YouTube’daki spor kanallarının sayısı ve etkisi, artık TV ile yarışıyor. Yeni medyanın geleneksel medyadan en önemli transferi sayılabilecek futbol yorumcusu Mehmet Demirkol ile bu dönüşümü konuştuk.
“Ana akım medyada kriz var” diyen Demirkol, geleneksel televizyonculuğun YouTube’dan farkını vurgularken bu iki mecradaki içeriklerin giderek birbirine yaklaştığını söyledi.
Tüketici alışkanlıklarının değiştiğini ifade eden Demirkol, “Ben mesleğe girmeden önce bu işin starları muhabirler, yazarlardı. Şimdi muhabir ile ulaştırmada çalışan, benzer parayı kazanıyor” dedi.
Gazete Pazar, Yeni Binyıl, Radikal, Milliyet ve Fanatik’te spor yazarlığı yapan Mehmet Demirkol; NTVSpor, CNN Türk ve beIN Sports kanallarında da görev aldı. Yıllardır Türkiye’nin en popüler futbol yorumcularından olan Demirkol geçen yaz Socrates Dergi’nin YouTube kanalına transfer oldu. Televizyonlardan gelen tekliflere rağmen bu yaz Socrates ile sözleşmesini yenileyen Demirkol, Journo’nun sorularını şöyle yanıtladı:
Gazetelerdeki kriz, televizyonlara sıçradı
YouTube’da özellikle son iki sene içinde spor kanallarının sayısı hızla yükseldi. Sayıdaki bu artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sadece Türkiye’de olduğu kanaatinde değilim. Genel olarak dünyada ana akım medyada bir kriz var. Bu gazetelerle başladı ilk. Sonra da görsel medyaya sıçradı. Bunun çeşitli sebepleri var tabii. Yeri dar televizyonların ve gazetelerin öncelikle. Her fikre yer verecek pozisyonları yok. Dolayısıyla biraz işlevini yitirdi gibi.
Bu, dünya tarihi boyunca olan bir şey. Sinemanın bitip tiyatronun krize girmesi gibi, televizyon çıkınca sinemanın krize girmesi gibi… Yani bu da doğal gidişatın bir parçası zannediyorum. Tam oturmuş da değil, arayış var. Yani bu YouTube’a geçen herkes büyük başarılar sağlayacak demek anlamına de gelmiyor. Elenen de çok olacak. Belki biz de eleneceğiz. Çünkü tüketim alışkanlıkları değişiyor ve bunu yakalamak kolay değil. Türkiye’nin kendi adına yaşadığı da bir kriz var.
‘İzlenmeler düştü, reytingler güvenilir değil’
Televizyonda artık spor ve yorum programları ya da spor kanalları izlenmiyor mu eskisi kadar?
Eskisi kadar değil tabii, gittikçe düştü. Bir düşüş var. Buna hiç kuşku yok. Ama ben reyting ölçümlerinin sağlıklı yürüdüğünü düşünmüyorum. Kimsenin de düşündüğünü düşünmüyorum. Eskiden mesela TRT’de ‘Stadyum’da çalışırken program ikinci olduğunda karalar bağlardık. Program blok halinde birinci olurdu her pazar akşamı. Şimdi 40-50’ye girdiği zaman herkes göbek atıyor. Bir, izlenmeler düştü. İki, güvenilir değil.
Bu yaz YouTube kanallarının transfer olarak sadece yorumcu değil, televizyon kanallarından muhabir transfer ettiğini de gördük. Hatta müdürler de YouTube’a geçiş yapıyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Ben bunları öyle çok önemli transferler olarak görmüyorum. Yanlış anlaşılmasın, o arkadaşlar önemsizdir demek istemiyorum. Televizyonu tamamen bırakıp YouTube’a geçenleri önemsiyorum. Onları birbirinden ayırmak lazım, televizyonda da çalışıp YouTube’da ek iş olarak yapanlar ile tamamen YouTube’a geçenler…
TV’den getiri yüzde 10, YouTube’dan yüzde 50
Biraz övünmek gibi olacak ama herhalde kendi isteğiyle televizyonu bırakıp YouTube’a geçen ilk benim bütün medyada. Iskaladığım varsa kusura bakmasın ama genelde ikisini birlikte götürüyorlar. Tamamen buraya geçenler de oldu benden sonra zannediyorum, belki benden önce de vardı, şimdi kendimi bu kadar da önemsemeyeyim. Bu yaz da kontrat yenilemeden önce de, yeniledikten sonra da hemen hemen bütün kanallardan ciddi büyük teklifler de aldım.
YouTube’da bir büyüme var. Bunun sebeplerinden biri de şu. Televizyonlar ve gazeteler çok hantal. Yani hantallıkları şundan kaynaklanıyor: Ben mesleğe girmeden önce bu işin starları muhabirler, yazarlardı. Artık, televizyona girdiğin zaman CEO’lar, finans direktörleri, insan kaynakları uzmanları asıl parayı kazananlar oldu. Muhabir en az para kazanan eleman oldu. Muhabir ile ulaştırmada çalışan, benzer parayı kazanıyor. Dolayısıyla reklamdan ya da satıştan gelen geliri, paylaşım konusunda başrollerde bir değişim var. YouTube kanalları bu konularda daha paylaşımcı. Kazandığının yarısını muhabire ya da yorumcuya verebiliyor. Bunun, televizyonlarda tam tabloyu bilmesem de, yüzde 10’un üzerinde olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla ekonomik bir tercih aynı zamanda.
‘YouTube seyircisine yapmadık, kendi seyircimizi YouTube’a çağırdık’
İkisinde birden program yapmak iki mecrayı da beslemiyor mu?
Doğru tabii besliyor. Sonuçta bu bir araç. Ben ‘Ciddiyetten Uzak’ı Irmak’la yaparken amacımız şuydu. YouTube belli bir yaşın altının sürekli takip ettiği bir mecra idi. O zamanlar ben 24 diye bir sınır koymuştum. 2016’da, 24 yaşın altı televizyon izlemiyordu, üstü de YouTube’a bakmıyordu. YouTube’a geçenler 24 yaşın altını yakalamak için giriyorlardı. Benim öyle bir şey yapmam mümkün değil. Benim çocuklarıma kendimi seyrettirmem zor. ‘YouTube’a gelmeyen 24 yaş üstünü acaba oraya çekebilir miyiz’di bizim amacımız. YouTube seyircisine yapmadık. Kendi seyircimizi YouTube’a çağırdık. Bugün daha geçişken, ben de seyretmiyordum eskiden YouTube. Daha önce kitap okurken uyuyordum, şimdi YouTube dinlerken uyuyorum.
BeIN’den ayrılma nedeni: ‘Hakikaten yıpratıcı oluyordu’
Yayıncı kuruluşta yorum yapmakla, YouTube’dan yayın yapan bir programda yorum yapmanın arasında nasıl farklılıklar var?
NTV Spor’dan ayrıldıktan sonra televizyona dönmeye çok niyetim yoktu. Ciddiyetten Uzak’ı da yeni bitirmiştik. BeIN’in başındaki Youssef çok ısrar etti. Üç kez reddettim. BeIN öyle başladı. Sevgili Murat Caner ile iki sene program yaptık. BeIN’den ayrılma nedenim biraz daha özgür olmak. Söylediklerim anlamında değil. BeIN’de mutsuzluğum söz konusu değildi. Çok fazla program vardı ve daha fazlasını istiyorlardı. Ama yani haftada 5 program, bazen hafta sonu da program. Hakikaten yıpratıcı oluyordu. Eninde sonunda konuştuğunuz 4 tane takım yani zaten tekrarlayıp duruyorsunuz. “O gelir mi bu gider mi?” Biraz ondan çıkmak istedim. Geçen sene çok sıkı bir fikstür olduğu için çok program yaptık ama bu sene daha gevşediği için haftada iki ya da üç programla zamanı geçireceğim. Amaç da buydu.
‘YouTube çok çıplak bir yer’
Bir de şöyle bir durum var: YouTube çok çıplak bir yer. Ben BeIN’de iki sene çalıştım ama reyting nedir bilmiyorum, iyi seyredildiği söyleniyordu, görmüyordum ben onu. Burada öyle değil, burada anında görüyorsunuz ne kadar seyredildiğini, o heyecanlı bir şey mesleki açıdan. İzlensin diye şebeklik yapmıyorsun ama izlendiği zaman da mutlu ediyor tabii.
YouTube’da yayımlanan bir içeriğin televizyondan farkı da videonun altına yapılan yorumlar. Bunlar sizi etkiliyor mu?
Etkilemez olur mu, o yüzden okumuyorum. Ben hiçbir yorumu okumam. Ama benim için sağ olsun okuyan yakınlarım var. Dikkate alınması gereken eleştirileri hemen iletiyorlar. Çünkü orada taraftarlıktan o anlık heyecanla yapılan eleştiriler. Ben de taraftar olsam ben de yapabilirim. Onlara kafayı takarsanız ayarınız bozulur. Ama yani “İşte burada bunu söylemiştin, şimdi çelişkiye düştün” gibi şeyler olabilir. Mesleki açıdan düzeltmen gerekiyorsa düzeltirsin. Ya da teknik konularda yorumlar geliyor. Onlara önem veriyoruz.
Socrates Dergi’nin YouTube kanalında Mehmet Demirkol ile Karşı Karşıya’nın son bölümü:
‘Takipçilerimin yaklaşık yüzde 95’i erkek’
YouTube’da programlarında ekran önündeki isimlere bakarsak cinsiyet eşitliği açısından (Socrates’te az da olsa kadın moderatörlerin sunduğu programlar da var tabii) nasıl değerlendirme yaparsınız? YouTube bu eşitliği sağlayabilme açısından uygun bir alan değil mi?
Kolay değil anladığım kadarıyla. Bu böyle bir alışkanlık. Benim mesela Twitter ve Instagram takipçilerimin cinsiyet oranlarına bakıyorum, yaklaşık yüzde 95’i erkek. Bu anneden oğula, anneden kıza geçen bir özellik değil de, babadan oğula geçen bir özellik Türkiye’de.
İzleyici açısından bir alışkanlık var galiba. Yoksa ben söylenene bakarım, söyleyene bakmam. Zannediyorum böyle bir durum var. Erkek seyirci çok fazla, onların da böyle bir alışkanlığı var. İş başvurusu açtığımızda da çok büyük oranda erkek geliyor. Kadın çok az. Basketbolda mesela o kadar değil. Basketbola daha fazla kadının ilgi gösterdiğini, hem izleyici hem profesyonel çalışan olarak daha fazla görüyoruz. Ama futbolda böyle bir şey var.
İnternet ve YouTube’da spor içeriklerin artışı, ilerleyen zamanlarda ana akım medyanın işlerini bitirir mi, bugünkü yerini sallar mı?
Ana akım medya sadece buradan sallanmıyor. Netflix’ten, Amazon’dan da sallanıyor. Canlı yayınların oraya geçmesi söz konusu. Bu konuda sözleşmeler yapılıyor. Biraz da restorandan Nusret’in hamburgercisine geçiş gibi…
Mobile geçiş: ‘Elinizdeki bir tuşa bakıyor iş artık, önemli olan içerik’
Biraz birbirine geçeceğini düşünüyorum. Bu konuda şunu önemsiyorum. Kaç kişi YouTube’u televizyondan değil de telefondan izliyor? Buradaki oran gittikçe artıyor. Buradaki oran arttıkça da elinizdeki bir tuşa bakıyor iş artık. Yani televizyon ile YouTube birbirine geçecek. Ben bazen bir şeyler seyrederken Netflix’ten mi, YouTube’dan mı, Amazon’dan mı, Digitürk’ten mi seyrettiğimi unutuyorum ve yanlış kumandaya basıyorum.
Önemli olan burada içerik. Televizyonların içerik anlamında YouTube’a yaklaşacağını, YouTube’un da içerik anlamında televizyonlara yaklaşacağını görüyorum biraz. Ama her tüketiciye ayrı ürün olduğu da kesin. Şu anda tahmin edemiyorum. Tahmin edenlerin de, fütüristlerin de çok isabetli atışlar yapabildiklerini görmedim bugüne kadar.
“YouTube içerikleri biraz ‘konuşan kafalar’ şeklinde devam ediyor”
Yeni açılan YouTube spor kanallarının sizce televizyon medyasındaki içeriklerden farklılaşabildikleri noktalar var mı?
YouTube içerikleri biraz “konuşan kafalar” şeklinde devam ediyor. Demin bahsettiğim organizasyon, televizyonlarda hantal ama bir taraftan da çok büyük ve imkânları daha geniş. Dolayısıyla bir belgesel yapmak onlar için daha kolay oluyor. Ya da derinlemesine bir haber dizisi yapmak, gidip röportajlarını yapmak… Bu masraflar onlar için çok bir şey ifade etmeyebiliyor ama bunlar YouTube yatırımcıları için büyük paralar. Televizyonun bir avantajı var ama bunu kullanamıyorlar. Daha basit, elektrik parasına üç tane adamı oturtup “konuşan kafalar” programcılığı daha kolaylarına geliyor. Daha ucuz, daha kolay, arkasında çalışması daha düşük…
Halbuki bir Mersin İdmanyurdu belgeseli yapmanız gerekse oradaki muhabirin kapasitesinin yeterli olması lazım, kameramanın sanatsal bir bakış açısı olması lazım. Daha iyi üniversitelerin daha iyi öğrencilerini istihdam etmeniz lazım ama öyle bir para vermiyorlar. Bunun değerli olduğu anlaşıldığında, belki böyle yatırımlar yapan birileri çıkar ve televizyonlar yeniden bugünkü şekliyle olmasa bile ağırlıklarını koyabilirler.
Reyting, reklam pastası ve tekelleşme sorunu
Bunun için öncelikle gerçek bir serbest piyasanın olması lazım; reytinglerin doğru ölçülmesi, reklamın âdil dağıtılması lazım. Bugün bu durum yok. Açık konuşmak gerekirse, belli bir medya zaten hiçbir şey yapmasa da reklamın belli bir bölümünü toparlayabiliyor.
Bugün itibarıyla bu tip bir çabaya girmenin bir manasını görmüyordur muhtemelen medya üzerine yatırım yapacak olanlar. Ama o gün geldiğinde… ki o gün gelecek muhtemelen dünyanın tamamı için. Çünkü insanlar gerçek bir şeyler görmek isteyeceklerdir. Bunun bir açlık olarak net olduğunu görüyorum. O zaman iş değişebilir, yeniden bu dev kuruluşlar ya da yeni çıkacak devler daha derli toplu işler yapabilir.
‘Oturduğu zaman daha derli toplu bir habercilik ve yayıncılık göreceğiz’
Burada bir tekelleşme riski var tabii. Tıpkı Netflix’te olduğu gibi. Yani bir belgesel yapıyor adam, Saddam’dan bahsederken ABD’nin A’sı geçmiyor. Herkes onu seyredip ‘Aaa Saddam böyle bir adammış’ diyor. Burada “Aslında öyle değil, böyle” diyen birileri de çıkacak.
Bu bir geçiş süreci ve bu süreçlerin çok ciddi çalkantıları olur. Burada da sosyal medya ve YouTube’un hükümranlığını ilan etmesi sonrası tabii çalkantı ortaya çıktı. Oturacak bir yerde. Oturduğu zaman da daha derli toplu bir habercilik ve yayıncılık göreceğiz. Son olarak da YouTube’da abone olmayı unutmayın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – YOUTUBE’DA GAZETECİLİK