Hallerimiz

Ankara katliamı: Ölümün karşısında fotoğraf çekmek

Fotoğraf: Selahattin Sönmez
10 Ekim Ankara katliamına tanık olan gazeteciler yaşadıklarını Journo'ya anlatıyor.

Ankara’dan barış çığlığı yerine, yerde yatan cansız bedenlerin fotoğrafını çekeceksin deselerdi, hayatta inanmazdım. İnanmayı bir köşeye bırakın, hiçbir zaman aklımdan geçirmezdim…

Ankara’da sürekli izlediğim herhangi bir miting olacağını ve mitingle ilgili yasal izinlerin alındığını, herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını düşündüğümden olsa gerek açıkçası biraz da yavaştan aldım. Saat 10.00’da toplanma, 11.30 gibi yürüyüş geçekleşir düşüncesi ile büroda vakit geçirirken bir anda “gitsem” artık diye içimden geçirmedim değil doğrusu. Çünkü Ankara Garı biz Ankara’daki basın mensupları için özel bir yerdir aynı zamanda.

Eylem olduğu zaman toplanma yerine olan Gar önüne mutlaka erken gider orada simit yer, çay içer, sohbet ederdik. Yürüyüş başladığı zaman da kortejin önüne geçer Sıhhiye Meydanı’na doğru yola çıkardık. Barış Mitingi de bizim için aynıydı. Tek değişiklik, yıllardır yaptığımız şeyi bu defa yapmadık. Bir gün önceden arkadaşlarımızla konuşup sabah orada buluşalım diye karar almadık.

Saat 10’a doğru makinelerimi çantamdan çıkarıp hazırlanmaya başlamıştım yavaş yavaş çıkacaktım bürodan. Tam o sırada bir telefon geldi büroya: “Barış Mitingi’ne ses bombası atmışlar”. Bir anda kendimi ulaştırma servisinde buldum. Şoföre söylediğim tek şey “Kırmızı ışık falan dinlemem, beni bir an önce alana yetiştir” oldu. Patlamadan 10 dakika sonra kendimi Gar önünde buldum, elimde fotoğraf makinesini görenler, “Koş koş insanlar parçalandı” dedi. İşte o an, anonsta atılanın ses bombası olmadığını anladım. Mitinge katılmak için gelen yaşlılar, gençler ve hatta çocuklar alandan uzaklaşmak için koşturuyordu. Açıkçası nasıl bir manzara ile karşılaşacağımı kendim de bilmiyordum, ta ki patlamanın olduğu alana girene kadar.

PANKARTTAN SEDYELER
İlk karşılaştığım manzarayı size nasıl anlatacağımı açıkçası bilemiyorum. Her bedenin başında bir insan, onu hayata döndürmek için elinden geleni yapmaya çalışırken; çığlıklar, “Ambulans” diye yardım isteyen anneler, babalar, gençler…

Ortalık kan gölüydü… Daha bir saat önce Türkiye’nin pek çok yerinden Ankara’ya akın akın gelip “Barış hemen şimdi” diye bağırmak isteyen nefesler kesilmiş, yürekler atmaz olmuştu. Her yan cansız bedenlerle, inleyen insanların haykırışlarıyla dolmuştu. Ne yapacağını bilmemek, çaresiz kalmak, ölümün bu kadar yakınında nice canlar aldığını bilerek fotoğraf makinesinin denklanşörüne basmak meslek hayatımda karşılaştığım en zor anlardan biriydi. İnsanlar birkaç saat önce ellerinde barış pankartları ile alanda halaylar çekip coşkulu türküler söylerken, şimdi kanlı bedenler bu pankartlardan yapılan sedyelerle daha güvenli yerlere taşınmaya çalışılıyordu.

Nefesim kesilmişti. Bir yandan ölümün karşısındaki çaresizliğimiz bir yandan da polisin attığı biber gazı sayesinde ortalık savaş alanına dönmüştü. Yaralılara yardım eden insanlar gazın etkisiyle soluksuz kalmış, yaşam ile ölüm arasında direnmeye çalışan bedenlerden bazıları daha fazla direnemeyerek son nefeslerini vermişlerdi. Hayat zalimdi… Hayatı zalim yapan bizlerdik… Barışa tahammül edemeyenler, güvercin ürkekliği ile alanda bekleyen insanların arasına yüzyılların vahşeti ile dalmış onları binbir parçaya ayırmışlardı. Bu zalimler ortalıktan yok olurken; barışı, özgürlüğü, insanca yaşamayı savunan bedenler sonsuzluğa çoktan ulaşmışlardı.

GÜVERCİNE DÖNÜŞTÜLER
Bu ülkede insanlar ölmesin diyenler, bu ülkede madenciler yerin binlerce metre altında toprağa gömülmesin diyenler, bu ülkede çocuklar denizin karanlığında boğulmasın diyenler, inşaatlarda, gemilerde, sokaklarda iş cinayeti işlenmesin diyenler, kadınlar öldürülmesin diyenler yani barışı, yani örgütlülüğü, yani özgürlüğü, yani demokrasiyi, yani emeği savunanlar birer güvercin olmuş sonsuzluğa uçmuşlardı. Biliyorum ki o güzel insanlar o güzel güvercinlere dönüşmüşlerdi…

Nasıl fotoğraf çektiğime gelince de, fazla söze gerek yok diye düşünüyorum Birilerinin, ben ya da başkası ne fark eder ki, bu katliamı çekmesi, tarihin kanlı sayfalarında yerini alması için fotoğrafı çekmesi gerekiyordu…

10 Ekim’de Ankara adına benzer şekilde ‘kara’ydı. Yok yok kararmadı kana bulandı, kıpkızıl kana kesti. Yüreğimizi parçaladınız, bedenlerimizi parçaladınız, kollarımızı, bacaklarımızı, beyinlerimizi her şeyimizi parçaladınız ama direncimizi, umudumuzu, özgürlük tutkumuzu, barışa olan inancımızı hiçbir zaman parçalayamayacaksınız.

Selahattin Sönmez

Journo E-Bülten