Dosya

Sansür ve otosansür kıskacında: Gazetecilik dijitalde direniyor

İktidarı destekleyen isimlerin bugünlerde savurduğu ölüm tehditleri bile yargıyı harekete geçirmiyor ama gazeteciler Twitter’daki eleştirileri nedeniyle cezalandırılıyor, soruşturmaya uğruyor ve hatta espri yaptıkları için tutuklanıyorlar. Üstelik torba yasadan son anda çıkarılan “sosyal medya düzenlemesi” yasalaşırsa durum daha da zorlaşabilir.
RTÜK ve BİK cezalarıyla iyice ağırlaşan bu baskı ortamı, otosansürü ve otokontrolü daha da yaygınlaştırıyor mu? Konuştuğumuz gazeteciler, koronavirüs günlerinde yoğunlaşan sansür çabalarına rağmen gazeteciliğin dijitalde direnmeyi sürdüreceğini düşünüyor.

İktidarın geçen ay gündeme getirip tepkilerin ardından torba yasa taslağından çıkardığı düzenleme, “sosyal ağ sağlayıcı” gibi ucu açık bir kavram üzerinden ek kısıtlamalar öngörüyordu. Taslak, “Türkiye’de internet erişimi günlük 1 milyondan fazla olanlara” temsilci atama zorunluluğu getiriyordu. Bu yükümlüğü yerine getirmeyenlerin bant genişliği önce yüzde 50, devamında yüzde 95 oranında daraltılacaktı. Temsilci atayanlar için ise idarenin içerik kaldırma, erişim engelleme ve bilgi isteme taleplerinin uygulanması daha da hızlanıp resmileşecekti.

Bu arada sosyal medya paylaşımları üzerinden gazetecilere yönelik baskı daha da artırıldı. Twitter’da koronavirüs önlemlerini sorgulayan Fatih Portakal’a dava açıldı, Hakan Aygün espri niyetiyle attığı bir tweet nedeniyle tutuklandı. “Koronavirüs ile mücadele” gerekçesiyle hazırlanan taslak ise şimdilik geri çekildi, ama “bir gece ansızın” yeniden gündeme getirilebilir.

Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, geri çekilen taslakta sosyal medya ve şebekeler üstü hizmetlere ilişkin olarak sansür niyeti açık olan maddelerin bulunduğunu vurguluyor. “Sosyal ağ sağlayıcı” ifadesindeki muğlaklık nedeniyle dijital alanda sansürün, klasik sosyal ağ sitelerinden ötesine yayılması potansiyeli var.

Polat: Sadece gazetecileri kapsamıyor

Evrensel’den Gökhan Bayram’ın konuyla ilgili yazısını hatırlatan Polat’a göre iktidar ayrıca, kademeli bant genişliği kısıtlaması ile sansüre dair eleştirilerden “Biz engellemedik, sınırladık” diyerek kurtulma hesabı gütmüş olabilir. Polat, iktidarın Terörle Mücadele Kanunu’ndaki (TMK) muğlak ifadelerle, keyfi yorumlarla cezaevlerini doldurduğunu belirterek bu yeni sansür düzenlemesinin, sadece gazetecileri değil, çok daha geniş bir kesimi kapsayacağını ifade ediyor.

Peki, geçen ay iddia edildiği gibi, WhatsApp yazışmaları bile sansür kapsamına sokulabilir mi? Polat, taslakta böyle bir ibare olmadığını vurgulamakla birlikte şunu söylüyor: “Bu kadar somut yorumlar, kuşkusuz iktidarın bugüne kadar özgürlüklere dair hep kısıtlayıcı bir tutum alma hevesinin yol açtığı endişelerden besleniyor. Daha geniş, gazetecilerin çok ötesinde kapsama alanına niyetli bir sansür girişimi ile karşı karşıyayız.”

Alpman: Hiçbir şey yazılmasın istiyorlar

Evrensel de dâhil eleştirel yayınlarını sürdüren bir dizi gazeteye, haber ve köşe yazıları gerekçe gösterilerek Basın İlan Kurumu (BİK) eliyle verilen cezalar ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) ağır yaptırımları malum.

Hapisteki gazeteciler ve dijital sansürün yanı sıra, bir de ifade ve basın özgürlüğünü baltalayan hakaret ve tazminat davaları var. Gazeteci Nazım Alpman, cumhurbaşkanına hakaretten 22 bin soruşturma açıldığını ve bunun 17 bininin davaya dönüştüğünü vurgulayarak şöyle diyor: “Yönetememezlik batağına saplananların elinde kalan tek şey muhalefetsizliktir. Şimdi o yolda yürüyorlar. Her dönemde hükûmetlerin yazılmamasını istediği konular vardı, gazeteciler de yazdı. Bu dönemin farkı, bunlar hiçbir şey yazılmasın istiyorlar. Ama bir geri çekilme yaşanmayacak. Gazeteciler yazmaya devam edecek.”

Acarer: Sansür inatçı muhabirlere işlemez

İktidar ve uygulamaları açısından bakıldığında yeni bir yasal düzenleme çabasının şaşırtıcı olmadığını belirten BirGün gazetesi yazarı Erk Acarer de bugünlerin, haberciliğin kriminalize edilmesi yolunda yeni bir süreç olduğunu düşünüyor. İktidarın gazetecilere “bizim izin verdiğimiz kadar haber” ve “resmi bilgi” anlayışını dayattığını belirten Acarer şöyle diyor:

“Otokontrolü artırması mümkün. Bilgi sahibi olduğumuz kadarıyla sadece sansüre ilişkin bir uygulama değil. Kişisel gizliğin ihlali ve fişleme de var. Tasarının habere erişimi ve onun yayılmasını zorlaştırması mümkün. Ne var ki 12 Eylül’ün yoğun sansür dönemlerinde dahi toplum, işkenceyi bültenlere yazıp görünür yerlere asıyordu. 21’inci yüzyıldayız. Dijital ortamlar yolunu bulup haber akışını sağlayacaktır.”

Acarer’e göre gerçek haberi bulup yazacak, kamuoyunda yaygınlaştıracak ısrarcı ve inatçı muhabirler hâlâ var ve bu nedenle sansür çabalarının etkisi sınırlı kalacak.

Gazi: Kulpuna uydurmak diyelim buna

Yine de özellikle dijital alanda artan sansür ve bunun dolaylı bir sonucu olan otosansür, basın özgürlüğünün iyice örselenmesine neden olabilir. Nitekim Gazete Duvar’dan Filiz Gazi, geri çekilen taslaktaki ifadeyle “sosyal ağ sağlayıcıların” günümüzün gazeteleri, TV’leri olduğunu düşünüyor. Gazeteciler bu platformlardan haber topluyor, haber yazıyor, görüntü paylaşıyor, haberleri yorumluyor. Sansür çabaları, Gazi’ye göre sosyal medyada da gazetecilerin istemsiz değil, gayet bilinçli bir şekilde giriştiği bir uygulamayı beraberinde getiriyor. Bu, otosansür olmasa bile, artırılmış bir öz denetim (otokontrol). Gazi kişisel deneyimi üstünden bu durumu şöyle açıklıyor:

“Sözümün içeriğinden geri durmuyorum fakat kanunun bir maddesinin başıma bela olmaması için sözcükleri nizamlı hale getiriyorum.  Kulpuna uydurmak diyelim buna. Diğer taraftan deney yapma imkânımız yok. Eğer öyle bir imkân olsaydı, 140 karakterle gazeteci olmasına gerek olmadan hemen herkesin sadece birkaç dakika içinde yazdıklarıyla hapse girilebileceğini gösterebilirdik. Gerçek hayatta bu defalarca yaşandığı için kanıksanıldı. Aslında gerçek olamayacak kadar fantastik bir tarafı var.”

Kepenek: Yazmaya, anlatmaya devam edeceğiz

Bianet’ten Evrim Kepenek’e göre fark ederek veya farkında olmadan otosansür/otokontrol uygulayan gazetecilerin oranı yüzde 90. O, bu durumu birçok haber sitesinin dilinde gözlemdiğini belirtiyor. “Çünkü hepimiz var olmaya ve sistemle yüzde 100 uyumlu olmadan gazetecilik yapmaya çalışıyoruz. Bu yüzden hem medya, hem de gazeteciler dillerine otokontrol yapıyor. Ben de zaman zaman yapıyorum” diyen Kepenek sözlerini şöyle tamamlıyor:

“Onlarca gazeteci hâlâ cezaevinde. Her hafta karakollara gidip imza atmak zorunda olan gazeteciler var. Eminim siz bu soruları bir sürü gazeteciye yolladınız, çok azı kabul etti. Kimse kafasındakini açmak ‘fişlenmek,’ ‘mimlenmek’ istemiyor. Gazeteciler korkuyor. Ben de korkuyorum elbette; kendimi gazetecilikle ifade etmezsem de ben ben olamam. Şair değilim ki bu ülkenin çocuklarının başına geleni [şiir olarak] yazayım? Ressam değilim ki kadın katillerini, erkek şiddetini [resimle] anlatayım. Ben de bunları haberlerle ifade etmeye çalışıyorum, yüzlerce meslektaşım gibi. Biz gazeteciler yine yazmaya, anlatmaya devam edeceğiz.”


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – 2020 TGS BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ RAPORU’NDA ÖNE ÇIKANLAR

Burcu Özkaya Günaydın

Mustafa Kemal Üniversitesi Görsel-İşitsel medya bölümü mezunu. Gazeteciliğe Evrensel gazetesi ve Hayat TV haber merkezinde muhabir olarak başladı. Evrensel’in Çukurova bölge muhabirliğini yaptı. Ardından Dicle Haber Ajansı için Diyarbakır ve İstanbul’da muhabirlik yaptı. Dört yıl Özgür Gündem gazetesinde redaktör ve editör olarak çalıştı. 2018'den beri Hatay’da serbest gazeteci olarak mesleğini sürdürüyor.

Journo E-Bülten