanat tarihi belleğine bir katkı sunmayı hedefliyor.
Troya Müzesi. Fotoğraf: kulturportali.gov.tr

CABININ, Türkiye’nin farklı kentlerindeki sanat inisiyatiflerini dahil edebileceği formatı kurgulamış. Birlikte çalışma meselesine odaklanan bienal için; özgün “bir aradalık modelleri” sunan etkinliklerden bazıları şöyle:

  • Diyaloğa yönelme, sanatın işlevlerini sorgulama, proje ve iş birliklerine destek hedefleriyle Are Projects, sergi programının dışında konuşma etkinlikleri, atölye çalışmaları, sanatçı programları ve dijital tartışma kampları gibi farklı projelerinde disiplinler arası sanatsal üretimleri teşvik ediyor. Farklı düşünce ve üretim pratiklerine sahip kültür sanat profesyonellerini online bir diyalog alanında bir araya getirerek üretimlerin destekleneceği bir köprü olarak konumlanmış.
  • Kültür alanında çalışan ve bilgi üretimine yönelik olarak ara yüzler sağlayan işletim sistemi AVTO; kullanıcı odaklı, işlevlendirilebilir ve herkese açık bir kurum modeli olarak kurulmuş. Sanat, tasarım, mimari ve sosyal bilimler alanlarında deneysel yöntemler ve öznel yaklaşımlar geliştiren AVTO’nun üretimleri arasında; araştırma, sergi, yayın, podcast serileri ve belgesel çekimi yer alıyor.
  • Hem başarılı bir geçmişe sahip sanatçılar hem de yeni başlayanlar için eğitim programları, konuşma, sunum, kültürel proje ve sergilerle öğrenme alanı olarak konumlanan Ka Atölye, disiplinler arası etkinlikler aracılığıyla çağdaş sanat uygulamaları için herkese açık bir kapı sunuyor. “Bireysel ve bağımsız çalışan bir sanatçı, halihazırda mevcut olan işlerini başka sanatçı ile diyalog halinde nasıl yeniden düşünebilir” sorusuna yanıt aradıkları “Aklıma Sen Geldin” sergisiyle Çanakkale Bienali’ndeler.
  • Kâr amacı gütmeyen video ve film gösterimleri yapan MONITOR, mevcut sanat mekânları ve alternatif sergileme alanlarıyla işbirliği içerisinde güncel sanat odaklı gösterimler organize ediyor. MONITOR’un bienal için geliştirdiği Aktığı Yerde Büyüyen sergisi, inisiyatifin mekân odaklı duyarlılıklarını iki sanatçıyla paylaştığı bir proje. Liliya Lifanova ve Cevdet Erek’i bir araya getiren sergi, Mekor Hayim Sinagogu’nda, yaşamın kaynağından yola çıkarak şekilleniyor.
  • Her yıl disiplinleri farklı sanatçı ve araştırmacıları Babakale’de bir temayla bir araya getiren “Garp Sessions düşünmeyi, öğrenmeyi ve sindirmeyi önde tutan bir araştırma programı. Gündelik ve samimi bir ortamda bir araya gelerek birlikteliklerden öğrenmeyi ve var olan sistemlere, kurumlara ve dillere alternatif bir aradalıklar sunmayı hedefliyor.
  • Halkın kolektif katılımıyla oluşan yeni kamusal projesi Hareketli Bahçe’yi Bienal’e taşıyan Maider Lopez, insanların kent parklarında açtığı kendine has patikaların izlerini süren Mircea Cantor, kamusal heykel kaidelerinden oluşturduğu tırmanma duvarıyla Özlem Günyol ve Mustafa Kunt izleyiciyle buluşuyor. İhsan Oturmak’ın boğulan insanları izleyen sessiz yığınları ile Forensic Architecture tarafından arşivlenen Kuzey Ege’deki göçmen vaka haritası ise görmezden gelmekte olduğumuz durumları hatırlatır nitelikte.
  • Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’nın Çanakkale Evi’ndeki seçkide, birliktelik kadar tek başınalığın da gücüne vurgu yapılıyor. Adrian Melis’in özgeçmiş formlarını öğüten ofis çalışanı, Pravdoliub İvanov’un yukarı ya da aşağı gitmeyi denkleyen tek kişilik merdiveni, o tekilliklerin bir aradalığının işler hale getirdiği mekanizmalara gönderme yapıyor. İşlerinin temelindeki şiirsel mesajları ile Robert Montgomery’nin Dardanel Spor Tesisleri cephesinde yeni şiir çalışması ise Çanakkale Bienali’ni kamusal alana taşıyor.

Kelime Müzesi Ankara’da kapılarını açtı

Türkçe kelimelerin, atasözlerin ve deyimlerin anlamını çocuklara ve gençlere öğretmek amacıyla yazar Şermin Yaşar‘ın kurduğu Kelime Müzesi, Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin karşısında, eskiden zahire ve tiftik ambarı olarak kullanılan restore edilmiş bir yapıda eylülde kapılarını açtı.

Kelime Müzesi’nde, yanlış yazılan kelimeler de var.

Müze kurgusunun, sergi kurulumunun ve yönetimin oluşması için bir yıl çalıştıklarını ifade eden Yaşar, “Kelime Müzesi hep hayalimdi. Çocuklarımız 12 yıl Türkçe dersi görüyorlar ve hiçbir zaman kelimelerle haşır neşir olmuyorlar. Bu müzede kelimelerin anlamlarını düşünme fırsatı bulacaklar” diyor.

Kelime Müzesi; Türkçe’nin söz varlığının zenginliğini, kelimelerin sanatla, görsel tasarımla ve yazıyla bir araya geldiği sergiler ve yerleştirmelerle tecrübe etme fırsatı sunuyor. 4 katlı müzede; alt katta kökler, giriş katında kelimeler, en üst katta da cümlelerle ilgili sergi alanları yer alıyor. Müzenin giriş ve birinci katını birbirine bağlayan merdiven arasında Türkçe, Uygurca, Göktürk alfabesi ve Arapça harflerin olduğu cam ve pirinç avize gerçekten görülmeye değer.

Kelime Müzesi, pazartesi haricinde her gün, 10.00 ile 17.00 saatleri arasında açık.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Bitmeden görmeniz gereken Yeni Medya ve dijital sanat sergileri

Mine Bora Diri

Bilgi Üniversitesi'nde Kültür Yönetimi yüksek lisansını tamamladıktan sonra yaklaşık 10 yıl boyunca çeşitli kuruluşlara kültür yönetimi danışmanlığı yaptı. 2015'ten beri kültür sanat alanında serbest gazeteciliği ve yazarlığı sürdürüyor. 2020'den bu yana yaratıcı kültür projeleri üstünde çalışıyor. Uzmanlık alanı; kültürel miras ve kent, müzecilik ve güncel sanat. Europa Nostra Kültürel Miras ve Müzecilik Meslek Kuruluşu'na ve bu alandaki derneklere üye.

Journo E-Bülten