1- Kendi kendine konuşmak delilikse, radyocular dünyanın en deli insanlarıdır. Şizofrenik bir durumdur, karşında kimse olmamasına rağmen herkes seni dinliyormuş gibi konuşmak.

2- Yaptığın işin gerçek bir meslek olduğuna kimseyi inandıramamaktır radyoculuk. “Ne yani sen çıkıp konuşuyorsun bir de para mı veriyorlar sana?” şaşkınlığı asla bitmez.

3- Herkes inanılmaz komik ve ilginç hikâyeleri olduğunu düşünür. Günde 100 tane aşırı komik (!) hikâye dinlersin.

4- O karizmatik sesin sahibi, fiziksel olarak dünya güzeli/yakışıklısı olmayabilir. Radyo büyülü bir evrendir. İnternet çağında bu durum ne kadar zedelenmiş olsa da büyü devam eder.

5- Radyonun en çok dinlendiği zamanlar ‘drive time’ denilen sabah ve akşam trafik saatleridir. Yani lüks aracıyla işine giden bir iş insanı da, Bakırköy-Bağcılar minibüs hattında çalışan şoför de temel olarak hedef kitledir. Bu yüzden radyonun hedef kitlesine göre yayın yaparsın.

6- Radyo hâlâ samimidir. Öyle büyük tanıtımlarla dinleyicilere ulaşmaz radyo programları. Kulaktan kulağa gider radyocunun sesi.

7- Anons programı yaparken, cümlesini introya (şarkının sözsüz girişi) göre uzatır radyocu. Mezura ile ölçmüş gibi intronun sonunda noktasını koyar.

8- Radyoda; elin, kolun, vücudun yoktur. Sadece sessindir. Jest ve mimikler hükümsüz, tonlamalar her şeydir.

9- İlk aşk gibidir radyoculuk. Bir kere kalbine düştü mü kolay kolay çıkarıp atamazsın.
* Yuhanna Bölüm 1/1

