Gelecek TEKNOLOJİ

Neuralink ve deri altı implantlar: “Yeni medya” mı?

Yapay zekânın ardından tüm dünyanın konuşacağı ve medyayı da etkileyecek teknoloji devrimini, “Neuralink” gibi deri altı implantlar tetikleyebilir. Giderek daha fazla veri toplayan ve hayatın her alanına giren mahrem teknolojilerin geliştirilmesine yönelik yatırımlar büyüyor. Biyolojisi ‘hack’lenip cyborg’a dönüşen insanlar ve düşünce gücüyle çalışan makinelerle arayüzler, uzak olmayan bir gelecekte bilimkurgunun konusu olmaktan çıkıp hayatımıza girebilir.

Bir gün uyanmışsınız ve artık bambaşka bir dünyada, bedeninde değişmeyen hiçbir şey kalmayan insanlarla yaşamaya başlamışsınız. Doğuştan gelen gözler yerine biyonik, kamera kaydı alabilen, her şeyi görebilen ya da farklı işlevleriyle elektronik olarak organlara sahip insanlardan ya da duyma işlevi tamamen gelişmiş ve artık her sesi duyabilen dijital kulak gibi organlara sahip insanlar…

Bu saydıklarım çok uzak bir gelecektenmiş gibi gelse de günümüzde benzer şekilde yaşayan insanlar var. Biz onlara bambaşka tanımlamalar yapıyoruz. Bazıları medikal sebeplerle bazılarıysa yalnızca doğduğu bedene yapmak istediği eklemelerle teknolojiye hayat bulduruyor.

Bu konuda bambaşka kavramlar bizleri karşılıyor. Tam bir “teknoloji” ürünü olmasa da “biohacking” gibi kavramları, Twitter CEO’su Jack Dorsey’in aralıklı oruç tutmanın ve her sabah “salt juice” içmenin faydalarını övdüğünde ya da eski NASA çalışanı Josiah Zayner’ın gen düzenleme teknolojisi olan CRISPR kullanarak kendisine DNA enjekte ettiğinde okumuşsunuzdur.

Bir devletin tanıdığı ilk “cyborg”: Neil Harbisson

Bu noktada pek çok örnek olsa da “cyborg” olmaya en çok yaklaşılan durum, insanların vücutlarına çip implantları taktırması. Bazıları arabasının anahtarını eline implant ettiriyor, bazıları kredi kartı bilgilerini çip olarak parmağına ya da avuç içine yerleştiriyor. Çok daha kolay bir yöntemle ödeme yapmayı, kapıları açmayı sağlayan bu şeyler bizi cyborg olmaya yaklaştırıyor.

İnsanların kendilerini teknoloji ile dönüştürerek yarı insan-yarı robot hâline gelmeleri, yani birer cyborg olmaları artık kurgusallığın dışında yavaş yavaş bir gerçeklik oluyor. İngiltere’de, bir devlet tarafından tanınan ilk cyborg olan “trans-tür” aktivisti Neil Harbisson ve bir grup cyborg’ün kurduğu çevrim içi bir mağaza ile isteyen herkes cyborga dönüşebiliyor. Renk körlüğüyle hayata gözlerini açan Harbisson, başındaki anten sayesinde artık renkleri “duyabildiğini” söylüyor.

Bu anten ilk bakışta giyilebilir bir teknolojinin ürünü gibi duruyor olsa da cihaz, burnu veya kulakları kadar vücudunun bir parçası. Ona gözlerinin göremediği rengi “duyma” yeteneği veriyor. Harbisson, AFP ile bir söyleşisinde, “Cyborg olmak, teknolojinin kimliğinizin bir parçası olduğu anlamına gelir” diyor.

Başının tam üstünde yer alan bu anten sayesinde, kızılötesinden morötesine kadar geniş renk skalasındaki renkleri aldığı titreşimler sayesinde sese dönüşmüş şekilde duyuyor. 2004 yılında kimliği açıklanmayan bir cerrahın gerçekleştirdiği bu ameliyat sonrası, Harbisson’ın hayatı değişmiş. Geçen onlarca yıl içinde de başında adeta onun bir uzantısına dönüşmüş. Sensör, renklerin frekansını alıyor ve bu aldığı dalgaları kemik iletimi yoluyla (şu anda aktif olarak kablosuz kulaklıklarda ve asıl olarak işitme cihazlarında kullanılıyor) algıladığı seslere dönüştürüyor.

North Sense, Ionic Ear ve hafıza implantları

North Sense isimli bir çipin satışını gerçekleştiren Cyborg Nest şirketinin kurucularından olan Liviu Babitz, söz konusu cihaza oldukça büyük bir ilgi olduğunu söylüyor.

North Sense, manyetik alan sayesinde çalışıyor ve vücuda yerleştirilen bir organ görevi görüyor. Dünya’nın manyetik alanını kullanarak size yeni bir duyu kazandıran cihaz, temelde bir pusula gibi çalışıyor. Çipi kullanan kişiler Kuzey Kutbu’na döndüğünde titremeye başlıyor.

Babitz, Vice’a verdiği bir röportajda cihazı bir tür “altıncı his” olarak tanımlıyor. Teknolojinin insanları doğadan uzaklaştırdığı tezinin aksine, onları doğaya yaklaştıracak bir deneyim olduğunu özellikle vurguluyor.

Shark Tank’ın ilk bölümünde Ionic Ear olarak bilinen ve cerrahi müdahale ile yerleştirilen Bluetooth cihazıyla karşımıza çıkan Darren Johnson, oldukça dikkat çekmişti. Kullanıcının kulak kanalına cerrahi olarak yerleştirilen bu cihaz, şarj edilmesi gereken yapısı gereği çok da kullanışlı sayılmazdı.

Cihaz kulak zarından önce sesi iletmesi adına kulak kanalına açılı olarak yerleştiriliyor. Söz konusu yöntemin zararlı olup olmadığına yönelik bir çalışma olmasa da o programdan beri bu cihaza yönelik bir gelişme yaşanmadı. Yani adeta tarihe karıştı.

2015’ten bu yana insanların vücuduna yerleştirdiği ya da yerleştirmek için çalışmalara başladığı implantların sayısında önemli bir artış var. Netflix’te dahi konu hakkında bazı içerikler yayımlandı. Distopik bilim kurgu dizisi olan Black Mirror, konuya genişçe yer verdiği 1. sezonunuda yer alan ve Türkçe’ye “Senin Tüm Geçmişin” adıyla çevrilen üçüncü bölümünde, yakın bir gelecekte geçen bir hikayeyi işliyor.

Tüm insanlar yaptığı, gördüğü ve duyduğu her şeyi kaydedebilen hafıza implantlarına sahip. Kulağa harika gelse de bu tarz implantlara sahip olmanın kabusa dönüşebileceğini gösteren dizinin bu bölümü, direkt beyinle bağlantılı implantların insanları ne hâle getirebileceğini gözler önüne seriyor. Söz konusu hafıza implantları USB boyutlarında bir aparat ile kaydedilen anılar arasında geçiş yapmaya olanak sağlıyor. Dizide bir kıskançlık krizinde partnerinin hafıza implantına giren adamın gördükleri karşısında dehşete düşmesine odaklanılıyor.

Bu gibi biraz daha ütopik olan durumlardan bahsetmiyorum ancak yine de bu tarz implantlar insanlar için tehlikeye dönüşebilir.

Neuralink nedir?

Elon Musk’ın da bir beyin implantı projesi var. Neuralink adı verilen proje çatı bir şirkete bağlı olarak 2016 yılında kurulmuş olmasına rağmen 2017 yılına kadar kamuoyuna duyurulmadı. 2019 yılına geldiğimizde ise canlı yayında resmen tanıtıldı.

Musk bu proje ile insanların beyinlerine mikroçip takmaya odaklanıyor. Söz konusu teknoloji sayesinde nörolojik bozuklukların incelenmesi ya da direkt tedavisinde kullanılması hedefleniyor.

Neuralink hâlen araştırma ve geliştirme aşamasında olsa da bazı veriler elimizde. Örneğin, çipin bir madeni para büyüklüğünde olduğunu ve yukarıda bahsettiğim Black Mirror bölümündeki gibi insanların başlarında bir bölgede konumlandırılacağı aktarılmıştı. Her biri insan saçından yaklaşık 20 kat daha ince olan bir dizi küçük tel, insan beynindeki sinyalleri almayı sağlayacak.

Bu sayede teorik olarak beyin aktivitesi izlenmiş olacak. Çip aracılığıyla kablosuz olarak bilgisayarlara iletilecek olan veriler, araştırmacılar ya da bilim insanları tarafından kolaylıkla incelenecek. 2020 yılında bir domuza yerleştirilen çip ile aktivenin izlenmesi sağlandı ve 2021 yılında ise zihniyle oyun oynayan bir maymunun videosuyla söz konusu projenin daha da şekillendiğini gördük.

Deri altına yerleştirilen implantların görüldüğü el röntgeni

Etik tarafı da pek çok yönden eleştirilen bu teknolojinin insanları beyin kontrolü noktasına daha hızlı götüreceği eleştirileri alevlendi. Evet, kulağa gerçekten absürt geliyor ancak bilgisayar korsanlarının bu çipleri ele geçirip insanları kontrol edebileceği gibi bir endişe de dile getirildi. Güvenlik endişeleriyle bağlantılı olan bu argümanda çipin akıllı telefon uygulamasıyla kontrol edilebileceğinin söylenmesi etkili oldu. Bu nedenle güvenlik tarafında gerçekten de önlemlerin alınması gerekiyor.

Çaresiz hastalıklara ya da bozukluklara sahip olan insanlar bu “doğruluğu çok da kanıtlanmamış” çip yerleştirme ya da diğer biohacking yöntemlerine başvurduklarında ciddi sorunlarla karşılaşabilirler. Kendini çaresiz hisseden insanlar daha uygun fiyatlara bu tarz işlemleri gerçekleştirmek istediklerinde canlarından bile olabilirler.

Farazi bir tedavi yöntemi olarak, yaşlı insanların genç bir kişinin kanı için yüklü miktarda ödeme yapması ve bu “genç kanı” kendine enjekte ettirmesi doğruluğu kanıtlanmayan ve aynı zamanda kulağa gerçekten de tatsız gelen bir “biohacking” yöntemi. Bir diğer ilginç yöntemse “dışkı nakli.” Kulağa korkunç geliyor olsa da 2016 yılında şiddetli ağrılar çeken bir kişi, sağlıklı olan arkadaşının dışkısını alarak, kendine aşılama yapmaya yeltenmişti. “Fekal transplantasyon” konusunda hayvanlar üstünde yapılan araştırmalar bazı olumlu sonuçlar verse de insan üstünde etkisi ve güveni kanıtlanmış böyle bir tedavi yöntemi en azından şimdilik yok.

Şimdiden 50-100 bin kişinin deri altı implantı var

Avrupa’da da deri altına yerleştirilen çipler bir akım gibi yayılmaya devam ediyor. Milano’da ve Roma’da 8 ay içinde yaklaşık 2.500 kişiye çip takılması planlanıyordu. Tahminlere göre 50 ila 100 bin arasında değişen kişide farklı özelliklerde implantlar var.

Three Square Market, çalışanlarına gönüllü olarak mikroçip takmak için ödeme yapmayı teklif ettiğinde bütün internet aleminde konu olmuştu. İşte o noktada implant olarak takılan çiplerin, insanları distopik bir geleceğe doğru çekip çekmeyeceği tartışmaları başladı.

İsveç’te binlerce kişinin özellikle ellerinde çipler var. Çiplerin insan hayatını kolaylaştıran yanlarına odaklanıldığında, günlük rutinleri hızlandırmak, eve, ofise ya da spor salonuna çok daha rahat giriş yapabilmek, dijital aletlerle etkileşime girilerek aslında daha güvenli temassız ödemeler yapmak gibi uzayan bir listeyi sıralayabilirim.

Ancak riskler var ve buna gerçekten de değer mi?

Mikroçip implantları genellikle ince ve silindir şeklindedir ve deri altında sağlık sorunu yaşamaya sebebiyet vermeyecek biyo-güvenli bir epoksi reçineyle kurşunsuz borosilikat cam ya da camla kaplanmış bir bakır tel bobini içeriyor. Temelde hem hayvanlar hem de insanlar için kullanılan bu yapıdaki mikroçipler, herhangi bir pile sahip değil ve güç kaynağına ihtiyaç duymuyor.

Deri altı implantlar nasıl çalışıyor?

Bu mikroçiplerde genellikle RFID yani radyo frekansı tanımla kullanılıyor ve bu geniş bir frekans, cihaz, protokol ve arayüz yelpazesine ulaşmayı sağlıyor. RFID’lar temelde düşük frekans, yüksek frekans ve ultra yüksek frekanslara ayrılır. İnsanların ihtiyaçlarına göre RFID ya da günlük olarak akıllı telefonlarda kullandığımız NFC teknolojisini seçebiliyorlar. RFID genellikle ev veya araba anahtarlarının çipler aracılığıyla kullanılmasında tercih ediliyorken. Kripto cüzdan, kredi kartı ödemeleri gibi işlemlerde NFC temelli olan çipler daha yaygın.

Vücuda yerleştirilen akıllı implantlardaki en büyük sorun teknolojinin kendisi. Çipler her geçen gün daha da küçülüyor ve gelişiyor. Hâliyle diğer akıllı cihazlarla da etkileşime girebiliyorlar. Buna “IoT” yani “nesnelerin interneti” diyoruz. Nesnelerin internetine “cyborg” insanların dâhil olması, siber güvenlik uzmanlarına göre hem can kayıplarına neden olabilir hem de ekonomiye zarar verebilir.

Bir başka sorun, “merdiven altı” deri altı implantlar. İnsanların kendi olanaklarıyla çip yapıp kendilerine yerleştirmesi enfeksiyon gibi birçok sağlık riski taşıyor. Antibiyotiklere dirençli ve bazen ölümcül olabilen MRSA, stafilokok denilen bir bakteriyel enfeksiyon da bu riskler arasında.

Bu arada mikroçip implantların MRG (manyetik rezonans görüntüleme) cihazlarıyla uyumlu olduğu için bu açıdan herhangi bir sorun çıkartmadığını belirtmek gerek. Metal dedektörleri ya da havalanındaki diğer dedektörler tarafından algılanmıyorlar.

Deri altı implantların ekonomi üstündeki etkisi büyük olabilir. Çip üretimi ve bakımı alanında yeni iş alanları açılsa da yapay zekâ gibi bu çipler de birçok kişiyi işsiz bırakabilir. Bir diğer büyük sorun, çiplerle kayıt altına alınan verinin ne olacağı.

Bu ve bunun gibi pek çok etik tartışmaya sebep olacak konu bulunuyor. Şu an için bunların hepsi bir senaryo olsa da teknoloji bu şekilde ilerlemeye devam ederse gelecek yıllarda distopya evrenine ışınlanmışcasına cyborg insanlar görmek mümkün olacak gibi.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Sosyal botlar savaşıyor, Rusya dezenformasyonu güç kaybetti

Nilay Kamu

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nü derece ile bitirdi. Üniversite yıllarından beri bilim ve teknoloji alanına ilgi duyan bir gazeteci. Daha önce Log Dergisi, Shiftdelete ve Milliyet gibi kuruluşlarda çalıştı. Kendi ifadesiyle, "yazdığı haberler ile tecrübe kazanıp ilerleyen yıllarda çok daha iyi yerlere gelmek istiyor."

Journo E-Bülten