Dosya

SLAPP davaları: “Stratejik” yargılamalar gazetecileri yıldırmıyor

Gazeteci Hazal Ocak'ın 8 Şubat'ta Twitter'da bu fotoğrafla birlikte paylaştığı mesaj şöyleydi: "Cumhurbaşkanının oğlu Bilal Erdoğan'ın şikayeti üzerine 'hakaret' suçlamasıyla açılan davada savcı benim ve 3 arkadaşım hakkında 4 yıla kadar hapis cezası istedi. 'Arkadaş' kelimesi geçen başlıklar hakaret sayıldı. Kamunun vaktini boşa çalan davada mütalaayla vicdanlar yaralandı."

Yaptıkları haberlerle yolsuzluk ve usulsüzlükleri ortaya çıkaran gazetecileri susturmak amacıyla açılan “Kamusal Katılıma Karşı Stratejik Davalar,” İngilizce kısaltmasıyla SLAPP (Strategic Lawsuit Against Public Participation) diye biliniyor. Dünyanın birçok ülkesinde iktidar odakları, kendi çıkarlarına aykırı ifşaatları engellemek amacıyla SLAPP’ı kullanıyor.

Türkiye, gazetecilerin SLAPP ile en çok hedef alındığı ülkelerden biri. Adli taciz gazetecileri yıldırmıyor ama bu davalar yüzünden işlerine ayıracakları vakti mahkemelerde harcamak zorunda kalıyor, ağır hapis ve para cezası talepleriyle karşılaşıyorlar. Gazeteciler Hazal Ocak, Alican Uludağ, Evrim Kepenek, Hakan Dirik ve Eren Tutel ile SLAPP gerçeğini konuştuk. Hukukçulara da bu davaların yasal zeminini sorduk.

Deutsche Welle Türkçe’de çalışan yargı muhabiri Alican Uludağ, yaptığı haberlerden dolayı hakkında dava açılan gazetecilerden. 10 Ekim 2015 tarihinde 100’ü aşkın vatandaşın yaşamını yitirdiği Ankara Gar Katliamı ile ilgili davada bazı dosyaların savcılık tarafından saklanmasını haberleştiren Uludağ’a ve o dönem Cumhuriyet gazetesinin Sorumlu Yazıişleri Müdürü olan Olcay Büyüktaş Akça’ya, Terörle Mücadele Yasası’nın 6. maddesi kapsamında dava açıldı. İki gazeteci, 16 Haziran 2021’de beraat etti.

Uludağ, kamu görevlilerinin ihmalini yazdığı için davanın açıldığını söyledikten sonra şöyle konuştu:

  • Kamu görevlilerinin gar katliamının gerçekleştirilmesinde ciddi bir ihmali var. Bu olanlar, iktidarın sorumluluğunu ortaya koyuyor ve iktidar hiçbir şekilde bunun sorgulanmasını istemiyor. Benim yaptığım haber de bunun bir parçası. İki canlı bombaya eskortluk yapan Yakup Şahin’in patlamadan 11 gün önce Nizip’te gübre bayisinden amonyak nitrat almaya çalışmasını polisler, gübre bayisinin yaptığı ihbardan öğreniyor. Yakup Şahin’in kimliği tespit ediliyor ama hakkında herhangi bir gözaltı kararı çıkarılmıyor. Gözaltı kararı çıkarılmadığı için Yakup Şahin iki canlı bombayı rahatlıkla Ankara’ya getirebildi. Eğer gözaltı kararı çıkarılsaydı ve yol kontrolü de yapılsaydı Yakup Şahin yakalanacaktı ve bu eylemin önüne geçilecekti. Kamu görevlilerinin ihmalini yazdığım için kamu görevlileri tabii ki rahatsız oldu.

Alican Uludağ: “İhmali ortaya çıkarılan kamu görevlisi nadiren yargılanıyor”

Davanın, eski Ankara Garı’ndaki patlamadan 5 yıl sonra açılmasına dikkat çeken Uludağ şunları ekledi:

  • Kamu görevlilerinin kendi ihmalleri ortaya çıktığı zaman kesinlikle bir özeleştiri ya da yargının bunun üzerine gittiği durumlar enderdir. Kendi hakkındaki suçu bastırmak için o ihmali açığa çıkaran gazeteciye dava açarlar. Bu her zaman böyle olmuştur. Bu tip olaylarda kamu görevlileri hiç yargılanmamıştır. Nice katliamlar oldu bu ülkede, hangi birinde kamu görevlileri yargılanıp ceza aldı?
Alican Uludağ

Uludağ, basın kuruluşlarına ve gazetecilere yönelik dava, tehdit, para cezası ve yayın yasağı gibi müdahaleler karşısında meslek örgütlerinin faaliyetlerini yetersiz bulduğunu söyledi. Basın ve ifade özgürlüğünü koruması gerekenlerin gazeteciler olduğunu söyleyen Uludağ, “Meslek örgütleri alanlarda daha çok boy gösterebilirler. Kurumlara ve hukuksuz uygulamalara karşı yasal yetkileri sonuna kadar kullanabilirler. Ne olursa olsun gazeteciler baskıyla karşı karşıya kalınca bireysel ya da örgütlü olarak bunun haklı mücadelesini sonuna kadar vermeli” diye konuştu.

Hazal Ocak: “Yargı, gazetecilere gözdağı vermek için kullanılıyor”

Gazete Duvar muhabiri Hazal Ocak, geçen yıl istifa ettiği Cumhuriyet gazetesindeki muhabirliği süresince yaptığı haberlerden dolayı hakkında dava açılan gazetecilerden biri. Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, “Boğaz manzaralı lüks müştemilat” haberinden dolayı Ocak ve Cumhuriyet’in imtiyaz sahibi Alev Coşkun’a tazminat davası açmıştı. “Günümüzde yargı, gazetecilere gözdağı vermek için kullanılıyor” diye konuşan Ocak şöyle devam etti:

  • Gazeteciler hakkında ceza ve tazminat davaları kolaylıkla açılıyor. Belgeli ve doğruluğu kanıtlanmış olsa da haberlerimize karşı tekzip kararları yine kolaylıkla veriliyor. Haberleri belgeli olmasına karşın itirazlar pek dikkate alınmıyor. Bir yerinden iktidara ya da yandaşlarına dokunan her habere dava açılıyor. Bazen bir haberdeki bir kelime bile amacından saptırılarak dava konusu yapılabiliyor. Ben açıkçası mesaimin oldukça büyük bir kısmının adliye koridorlarında haberlerimi ve basın özgürlüğünü savunmaya ayırmak zorunda kalıyorum.

Mesleğe ve basın emekçilerine yönelik her türlü baskının karşısında görevini yapmaya devam edeceğini vurgulayan Ocak, “Tüm baskılara karşın gazetecilik görevimi yapmaya ve gerçekleri yazmaya devam edeceğim. Çünkü gazetecilik suç değildir” diye konuştu.

Dava sürecinde kendisine destek olan meslektaşlarına ve basın örgütlerine teşekkürlerini ileten Ocak, mücadeleye zarar veren “yandaş gazetecileri” ise unutmadığını belirtiyor. Gazetecilere yönelik sistematik baskının oluşmasında bu gazetecilerin de rolü olduğunu belirten Ocak şu ifadeleri kullandı:

  • Yandaş koltuğunu kaybetmek istemeyen, o koltuktan nemalanan basın kartı sahiplerinin, bırakın bu sürece sessiz kalmalarını, yaşananları teşvik etmelerini, köşelerinden ve ekranlardan basın emekçilerine parmak sallamalarını mesleğim adına utanç verici buluyorum.

Eren Tutel: “İşimi olgulara dayanarak yaptığım için içim rahat

BirGün gazetesi spor editörü Eren Tutel’e, Türkiye Wushu Federasyonu’ndaki (TWF) usulsüzlüklere ilişkin haberleri gerekçe gösterilerek “kamu görevlisine hakaret” suçlamasıyla dava açılmıştı. Uluslararası Wushu Federasyonu’nun açık kaynakları, Spor Bakanlığı’nın soruşturması ve sporcuların beyanlarına dayanarak haber yaptığını belirten Tutel şöyle devam etti:

  • İşimi olgulara dayanarak yaptığım için içim rahat. Ancak bu mesleki açıdan oldukça can sıkıcı bir durum elbette. Ülkenin geldiği mevcut koşullarda yargı gazeteciler için bir tehdit aracı hâline geldi. Sürekli aba altından sopa göstererek gazetecileri yoğun markaj altında tutmaya çalışıyorlar ancak bu mesleğin alamet-i farikası markajlardan kurtulmaktan geçiyor.
Eren Tutel

İçerik kaldırma kararlarında en yaygın gerekçenin kişilik hakları ihlali olmasını, “amacı dışında kullanılan kalkan” olarak niteleyen Tutel, “Belgeli ve etik açıdan hiçbir sorun barındırmayan haberler bile kapsama girmemesine rağmen kişilik hakları öne sürülerek yasaklanıyor ve yayın yasağı getiriliyor. Özellikle bu sebepten dolayı güç ve makam sahibi kişiler hakkında haber yapmak çok zor. Hakaret de tıpkı kişilik hakkı gibi kapsamı ve amacı dışında kullanılan bir bahane haline geldi” ifadelerini kullandı.

“Don Kişot’un yel değirmenine karşı savaşı gibiydi”

Hakkında açılan davanın yanı sıra, Basın İlan Kurumu’nun (BİK) çalıştığı kuruma ilan kesme cezası verdiğini belirten Tutel, ilginç bir detayı da aktardı: “Bu cezalar haberler etik ve basın haklarına uyulmadığı için verildi. Tesadüfe bakın BİK’in başkanı Rıdvan Duran aynı zamanda TWF’in de asbaşkanı yani bazı haberlerin direkt muhatabıydı. Özetle BİK’e karşı yaptığımız savunmalar Don Kişot’un yel değirmenine karşı savaşması gibiydi.”

Basın ve ifade özgürlüğünün bugünkü durumunda, gazeteciler arasında örgütsüzlüğün de pay sahibini olduğunu söyleyen Tutel, sözlerini şöyle bitirdi: “Herkesin benimseyeceği kendini ait hissedeceği bir sendikal örgütlenmenin şart olduğunu ve bu karanlıktan birbirimizle dayanışarak çıkacağımızı düşünüyorum.”

Ulusal ve uluslararası basın örgütlerinden BİK’e çağrı: Ambargoyu kaldırın

Bianet.org internet sitesinde kadın ve LGBTİ+ editörü olan Evrim Kepenek, İzmir’de Refik Y.’nin 6 yaşındaki Y.’yi istismarını Mayıs 2021’de yaptığı haberle gündeme getirdi. Cezaevindeki Refik Y.’nin Ağustos 2021’deki şikâyeti üzerine ifade veren Kepenek, “Bu sürecin dava sürecine dönüşeceğini biliyordum. Umarım herhangi bir ceza almam” diye konuştu.

Dava sürecinde meslek örgütleriyle iletişim hâlinde olduğunu belirten Kepenek şöyle devam etti:

  • Yabancı meslek örgütlerinin bile yoğun ilgi gösterdiği kendi kayıt havuzlarına aldıkları, özellikle Gazetecilikte Kadın Koalisyonu gibi dünyaca bilinen örgütlerin destek verdiği böylesi bir davada, bazı görüşlerin tekelinde olan, çok bilinen iki güçlü, köklü meslek örgütünün -Basın Konseyi misal- hiç destek olmaması da dikkat çekici.

Evrim Kepenek: “Mesleğimizi terörize etmekten vazgeçin”

Hak odaklı habercilik yapan bir gazeteci olarak daha önce de yaptığı haberlerden dolayı hakkında dava açıldığını söyleyen Kepenek, “Bunu sorun yapmıyorum. Sadece emeğimle yaptığım haberlerimle var oldum ve bunun karşılığı da hep bu davalar oldu” ifadesini kullandı. İftira, hakaret ya da kişilik haklarının ihlali iddialarıyla açılan davalar için “Hepimizin derin yarası bu” diyen Kepenek şöyle devam etti:

  • Konu bizim gibi gazetecilerin baskılanmak istenmesi değil aslında. Başka bir konu daha var, halkın haber alma hakkı da yok sayılıyor. İktidara yakın olan gazetelerin haberleri insanların aklıyla, zihniyle, kalbiyle dalga geçiyor. Hiç kimsenin hem mesleğimizi kirletmeye hem de bizim mesleğimiz üzerinden halkların aklıyla dalga geçmeye hakkı yok.

Siyasi kutuplaşmanın medyaya da yansıdığını vurgulayan Kepenek, “Artık doğru, yanlış haberler, hakikatler birbirine iyice karışmış durumda. Elbette hiç birimizin yeri o mahpuslar, mahkeme salonları değil” dedi. Katıldığı bir televizyon programında kullandığı atasözü gerekçe gösterilerek tutuklanan Sedef Kabaş için ise Kepenek şunları söyledi: “Sedef Kabaş’ın yerinin cezaevi değil ekranlar, gazeteler olduğunu da hatırlatayım. Mesleğimizi terörize etmekten vazgeçin.”

Sedef Kabaş: Gerçekleri söyleyemiyorsan gazeteciliği bırakacaksın

Hakan Dirik: Hukuk, siyasi bir araç olarak kullanılıyor

Türkiye’den Suriye’deki cihatçı gruplara sarin gazı yapımında kullanılan kimyasal silah hammaddesi sevkiyatı yapıldığına ilişkin iddiaları Cumhuriyet gazetesinde haberleştiren gazeteci Hakan Dirik’e iftira suçundan dava açılmıştı. Yargılama süreci devam eden Dirik, “Gazetecilere yönelik davaların doğrudan davanın özüne yönelik olduğunu düşünmüyorum. Daha çok siyasetin iklimine bağlı gelişen durumlar olarak not etmek gerekiyor” dedi.

Gazetecilere yönelik baskının uzun bir geçmişi olduğunu vurgulayan Dirik, “Hukuk siyasetin elinde enstürman olarak kullanıldığı için böyle gariplikler oluyor” ifadesini kullandı. Medya sahiplik yapısının da bu durumda etkili olduğunu belirten Dirik, haber kuruluşlarının yaklaşık %90’ınının iktidara yakın çevreler tarafından yönetildiğini belirterek şunları ekledi:

  • Adliye koridorlarını aşındıranlar yandaş gazeteciler değil. Gazeteciliğin özünde bulunan, sorgulayıcı tavırla kamu adına bu işi yapan kişiler adliye koridorlarını aşındırıyor. Maalesef birçoğu da cezalandırılıyor. Hatta, henüz bir ceza almadan uygulanan tutukluluk da bir ceza yöntemi olarak kullanılıyor. Arkadaşlarımız hapislere giriyor. Ama burada dikkat çekmek istediğim bir nokta var: Gazeteciler tam anlamıyla örgütlü değil. Dolayısıyla, bu gibi durumlarda savunmasız da kalabiliyorlar. Bu da sesimizin daha gür çıkmasını maalesef engelliyor.

Medya Araştırmaları Derneği’nin (MEDAR) son raporu, SLAPP davaları da dâhil Türkiye’de gazetecilere karşı işletilen yasal süreçlerde en çok “yolsuzluk ve usulsüzlük” haberleri için içerik kaldırma kararı verildiğini saptamıştı. İş insanlarının, üst düzey bürokratların ve şirketlerin, haberlerin kaldırılmasını talep ederken en çok kullandıkları gerekçenin ise “kişilik hakları ihlali” olduğu belirtilmişti.

Yeni rapor: En çok “yolsuzluk ve usulsüzlük” haberleri için içerik kaldırma kararı veriliyor

Hasan Berk Akkoç: “İçerik kaldırma kararlarında haberin içeriği sorgulanmıyor”

MEDAR’ın yaptığı araştırmanın proje koordinatörü olan Hasan Berk Akkoç, içerik kaldırma kararları kapsamında kişilik haklarının araçsallaştırıldığını ve bunun da halkın haber alma hakkını kısıtladığını belirtti. Davaya konu olan haberin haber değerinin göz önünde bulundurulmadığını vurgulayan Akkoç şöyle devam etti:

  • Yolsuzluk yaptığı belgeleriyle sabit muktedirlerin ya da söz gelimi çevreyi kirlettiği yine mahkemelerce de tespit edilmiş şirketlerin kişilik haklarının ihlali veya ticari itibarın zedelenmesi türü gerekçelere yaslanarak kendileri hakkında yapılan haberin yayından alınması için başvuruda bulunduğunu ve mahkemelerin de bu çağrıya olumlu karşılık verdiğini görebiliyoruz.
  • Yargı mekanizması; haberin değerine, doğruluğuna, kamuya sağlayacağı faydaya, denge ve denetlenebilirlik açısından oynadığı role bakmaksızın yalnızca başvurucunun ismine ya da itibarına halel gelmemesini gözetiyor.

SLAPP olarak bilinen davaların hedefinde yalnızca gazeteciler değil, akademisyenler ve aydınlar da olabiliyor. Bilişim Hukuku Uzmanı Prof. Dr. Yaman Akdeniz’e açılan dava bunun bir örneği.

Yaman Akdeniz: “Amaç davayı kazanmak değil, hedef alınan kişiyi sıkıntıya sokmak

Turkuvaz Medya Grubu CEO’su Serhat Albayrak, Malta’daki off-shore hesaplarıyla ilgili habere getirilen erişim engelini duyuran Akdeniz’e, bu tweeti dolayısıyla manevi tazminat davası açtı. Hakkındaki davanın bir SLAPP davası olduğunu belirten Akdeniz, “Paradise Papers konusunun ve bu konu hakkında açılan davaların sonucunun kamuoyunu yakından ilgilendirdiğine herhangi bir şüphe yok. Fakat, bu davaları açan ve kaybeden kişiler bu konu hakkında haber veya yorum yapılmasını istemiyor” ifadelerini kullandı.

Hakkında açılan manevi tazminat davasını kazanan Akdeniz şöyle devam etti:

  • Ben susmadıkça da bu davalar devam edecek. Sedef Kabaş’ın da bu konudaki bir tweeti ile ilgili davası devam ediyor. Hükûmet yetkilileri, üst düzey siyasetçiler ve hükûmete yakın kişi ve kuruluşlar, haklarında herhangi bir şey söylensin veya eleştirilsin istemiyorlar. Sadece SLAPP davaları ile değil yine Sedef Kabaş’ın başına geldiği gibi susturmak için tutuklama yoluna bile gidildiğini görüyoruz.

Yaman Akdeniz: AYM erişim engeli sorununu ‘ne şiş yansın, ne kebap’ yaklaşımıyla çözdü

SLAPP davalarının yalnızca Türkiye’de değil Avrupa’da da arttığını söyleyen Akdeniz şöyle devam etti:

  • Bir çeşit boğma ve dava yolu ile sindirme ve meşgul etme stratejisi. Asıl amaç da bu davaları kazanmaktan ziyade hedef alınan kişilerin vakitlerini adliye saraylarında ve mahkeme salonlarında geçirmelerini sağlamak, yüksek tazminat talepleri ile de finansal sıkıntıya sokmaya çalışmak. Türkiye’de dava açmak çok kolay, hatta dava meraklısı bir ülke olduğumuz söylenebilir.

Basını ve medyayı susturma çabalarının yanı sıra Türkiye’de sivil toplum alanında bir dinamizm yaşandığını belirten Akdeniz, bunu şöyle açıkladı:

  • Sadece İfade Özgürlüğü Derneği değil, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği ve Sivil Alan Çalışmaları Derneği gibi dernekler uzun yıllardır ülkemizde insan hakları alanında çalışan İnsan Hakları Derneği gibi derneklere ek olarak ifade ve basın özgürlüğü konularında önemli çalışmalar yapmakta. Dernekler ihlallerin raporlanması, stratejik dava takibi, yargıda şeffaflık alanlarında sadece kamuoyunu değil, başta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi olmak üzere Türkiye ile ilgili birçok uluslararası kuruluşu da bilgilendirmektedir.

Kerem Altıparmak: “Kişilik hakları kavramının sınırları yasada belirsiz

İnsan hakları hukukçusu Kerem Altıparmak, içeriklerin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi kararlarının 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 8. maddesi ile 9 ve 9/A maddeleri ile verildiğini belirtti. İçerik kaldırma uygulamasının yasaya 2020 yılında yapılan değişiklikle eklendiğini belirten Altıparmak, Kanun’un 9 ve 9/A maddelerindeki kişilik hakları kavramının net tanımlanmadığını söyleyerek şöyle devam etti:

  • 8. maddede belli suç tipleri yüzünden erişim engelleme imkanı var. Geriye en keyfi kullanıma uygun 9. madde kalıyor. Herhangi bir şirketin aldığı ihale ile ilgili yapılan haberlerle ilgili olarak şirket, “kişilik hakkına hakaret edildi” diye erişim engelleme kararı aldırıyor. Kişilik hakları kavramının sınırlarının belirsizliği buna yol açıyor.

Görsel gazetecilik de suç değildir: Haber fotoğraflarına kanunsuz müdahaleler TGS raporunda

Kişilik hakları ihlali ile ifade özgürlüğü arasındaki dengenin Türkiye’de tek yönlü işlediğini belirten Altıparmak, “Söz konusu olan hükûmet yanlısı medya olunca en ağır küfürleri dahi kullansa ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriliyor. Ama iktidar aleyhine bir şey varsa o topuzun kantarı tersine dönüyor. Bu nedenle Türkiye’de öngörülebilir bir kişilik hakları ve ifade özgürlüğü dengesi hukuku yok” diye konuştu.

Altıparmak, kişilik haklarının ihlali gerekçesiyle açılan davaların da içinde bulunduğu SLAPP davalarının iki temel motivasyonu olduğunu belirtti:

  • Birincisi, doğrudan doğruya meselenin konuşulmasının engellenmesi. Alınacak hızlı bir kararla bu engellenebilir. 5 sene Anayasa Mahkemesi’nden 10 sene sonra AİHM’den alınacak bir kararla hiçbir anlamı kalmıyor. İkinci motivasyon ise caydırıcılık… Eğer çok yaygın bir biçimde gazetecilere yaptıkları haberlerden dolayı dava açılırsa, hem o kişi haberde kullandığı dile dikkat eder, hem de istihdam edenler dikkat eder. Hele ki istihdam edenin gazetecilik dışında başka işleri varsa ihale alamama durumu var. Gazeteciyi işten çıkarır.

Sonuçta Malta’dan Polonya’ya, Birleşik Krallık’tan ABD’ye dek birçok ülkede güç odakları gazetecilere karşı SLAPP davalarını kullanıyor. California ve Kanada’da gazetecileri bu güç odaklarının adli tacizine karşı koruyacak “anti SLAPP” yasaları gündemde. Kamuoyunun bilgi edinme hakkı ve basın özgürlüğü açısından durumun belki de hepsinden kötü olduğu Türkiye’de ise gazeteciler tüm yıldırma çabalarına ve destek eksikliğine rağmen mesleklerini sürdürmeye çalışıyor.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ANAYASA MAHKEMESİ’NDEN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN EMSAL KARAR

Melis Yıldırım

Ankara Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema mezunu. Kültürel çalışmalar ve toplumsal cinsiyet çalışmaları ile ilgileniyor. Daha önce Bianet internet sitesi için haber yazdı. Ankara Gazeteciler Cemiyeti'nin yayımladığı 9. Köy'de muhabirlik yaptı.

Journo E-Bülten