“Cumhurbaşkanına hakaret” ve “kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret” suçlamalarıyla 49 gün boyunca özgürlüğünden mahrum bırakılan gazeteci Sedef Kabaş, bugün görülen ilk duruşmada 2 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldıktan sonra tahliye edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve İçişleri Bakanı Soylu’nun avukatları, Kabaş’ın en üst sınırdan cezalandırılmasını istedi. Savcı, 12 yıl 10 ay hapis cezası ve tutukluluğun devamını talep etti. Kabaş ise mahkeme heyetine, “Gerçekleri söylemeye devam edeceğim” dedi.
Sedef Kabaş, Tele1 kanalında 14 Ocak’ta katıldığı televizyon programında yaptığı konuşmada siyasi iktidarı eleştirirken “bir Çerkez atasözüne” atıfta bulunmuş, iktidara yakın medyada günlerce hedef gösterildikten sonra 21 Ocak gecesi evinde gözaltına alınmış ve “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla tutuklanmıştı.
Kabaş’ın ifade verme işlemi sürerken Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, “Adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacak” demişti. Aralarında Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) de bulunduğu 27 uluslararası basın örgütü ise “bağımsız medyaya yargı tacizine son verilmesi” ve Kabaş’ın serbest bırakılması için Ankara’ya çağrıda bulunmuştu.
Sedef Kabaş 49 günlük tutukluğun ardından bugün İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşma için hâkim karşısına çıktı. “Mevcut iktidarın bana ve bize yaşattıklarına rağmen gerçekleri söylemeye devam edeceğim” diyerek savunmasına başlayan Kabaş’ın şu ifadeleri kullandığı bugünkü haberlere yansıdı:
- Yurt dışında aldığım eğitimlerden sonra kendi isteğiyle yurda dönmüş bir gazeteciyim. Hakkımda açılmış tek bir dava yok. Gazeteci olmak dışında bir eğitmen olarak öğrenciler yetiştirdim. Konferanslar vermiş, danışmanlık yapmış biriyim.
- Geçtiğimiz yıllarda başka bir konuşmam AKP’liler tarafından montajlanarak yayımlanmıştır. Konuşmamın içeriği kasıtlı bir şekilde çarpıtılmış ve kamuoyuna izletilmiştir. Goebbels yöntemlerini eleştirdiğim konuşmam, Goebbels yöntemleriyle hedef gösterilmiştir.
SLAPP davaları: “Stratejik” yargılamalar gazetecileri yıldırmıyor
“Merak ediyorum, acaba hukuk karşısında hakkımı aramam bu husumetin sebebi midir?” diye soran Kabaş, şöyle devam etti:
- Bu kişiler şimdi de atasözünden hakaret çıkarıp cezalandırılmamı istiyorlar. Ben bugün IŞİD üyesi olup, emniyetin canlı bomba listesinde olsaydım serbest olacaktım. Uyuşturucu ticareti yapsaydım rahat rahat dolaşacaktım. Öcalan ile görüşüp mektubunu okusaydım görüşleri referans alınan bir akademisyen olacaktım. Fetullah Gülen ile fotoğraf çektirseydim gözde bir bakan olacaktım. Otele çöküp, devlet ihalelerine çöküp millete ana avrat küfretseydim suçlu olmayacaktım.
- Cumhurbaşkanına hakaret etmedim, etmem, edilmesini de onaylamam. İktidarı gerekirse en ağır şekilde eleştiririm ve takdir edersiniz ki bunlar ifade özgürlüğü kapsamındadır ve bir gazetecinin görevidir… Malum atasözünü kendimce yumuşatarak örnek verdim. Hakaret kastım olsa sözün orjinalini kullanırdım. Takvim gazetesi manşetten beni açıkça hedef göstererek ilk kurşun atıldı. Polisler gözaltına aldı ama çağırsalardı giderdim.
“Mahkeme kararını beklemeye gerek yoktu”
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı insan hakları eylem bildirgesine göre insanlar artık gece yarısı gözaltına alınmayacaktı. Söz başka, eylem başka. Koro halinde bakanlar, RTÜK başkanı, AKP’liler beni suçlu ilan etti… Mahkeme kararını beklemeye gerek yoktu, hüküm çoktan verilmişti. Gencecik bir savcıya ifade verdikten sonra epey bekletildik, insan ister istemez düşünüyor, acaba göklerden gelen bir emir mi var diye.
- Ortada kaçacak bir kadın yoktu, adresim sabitti. Yıllardır iktidar sahiplerinin şikayetiyle yargılanmıştım. Yatarı belki birkaç saat olan bir suçtan hapis yatırdılar. 49 gün sonra sizin karşınıza çıktım. Nasıl bir suç işlemiş olabilirim ki 13 yıla yakın hapis yatmamı talep ediyorlar?
- Dünyanın hiçbir hukuk devletinde yaşanmayacakları yaşattılar bana. Sözü ve kalemi dışında gücü olmayan bir kadına iktidarın gücünü kullanarak saldırdılar. Bunca saldırının öfkenin karşısında yüce Türk adaletine sığınıyorum. Bir atasözü üzerinden bir gazetecinin sürekli hedef gösterilmesi gerçeklerin kamuoyuyla buluşmasını engellemek değil midir? İddia edilen suçları kesinlikle kabul etmiyorum, beraatımı ve tahliye edilmeyi talep ediyorum.
Erdoğan ve Soylu en ağır cezayı istemiş, savcılık 12 yıl 10 ay hapis talep etmişti
Savcılık, Kabaş’ın sözleriyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şeref ve saygınlığını zedelediğini, ayrıca İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’na hakaret ettiğini öne sürdü. “Cumhurbaşkanına hakaret” ve iki bakana karşı “kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret” suçlarından Kabaş’ın toplam 12 yıl 10 aya kadar hapis cezasına çarptırılmasını talep eden savcılık, tutukluluğun devamını istedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakan Soylu’nun avukatları da Kabaş’ın en üst sınırdan cezalandırılması gerektiğini iddia etti.
Mütalaanın ardından söz alan Kabaş, “Yargılanmaktan korkmuyorum, yeter ki adalet tesis edilsin. Bu suçu işleyen herkes eşit şekilde cezalandırılsın, suçtan zarar görenler eşit şekilde korunsun. 25 yıldır canlı yayın yapıyorum, bir tek kez herhangi birine hakaret ettiğimi kimse söyleyemez” dedi.
Mahkeme, 2 yıl 4 ay hapis cezası verdiği Kabaş’ın tahliyesine hükmetti.
Kabaş’ın avukatı Uğur Poyraz, Anka Haber Ajansı’na göre duruşma sonrasında Çağlayan Adliyesi önünde gazetecilere kararı şöyle değerlendirdi:
“Karar kanuna uygun, hukuka aykırı. AİHM’e gideceğiz”
- Bu karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararına aykırı olacağından aslında yok hükmündedir. Mahkeme bugün, evet, tahliye kararı vermiştir. Evet, cezayı en alt sınırdan tayin ederek vermiştir. Soylu ve Karaismailoğlu hakkında beraat kararı vermiştir. Ama tahliye olması beni mutlaka özgürlüğüne kavuştuğu için çok sevindirmiş olmakla birlikte mahkumiyet kararı da verilmiş olması üzmüştür.
- Türk hukuku adına, AİHM’in tarafı olan Türkiye Cumhuriyeti adına böyle bir kararın hala veriliyor olabilmesi bana göre kanuna uygun, hukuka aykırı bir karar niteliğindedir. Umarım, önümüzdeki günlerde parlamento, AİHM’in bu tavsiye niteliğindeki kararına uygun değişikliği yapar. Sedef Kabaş ve Sedef Kabaş gibilerin hakkındaki davalar da ortadan kalkar ve Türkiye ifade özgürlüğü konusunda çok daha rahat, kanun önünde eşitlik konusunda çok daha doğru işler yapmak durumunda kalır.
- Bütün kanun yollarını tüketeceğiz. Çünkü bütün kanun yollarını tükettikten sonra hâlâ iç hukukta bu hukuksuzluk devam ettiği takdirde AİHM’in önüne kadar bu dava gidecektir. Zaten müdahil taraf da bunu beyan etmiştir. AİHM’in kararına rağmen bu tip kararlar vermeye devam eden Türkiye ne yazık ki AİHM’de mahkumiyet kararıyla karşılaşır. O nedenle bir an önce hukuki bir düzenlemeyle bu hukuksuzlukların sona erdirilmesini talep ediyorum.
- (Sedef Kabaş) Herhalde iki saat sonra tahliye olur. Tabii ki özgürlüğünden alıkonulan her insan gibi, tahliye kararının verilmesi her şeyden önce en çok onu sevindirmiştir. Dilerim bundan sonra bu gibi hukuksuzluklarla da hiç kimse muhatap olmasın.
Sedef Kabaş: Gerçekleri söyleyemiyorsan gazeteciliği bırakacaksın