Habertürk’ten Didem Arslan Yılmaz, HDP’li siyasetçilerin ekrana çıkarılmamasını savundu. Son dönemin en hararetli medya tartışması böyle başladı. Peki, iktidarın televizyonlara verdiği bir “kara liste” var mı? İki haber kanalının editörlerine bunu sorduk. Onlara göre bir “kara liste” değil, “beyaz liste” söz konusu.
Onaylanmış isimlerin yer aldığı bu liste dışından nadiren konuk alınıyor. Örneğin CHP’den “halim selim” figürler tercih edilirken Özgür Özel gibi etkili konuşanlara ekranlar kapanıyor. Bir editöre göre güncel gelişmeler de hem “kafalardaki kara listeyi,” hem de eldeki beyaz listeyi etkiliyor. Mesela bugünlerde Türk Tabipleri Birliği’ne ekran ambargosu var.
Habertürk sunucusu Didem Arslan Yılmaz geçen haftaki programında hukukçu Salim Şen’in “Ne manidardır, yıllardır HDP [Halkların Demokratik Partisi] konuşulur, bir tane HDP’li gelip kendini savunamaz” şeklindeki eleştirisini, “Biz kamu televizyonu değiliz, özel sektörüz, bu bir tercihtir” diye yanıtladı.
Bu yanıta, hem gazetecilerden, hem de başta HDP’liler olmak üzere siyaset camiasından büyük tepki geldi. Ardından Habertürk’ün diğer sunucuları Veyis Ateş ve Mehmet Akif Ersoy, özetle, “terörle aralarına mesafe koymayanların” ekrana çıkarılmadığını ve çıkarılmayacaklarını savundu.
Bu arada Habertürk yazarı Fatih Altaylı, 19 Haziran tarihli yazısında bir başka gerçeğe dikkat çekti. “Yahu” dedi Altaylı, “Bu insanları kimse ekrana çıkarmıyor, sadece Habertürk değil.”
Habertürk’ün 2015’teki kararı
Altaylı, Habertürk yönetiminin 2015’teki hendek çatışmaları sürecinde ekranlarını HDP’lilere resmi olarak kapatma kararı aldığını da köşesinden açıkladı. Yazıya göre Habertürk yönetiminin o kararda kullandığı ifade, içindeki Türkçe hatalarıyla beraber aynen şöyleydi:
“2015 seçimleri sonrası PKK’nın barış sürecini paramparça etme, siyasi çözümün önüne terör ve kanla tıkamasına karşı kılını bile kıpırdatmayan, bunun yanlışlığına dair tek kelime bile etmeyen, hatta binlerce insanın ölümüne yol açan bu silahlı kalkışmayı ‘çağın direnişi’ şeklinde tanımlayıp selamlayan bir partinin temsilcileri objektif olarak teröre destek mahiyetindeki bu görüşlerini ekranlarımızda açıklayamazlar.”
7 Haziran 2015 seçimleri sürecinde Selahattin Demirtaş başta olmak üzere, onlarca HDP’li ismin sadece Habertürk değil, “ana akım” olarak nitelenen medya kuruluşlarında çok sık görüldüklerini, hatta Demirtaş’ın Ahmet Hakan’ın programında çaldığı bağlamanın, siyasete malzeme edildiğini hatırlıyoruz.
TV programlarına kimler konuk oluyor, kimler olamıyor
Çözüm Süreci döneminde, Kuzey Irak’taki PKK kamplarına giden gazetecilerin yaptıkları başta olmak üzere, örgütün pek çok lideriyle gerçekleştirilen söyleşiler de henüz arşivde tozlanmış değil. Mesele Habertürk’ün iddiasında olduğu gibi “hendek sürecinde HDP’nin tutumu” mu, yoksa devletin bir bütün olarak Kürt sorunundaki tavır değişikliğinin etkisi mi tartışıladursun, biz işin mutfağına bakalım dedik.
Televizyon programlarına kimler konuk oluyor, kimler olamıyor; kimin üstü çizili, kim başgedikli; buna kim ya da kimler karar veriyor?
İsminin gizli kalması kaydıyla konuşan iki televizyoncuya göre iddia edildiği gibi bir “kara liste” yok. Yani birilerinin, “Şunlar şunlar ekranlarınıza çıkmayacak” diye televizyonlara verdiği bir isimler toplamı söz konusu değil. Ancak “önüne tik atılmış” bir beyaz liste olduğu doğru. O listede kimlerin yer aldığını anlamak için de, televizyonların sık sık ağırladığı isimlere bakmak yeterli.
‘Bazı CHP’liler yasaklı ama hepsi değil’
NTV çalışanına göre “kara liste” televizyon yöneticilerinin kafasında. “Herhangi bir HDP’liyi kesinlikle yayına almazlar mesela” diyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor bu gazeteci: “Ancak sadece HDP’liler de değil, mesela CHP’den Özgür Özel’i de almazlar, çünkü etkili konuşuyor. Etkili muhalifleri almayı tercih etmiyorlar, örneğin CHP’den daha halim selim tipler tercih edilir.”
Aynı çalışan, kanal ayırt etmeden pek çok yerde sık sık görülen isimlere de dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor.
NTV çok ayağa düşmek istemez, Habertürk İmamoğlu’nu da çıkarır
Bu arada tüm televizyonları, hatta iktidara en yakın olanlarını bile aynı sepete atmamak gerekiyor. Kanalların birbirinden farklılık gösterdiğini söyleyen aynı editör bunu şöyle açıklıyor:
“CNN Türk, Habertürk, NTV; her birinin bu konudaki yöntemleri, üslupları birebir aynı değildir. Örneğin NTV çok ayağa düşmek istemez. CNN Türk ise A Haber’in bir benzeri artık. Habertürk, Ekrem İmamoğlu gibi bir muhalifi de çıkarır, ama son kertede ‘devlete’ döner.”
Sorularımızı yanıtlayan ve uzun yıllardır CNN Türk editör masasında görev alan diğer gazeteci de elden ele dolaşan bir ‘kara liste’nin olmadığını doğruluyor. “Yayına alınabilecekler var, geri kalanlar ise kara liste” deyip ekliyor: “Eskiden ‘şu çıkmasın, onun yerine bu çıksın’ vardı. Şimdi minnak bir havuz, onun gerisi full kara liste.”
‘Ne kadar kullanışlı olacaklarına göre verilecek bir karar’
CNN Türk editörü güncel bir örnek de veriyor. Ona göre, küresel salgın döneminde kafalardaki “yayına alınmayacaklar” listesinin başını Türk Tabipleri Birliği (TTB) temsilcileri çekiyor. Bu durumun sadece CNN Türk için değil, bütün ana akım için geçerli olduğunu vurguluyor editör.
Aynı editöre göre artık Türkiye medyasını “havuz” diye nitelendirmek yanlış ve eksik. Çünkü ona göre daha önce “havuz” olarak nitelenen medya, Aydın Doğan’dan sonraki süreçte bir “okyanusa” dönüşmüş durumda.
CNN Türk’e, İYİ Parti’nin de ve hatta gerekirse HDP’lilerin de konuk olabileceğini söyleyen editör şöyle diyor: “Bu, ne kadar kullanışlı olacaklarına göre verilecek bir karardır. Mesela HDP’den biri dese ki ‘Ben canlı yayında CHP’ye çakacağım,’ hemen yayına alınır, konuşturulur. İş böyle yürüyor.”
‘Paranoya çok büyük, eskiden TRT böyle çalışırdı’
Kanal yönetimlerine hükûmet ve iktidar partisi kanadından talimat veren isimler olduğunu da ileri süren CNN Türk editörü, yaşanan süreci ve çalışma ortamlarını biraz da mizahi bir şekilde tasvir etmekten geri durmuyor: “Anadolu Selçuklu Beylikleri gibiyiz. Adlar farklı ama karşıda Bizans var. Çok büyük bir paranoya yaşanıyor. Her şeye, herkese ve her yere karşı bir paranoyadan bahsediyorum.”
Sohbetimiz ilerleyince “emir komuta gazeteciliğinde” bir sıralama yapmasını istiyorum. CNN Türk editörü şu yanıtı veriyor:
“İlk sırada Turkuvaz grubu var, onlar ilk dalgada düştü. Sonra biz, yani CNN Türk. Ardından NTV, en son da Habertürk. Yeni haber kanallarından Azerbaycan sermayeli Haber Global, bir ara hükûmetle bir sorun yaşadı, daha muhalif bir çizgiyle yayın yapacaklardı ki Ankara engelledi. Ama bu saydığım kurumların hepsinde, yayına çıkacaklar bellidir ve herkes o otosansüre uyar. TRT böyle çalışırdı eskiden, bir tür ‘olur’ listesi vardı. Şimdi herkesin bir olur listesi var, anlayacağınız.”
‘Çok kirlendik, atsalar gideceğiz, atmıyorlar’
Çalışma ortamı ve gazetecilik yapma hâli müdahaleye bu kadar açıkken, haberciler nasıl hâlâ bu kuruluşlarda çalışabiliyor? Bunu merak eden çok kişi var. Bu konuda açık konuşuyor CNN Türk editörü:
“Çok kirlendik, biliyorum, yatacak yerimiz olmayacak. Ben artık kendimi temize de çekemiyorum. Atsalar gideceğiz, atmıyorlar. İçeride bir sürü tazminatımız var. Son tahlilde işlerine de yarıyoruz, çünkü yayına öyle ya da böyle nitelik katıyoruz. Onları leş gibi bir yayın yapmaktan kurtarıyoruz. Mesela geçenlerde açıklanan Anayasa Mahkemesi kararı, CNN Türk yayınlarında eleştirildi ve anında reyting çöktü. Sen CNN Türk’te CHP’yi bu kadar açık eleştirirsen, reyting düşer tabii, çünkü izleyen kitle CHP’li. E, CHP’liler de izlemezse kim izler ki bu kanalı?”