Söyleşi

Limasollu Naci: Dil öğretiminin, uzaktan eğitimin ve fotoğrafçılığın öncüsüydü

Naci Limasollu'nun bir portre fotoğrafı, gazetelerle ücretsiz dağıtılan bir İngilizce öğretim kitabı ve 1990'larda yayımlanan haber kupürleri bu kolajda görülüyor.
Naci Limasollu'nun bir portre fotoğrafı, gazetelerle ücretsiz dağıtılan bir İngilizce öğretim kitabı ve 1990'larda yayımlanan haber kupürleri bu kolajda görülüyor.
Limasollu Naci, Türkiye’de uzaktan eğitimin öncülerindendi. Yaşar Kemal röportajları için çektiği fotoğraflar gazetelerde yayımlandı. Gazete promosyonları ve TV tanıtımlarıyla markalaştı.
 50 yılı aşkın bir süre boyunca Türkiye’ye yenilikçi yöntemlerle yabancı dil öğretmeye çalışan ve özellikle 1990’lardaki reklamlarıyla hatırlanan Limasollu Naci’yi, ölümünden 28 yıl sonra oğlu ile konuştuk.
Tunç Limasollu, babasının geliştirdiği eğitim yöntemlerinin bugün bile kullanıldığını ve aslında İngilizce’yi “dolaylı” yollardan öğrenmenin daha kolay olduğunu söylüyor.

Türkiye’de gazetecilerin İngilizce sorunundan, salgın günlerinde yaygınlaşan uzaktan eğitim kavramına dek birçok güncel meselenin kesişim noktasında yer alan simge bir isim var: Soyadını (ve sonrasında şirketinin markası olacak lakabını) Kıbrıs’ta 1920 yılında doğduğu yerden alan Naci Limasollu. 1954’te ilk şirketini kuran, Halide Edip’ten Sait Faik’e birçok unutulmaz isimle yolları kesişen Limasollu’nun hayat hikâyesini gelin bir hatırlayalım.

Limasollu Naci’nin hayatı: Simitçilik, öğretmenlik, inşaat işçiliği…

Ailesi o küçükken Türkiye’ye taşınan “Limasollu Naci” lise son sınıfa kadar Antalya’da okur. Yoksul bir çocukluk geçirir. Bu yıllarda simit, çay satar. Tarık Sipahi’nin anlattığına göre lise son sınıfta Afyon’a taşınır ve son sınıfı burada okur. Burada kendisinin İngilizcesi iyi olduğundan okul yönetimi onu öğretmen tayin ederek diğer öğrencilere İngilizce öğretmesi için görevlendirir. Genç yaşta İngilizce dersi verdiği öğrenciler arasında Süleyman Demirel de vardır. Bu yıllarda ninesini ve dedesini kaybeder. Sonrasında İstanbul’a gelir.

Ümit Bayazoğlu 1992 yılında Nokta dergisinde Limasollu hakkında ilginç bilgiler aktarmıştı. Buna göre Limasollu Naci, geçimini sağlamak için gençliğinde inşaat, gemicilik gibi alanlarda işçi olarak ter döker. Bu yıllarda fotoğrafçılıkla tanışır. Sonrasında dağcılık, voleybol ve kayak sporlarıyla artık bilinen bir isim olur. Türkiye’de yaz ve kış turizminin gelişmesi için çabalar. Uludağ’da kılavuzluk yapar.

Yaşar Kemal röportajları için Ege’de fotoğraflar çekti

Lisans eğitimini İngiliz Filolojisi’nde tamamlayan Limasollu’nun hocası Halide Edip Adıvar’dır. Üniversitedeyken geçimini sağlamak için fotoğrafçılığa devam eder. Bu arada eşi Vedia Hanım ile tanışıp evlenir. Zamanı gelince Beyoğlu’nda bir fotoğrafhane açar. 1947’de ise Türkiye’de ilk fotoğraf sergisi açanlardan biri olur.

Limasollu’nun dört yıl sonra Adalet Cimcoz’un Maya isimli galerisinde açılan fotoğraf sergisi de büyük beğeni toplar. Dönemin en önemli yazarları sergiden övgüyle bahseder. Bu isimlerin başında Sait Faik vardır. Artık Limasollu; Yaşar Kemal, Nuri İyem, Oktay Rıfat, Ferdi Tayfur, Melih Cevdet, Metin Eloğlu gibi isimlerle arkadaşlık etmektedir. Yaşar Kemal ile beraber Ege illerinde röportajlar yapıp fotoğraflar çeker. Bunlar gazetelerde yayımlanır.

Limasollu Naci; şair Metin Eloğlu ve Kemal Bekir ile birlikte.
Limasollu Naci; şair Metin Eloğlu ve Kemal Bekir ile birlikte.

Askerliğini Ankara Polatlı’da yapan Limasollu, spor sırasında sakatlanır ve yatağa mahkûm olur. İngilizce’ye esas merakı ve ilgisi o günlerde, bir nevi can sıkıntısından başlar. Mektupla İngilizce öğrenme fikri de işte bu sıkıntılı dönemde ortaya çıkar. Limasollu’nun daktiloyla yazarak geliştirdiği yöntemler bir süre sonra binlerce insana ulaşır ve postayla insanlara İngilizce öğretme yolunda ilerler. O dönemde gazetelerle dağıttığı fasiküller ve sözlükler binlerce eve girmiştir.

İngilizce kampı fikrini de Türkiye’de ilk uygulayan Limasollu’dur. Kastamonu’nun Abana ilçesinde bunu hayata geçirmiştir. Kampları Uludağ ve Antalya gibi yerlerde devam ettirir. Bu faaliyetler daha sonra Türkiye’nin ilk dil dershanelerini doğurur. 1973 yılından sonra ise yurtdışına öğrenci götürmeye başlar. Londra gibi kentlerde dil eğitimi alan öğrencilerin memnuniyeti, bu kampların yıllarca devam etmesini sağlar.

“Sendikalı Yıllar” isimli kitapta Sina Pamukçu, Limasollu’nun şiirler de yazdığını belirterek ilginç bir anekdot aktarır. Buna göre Limasollu’nun o dönemde çeşitli dergilere yolladığı şiirleri bazen yayımlanmaz. Bunun üzerine Limasollu, şiirlerini İngilizce mahlaslarla gönderir, “çevirmen” olarak ise gerçek ismini yazar. Daha önce reddedilen şiirler, şairi yabancı sanılınca yayımlanmıştır.

Ömrünün son beş yılını koroner damar tıkanıklığı gibi rahatsızlıklarla geçiren Naci Limasollu, 12 Mayıs 1992’de bir kalp krizi sonucu Bodrum’da hayata veda eder.

Fotoğraf kabininde ‘şipşak’ fotoğrafçılığı

Naci Bey’in oğlu Tunç Limasollu, babasının yabancı dil serüveninin tamamen bir tesadüf olduğunu söylüyor. Onun İngilizce’yi seçmesinden ziyade, İngilizce’nin onu seçmesi söz konusu.

Yedek subayken geçirdiği diz sakatlığının imkânsızlıklar nedeniyle tedavi edilemeyip kemik tüberkülozuna dönüşmesiyle iki yıl bacağı alçıda, sırt üstü yatmak zorunda kalması Naci Limasollu’nun hayatını değiştirmiş.

Babasının aslen fotoğrafçı olduğunu vurgulayan Tunç Bey şunları söylüyor:

“Foto kabinlerini bilirsiniz. İçeriye girip fotoğraf çekiyorsunuz. O dönem 6-6 fotoğraf makinesi dışında bir makine yoktu. Babam İzmir Fuarı’nda bir mekanizma oluşturmuş. ‘Aynaya bak, fotoğrafını çek’ şeklinde. Kişi giriyor kabine, aynaya bakıyor ve fotoğraf çekiyor. Sistem tamamen 6-6’lık fotoğraf makinesi sistemi. ‘Şipşak’ fikri de ordan doğmuş. Aynı sistemi sonra İstanbul’da devam ettirmiş. O üniversitede öğrenciyken masrafını çıkartmak için yarattığı bir düzen.”

Mektupla eğitimde Amerikan dergilerinden esinlendi

Ama sonra askerlikte geçirilen spor kazasıyla gelen değişim… Tunç Limasollu bunu şöyle anlatıyor:

“Babam ne yapacağını düşünürken o zamanki Amerikan dergilerinden esinlenerek ‘mektuplu öğretim’ sistemini planlıyor. O zaman imkânsızlıklar içinde, yatakta kucağında daktilo ile ilk derslerini yazıyor. Bunlar haftalık fasiküller halinde gazetede çıkan ilanlardan kayıt olan kişilere gönderilmeye başlanıyor. Bu tabii her ne kadar yurtdışından esinlenilmiş olsa da Türkiye için çok yeni bir hamle o zaman. 1954-55 yıllarında üç beş kişi derken 1956-57 yıllarına varıldığında 3.000’e kadar çıkıyor abone sayısı. Ben de 1952 doğumluyum… Tabii o dönem başka bir imkân yok. Dershane diye bir şey de yok. Bu, ülkenin geneline İngilizce’nin yayılabilmesi için bir fırsattı. Tabii bu çok güzel bir atılım oluyor.”

‘İnsanımızın yabancı dili geç öğrenmesi doğal’

Peki, tüm bu deneyimlerin ışığında, Türkiye’de neden hâlâ yabancı dil sorunu var? Tunç Limasollu şu cevabı veriyor:

“Bizim Türkler olarak Avrupalılardan daha zor İngilizce öğrenmemizin çeşitli nedenleri var. Asıl sebep gramer yapısının İngilizce’ye ters düşmesi. Biz Ural-Altay dil ailesinden, İngilizce ise Anglo-Sakson dil ailesinden. Bizde özne başta, fiil sonda ama İngilizce’de özneden sonra fiil geliyor. Bu önemli bir farklılık. Ama bir Alman veya Fransız İngilizce öğrenirken yapı aynıdır. Kelimelerin de birçoğu benzer. Bir Fransız İngilizce’yi iki ayda öğrenirken bizim iki senede öğrenmemiz doğal aslında. Biraz da insanımızın çok hareketli, dışa açık bir yapıda olması lisana odaklanmasını zorlaştırıyor çalışma esnasında. Çalıştıktan sonra oluyor.”

Dil öğreniminde doğrudan ve dolaylı yöntemin farkı

Babasının kullandığı yöntem ve teknikleri anlatan Tunç Bey, o dönemde özellikle bugünkü “speaking” (konuşma) kafelerinin ve çevrim içi eğitimlerin olmadığına vurgu yaparak konuşuyor:

“Babam her türlü aktivitenin öğrenmeye faydalı olduğunu düşünürdü. Bu ‘direct’ [doğrudan] ve ‘indirect’ [dolaylı] metot meselesi… Biliyorsunuz dil, ‘direct’ metotla öğretiliyor. Babamın kendine has metodu ise ‘indirect’ metottu. Şöyle derdi: ‘Direct metot, vakti çok, aklı az kişiler için. Yani çocuğun İngilizce’yi kendi anadili gibi öğrenmesi. Çocuğun vakti çok, tekrar ede ede öğrenecek. Fakat tahsilli, kendi ana dilini iyi bilen bir insanın aslında vakti az, fakat kendi dil bilgisinden istifade ederek dil öğrenebilir.’ Mesela babam formüle ederdi ‘tense’leri [zaman kiplerini]. Nasıl öğrenilmesi gerektiğine dair şemalar hazırlardı. O öğretim tarzının vakit kazandırdığını, o şekilde öğretilirse daha hızlı ve kolay öğrenileceğini söylerdi. Hakikaten o metot hâlen çok beğeniliyor. Bizim gramer kitapları hâlâ babamın yazdığı gramer kitapları üzerinden gidiyor. Kitaplar, bugün hâlâ o sistemi öğretiyor.”

1980’lerden itibaren mobil cihazda sesli eğitim verdi

Uzaktan eğitimin en yaygın mecrası artık mobil cihazlar. Sesli içerikler de bugün podcast gibi yeni formatlarla yaygınlaşıyor. Limasollu Naci ise 1980’li yıllardan itibaren yaygınlaşan Walkman’i Türkiye’de eğitim amacıyla kullanan öncü girişimcilerdendi.

Tunç Bey, gazetelerin kuponla Walkman verdiği bir dönemde bu yeni mecrayı kullanmaya babasını kendisinin ikna ettiğini söylüyor. “Hepsi birbirinin arkasından geliyor… Gençler çalışmak için illa masaya oturmak zorunda değildi. Bugünkü online İngilizce’nin getirdiği serbestliğin, rahatlığın o dönemki versiyonuydu Walkman. Çok da beğenilmişti ve başarılı olmuştu” diyor.

İngilizce kampları fikri de Tunç Limasollu’dan çıkmış. Bu konuda şunları söylüyor:

  • Babam “Dil ile birlikte genel kültürün öğrenilmesi de çok faydalı” derdi. Kastamonu Abana’ya ya da İngiltere’ye gelen çocuklar düşünün. O zamanlar otobüsle giderdik. Bütün İtalya’yı, Paris’i, Venedik’i görerek birer gün kalarak İngiltere’ye giderdik. 12 yaşında ailesinden ayrılıp gelen bir çocuk, sanki 16 yaşında dönerdi. O kadar yararlanırdı. Hepsinin kendine güveni gelirdi İngilizce’nin yanında. Bunlar hep girişimle ilgili takdir edilmesi gereken cesur işlerdir.
Naci Limasollu, Antalya Konyaaltı’nda 1962’de düzenlediği yaz okulunda İngiliz öğretmenler ve Antalyalı öğrencilerle.
  • Mesela İngiltere’de karavanda kalırdık. Karavan kamplarında animasyon şovlar vardır. Orada klasik İngilizvâri tatiller olurdu. Biz orada kalırdık. Orada öğrenciler hem İngilizlerle haşir neşir oluyorlar, fakat oradaki İngilizler de yabancıları görmeye çok alışık değiller. Orta sınıf halkının tatil yaptığı yerler. Türkiye’de turist nasıl ilgi görüyorsa, bizim çocuklar da orda öyle ilgi görürdü. Bir yandan da ders yapıyorduk. Yemeğimizi kendimiz yapardık. Türkiye’den aş götürüyoruz. Karavanda pişiyor yemek. Tabii pilav en çok yenen yemeklerdendi.

‘Şimdiki okul kitaplarını beğeniyorum’

Bugün okullarda verilen İngilizce eğitimi hakkında da konuşan Tunç Limasollu’ya göre eskiden Türkiye’deki eğitim sisteminde sadece sınıf geçmeye yönelik bir İngilizce eğitim modeli uygulanıyor, öğrenciler dil öğrenmeye özendirilmiyordu. Tunç Bey, “Ama şimdi sistem bayağı değişti. Okul kitaplarını beğeniyorum. Daha renkli, çocukların lisana daha eğileceği şekilde hazırlanıyor” diyor.

Dil eğitiminin yanı sıra iletişim fakültelerinin müfredatı da, hem öğrenciler hem de gazeteciler arasında tartışılmaya devam ediyor.  TGS Akademi Direktörü Orhan Şener’e göre İngilizce, hele ki dijital çağda tüm gazeteciler için artık temel bir gereklilik. Gazetecilerin en azından orta seviyede İngilizce bilmesi gerektiğini söyleyen Şener şöyle devam ediyor:

Orhan Şener: Gazetecilerin en azından orta seviyede dil bilmesi lazım

“Özellikle gazetecilik faaliyeti yürütenlerin en azından orta seviyede öğrenmeleri lazım. Bunu, ‘kardeşim nasıl bilmezsin’ şeklinde bir elitizm ile söylemiyorum. Olabilir, bilmeyebiliriz. Zaten Türkiye’deki eğitim sistemi eksik ve para vermeden İngilizce öğrenmek zor. Ama zorluklara rağmen internette birçok ücretsiz kaynak da var. Bunlardan yararlanılabilir. Mesela biz TGS Akademi’de İngilizce Haber Analizi eğitimleri yapıyoruz.”

Şener’in derslerine katılanlar bilir. Her pazartesi verilen iki saatlik eğitimlerde İngilizce güncel haberler inceleniyor. Uluslararası medya kuruluşlarının o habere nasıl yaklaştığı, dil kullanımları ve haberdeki arka plan bilgisi gibi unsurlar uzman konuşmacılarla etkileşimli bir ortamda masaya yatırılıyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – TGS Akademi’nin “İngilizce Haber Analizi” atölyesinde yeni sezon başlıyor. Kayıt olmak ücretsiz, yer sınırlı:

Şener’e göre dil bilmeyenler ikincil kaynaklar üzerinden ve gecikmeli bir şekilde dünyadaki olaylardan haberdar oluyor. Dünya gündemi hızlı değiştiği için aslında dil bilmeyenler bir yerde gündemi ıskalıyor:

  • Bilginin ekseriyeti İngilizce. Mesela dünyada bir kitap çıktı: ‘Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital’ diye. Fransızca’sıyla beraber İngilizce’si de piyasa sürüldü. Bu çıktığında haberler yapıldı, tartışıldı vs. İngilizce bilmiyorsanız bununla ilgili konuşulanlara hem geç ulaşıyorsunuz, hem de ikincil kaynaklardan ulaşıyorsunuz. Aslında dünyanın gündeminin dışında kalıyorsunuz.

Türkiye, haber gündemi olarak dünyanın merkezinde değil

  • Biz Türkiye’yi jeopolitik konumundan vs. ötürü çok merkezi sanıyoruz ama son tahlilde dünya gündemi Britanya, ABD, Avrupa vs… Türkiye’nin ne konuştuğu pek kimsenin umrunda değil. O yüzden aslında haber gündemi olarak dar ve marjinal bir yerde kalıyoruz. Çok uzakta değiliz, ama genel olarak uzakta kaldığımızı söyleyebilirim.

Şener’in üzerinde durduğu diğer bir nokta ise haberlerdeki çeşitlilik. Pek çok uluslararası yayın organı geniş bir çeşitlilikte haberler üretiyor. Farklı dallarda üretilen haberlerin gazetecilik faaliyetini zenginleştirdiğini kaydeden Şener sözlerini şöyle noktalıyor:

“Çeşitlilikten de uzak kalıyoruz. Bugün The Atlantic, Economist vs. okusaydık kültür, sanat, sağlık, ekonomi, bilim… Birçok alanda birçok şey öğrenirsiniz. Ama Türkiye’de hep bir kısır ideolojik angajman içinde tartışılıyor ve safları sıklaştırmak için daha çok politik tutum belirleyici oluyor. Dünyada üretilen içeriğin neredeyse yüzde 90’ı İngilizce. Özetle marjinal kalıyorsunuz. Türkiye’de bir şeyler yapabilirsiniz ama zor olur. Dünyada değişen akım ve dilden uzak kalırsınız. Temel referans kaynaklarından uzak kalırsınız. Gündemi, bilgiyi geç alırsınız.”

Maaz İbrahimoğlu

Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Taraf gazetesi, Milat gazetesi, Gerçek Hayat dergisi, Nokta dergisi gibi basın yayın organlarında çalıştı. Radikal başta olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalışmaları yayımlandı.

Journo E-Bülten