Kültür sanat sezonunun başlamasıyla bugünlerde Yeni Medya sergileri de hız kazandı. Toplumsal meselelere ağırlık veren medya sanatı yapıtlarının sergilendiği üç etkinliği tanıtıyoruz: Borusan Contemporary’de algı ve bilişselliği inceleyen “UVA: Kaosun Eşiği;” gözetleme, göç ve cinsiyet gibi konulara yoğunlaşan bir Agah Uğur Koleksiyonu seçkisi sunan “Bedenin Mücadele Alanındır” ve Kalyon Kültür’de iklim krizini irdeleyen “İnsan Eli Değmiş“
Yeni Medya konusunda başı çeken kurumlardan olan Borusan Contemporary, medya sanatına yön veren sanatçıların işlerini senede bir veya iki kere Borusan Holding’in merkez ofisi olan Perili Köşk’te sergiliyor. Holding, “Türkiye’nin kamuya açık olan en kapsamlı medya sanatı koleksiyonu” olarak sunduğu elindeki çağdaş eserleri de sergiler, etkinlikler ve eğitim programlarıyla paylaşıyor.
Borusan Contemporary, 17. İstanbul Bienali’ne paralel hazırladığı ve sanatın farklı yönlerine odaklandığı yeni sergisini 17 Eylül’de açtı. Kurum, algının ve bilişselliğin doğasını araştıran Britanyalı sanatçı kolektifi United Visual Artists’i (UVA) ağırlıyor. Eş zamanlı olarak Perili Köşk’ün ofis katlarına yayılan Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu seçkisi ise çağdaş sanat ve mimari arasındaki kesişim akslarını göstermeyi amaçlıyor.
Julia Kaganskiy küratörlüğünde hazırlanan UVA: Kaosun Eşiği ile kürasyonunu Dr. Necmi Sönmez’in yaptığı Hibrit Mekanlar adlı sergiler, 27 Ağustos 2023 tarihine dek ziyaret edilebilecek. Borusan Contemporary Müdürü Dr. Kumru Eren, Perili Köşk’ün mimari özelliklerini ve çok katmanlı yapısını odağına alan bu iki serginin “bağlam açısından kurulan sıra dışı diyalog” ile izleyicilerin dikkatini çekeceğini düşünüyor.
UVA: Kaosun Eşiği sergisinde neler var?
Yaklaşık 20 yıldır bu sanat alanının önde gelen oluşumları arasında yer alan UVA’in Türkiye’deki ilk büyük solo sergisi, 17 Eylül 2022-27 Ağustos 2023 tarihleri arasında hafta sonları ziyaret edilebilecek.
İngiliz sanatçı Matt Clark‘ın 2003’te kurduğu Londra merkezli sanat kolektifinin çalışmalarında Yeni Medya, pozitif bilimlerle sosyal bilimlerin bir arayüzü olarak işlev görüyor. Kozmikten dünyeviye doğru bir yolculuk yaparken antik felsefeden teorik fiziğe kadar türlü kaynaklardan yararlandıkları sanat pratikleri, algıyı yönlendiren ve deneyimlerin göreceliğini teşhir eden araçlar yaratmak yoluyla bilişselliğin şekillendiği kültürel çerçeveleri ve doğa olaylarını araştırıyor.
UVA: Kaosun Eşiği sergisi izleyiciyi deneyimin evrenselliği ve sübjektifliği üzerine düşünmeye davet ediyor. Ağırlıklı olarak Borusan Contemporary’nin siparişi üzerine üretilen eserler; merak uyandıran, şaşırtan ya da keyif veren biçimlerde izleyicilerin duyularını harekete geçiriyor. Astronomi, kuramsal fizik, doğa olayları, sayısal kültür ve insan psikolojisi gibi konular irdelenerek insanın bilişsel kapasitesinin yapay zekâ yoluyla daha çok artırıldığı bir çağda, bilgi ve anlam üretiminin sınırları araştırılıyor.
Dezenformasyon sağanağında veriden anlam üretmek
Sanat, bilim ve teknoloji üzerine çalışan bağımsız bir küratör ve kültürel strateji uzmanı olan Julia Kaganskiy, etkinliği şöyle anlatıyor:
- UVA’in neyin gerçek olduğuna dair algımızı değiştiren ve geliştiren değişik enstrümanlar yaratmak için yeni teknolojileri bünyesine katan yapıtları; heykel, performans ve mekâna özgü yerleştirmeler gibi çeşitli ifade araçlarını kapsıyor. Bu eserlerde ışık ve ses fiziksel materyallere dönüşür, mimari mekanlar yeniden şekil verilebilir hâle gelir ve akışkanlaşır; zaman hızlanıp yavaşlar, adeta belirsizlik içinde asılı kalmış gibi görünür.
- Form ve hareketin iç içe geçtiği performanslar olarak açımlanan Kaosun Eşiği’ndeki işler, kendini disiplinler arası ve çok katmanlı bir formatta ifade eder. Dünyayı tanıma ve içindeki yerimizi anlama arzusu zamansız bir arayıştır. Enformasyon ve dezenformasyon sağanağı içinde yüzen dünyamız gitgide karmaşıklaşırken, kaostan düzenin nasıl yaratılacağı ve veriden nasıl anlam üretileceği soruları hiç bu kadar yerinde olmamıştı.
Serginin ikinci katındaki yerleştirmelerden olan Evreler, özel yapım bir kinetik heykel seti. Bu yapıt, “frekanslar ve kozmik ölçekte ortaya çıkan eş zamanlılıkların uyum algımızla nasıl ilişkilendiklerinin izini sürmek” vaadinde bulunuyor. Sergi tanıtımındaki şu bölüm, gazeteciler dâhil tüm bilgi profesyonelleri açısından da ilgi çekici:
- Çevremizdeki bilgi örüntülerini algılama, analiz etme, düzenleme ve nakletme yeteneği, insan zekâsının belirleyici karakterleridir. Bunlar, aynı zamanda insan zekâsı üzerinden şekillendirilen makine zekâsının da tanımlayıcı nitelikleridir. UVA’nın çoğu zaman özel bilgisayar yazılımlarını ve programlarla kontrol edilen kinetik heykelleri işlerine dahil eden multimedya pratiği içinde, insan ve makine arasındaki dinamik etkileşim, yaratıcı potansiyelini yaymaya başlar. Ancak makine zekâsı, her ne kadar örüntüleri tanıma kapasitesi konusunda bize rakip olsa da anlam türetme ve gürültünün içinde bir işaret bulma becerisi hâlâ insan yorumunu gerektiriyor. Serginin dördüncü kattaki üç iş serisi, bilişselliğin, kavrayışın ve yaratıcılığın doğasının hızla otomatikleşen bir dünyada nasıl dönüştüğünü araştırıyor.
Etimoloji, algoritmalar ve veri sayaçları
Dördüncü kattaki bu eserler şöyle:
- Etimolojiler: “Bilinçaltı ile ilgilenmiş iki çığır açıcı psikanalist olan Freud ve Jung’un metinlerinden yararlanarak, bu metinleri algoritmik olarak yeniden sıralayıp birleştirmek suretiyle, yine bu metinlerle ilişkili şiirsel kompozisyonlar üretir.”
- Şimdiki Zaman Şoku: “İzleyiciyi dünyayla ilgili gerçek zamanlı bilgiler sunan veri sayaçlarıyla karşı karşıya bırakır. Bu sayaçlar, hem yaşamımızı değiştiren global olaylardan gündelik yaşama dair önemsiz bilgilere kadar geniş bir skalada uzanan verileri gösterir hem de Bilgi Çağı’nda verinin miktarı ve hızının sınırlı bilişsel mekanizmamıza nasıl yeni zorluklar çıkardığının altını çizerler.”
- Akış Resimleri: “Serginin son odasında bir soluklanma ve tefekkür ânı sunar. Mavi baskı fotoğrafın erken dönemlerini veya soyut dışavurumcu resimleri anımsatan monokrom tuvaller ‘kendi kendilerini boyuyor’ gibidirler. Yapıtlar, görünmez bir el tarafından resmedilmiş gibi duran yeni doku formları ve konfigürasyonlarla zaman içinde değişerek ve güçlükle algılanabilecek şekilde evrilerek sürekli bir oluş hâlinde kalırlar.”
Küratörlüğünü Dr. Necmi Sönmez’in üstlendiği Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu seçkisi Hibrit Mekanlar ise “mimarinin perspektifinden ‘var olmayan,’ sürekli değiştiği için melez bir karaktere sahip” Perili Köşk’e odaklanıyor. Sergi, mimariyi mekânsal tasarımdan öteye geçirerek sosyal, politik ve ekolojik duruş açılarıyla yeni kavramları tartışmaya açıyor ve çağdaş sanat ile güncel mimarlık arasındaki diyaloğu yoğunlaştırmayı hedefliyor.
Hibrit Mekanlar sergisinde neler var?
Koleksiyon sergisinde; Boomoon, Gülsün Karamustafa, Chen Jiagang, Kemal Önsoy, Markus Weggenmann, Cevdet Erek, Ola Kolehmainen, Edward Burtynsky, Marina Zurkow, Hans Kotter, Allard Van Hoorn, Ali Kazma, Bedri Baykam, Sol LeWitt ve Jamie Salmon işlerini görebileceğiniz sanatçılardan bazıları.
Tanıtım metninde şu ifadeler var:
- Yaratıcı düşünceleri belli bir çerçeve içine alarak sınıflandırmanın mümkün olmadığı günümüz dünyasında mimari, mekansal tasarımdan öteye geçen sosyal, politik ve ekolojik duruşlarla henüz çağdaş sanatın sözlüğünde olmayan kavramları tartışmaya açarak çeşitli soruları gündeme getiriyor. Mekanın demokratikleşmesinden, çok amaçlı kullanım yerine çok odaklı dönüşümden ne anlıyoruz? Klasik müze olgusu deri değiştirirken yeni bir izleyici kitlesine mi ihtiyaç duyuyor? Yaratıcı mimarinin perspektifinden bakıldığında tüm bu sorular çerçevesinde mimarlıkla çağdaş sanat arasındaki yakınlaşmayı fark etmemek imkansız. Yeni ve daha önceki gerekliliklerin aşıldığı bir döneme doğru ilerlerken mimarların farklı bir yorum ve eylem planı geliştirdiklerine tanıklık ediyoruz.
Bu sergi kapsamında, Dr. Emin Mahir Balcıoğlu moderatörlüğünde, 2022 kasımından 2023 mayısına dek toplam dört oturumda “Peki Mimarlar Ne Düşünüyor” başlıklı bir etkinlik serisi düzenlenecek. Mimarlar Melike Altınışık, Hakan Demirel ve Kerem Piker’in konuk olacağı etkinliklerde, mimari ile çağdaş sanat arasındaki neredeyse yüz yıllık ortak eylem geliştirme noktalarının güncel durumları masaya yatırılacak. İlk oturum 19 Kasım’da, Perili Köşk’te.
Medya sanatı odağında açılan bir başka koleksiyon sergisi, uzun yıllar Borusan Grubu’nun CEO’luğunu yapan ve şimdi Boğaziçi Ventures girişim sermayesi şirketini yöneten Agah Uğur’un “Bedenin Mücadele Alanındır” adlı koleksiyon seçkisi.
Bedenin Mücadele Alanındır sergisinde neler var?
Halil Altındere küratörlüğünde, Beyoğlu Meşrutiyet Caddesi’nde bulunan tarihi Alexandre Vallaury binasında 9 Eylül’de açılan sergi, Türkiye’den ve dünyadan 40’ı aşkın sanatçının eserlerini içeriyor. Uzun bir aradan sonra küratörlük yapan Altındere, 31 Ekim 2022’ye dek ziyaret edilebilecek sergideki seçkisiyle; gözetleme, kadına karşı şiddet, gösteri, direniş, göç ve cinsiyet politikaları gibi can alıcı meseleleri görünür kılmayı hedefliyor.
Tanıtım metnine göre bu sergide “malzemeyle sınırlandırılamayan, nesnesi olmayan bir eserden, büyük bir enstalasyona, çizimden neona ya da Metaverse’deki bir NFT’ye kadar çeşitlilik gösteren eserler, Altındere’nin bıçak sırtında dans etmeyi seven yaklaşımıyla yan yana geliyor.”
Bu sergide irdelenen konular arasında görmek ile hakikat arasındaki bağ, sosyal medya ve günümüz toplumundaki “tam şeffaflık” da var.
Barbara Kruger’ın 1989 tarihli “Bedenin Mücadele Alanındır” adlı eserinden başlığını alan sergi için Agah Uğur şöyle diyor:
- Koleksiyondaki eserler biraz sıra dışı, herkesin para verip almayacağı eserler ama bir araya gelince bu bahsettiğim izleyiciyi etkileme ve farklı bir şekilde düşündürme görevini iyi yapıyorlar diye düşünüyorum. Böyle muhteşem bir binada ve Bienal’den dolayı çok yabancı sanatseverin İstanbul’a geldiği bir dönemde bu sergiyi yapabilmenin bir şans olduğunu hissettim. Bu misyonu kim üstlenebilir diye düşündüm ve dostluğumuzdan öte, sıradışılığından ve her zaman bir adım önde olmasından gurur duyduğum, zamanında çok güzel bağımsız sergilerin küratörlüğünü de üstlenmiş olan sanatçı Halil Altındere’yle birlikte çalıştık.
12 yıl sonra ilk kez bir seçki sunan Altındere ise sergiyi şöyle anlatıyor:
- Agah Uğur Koleksiyonu’nu heyecanlı ve enerjisi yüksek bir koleksiyon, toplumsal ve entelektüel geleceğe ilişkin birçok farklı formu bünyesinde barındırıyor ki bu koleksiyonerlik dünyasında eşine az rastlanan bir pozisyondur. Bu anlamda diyebilirim ki Uğur’un malzemeyle sınırlandırılamayan koleksiyonu hem bir müze tutumu hem de yaşadığı coğrafyaya ve zamana dair bir sorumluluk sergiliyor. Bienal ve fuarın olduğu dönemde koleksiyondan benim bakış açımla seçilen eserlerden oluşan Bedenim Mücadele Alanındır, barındırdığı eserlerle yakın döneme tanıklık ediyor ve bunu da izleyicilere aktaracak, anlatacağız.
Sergide, Halil Altındere’nin 2010 tarihli fotoğrafı “Miss Understood” (en üstte, ortada) da yer alıyor. İstanbul sokaklarındaki farklı kimlikleri ve alt kültürleri odağına alan Altındere, ilgilendiği konuları birinci elden deneyimleyen kişilerle çalışarak dezavantajlı kılınmış, ayrımcılığa uğrayan transseksüellerin içinde bulunduğu durumu, bakışı ters yüz ederek ele alıyor. Fotoğrafta, toplumun dışına itilmiş ve kolayca hedef gösterilen trans birey, üzerindeki kırmızı ve beyaz renklerle ulusun ideal güzelini kendinden emin şekilde temsil ediyor. Arzulanan öznenin; aynı zamanda homofobik, önyargılı ve ayrımcı bakışla bir nefret öznesi hâline gelmesi bakışın iki yüzünü ortaya koyuyor.
İnsan Eli Değmiş sergisinde neler var?
Rumelihisarı’ndan başlayıp Beyoğlu ile devam eden yolculuğumuzu, üçüncü ve son sergi için Nişantaşı’ndaki Taş Konak’ta tamamlıyoruz. Bu tarihi yapıda bulunan Kalyon Kültür’de bugünlerde dijital sanat ve Yeni Medya bağlamında kayda değer bir sergi var.
Bu mekânda Ocak-Mayıs 2022’de Flora adlı sergiyle sanat ve doğa yakınlaşmasına dikkat çekilmişti. Serinin ikinci ayağı olan İnsan Eli Değmiş adlı karma sergi ise 17 Eylül’de kapılarını açtı. Ceren ve Irmak Arkman küratörlüğünde gerçekleşen sergi, 17 Aralık 2022 tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Doğa, geri dönüşüm ve sürdürülebilirliği ele alan konuşma ve atölyelerle serginin teması desteklenecek.
Uluslararası sanatçıları bir araya getiren ve 17. İstanbul Bienali’ne paralel düzenlenen İnsan Eli Değmiş, hayati sorunlarımızdan biri olan iklim krizine vurgu yaparak insanların doğa üzerindeki etkilerine odaklanıyor. Sergideki sanatçılardan ve eserlerden bazıları şöyle:
- Kevin Cooley‘nin “Akan Su” başlıklı video yerleştirmesi, Ontario Gölü’ne akan şelaleleri ve su yollarını keşfederek dikkatleri giderek derinleşen küresel tatlı su krizine çekiyor.
- Yapay zekânın gelişimi gibi konulara da değinen İspanyol sanatçı Félix Luque, biriken otomobil enkazlarını geleceğe yönelik arkeolojik kalıntılar olarak gösterdiği “Araba Mezarlığı III“ başlıklı 20 dakikalık video yerleştirmesiyle göze çarpıyor.
- Kanadalı sanatçı François Quévillon, video yerleştirmesi “Volkanik İzler“ ile Mexico City’nin güneyinde bulunan Sierra de Santa Catarina’nın sönmüş yanardağlarındaki madencilik faaliyetlerinin etkisi üzerine yapılan araştırmalara dikkat çekiyor.
- Persijn Broersen ve Margit Lukács, klasik Westernler’den günümüz savaş filmlerine uzanan Hollywood film kültürü kesitlerinden oluşan manzaraların hızlı bir montajıyla hazırladıkları “Cennetten Sonra“ filmiyle seyircilerle buluşuyor.
- Evan Roth, kızılötesi çekimlerle, insan eli değmemiş gibi görünen ücra manzaraların altından geçen internet hatlarının varlığına “Manzaralar“ başlıklı eserinde dikkat çekip “dijital dünyanın fizikselliğini” vurguluyor.
- Durağan ve hareketli görüntüleri harmanlayan sanatçı Volkan Kızıltunç ise sergide yer alan üç ekranlı “Beyaz Kaleler” yerleştirmesinde Burdur çevresindeki mermer ocaklarının insansız hava aracıyla çekilen görüntülerini kullanıyor.
Kültür sanat ekseninde Yeni Medya’nın kendini iyiden iyiye hissettirdiğine tanık oluyoruz ve bugünlerde bunun yaygınlaştığını görüp izleme fırsatı var. Gözün kulağa üstün geldiği ve toplumsal hassasiyetlerin yükseldiği bu zaman diliminde telekomünikasyon, kitlesel medya ve dijital elektronik yöntemler de sanatın konusu hâline geliyor.
Teknolojik altyapının gelişme ivmesinin yanı sıra yaratıcı pratikleri, kavramsal sanattan etkileşimli sanal uygulamalara, performanstan NFT ve yerleştirmelere kadar çeşitlilik gösteriyor. Medya sanatının kırılgan mirasının korunması ve dijital olarak belgelenerek arşivlenmesi ise bu yeni düzenin geleceğinde karşılabileceğimiz zorluklar arasında.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
Kültür sanat haberciliği YouTube’a taşındı: Artıları ve eksileri