Kulis haberciliği, gazeteciliğin önemli türlerinden biri. Ancak özellikle son kabine değişikliği sürecinde Türkiye’de kulis haberciliğinin “iflas ettiği” yorumu yapıldı.
Deneyimli gazeteciler Muharrem Sarıkaya, Ayşe Sayın, Deniz Zeyrek ve Özlem Akarsu Çelik ile kulis haberciliğinin nereden nereye geldiğini konuştuk.
Genel kanı, kulis haberciliğinin eski dinamizmini kaybettiği yönünde. Bu gazetecilik türü, mevcut şartlarda yerini ‘demeç haberciliği’ne bırakıyor gibi…
Kulis haberciliği genellikle, parlamentodan veya idareden öğrenilen, resmen açıklanmayan ancak bilinmesinde kamu yararı bulunan bilgilerin okuyucuya/izleyiciye sunulması olarak tanımlanıyor.
Bu gazetecilik pratiği, adını Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) iki tarafında bulunan ‘kulis’lerden alıyor. Siyasetten diplomasiye, yargıdan spora dek birçok alanda kulis haberciliği kamuoyu için önemli bir kaynak. Püf noktası ise karar mercilerinde oturanların perde arkasında konuştuklarının, vatandaşa haber verilmesi.
TBMM’de iktidara ve muhalefet partilerine ait kulislerde gazeteciler, milletvekilleri ve bakanlarla çay-kahve içip sohbet etme imkânı buluyor. Resmi olarak açıklanmayan ancak haber değeri bulunan kimi bilgiler de böylece gazeteciler tarafından öğrenilip, “kulislerde konuşulduğuna göre” veya “kulislerden aldığım bilgilere göre” gibi ifadelerle kamuoyuna aktarılıyor.
Faruk Bildirici: AKP kongresi kulis haberciliğinin iflasını kanıtladı
İktidarın bilgi tekelini daha sıkı elinde tutmasının yanı sıra, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçişle birlikte istişare mekanizmalarının zayıflaması da son yıllarda kulis haberciliğini eski üretkenliğinden uzaklaştırdı. Ayrıca özellikle dijitalleşme ve sosyal medyayla birlikte, haber değeri taşıyan kulisleri gazeteciler üzerinden değil, doğrudan kamuoyuyla paylaşanlar çoğaldı.
Bugün yapılan kulis haberlerinin ise niteliği tartışılıyor. Son olarak kabine değişikliği ile ilgili kulislerin asılsız çıktığını hatırlatan deneyimli gazeteci Faruk Bildirici, hangi bakanların değiştirileceğinin ‘toto’ya döndüğünü belirterek “Açık söylemek gerekirse, AKP’nin 24 Mart’ta yapılan 7. Olağan Büyük Kongresi ‘kulis haberciliği’nin iflasını kanıtladı” diye yazdı.
Bu alandaki haberciliğin dönüşümünü, Ankara başta olmak üzere kulisleri çok iyi bilen tecrübeli gazetecilerle konuştuk. Muharrem Sarıkaya, kulis haberciliğinin gitgide mevzi kaybettiğini ancak hâlâ dinamizmini koruduğunu belirtiyor. Ayşe Sayın’a göre siyasi erk sahiplerini rahatsız ettiği için birkaç medya kuruluşu dışında kurumlar kulis haberciliğine izin vermiyor. Deniz Zeyrek yeni sistemin kulis haberciliğini tamamen ortadan kaldırdığı kanaatinde. Özlem Akarsu Çelik ise tecrübeli gazetecilerin Meclis’ten hâlâ haber çıkarabildiğini söylüyor.
Muharrem Sarıkaya: Haberin hızı, bilginin devresini yaktı
Habertürk yazarı Sarıkaya, kulis haberciliğini, “daha çok idare ve parlamento içinde bilinmeyen veya olası ya da beklentilere dönük olayları önceden tahmin etmek, onların üzerine sondajlama yapmak ve alınan bu sondajlar neticesinde ortaya çıkan verileri sunmak” şeklinde tanımlıyor.
Ona göre Türkiye’de kulis haberciliği 1950’lerden itibaren yavaş yavaş görülmeye başladı. En yoğun yaşandığı dönemler ise 1980’nin ikinci yarısı ile 2000’li yılların ilk 10 yılıydı. Sarıkaya, 2010-2011’den sonra kulis haberciliğinin gitgide mevzi kaybettiğini ancak hâlâ dinamizmini koruduğunu belirtiyor. Değişen haber pratiklerine işaret eden Sarıkaya’ya göre, haber-hız ilişkisindeki değişim de kulis haberciliğini zayıflattı. Şöyle diyor Sarıkaya:
- Haberin hızı, bilginin devresini yaktı. Nasıl ki elektriğin hızı ampulü patlatırsa, haberin hızı da bilgiyi patlattı. Dolayısıyla haber hızlandıkça içinde bilgi azaldı. Haber süratlendikçe duyuruya dönüştü ve o duyuruyu da sunması için zaten gazetecilere ihtiyaç yoktu.
- Kulis haberciliği bizim açımızdan içinde bilgi olana ulaşmaktır. Onun için zaten kuliste çok kişiyle temas edilir, çok kişiyle konuşulur ve sonra bir kanaate varılır. Yani bir kanunun nasıl geçip geçmediği… Tabii şimdi yukarıdan talimat geliyor, “Bu kanun böyle geçecek” diyor, herkes de ona oy veriyor.
- Ama daha önceden bu kanunlar tartışılarak geçtiği için genelde kuliste olan havayı, kuliste olan eğilimleri belirleyip aktarmanız, sizin kesin bir sonuca ulaşmanızı sağlardı. Yani o kulis haberini verirken “bu kanunun çıkma ihtimali yok” derdiniz. Bu şimdi ancak bazen mümkün olabiliyor.
Yöneticiler için haber değil, topluma ‘sürpriz’ vermek önemli
Sarıkaya, son dönemde kulis haberciliğinin tamamen öldüğü yönündeki yaklaşımların da hatalı olduğunu, yalnızca bir örneğe bakılarak büyük bir alanın yok olduğunun söylenemeyeceğini belirtiyor. Bununla birlikte, kulis haberciliğinin geriye düşmesinin nedenlerinden birinin yöneticilerin topluma “sürprizler sunma” eğilimi olduğunu dile getiriyor Sarıkaya:
- Son dönemde belki arkadaşlarımız şöyle bir yanlışa, şöyle bir farklı bakışa sahipler: “Efendim işte kabineyi bilemediniz, o zaman kulis haberciliği öldü.” Yani bütün kulis haberciliği sadece kabineye dayalı bir şey mi veya geçmişte kabine ne kadar yüzde 100 bilindi? Tek bir bakış açısıyla kulis haberciliğinin olup olamayacağını söyleme imkânınız yoktur, bu birincisi.
- İkincisi, evet, kulis haberciliğinde ciddi oranda belki gerilemeler, belki düşmeler oldu. Bunun temel nedeni de sizin önceden bazı şeyleri haber alıp vermeniz, yönetim erkleri açısından onlar için bir sürprizler sunma, topluma sürekli bir sürpriz verme, topluma sürekli bir müjde verme habercilik anlayışının önüne geçtiği için kulis haberciliği ondan uzaklaştırma çabasının getirdiği bir sonuçtur.
- Bu tür şeylerin ortadan kalktığı bir durumda kulis haberciliği de biraz geriliyor. Ama bu, kulis haberciliğinin bittiği anlamına gelmiyor.
Demeç haberciliği, gazetecileri aracıya dönüştürüyor
Sarıkaya’ya göre kulis haberciliğinin gerilemesinin bir başka nedeni, gazetecilerin “başıma bir iş gelmesin” endişesi. Eskiden yanlış bir kulis haberi, bir gazetecinin mesleki itibarını zedelemekle kalırdı. Bugünse böyle bir durumda gazeteci işinden bile olabiliyor.
- Ortada demeç alıp yayma haberciliği varken, gazeteci neden daha riskli olan kulis haberciliğine yönelsin ki? Dolayısıyla siz hele ki bir de mesleki liyakat yerine, ilişki liyakatini öne alıyorsanız; bir bakana yakınsanız, bir partiye yakınsanız, dolayısıyla oradan demeç alma kolaylığına eriştiyseniz, bu, demeç haberciliğini daha kolay kılıyor. O da sizin aslında mesleğinizin önü arkası olan, her şeyi olan haberciliğinizi engelliyor. Yani sizi sadece bir aracı haline dönüştürüyor. Oysa ki kulis haberciliği, sizin mesleki açıdan daha dinamik kalmanızı sağlayan bir şeydir.
Ayşe Sayın: Kulis haberciliği, kaynakla karşılıklı güvene dayanır
Kulis haberciliğini; bir ailenin içinde ne olup bittiğini, asıl konuşulanların ne olduğunu kamuoyuna duyurmaya benzeten gazeteci Ayşe Sayın, bu gazetecilik biçimini, “Resmi ağızlardan açıklanmasında sakınca görülebilen, zaman zaman ya da söylenmek istenmeyen bilgilerin alınarak kamuoyuna duyurulması” şeklinde tanımlıyor. Kulis haberciliğinde kaynakla ilişkinin önemine değinen Sayın şöyle diyor:
- Bir kere güven sağlamanız gerekiyor. ‘Mutlaka yazılmamalı’ dediği şeyi asla yazmamalısınız. Aksi takdirde aynı konuda tekrar bilgi almanız mümkün olmayabilir. Dolayısıyla karşılıklı güvene dayanır. Yani kaynak gazeteciye güvenir, gazeteci de kaynağa güvenir. Bu arada da “Acaba bu özel bilgiyi kaynağım neden bana veriyor” diye sorgulamak gerekiyor. Acaba bunu başka amaçlı kullanabilir mi? Ya da burada bir çıkar mı sağlıyor? Biz gazeteciler olarak buna çok özen göstermek durumundayız, manipüle edilmesine izin vermemeliyiz.
Tek kaynakla konuşarak kulis haberi yapılmaz
Sayın da kulis haberciliğinde, teyit etmenin önemine de şöyle değiniyor:
- Bir kişiyle konuşup haberi yazmıyorsunuz. Birkaç kişiyle check ederek yazıyorsunuz, yani başkalarına da soruyorsunuz benzer soruları. Mesela kişisel görüşü mü? Bu çok önemli. Kişisel görüşse eğer bizler diyoruz ki işte A Partisi’nde bazıları böyle düşünüyor, bazıları şöyle düşünüyor. Yani o bir partinin veya bir kurumun tümüyle kimliğini yansıtmayabilir verdiği o bilgi.
- Dolayısıyla ne yapıyoruz burada? Süzgeçten geçiriyoruz ve doğru mu diye check edip emin olduktan sonra, yine de çok dikkatli ifadelerle yazıyoruz. Nasılsa resmi kaynak değil diye söylemediği bir şeyi eklemiyoruz. Tıpkı resmi ağızlardan yazdığımız haber gibi, kulis haberini de çarpıtmamak durumundasınız.
Kurumlar kulis haberciliğine izin vermiyor
Sayın’a göre kulis haberciliğinin gerilemesinin nedenlerinden biri, kurumların bu haber biçimine artık izin vermemesi. Günümüzde kulis haber çıkarma olanağının çok sınırlandığını söyleyen Sayın şunları ifade ediyor:
- Belki istisna bir iki gazete, kurum dışında kurumlar kulis haberciliğine çok izin vermiyor. Yani mesela benim çalıştığım kurumda kulis haberciliği yayımlanabiliyor ama bir başka gazetede kurumun yöneticisi diyebiliyor ki: “Hayır biz bunu istemiyoruz.”
- Kulis haberciliği çok sınırlı bilgilerle kalabiliyor ya da eskisi gibi yapılamıyor. Çünkü o kulis haberleri, siyasi erk sahiplerini rahatsız edebiliyor. Bu sadece iktidar partisi açısından da değil, emin olun muhalefet açısından da böyle. Elbette iktidarda biraz daha fark edebiliyor, baskı daha fazla olabiliyor kurumlara. Çünkü kontrol etme gücü çok daha fazla ama muhalefet partileri açısından da —ben kendi baktığım alan açısından anlatıyorum— doğal olarak, tepki görüyor bir sürü. Hatta gazetecilere, gazetelere engellemeler uygulanabiliyor.
- Elbette geçmişte de çok sorunlar vardı ama şu anda biraz daha fazla, belki tek parti iktidarının getirdiği bir süreç var ve gazeteciler üzerinde baskılar daha yoğun. Geçmişle karşılaştırıldığında daha az kulis haberciliğinin yapıldığını görüyoruz.
Deniz Zeyrek: Kulis haberciliğinin tamamen ortadan kaldırıldığı kanaatindeyim
Sözcü yazarı Deniz Zeyrek, gazetecilerin eskiye oranla kulis bilgisi alabileceği kanalların azaldığına dikkat çekerken şöyle diyor:
- Biz eskiden Başbakanlık merdivenlerinde oturup başbakanı beklerdik. Başbakanlık koridorlarında dolaşabilirdik, oradaki bürokrasiyle sohbet etme şansımız olurdu. Dolayısıyla oralardan da kulis alırdık. Ya da telefon trafiğiyle, diplomatlarla, birçok alandaki kaynaklarımızla değişik şekilde konuşur, kulis bilgilerini alırdık.
- Ama şimdi bu, yeni sistemle ortadan kalktı. Bir kere her yer kapandı. Yani öyle Cumhurbaşkanlığı’na gidebilmek için önceden birilerine isim yazdırmak gerekiyor, PCR testi bile istiyorlar artık.
Bilginin çıkış şekli takip edilebildiğinden kaynaklar daha çekingen
Zeyrek, bilginin çıkış şeklinin de artık rahatlıkla takip edilebildiğini belirterek haber kaynaklarının kulis bilgi vermekten çekinebildiklerine değiniyor. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin bilginin dolaştığı alanı daralttığını ifade eden Zeyrek şu ifadeyi kullanıyor:
- Gazetecilerin ulaşacağı, bilgi alabileceği insan sayısı da azaldı. Bu nedenle ben yeni sistemin bu kulis haberciliğini tamamen ortadan kaldırdığı kanaatindeyim. Zaten yeni sistem gazeteciliği biraz ortadan kaldırma eğiliminde. Yani daha çok halkla ilişkiler ve propaganda mesleğine dönüştürme çabası var. Onun için kulis haberciliği yerine “Biz hangi bilgiyi verirsek onu yayın” gibi bir yaklaşım söz konusu.
‘Off the record’ ve ‘background’ bilginin farkı
Deniz Zeyrek de Ayşe Sayın gibi kulis haberciliğinde kaynak ile kurulan ilişkinin önemine değiniyor:
- Bir ‘off the record’ vardır, yani yazılmamak kaydıyla söylenenler; bir de ‘background’ bilgi vardır, yani bilginin kaynağını saklarsınız ama bilgiyi kullanırsınız. Gazeteci bunlara uymadığı zaman, haber kaynağı çok kolaylıkla mağdur olabiliyor. Dolayısıyla da bu güven ilişkisini tesis etmek lazım.
- Tabii şöyle bir şey var burada: Haber kaynağı olabilecek insanlar kamuoyunun çıkarını değil; kendilerini atayan, kendilerini belirleyen, o koltuklarda tutan insanların çıkarını düşündüğü için çok da kritik bilgileri paylaşma eğiliminde olmuyorlar. Geçmişte, koalisyon hükûmetleri döneminde ya da bakanlıklarda yöneticiler arasındaki çekişmelerde vs. mutlaka birileri yanlış giden bir şeyleri basınla paylaşma ihtiyacı duyuyordu. Şimdi o alan da daraldığı için “kol kırılsın yen içinde kalsın” yaklaşımı sergiliyorlar.
Özlem Akarsu Çelik: Meclis’ten hâlâ haber çıkıyor
Özlem Akarsu Çelik ise kulis haberciliğini, gazetecinin kaynaklarıyla yıllara dayanan güven ilişkisi esasında yaptığı bir haber biçimi olarak tanımlıyor. Çelik, Türkiye’de gazetecilerin şu an haber kaynaklarına ulaşmakta ciddi sorunlar yaşadıklarına değinerek, gazeteciler üzerindeki baskıya işaret ediyor:
- İktidar partisi ve ortağı tarafından genel başkanların onayı olmadan hiçbir parti yöneticisi, hiçbir gazeteye demeç veremiyor, televizyona çıkamıyor. Hâl böyle olunca iktidar ortaklarına ulaşmak epey zor. Onlar sadece kendi seçtikleri mecralara ve kendi seçtikleri gazetecilere konuşmayı tercih ediyorlar.
- Gazeteci soru sorar, karşısındaki siyasetçi veya bürokrat yanıtlar ya da yanıtlamaz. Yanıtlamaması da haberdir. Bunun dışında özellikle iktidarın kontrolündeki sermaye gruplarının sahipliğinde olmayan medya gruplarında, basın kuruluşlarında gazeteciler iktidar temsilcilerine ulaşmakta zorlanıyorlar. Orada da en önemli, farklı alan Meclis. TBMM’de hâlâ parlamento muhabirleri iktidarın temsilcileriyle, MHP’nin temsilcileriyle, milletvekilleriyle kuliste bir araya gelip onlarla sohbet etme imkânı bulabiliyor. Özellikle son dönem Meclis’i etkisizleştirme çabalarının bir sebebi de budur. Hâlâ Meclis’ten öyle ya da böyle haber çıkarabiliyor tecrübeli gazeteciler.
‘Bir kişinin vereceği kararı kimse kestiremez’
Son dönemdeki kabine revizyonu haberlerinde birçok gazetecinin yanılmasını da yeni yönetim sistemine bağlayan Çelik, şunları ifade ediyor:
- Bir kişinin vereceği kararı, kabine revizyonları da öyledir, kimse öncesinde kestiremez. Eğer bizzat Cumhurbaşkanı’ndan bu bilgiyi teyit ettiremediyseniz —ki o da son dakikada bundan vazgeçebilir— söyleyeceğiniz her şey havada kalıyor. Ya niyet okuyuculuğuna ya bir tahmine dönüşüyor ve bir ‘kabine toto’ oynanmaya başlanıyor. Burada da yanılma payınız tabii ki çok yüksek. Yani burada doğrudan Cumhurbaşkanı’na ulaşıp ya da doğrudan ilgili bakana ulaşıp haber alamayınca, yaptığınız şey çoğunlukla tahminden öteye geçmiyor.
Son bir bilgi: Malumatfuruş’a göre son kabine değişiklikleriyle ilgili tutmayan iddiaları en çok köşesine taşıyan isimlerden biri, Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi. Başlığında “kulis” sözcüğü geçen en fazla köşe yazısına imza atan gazetecilerden olan Selvi’den de bu haberi hazırlarken görüş almak istedik, ancak kendisi dönüş yapmadı.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ANKARA GAZETECİLİĞİ: İNATLA SÜRDÜRÜLEN GELENEK