Gusto

Urla Ot Festivali: Egeliler yaşıyor!

Mart Dokuzu Ot Festivali 7’inci kez yapılıyor Urla’da. Doğal Sofra Urla, Urla Belediyesi ve İzmir Büyükşehir’in organize ettiği festival, dün Eski Tamirhane’de gerçekleşen paneller ve yemek atölyeleriyle başladı. Bugün ise Özbek’te ‘ot toplama’ etkinlikleriyle sürüyor.

Doğal Sofra Urla’dan Bilge Bengisu Öğünlü’nün yönettiği panelde Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Ümmühan Tibet zeytinyağı konusunda önemli bilgiler verdi. İzmirli gurme ve eğitmen Ahmet Güzelyağdöken ot ve zeytinyağı birlikteliğini anlattı.

Şef Osman Sezener ise, bir köşeye kurulan mutfakta, arapsaçı yemeklerine çok farklı yorumlar getirdi.

Şahsen benim en çarpıldığım denemesi, ‘arapsaçı dondurması’ oldu. Arapsaçı, keçi sütü, krema ile yapılan bu dondurmaya, bir de pancar kıtırı eklenince şahane bir şey olmuş. Üstüne iki üç damla zeytinyağı gezdirildiğini de belirtelim.

Ama biz şimdi Ege otlarının modern yorumlarından önce klasik durumlarına bakalım.

Biz Ege canlıları (Kıyı Egeliler, Girit kökenliler) ‘ot’ diyoruz kısaca. Dünyanın en güzel yemekleri ve salataları yapılıyor bunlardan.
Onları biraz tanımaya ne dersiniz?

Bu yılki Ot Festivalinin kraliçesi ‘arapsaçı’ denilen ot… Bir diğer adı ‘sıra otu.’

Arapsaçı mucize bir bitki.

Şayet kuru fasulyeyi ya da nohutu, arapsaçı eşliğinde pişirirseniz, bir tencere bile yeseniz gaz diye, hazımsızlık diye bir probleminiz olmuyor.

Çok değişik, çok kendine has bir tadı, nefis bir kokusu var bu bitkinin. Görünümü dereotuna benziyor ama tadı ve işlevi çok farklı.

Arapsaçı ve kuzu eti, bir arada dünyanın en muhteşem yemeğini oluşturuyorlar.

Diğer otlara da bir bakalım: Şu sıralar tam sarmaşık mevsimi mesela. Sarmaşık iki tip oluyor. Biri tatlı, ki bu yabani kuşkonmaz (tilkişen de deniyor)… Diğeri acı, biz Girit kökenliler avronez diyoruz, Ege’de sarmaşık olarak geçiyor. Her iki tipin de kavurması şahane. Yumurtayla kavrulmuş hali daha da şahane. Elbette zeytinyağında!

Turp otu, hardal otu, şevketi bostan, labada, körmen denilen yabani sarımsak, kuzu kulağı, ebegümeci, ısırgan otu, radika (karahindiba)… Say say bitmez.

Bunların kimi haşlanır salatası olur, üstüne bol zeytinyağı limon dökülür yenir (misal radika, turp otu), kimi yumurtayla kavrulur (sarmaşık, körmen), kimi ise kuzu etiyle pişirilir yemeği yapılır (şevketi bostan, arapsaçı, ebegümeci).

Hem bizim ülkede hem dünyada epeydir bir ‘sağlıklı beslenme’ trendi var biliyorsunuz. İnsanlar artık hem uzun, hem sağlıklı yaşamak istiyorlar. Bu nedenle iyi beslenmek, ‘doğal’ şeyler yemek istiyor.

Nedir doğal? Gayet basit: Doğanın bize sunduğu gibi saf, katkısız, kimyasal zımbırtısız besin maddeleri.

Endüstriyel beslenme buna izin vermiyor maalesef. Paketlenmiş ve işlenmiş gıdalar ucuz ucuz satılıyor. İnsanlar tembelleşti, hiçbir şey üretmek, hiçbir şeye emek vermek istemiyorlar.

Ve acı gerçek: Türkiye çok kötü besleniyor.

Bilgisizlik, umursamazlık ve yoksulluk, kötü beslenmenin en büyük üç nedeni.

Türkiye’de bilinçsiz ve kötü beslenme yüzünden kanser vak’aları katlana katlana artıyor. Şeker hastalığı ve tansiyon ise artık ailenizin hastalıkları!

Gerçekten çok yazık! Çünkü Türkiye doğal beslenme için bir cennet(ti). Üstelik bunca doğa kıyımına, bunca betonlaşmaya rağmen, doğa hâlâ nimetlerini sunuyor bize, hâlâ pes etmiyor.

En azından Egelilere! Zavallı İstanbul bir beton cangılı artık. Ege’de ve Türkiye’nin diğer yerlerinde ise hâlâ bir miktar doğa var. Betonlardan kaçıp sığınabildiğiniz.

Gurme Ahmet Güzelyağdöken halimizi çok güzel özetledi panelde: “O kadar çok şeyi olan bir ülkeydik ki, hiçbir şeyin kıymetini bilemedik. Gastronomi olayı bizde zaten vardı, yeni bir şey değil ki!” dedi.

Durum bu kadar basit ve acı işte!

Hiçbir şeyin kıymetini bilemedik.

Ve bugün buğdayını, pirincini bile ithal eden bir ülkeyiz.

Zeytin ağaçları en büyük servetimiz ama bıkmadan usanmadan (yeni yasalarla) yok edilmeye çalışılıyorlar.

Halkımız da bu konuda çok bilinçsiz.

En sağlıklı yağ olan zeytinyağını (üretici bir ülke olarak) bol bol kullanmamız gerekirken, evlerde mısır yağı, ayçiçeği yağı, margarin vs kullanılıyor hâlâ.

Zaten zeytinyağı söz konusu olduğunda ürkünç bir bilinçsizlik hakim ortalığa.

Ama beni en çok öfkelendiren, insanlara zeytinyağı adı altında başka başka yağların satılması. Yani, insanların aldatılması.

Nasıl önlenecek bu işler? İyi zeytinyağını sahtelerinden nasıl ayırt ederiz? En doğru nasıl tüketiriz?

Bu da ayrı bir yazı konusu olsun.

Doğanın kıymetini bileceğimiz günlere diyelim o hâlde, umudu yitirmeyelim.

Dünyanın en güzel sofraları bu ülkede. Kıymetini bilelim.

Neslihan Acu

İstanbul'da doğdu, 1995'ten bu yana İzmir'de yaşıyor. Boğaziçi Üni. Mühendislik Fak. mezunu. Gazeteciliğe İzmir Life dergisinde röportajlar yaparak başladı. Medyatava'da üç yıl medya yazıları, Yeni Asır'da dört yıl köşe yazıları yazdı. Yayımlanmış yedi romanı var: Meltem K'yı Kim Öldürdü, Kadından Donkişot Olmaz, Ne Güzel Bir Hiçlikti Aşk, Kuzgunun Şarkısı, Artık Ayrılsak Diyorum, İyi Tanrının Çocukları, Z Yalnızlığı.

Journo E-Bülten