Çevre ülkelerin medyasında yaşanan gelişmeleri ele aldığımız “Yakınlarda” yazı dizisinin bu bölümünde, İtalya’dayız. Radikal sağcı lider Giorgia Meloni 22 Ekim’de yemin edip ülkenin ilk kadın başbakanı olarak göreve başladı.
Basın özgürlüğü endişelerinin arttığı İtalya’da bugün bir gazeteci Meloni’ye hakaretten hâkim karşısına çıkıyor. Gelişmeleri, İtalya Yabancı Basın Derneği’nin ilk Türk başkanı olarak görevini Roma’da sürdüren gazeteci Esma Çakır ve Türkiye’de yaşayan İtalyan akademisyen ve yazar Dr. Valeria Giannotta ile konuştuk.
Esma Çakır’a göre “İtalya’daki gazeteciler için Papa 16. Benedikt’in 2013’teki istifasından bu yana tanık olduğumuz en ilginç dönem” yaşanıyor. Devlet televizyonu RAI’nin yayın çizgisini anlatan Giannotta ise “Basının, Meloni’nin liderliğinde de çok değişeceğini düşünmüyorum” diyor.
İtalya’da 25 Eylül 2022 tarihinde düzenlenen erken genel seçimleri, Giorgia Meloni liderliğindeki radikal sağcı İtalya’nın Kardeşleri Partisi (Fratelli d’Italia – Fdl) oyların %26’sını alarak kazandı. Böylece Meloni’nin partisi, parçası olduğu sağ ittifakla hem Senato’da hem Temsilciler Meclisi’nde de çoğunluğu elde etti.
Aşırı sağcı Giorgia Meloni İtalya'da seçimleri aldı götürdü. İtalya'da hükümeti Mussolini'den izler taşıyan bir parti kuracak. pic.twitter.com/IZACXExtDJ
— Yenal Bilgici (@yenalbilgici) September 26, 2022
“Aşırı sağ” daha genel bir kavram. “Radikal sağ” ise onun bir alt kümesi. Demokrasiye karşı çıkmayan aşırı sağ hareketler, radikal sağ kategorisinde değerlendiriliyor. Meloni’nin partisi FdI da genelde “radikal sağ” olarak niteleniyor. Ancak bu partiye “neo-faşist” diyen birçok akademisyen de var.
İtalya tarihinin ilk kadın başbakanı olan Giorgia Meloni, ilk konuşmasında, halkın güvenine ihanet etmeyeceklerini ve İtalya’yı canlandırmaya hazır olduklarını vurguladı. Bakanlar Kurulu’ndaki 24 bakanın sadece 6’sının kadın olması ise dikkat çekti. Ayrıca Meloni, İtalya tarihinin yaş ortalaması en yüksek (60) kabinelerinden birini oluşturdu.
Bu arada İtalya’da mafya faaliyetleriyle ilgili 2006’da yayımlanan “Gomora” isimli kitabıyla ismini duyuran insan hakları savunucusu gazeteci Roberto Saviano, üç yıl önce göçmen polikalarıyla ilgili bir tartışma sırasında Meloni’ye hakaret ettiği iddiasıyla bugün hâkim karşısına çıkıyor. Bu durum Meloni iktidarında basın özgürlüğünün daha da gerileyebileceği endişesini artırdı.
İtalya’daki gazeteciler için son yılların en ilginç dönemi
Yaklaşık 12 yıldır İtalya’da gazetecilik yapan Esma Çakır, seçim döneminde yaşanan tartışmaları şöyle değerlendirdi:
- Biz gazeteciler için gerçekten ilginç bir dönem, çünkü çok farklı ve güçlü unsurları içeriyor. İtalyan meslektaşlarımız da bu nedenle sıklıkla biz yabancı muhabirlerle “Biz bile ülkemizde olanları anlatmakta zorlanıyoruz, siz nasıl anlatıyorsunuz?” yönünde söyleşiler yaptı.
Mario Draghi’nin geniş katılımlı hükûmetine karşı tek muhalif büyük partinin, Meloni’nin liderliğindeki FdI olduğunu söyleyen Çakır, şunları ekledi:
- 10 yıl önce kurulsa da oy oranında ilk sıçramasını 4 yıl önce %4’lere çıkarak yapan parti, 25 Eylül’deki erken genel seçimlerde ise %26’ya ulaştı. Oylamaya katılım oranının sadece %64’te kalması İtalyanlar’ın artık politikaya olan güveninin düştüğünün ve “oy versem de nihayetinde teknokrat bir başbakan ülkeyi yönetecek” tutumunun bir göstergesiydi. Çünkü partiler, yıllardır hükûmetlerin kurulmasına ilişkin çözüm üretemiyor, siyaset yetersiz kalıyor ve cumhurbaşkanının müdahalesiyle teknokrat isimler atanıyordu. Ancak bu sefer öyle olmadı ve Meloni, 11 yıl aradan sonra İtalya yönetiminin tekrar bir politikacıya, kendisine geçmesini sağladı.
- Asıl fırtına koparan mesele faşizmdi. Çünkü Meloni’nin gençliğinde ve partisindeki birçok ismin de, hatta Senato başkanlığına henüz seçilen Ignazio La Russa’nın yakın zamana kadar faşist lider Mussolini’ye olan nostaljisini dile getirdiği bilinen bir gerçek, bunun görüntüleri, haberleri var. Meloni, henüz 15 yaşındayken 2. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Mussolini’ye özlem duyanlarca kurulan İtalyan Sosyal Hareketi’nde (Movimento Sociale Italiano-MSI) siyasete adım attı. MSI’nın amblemindeki “alev” logosunu, 10 yıl önce kendi kurduğu partisi İtalya’nın Kardeşleri’nin logosuna da taşıdı.
Başkanlık sistemi getirmeyi vaadediyor
Çakır şöyle devam etti:
- Meloni seçim kampanyası döneminde ve hükûmeti kurduktan sonra parlamentoda yaptığı konuşmada ne faşizme ne de diğer antidemokratik yönetimlere sempatisi olduğunu ifade etti. Ne var ki gençliğinde Mussolini’ye olan hayranlığını dile getirmesine ilişkin, “gömlek değiştirdim” açıklamasını hiç yapmadı. Bu nedenle, TV programlarında ve gazetelerde, Mussolini’den sonra ülkenin en sağ koalisyon hükümetini kuran Meloni’yi konumlandırma konusunda hararetli tartışmalar yaşandı.
- Meloni’nin “Tanrı, vatan, aile” üçlemini merkezine alan milliyetçi ve muhafazakâr görüşüne bağlı olarak kürtaja mesafeli yaklaşması, sınırların iyi korunarak düzensiz göçe ve ülkeye “yük” olacak, Avrupa’nın “İslamlaşmasına” yol açacak, hatta potansiyel “suç işleyebilecek kişiler” olabilecek göçmenlere karşı duruşu, LGBT topluluğunu “tehlikeli bir lobi” olarak görmesi seçim kampanyası dönemi ve sonrasının baskın meseleleriydi. Bu noktada, Meloni’nin 2020’den bu yana Avrupa’nın önemli siyasi yapılanmalarından olan ve 40 partiyi çatısı altında toplayan Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi’nin (ECR) başkanı olduğunu da hatırlatayım.
- Artan enflasyon ve enerji fiyatlarındaki yükseliş gibi halkın cebine olumsuz etki eden sorunlara çözümler üretip üretemeyeceği sorgulanan Giorgia Meloni’nin ülkeye başkanlık sistemini getirme vaadine de değinmek gerek. Çünkü muhalif partiler ve basın, bunun otoriterliğe doğru giden bir yol olduğunu ve parlamenter demokrasiyi riske atacağını savunuyor. Meloni liderliğindeki sağ koalisyon parlamentonun her iki kanadında da, başkanlık seçimine geçiş için anayasa değişikliğini gerçekleştirme çoğunluğuna sahip ve bunu referanduma ihtiyaç duymadan yapabilir gibi görünüyor. Ezcümle, biz İtalya’daki gazeteciler için Papa 16. Benedikt’in 2013’teki istifasından bu yana son yıllarda tanık olduğumuz en ilginç dönem diyebilirim.
Emin olduğu muhabirlere yazılı yanıt veriyor, faşizmle ilgili soruları eliyor
Çakır, Meloni ile selefi Mario Draghi’nin seçim döneminde ve öncesinde gazetecilerle ilişkisinin nasıl olduğu sorusuna şu yanıtı veriyor:
- İkisi çok farklı profilde kişiler. Mario Draghi, bir politikacı değil ve 2011’de Silvio Berlusconi liderliğindeki hükûmetin düşmesinden bu yana seçimle başa gelmemiş, cumhurbaşkanı tarafından atanmış 6’ncı başbakandı. Eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Draghi, “Euro’yu kurtaran adam” olarak Avrupa Birliği (AB) tarihine adını yazdırdı ve yaklaşık bir buçuk yıl yürüttüğü İtalya başbakanlığına da pandeminin etkileriyle birlikte diğer ekonomik ve sosyal aciliyetlerle mücadele için getirildi. Draghi, bu “teknik” pozisyonundan dolayı demeçler vermek yerine basınla mesafeli olmayı tercih etti. Yanılmıyorsam görev süresince bir (en fazla iki kez) söyleşi verdi ve sadece Bakanlar Kurulu ile uluslararası toplantılardan sonra basın toplantıları yapmayı tercih etti. Buralarda sorulan sorularda da Draghi, seçimlerde yarışmayacak olmasının rahatlığıyla çok samimi cevaplar verdi.
- Giorgia Meloni ise 45 yaşında ve 15 yaşından bu yana siyasetin içinde; çokça tartışılan ideolojilerini meydanlarda, ardından parlamentoda ve 29 yaşındayken Gençlik Bakanlığı’nı üstenmesiyle ülkenin en genç bakanı unvanını alarak Berlusconi hükûmetinde ortaya koydu. Bir politikacı olmasına rağmen Meloni de genelde özel demeçlerden kaçınarak mesajlarını daha çok seçim meydanlarında ve sosyal medyada vermeyi tercih etti. Verdiği çok az özel söyleşiyi de sorularından “emin” olduğu muhabirlerle ve yüz yüze değil, soruları yazılı olarak cevaplayarak yaptı. Bu muhabirler arasında konuştuğum birkaçı, Meloni’nin özellikle “faşizm” ile ilgili soruları elediğini aktardı. Sanırım da fazla yorum gerektirmiyor bu tavır.
Yabancı gazeteciler olarak davetimizi kabul etmeyen tek lider Meloni
- Giorgia Meloni, milliyetçi duruşundan (ki sadece İtalyan markaları giyiniyor) dolayı İtalyan siyasetçilerin yabancı basın mensuplarına ülkelerinden dert yanmalarını sıklıkla eleştirdi. Bu nedenle benim şu an başkanlığını yürüttüğüm, 55 ülkeden 400’ün üzerinde üyesi bulunan İtalya’daki Yabancı Basın Derneği’ne mesafeli durdu. Bir hükûmet krizi sinyallerini alınca hem seçim kampanyası öncesi ve hem de kampanya döneminde sahadaki tüm parti liderlerini dernekte konuk ettik ve onlarla çok verimli basın toplantıları gerçekleştirdik. Davetimizi kabul etmeyen tek lider Giorgia Meloni oldu. Ben bu tutumunun sadece seçim kampanyası döneminde kalacağını ve hâlihazırdaki kurumsal kimliğinden dolayı biz yabancı gazetecilerle buluşmayı kabul edeceğini düşünüyorum.
Çakır, İtalya’daki seçim sonuçlarının İtalyan medyasındaki yansımalarını ise şöyle değerlendiriyor:
- Tüm dünyada olduğu gibi İtalya’da da çeşitli cephelerde yayın yapan kuruluşlar var. Ancak faşizm meselesinde gazetecilerin, yorumcuların tamamı olmasa da çoğunluğunun buluştuğu ortak bir nokta vardı, aylar süren tartışmaların ardından: faşizm öldü ve çoktan gömüldü ve artık bir “arkeoloji” meselesi. Ne var ki muhalifler, yurttaşlık hakları ve özgürlükler bakımından demokrasi için başka tehlikelerin olduğunun altını çizdiler ve çizmeye devam ediyorlar. Meloni haklara dokunmayacaklarını söylese de kullandığı dilin toplum ve yasa uygulayıcılar gibi kesimler üzerinde nasıl etki edeceğini göreceğiz.
Merkez sol medyada yas havası var
Büyük mücadelelerin ardından İtalya’da 1978’de kabul edilen yasaya göre kürtaj suç olmaktan çıkarılırken dini inançları gereği isteyen doktorlara “vicdani ret” hakkı verilmişti. Meloni’nin “haklara dokunmama” vaadi, bu yasayı tartışmaya açtığı seçim kampanyası döneminin ardından geldi. Çakır, “Ülkede kadınların kürtaja ulaşımı zaten zordu, ancak şu an siyasetin kullandığı dille bunun daha da zorlaşması ve kürtaj yapmayı reddeden doktorların sayısının daha da artmasından endişe ediliyor” diyor ve ekliyor:
- Bir diğer önemli mesele, İtalya’da simgesi Demokrat Parti (Partito Democratico-PD) olan merkez solun ağır yenilgisinin bu tandanstaki yayın kuruluşlarında yarattığı “yas” havası. Ana muhalefetteki PD, 25 Eylül’deki seçimlerde %20’nin altında kaldı ve araştırmalara göre, bu partiye oy verenlerin çoğu “alternatifsizlikten” bu seçimi yaptı. Parti, sürekli altını çizdiği ‘demokrasi riski’ne karşı ortak bir cephe oluşturamadı. PD’nin oy oranı, seçimlerden bir ay sonra yapılan anketlerde daha da düşüş gösterdi. Dolayısıyla sadece seçimi değil, merkez sol, önemli taşlarından biri olan bir partiyi de kaybediyor.
Dr. Valeria Giannotta: İtalya’da basın özgürlüğü negatif sinyaller veriyor
İtalya Uluslararası Politika Araştırmaları Merkezi’nin Türkiye uzmanı Dr. Valeria Giannotta, İtalya’da basın özgürlüğünün anayasa tarafından garanti altına alındığına dikkat çekiyor. Türkiye’de yaşayan İtalyan akademisyen ve yazar son gelişmeleri şöyle yorumluyor:
- Son yıllarda İtalya, basın özgürlüğü konusunda uluslararası bazı göstergelere göre negatif sinyaller veriyor. Temel sebep olarak iktidar partileri ve muhalefet partileri etrafında şekillenen medya ve çıkardığı haberler gösteriliyor. Her siyasi parti kendi medyasını yaratıyor ve kendi çıkarı doğrultusunda haber yaptırıyor. Bu nedenle İtalya’nın siyaset ortamı oldukça karışık bir görünüm sergiliyor.
- Devlet televizyonu ve radyosu RAI de aynı şekilde objektif yayın yapmaktan uzak. RAI 1 sağ görüşlü fikirleri destekliyor. RAI 2 ise onu dengeleyecek şekilde sol görüşlü fikirleri destekleyen bir yayın anlayışına sahip. Bu durum uzun yıllardır devam eden tarihsel bir olgudur. Medya ve basının yeni seçilen Meloni’nin liderliğinde de çok değişeceğini düşünmüyorum. RAI 1 ve RAI 2 özelinde politik duruşunu belki biraz daha hükûmet tarafına kaydıracağını düşünüyorum.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – “YAKINLARDA” YAZI DİZİSİNDE ÖNCEKİ BÖLÜMLER