Hallerimiz

Kadın gazeteciler dijital şiddeti anlattı: Şaşırmıyoruz ama mücadeleye devam!

Melis Alphan (solda), Büşra Cebeci (ortada üstte), Neşe İdil (ortada altta) ve Filiz Gazi.
Kadın gazetecilere maruz kaldıkları dijital şiddeti ve nefret söylemlerini sorduk. Büşra Cebeci, “İlk tehdit mesajları aldığım zamanları hatırlıyorum, çok korkmuştum” diyor ama artık alıştığını belirtiyor. Melis Alphan, “Herhalde söylemek istediklerimin en fazla yarısını söyleyebiliyorum” itirafında bulunuyor. Filiz Gazi “Yorumların, hakaretlerin, cinsel içerikli sözlerin, imâların ne olduklarının, ne anlattıklarının farkındayım ama kişisel olarak önemsemiyorum” ifadesini kullanıyor. Neşe İdil ise “Bana hakaret edilmesine değil de toplumun bir kesiminin bu denli kötü ve sığ olmasına canım sıkılıyor” diye konuşuyor.

Sosyal medya platformları günlük hayatın vazgeçilmezleri arasında. Bu mecralar birçok gazeteci için hem haber kaynağı, hem iletişim kurma ağı, hem de haberlerini paylaşabildikleri bir alan olarak öne çıkıyor. Bununla birlikte internet ortamında yaygınlaşan cinsiyetçi söylemler ve çevrim içi taciz, günümüzün önemli toplumsal sorunlarından biri hâline geldi. Dijital platformlarda başlatılan ve linç boyutuna varan söylemler, dijital şiddetin bir parçası. Maalesef kadın gazeteciler de dijital şiddetten payına düşeni alıyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle kadın gazetecilerle dijital şiddeti konuştuk.

Büşra Cebeci: Haberlere en çok erkekler tepki gösteriyor

Twitter’ı aktif kullanan gazetecilerden biri olan Büşra Cebeci şunları söylüyor: “Bence Twitter inanılmaz bir mecra. Kendi iletişim ağını oluşturabiliyor, insanlarla kolaylıkla iletişim kurabiliyorsun. Ayrıca bir gazeteci olarak ben de haberlerimi paylaşabiliyorum. Benim için önemli bir alan. Sosyal medya yönetimini de dikkat ediyorum, kendi haberlerimi paylaşırken daha da özenli davranıyorum.” diyerek platformu nasıl kullandığını özetliyor. Cebeci ağırlıklı olarak kadın odaklı haberler yapıyor. Bu haberler çoğunlukla muhafazakâr camiadan kadınların hikâyelerine odaklanıyor. Yaptığı bu haberler sonrasında “Bu işin ekmeğini yiyorsun, sıktın artık ” diyenlere de bir cevabı var: “E tabii yiyeceğim, ben de herkes gibi işimi yapıyorum. Benim de işim bu.”

Haberlerine yönelik tepkilerin en çok erkek kullanıcılardan geldiğini söyleyen Cebeci gazeteciliğe yeni başladığı dönemlerde karşılaştığı durumu şöyle anlatıyor: “Başörtüsünün Değişen Yolculuğu diye bir yazı dizisi hazırlamıştım. Bir gün öncesinde de Twitter’da bir flood yaparak duyurmuştum. Tweet, ‘Söyleşiler sonunda emin olduğum şey, bu örtülü ya da örtüsüz kadınların değil; erkek siyasetinin bir sorunu. Kim bundan ekmek yiyorsa onun sorunu’ diye bitiyordu. Bu paylaşımın altına gelen yorumlar gerçekten de bunu kanıtlar nitelikte oldu. Sadece erkekler ‘Hanımefendi siz inanç noktasından bakamıyorsunuz, kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz’ gibi yorumlar yapmıştı.”

‘Kadınları yoldan çıkarıyorsun’ dediler

“Kadın ve nafaka sözcüklerini kullanmanız lince uğramanız için yeterli. İnsanlarda yerleşmiş bir linç kültürü oluşmuş durumda. Herkes kendi istediği tarzda yazılsın, o şekilde haber yapılsın istiyor” diyen Cebeci, en çok tepki aldığı başlıkların bunlar olduğunu söylüyor. Aldığı tepkilerin de sınırı yok; “Kadınları yoldan çıkarıyorsun” diyenler de var, tehdit edenler de.

Kadın odaklı bu haberlerde saldıranların genellikle erkek kullanıcılar olduğunu belirten Cebeci, bu duruma şaşırmadığını sözlerine ekliyor: “Kadınlar, özellikle de muhafazakâr kadınlar erkeklerin hâkimiyet alanı. Senin anlattığın bir kadının hikâyesi, onun etrafında hâkimiyet kurduğu diğer kadınları da etkileyebilir, o gözle bakıyor. Dolayısıyla erkekler daha çok reaksiyon gösteriyor.”

Haberler geniş kitlelere yayılınca linç de büyüyor

Gazeteciliğe ilk başladığı zamanlarda aldığı tepkiler ve tehditler Cebeci’yi korkutmuş. Ancak artık durumu kanıksamış halde. “İlk tehdit mesajları aldığım zamanları hatırlıyorum, çok korkmuştum. O zamanlar Facebook’taki diğer başlıklı mesaj kutusunu sonradan fark etmiştim. Orada beni kaldırıma yatıracaklarını söyleyenler, evimin adresini isteyenler, hakaret edenler vardı. Haberlerim geniş kitlelere ulaşınca lincin boyutu da büyüdü tabii. ‘Kellesi alınacaklar listesi’ diye bir listeye girmiştim. Gerçek anlamda demiyorlardı herhalde, bilmiyorum. Ama sonuç olarak böyle bir liste vardı ve ben de oradaydım. Sonrasında hiçbir şey olmadı. Zaten ben de o büyük linçten sonra bir şey olmadı, bunu atlattıysam artık hiçbir şey olmaz dedim. Şu an herhangi bir korkum yok. Hatta kanıksadım.”

‘Artık ben de ifşalıyorum’

“Bir keresinde Twitter’da paylaşılan bir haberimin altına başörtülü fotoğraflarımı koyarak, ‘before- after’ şeklinde bir paylaşım yapmışlar. Sosyal medyada çok eskiye gidip, her şeye ulaşabilir hâldeyiz. Bunu da hakaret, tepki ya da tehdit olarak kullanabiliyorlar. Hâlbuki fotoğrafı paylaşan benim, benim Facebook hesabımdan almış. Ben kaldırmamışım, niye kaldırayım?  Zaten artık hepsini görmezden geliyorum. Bir noktadan sonra kanıksıyorsun ve sen de onunla uğraşmaya başlıyorsun. Bana hakaret etmiş, ben neden utanayım? Onun suçu, ben de hemen paylaşıp ifşa ediyorum onu.”

Cebeci’nin bir diğer şikâyeti ise yaptığı haberleri itibarsızlaştırmaya çalışan zihniyet. Kadın odaklı haberler yapması nedeniyle sadece o alanda çalışması gerektiğini düşünenler olduğunu; buna ek olarak çalıştığı konuların da küçümsenebildiğini  dile getiriyor ve ekliyor: “Sanki bu konu çok önemsiz, sanki Türkiye’de kadına şiddet yok, sanki asla cinayetler yaşanmıyor ve ben olmayan bir şeyin haberini yapıyorum gibi tepkiler alıyorum.”

Cebeci maruz kaldığı bu şiddet ve tepkiler nedeniyle kendini kısıtlamak, kullandığı sözcükleri değiştirmek yerine o konu hakkında hiç yorum yazmamayı tercih ettiğini belirtiyor. Sözlerini  Twitter’da da Instagram’da da hayatta da hep bir takım algıları yıkmak için yaşıyormuşuz gibi hissediyorum” diyerek bitirerek, adeta yaşadıklarımızı özetliyor.

Melis Alphan: Genel kanıya aykırı bir görüşün varsa, hedefsin

Gazeteci Melis Alphan da dijital şiddete maruz kalan gazetecilerden. Yazılarının yanı sıra attığı tweetler nedeniyle de sık sık hedef gösterildiğini belirten Alphan, yaşadığı en büyük linci anlatıyor:

“Bugüne kadar bir yazım nedeniyle maruz kaldığım en büyük linç, toplumsal eleştiri getirdiğim aile içi istismar konusundaydı. Türkiye’de sahadan verileri dillendiren bir uzmanın görüşüne yazımda yer vermiştim. Aslında yazı o gün biraz tepki alsa da, esas linç ertesi gün Ahmet Hakan’ın ‘Yuh, sallama, atmasyon, üfürme, palavranın daniskası’ gibi sözlerle beni hedefe oturtmasıyla alevlendi. O dönem şimdiki gibi de değildi, yazıları okunuyor ve itibar görüyordu, dolayısıyla bu yazısı sonrasında sosyal medyada bana büyük bir saldırı başladı. Günler, hatta haftalar sürdü. Tehdit ve hakaret içerikli yüzlerce mesaj aldım, ölümle tehdit eden de oldu, TCK 301’den dava açılması gerektiğini savunanlar da…”

Tehdit ve hakaret içerikli mesajlar

Tepkiler ve saldırılar nedeniyle zaman zaman kendini kısıtlamak durumunda kaldığını dile getiren Alphan, “Herhalde söylemek istediklerimin en fazla yarısını söyleyebiliyorum” diyor. Alphan maruz kaldığı bu durumlar karşısında herhangi bir yasal yola başvurmayı tercih etmemiş.  Ona göre, toplumun genelinin kanısına aykırı bir görüş ortaya attığınızda direkt hedef oluyorsunuz.

Alphan’ın başına gelen bir diğer linç ise yine attığı bir tweet ile başlamış. Eskiden paylaştığı bir tweetin yeniden gündeme getirilmesiyle birlikte uğradığı hakaretlerin yanı sıra hakkında suç duyurusunda bulunanlar da olmuş:

“Diğer bir linç konusu, Atatürk’ün boyu ile ilgiliydi. Sanırım 2013’te bir kurum tarafından Atatürk’ün boyu 1.74 olarak açıklanmıştı. Ben de o zaman konuyla ilgili attığım tweet’te biraz esprili bir şekilde bu tavrı eleştirmiştim. Eleştirim, şekilci yaklaşıma yönelikti. Atatürk’ün değeri boyuyla mı ölçülecekti? Bunu eleştirmiştim. 2018’de kısa süre yazarlık yaptığım Cumhuriyet gazetesinden istifa ettikten sonra, birileri benim Twitter hesabımda yıllarca geriye gidip 5 yıl öncesinden bu tweeti bulmuş ve beni Atatürk düşmanı gibi göstermek üzere dolaşıma sokmuş. Bu tweet’in çarpıtılarak dolaşıma sokulması yüzünden maruz kaldığım hakaretler bir yana, hakkımda suç duyurusunda bulunanlar oldu.”

‘Tam anlamıyla değişim çok zor’

Alphan’ın sosyal medya üzerinden hakaret ve tehditler almasına neden olan bir diğer olay ise Türkiye’de yaşayan Suriyeliler ile ilgili yaptığı yorumlar:

“Geçen yaz, Suriyelilere sahilleri yasaklayan uygulamayı eleştiren bir tweet atmıştım. Bu tweet üzerine, günübirlik gittiğim bir tekne gezintisinden fotoğrafımı bulup dolaşıma soktular ve benim teknelerden sahillere inmeyen, dolayısıyla Suriyelilerden rahatsız olan halka uzak biri olduğum algısını yarattılar. Twitter’da bu fotoğrafı paylaşarak yalan algı yaratan zat, ciddi bir etkileşim aldı. Benim payıma düşen ise ‘İnşallah Suriyeliler sana tecavüz eder’ tweet’leri oldu.”

Melis Alphan yine kadınların mücadelelerinin bir sonucu olarak, cinsiyetçi dil konusunda yol alındığı görüşünde. Ancak kökten değişim konusunda pek umutlu değil: “Sorumlu yayın kuruluşları var, sorumsuz yayın kuruluşları var. Ama kurumların toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri vermek gibi bir derdi olmayınca bir şeylerin tam anlamıyla değişmesi de zor” diyor.

Filiz Gazi: Tek millet, tek din, tek bayrak ötesine adım attığınızda hakaret otomatikman geliyor

Filiz Gazi sosyal medyayla sınırlı ilişki kuran gazetecilerden. Facebook ve Instagram hesabı yok, Twitter’ı da mesleki bir ihtiyaç olduğu için kullanıyor. Zaman içinde paylaşımlarına ve haberlerine gelecek tepkileri kestirebilecek hâle geldiğini belirten Gazi,  “Haberin içeriği milliyetçilik ve dinle kesişiyorsa gün içerisinde illaki mesaj alıyorum” diyor ve ekliyor:

“Resmi tarih dışına çıktığınızda, ‘Tek millet, tek din, tek bayrak’ ötesine adım attığınızda hakaret otomatikman geliyor. Bugüne kadar tam manasıyla tehdit almadım ama sinkaflı cümleleri okuduğum oldu ki onlar da esas olarak tehdit içerikli. Cinsel imalar var bir de. Haber bahane edilerek yazılanlar.

Maruz kaldığı bu durum karşısında neler hissettiği sorusuna cevap verirken öncelikle gelen her tepkiyi “şiddet” olarak tanımladığını belirtiyor:

“Hoş karşılamadığım, gerekçesini katiyen makul bulmadığım fakat yine de yaşadığımız ülke açısından alt metnini neden sonuç ilişkisiyle anladığımı düşündüğüm tepkileri kast ediyorum. Gelen yorumları, mesajları Bergen’in “Bahtına gücenmemiş kul (gazeteci) feryadı bu” şarkısını mırıldanarak okuyup, geçiyorum. Dediğim gibi yorumların, hakaretlerin, cinsel içerikli sözlerin, imâların ne olduklarını, ne anlattıklarını farkındayım ama kişisel olarak önemsemiyorum.”

Gazi de hakaret ya da tehditler karşısında yasal yola başvurmayı tercih etmeyenlerden. İşi hukuki yollara götürmemesinin nedenini ise şöyle açıklıyor:

“Günümüz Türkiyesi’nde yargı yolu benim için adaletin mutlak tecelli edeceği yer değil. Fakat bu hukuka inanmadığım anlamına gelmesin. Elzem olursa dahi başvurup başvurmayacağımdan emin değilim. İçtenliğine inanmadığım birisinden yardım istemek gibi benim için… Misal haftanın en az bir günü adliyedeyim. Mekân, tam anlamıyla nizama sokulmuş deliliğin olağanlaştığı garip bir yer gibi geliyor bana.

‘Kadın olarak zaten hep idmanlıyız’

Gazi, dijital şiddet ve karşılaştığı tepkilerin paylaşımlarını nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor: “Belirli bir süre sonra oyunun kurallarını öğreniyorsunuz. Toplumun kodlarını biliyor olmak ister istemez temkinli olmanıza neden oluyor. Öyle olunca en az hasar alacak şekilde davranma alışkanlığı gelişiyor. Otosansür mü? Alışkanlık mı?  İhtiyatsız davranmayı hemen hemen hiç denemediğimden dolayı bazen seçemiyorum tam adını. Kadın olarak ise zaten hep idmanlıyız.”

Mesleğe başladığın ilk günden bu yana yaşanan değişimleri yorumlayan Gazi’nin çizdiği tablo pek umut vadeci değil ancak farklı bir noktaya daha dikkat çekiyor: -mış gibi yapanlar.

‘Kadın meselesine duyarlı olduğu imajını çizen sahte karakterler var’

“Enteresan erkek karakterler türedi. Bilhassa medya mecralarında…  Toplumsal cinsiyet rollerinin neleri şekillendirdiğini bilen, kadının bu rol model çilesinin tarihsel arka planına hâkim, bir o kadar dilin erk yapısına dikkat eden, nezaketi, yol yordam bilmeyi elden asla bırakmayan… Fakat ‘erkekliğin’ düzen içinde bir yeri var. Vazgeçmek herkesin harcı değil. Bu yüzden yeni bir yöntem geliştirildi: Saklanmak. Tuhaf detaylarda ataerkil detaylar yakalıyorsunuz. Somut hiçbir delil bırakmadan, zanaatçı titizliğiyle, profesyonel bir şekilde yollarına devam ediyorlar. Zamanla bu tip erkeklerin tanımının literatüre gireceğine eminim. Amiyane tabirle hemen her gün tezgâha gelip, farkında olmadığımızı, daha doğrusu izleri bulamadığımızı düşünüyorum. Yekten ilerleme olmadı diyemem ama kadın meselesine duyarlı olduğu imajını çizen sahte karakterler var etrafımızda ve yol kat ettik gibi bir sanrıya neden oluyorlar.”

Neşe İdil: Üç- beş mide bulandırıcı yorum nedeniyle kendimi kısıtlayamam

Neşe İdil, “Twitter kullanıcılarını rahatsız eden herhangi bir paylaşımda otomatik olarak cinsiyetçi yorumlara maruz kalıyorum” diyerek söze başlıyor. Özellikle kadınlarla ilgili bir haber paylaştığında erkek kullanıcıların eril bir dille yorum yaptıklarını belirten İdil, söz konusu durumun, yorum yapan kullanıcıların ideolojilerine göre değişmediğini; her görüşten erkeğin bu tarz söylemlerde bulunabildiğini ifade ediyor.

İdil, özellikle mizah hesaplarının paylaşımlarından rahatsız. “Kadınsanız her platformda cinsiyetçi söyleme maruz kalıyorsunuz” diyerek karşılaştığı bir durumu anlatıyor: “Geçenlerde bir hesap ‘Sevgilim varken ben: Seni eve bağlıyorum sokağa çıkmak, sosyal medya falan yok öğle arasında gelirim o zaman yemeğini yersin sonra belki balkona çıkarız’ yazmıştı. Bunu yaklaşık 6 bin kişinin beğenmesi de bir o kadar üzücü.” İdil’e göre Twitter’daki anonim olma durumu da bu cinsiyetçi söylemleri kolaylaştırıyor.

Kürt meselesi paylaşımları sonrası gelen tepkiler

İdil en çok hangi paylaşımlarından sonra tepki gördüğü sorusuna “Özellikle Kürt meselesi, Selahattin Demirtaş, HDP, Suriye’deki Kürtler veya PKK ile ilgili herhangi bir paylaşımımda takipçi kaybettiğimi görüyorum. Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ı savunan paylaşımlarım için de aynı durum geçerli oldu” şeklinde cevap veriyor. “Ne yazık ki insan haklarının herkes için geçerli olduğunu düşünen çok az insanız” diye de ekliyor.

“Bana hakaret edilmesine değil de toplumun bir kesiminin bu denli kötü ve sığ olmasına canım sıkılıyor” diyen İdil, maruz kaldığı bu dijital saldırıların herhangi bir kısıtlamaya ya da otosansüre neden olmadığını söylüyor. Gelen tepkileri de karşılıksız bırakmıyor. Kendini sınırlama konusunda ise tavrı net: “Üç beş erkeğin mide bulandırıcı yorumları nedeniyle kendimi kısıtlayamam.”

‘Haber dilinde ilerleme kaydedemedik’

Duvar English’te editör olarak görev yapan İdil, mesleğe başladığı ilk günden bu yana medyada yaşanan değişimi şöyle yorumluyor: “Mesleğe 2013’te stajyer olarak başladım ve tabii ki ben de erkek yöneticilerin tacizlerine maruz kaldım. Mezun olduktan ve tam zamanlı çalışmaya başladıktan sonra ise çalıştığım herhangi bir kurumda böyle bir durum yaşamadım.”

Ancak haber dilindeki sorunlardan şikâyetçi; henüz bir ilerleme kaydedemediğimizi ve en büyük sorunun bu olduğunu vurguluyor: ‘Aşk cinayeti,’ ‘kıskançlıktan öldürdü’ gibi ifadelerin yanında, kadına yönelik şiddet haberlerinde hangi görselin kullanılması gerektiğini bile kavrayamadık. O ‘erkek zihniyeti’ kırmak çok kolay değil ama Twitter sayesinde editörlerin biraz da olsa yaptıkları yanlışı fark etmelerini sağlıyorsak ne mutlu bize.”


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – DİJİTAL ŞİDDETTE EN AĞIR SONUÇLAR ‘ISRARLI TAKİP’ İLE BAŞLIYOR

Ilgaz Gökırmaklı

1994, Antalya doğumlu. Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik mezunu. Marmara Üniversitesi’nde Gazetecilik yüksek lisansı yapıyor. Çeşitli haber mecralarında serbest gazeteci olarak haber üretmeye devam ediyor.

Journo E-Bülten