Dosya

İki savaş arasında: Türkiye’de Suriyeli kadın gazeteci olmak

Türkiye'de yaşayan Suriyeli kadın gazeteci Ghosoun Abou Dahab
Suriyeli olmak, kadın olmak ve gazeteci olmak. Türkiye söz konusu olunca üçünün de ayrı dezavantajları var. Suriye’de sekiz yıl önce patlak veren savaş sürerken Türkiye geçtiğimiz günlerde bu ülkede yeni bir askeri operasyon başlattı. Ülkemizde yaşam mücadelesi veren Suriyeli kadın gazetecilere bugünlerde neler yaşadıklarını, mesleklerini nasıl yaptıklarını, toplumsal hayatta ne gibi zorluklarla karşılaştıklarını sorduk. Çalışma izni de dâhil birçok zorlukla karşı karşıya olduklarını öğrendik. Ne Türkçe öğrenecek boş zamanları kalıyor, ne de ülkelerine haber yapmak için gidip Türkiye’ye geri gelebilmelerini sağlayacak bir gazeteci kartları var.

Dünyaya gerçekçi yaklaşmak ve böylece hayata dair beklentilerini düşürmeyi becerecek herkese bir öneridir savaşla yüzleşen bir toplumu incelemek. Bizim için çok daha kolay artık bu inceleme. Çünkü savaşla yüzleşmiş bir toplum var aramızda misafir ya da artık bizden birileri olmuş şekilde. Hukukun işlemediği ve sembolik olarak yer ettiği, kadınların ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü, gerçeklerin söylenmesine müsaade edilmediği bir dünyada -bir ülkede- kadın bir gazeteci olmak.

Vatanından uzakta, bilinçaltı güvensizlik dayatmalarıyla dolu, savaştan kaçıp ülkemize sığınmış Suriyeli sığınmacıların bir başka yönünü ele alıyoruz. Suriyeli olmak, kadın olmak ve gazeteci olmak. Bu üç sosyal rol varlıklarına zerk edilmiş vaziyette ülkemizde yaşamlarını sürdüren Suriyeli kadın gazeteciler Suhair Omari ve Ghosoun Abou Dahab ile konuştuk. Türkiye’deki Suriyeli Gazeteciler Derneği’ni kuran Firas Diba’nın da görüşlerine başvurduk.

Suhair Omari: Kimi zaman freelancer, kimi zaman tam zamanlı

Gazeteci Suhair Omari’ye göre Türkiye’deki Suriyeli kadın gazeteciler sürekli bir stres altında, telaşlı bir yaşam sürüyor. Birçoğu Türkiye’yi kalıcı olarak terk etmeye hazırlanıyor. Omari bu konuda şunları söylüyor:

“Suriyeli kadın bir gazetecinin genel olarak statü anlamında Suriyeli bir kadın ile ayrıştırılamayacağını düşünüyorum. Vatanımızdan uzak olma acısına ek olarak, hepimiz ailelerimizden de sorumluyuz. Kendi ihtiyaçlarımızın yanı sıra ailemizin de ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak ve kazanmak zorundayız. Ve yaşamı idame ettirmek için gerekli olan bu para kazanma kaçınılmazlığı ile birlikte çok uzun saatler ve bazen de birden fazla haber ajansı ile çalışmak zorunda kalıyoruz. Kimi zaman freelancer olarak kimi zamanla tam zamanlı olarak çalışıyoruz. Bu durum bizim için çok stresli ve telaşlı bir yaşam biçimi doğuyor.”

‘Türkiye’yi kalıcı olarak terk etmeye hazırlanıyorum’

“Aynı zamanda bir çoğumuz haber ajanslarında haklarımızı belirtip garanti altına alacak sözleşmelerden mahrum şekilde çalışıyoruz. İşler genel olarak birçok haber ajansı ile Suriyeli gazeteciler arasında sağlanan, yazılı olmayan, sözlü anlaşmalarla yürüyor. Birçok haber ajansı bizim gibi çalışanlarına çalışma ve oturum izni sağlama konularında yardımcı olmuyor ve bizi bu hususta birçok bürokratik risk ile karşı karşıya bırakıyor. Yakın dönemde bir gazeteci arkadaşım gibi ben de çalışma izni alma aşamasında reddedildim. Belge eksikliğinden dolayı çalışma izni başvurumun reddedilmesi sebebi ile de işimi kaybettim. Bugünlerde ise işverenimin tekrar çalışma izni başvuru talebimi reddetmesi üzerine Türkiye’yi kalıcı olarak terk etmeye hazırlanıyorum.”

‘Ne boş zamanımız ne enerjimiz kalıyor’

“Yukarıda bahsettiğim bütün durumlara ek olarak, Türkiye’de Suriye ve Arap ajansları ile çalışan Suriyeli bir gazeteci olarak söyleyebilirim ki çalışma ve gün içi temposundan dolayı ne Türkçe öğrenmeye ne de başka bir şey yapmaya zamanımız veya enerjimiz kalıyor. Hayatımızı kazanmak adına görevlerimizi yerine getirirken geriye başka şeyler yapacak olanaklar kalmıyor. Türkçe öğrenecek fırsatımızın olmaması bizim adımıza büyük bir problem. Bu durum Türk toplumuna entegre olmamız yolunda büyük bir engel oluşturuyor. Toplum içindeki yalnızlık ve yabancılık duygumuz artıyor ve aynı zamanda toplum ile iletişim kurma yetisine sahip olamıyoruz.”

“Suriyeli gazeteciler burada işveren haber ajansının belirlediği çerçeveler dahilinde işlerini yapıyorlar. İşveren firmanın ve Türkiye devletinin katı gözlemi altında, yasalar ve politikalar çerçevesinde editörlük, yazarlık gibi görevlerde bulunuyoruz. Habercilik adına aynı zamanda uluslararası haber ajansları ve görev yerlerindeki arkadaşlarımız ile de iletişim halinde oluyoruz.”

Ghosoun Abou Dahab: Sözleşmesiz, sigortasız, düşük maaşlarla çalışıyoruz

Bir başka Suriyeli kadın gazeteci olan Ghosoun Abou Dahab da mevcut koşulların ağırlığını vurguluyor. Meslektaşlarının birçoğu işsiz, gazeteciliği sürdürebilenler arasında ise haberleri ve siyasi görüşleri nedeniyle saldırıya uğrayanlar var. Dahab bunu şöyle açıklıyor:

“İstanbul’da oldukça fazla kadın gazeteci mevcut. Bazıları akademik sertifika programları için, bazıları iş tecrübeleri gereği ve bazıları da Suriye’deki savaştan kaçarak bu şehre gelmiş bulunmakta. Savaştan kaçıp İstanbul’a gelenlerden bazıları medya sektöründe iş fırsatı yakalarken, birçoğu farklı işlerde veya işsiz şekilde yaşamlarını sürdürüyor. Dezavantajlarımızdan bazıları Türkçe konuşamamamız ve çoğu medya kuruluşunda gazetecilerimizin sözleşmesiz, sağlık sigortasız ve düşük maaşlarda çalışması. Aynı zamanda lisanssız çalışan bazı Arap (genellikle Suriyeli) kuruluşlar da mevcut.”

“Bazı gazetecilerin habercilik şekillerinden ve politik görüşlerinden ötürü saldırıya uğrayıp korkutulmaya çalışılması gibi durumlar da yaşanıyor. Gazetecilerin daha geniş kaynaklara ihtiyacı var. Aynı zamanda yurt içinde bir yerden bir yere giderken daha özgür olmaları gerekiyor. Gazeteci kimlik kartlarına sahip olup kendi topraklarındaki savaş alanlarına bu kimlikle dönüp oraya dair haberciliği en iyi şekilde yapmalarının sağlanması gerektiğini düşünüyorum.”

Firas Diba: Medyada bariz bir şekilde cinsiyetçilik yapılıyor

Suriyeli Gazeteciler Derneği kurucusu Firas Diba ise vatandaşı olan kadın gazetecilerin yaşadığı sorunlarda asıl sorumluluğun Türkiye hükûmetinde ve Türkiye iş kanununda aranması gerektiğini belirtiyor:

“Suriyeli kadın gazetecilerin Türkiye’de yaşadıkları zorluklar hayatlarını epey zorlaştırıyor. Örneğin oturum izni alma, yurt içinde ve yurt dışına özgürce seyahat etme, Türkiye’de yasal bir şekilde çalışma gibi konularda oldukça önemli sorunlar yaşıyorlar. Türk yasalarında gazeteciler için özelleştirilmiş bölümler bulunmuyor. Olağandışı çalışma koşullarına maruz kalıyorlar. Suriye ve Arap menşeli çoğu medya kuruluşu çalışanlarına sosyal güvenlik gibi en doğal çalışan haklarını bile sağlamıyor.”

‘En büyük sorun iş bulma fırsatlarının kıtlığı’

“Bu konuda bu gibi kuruluşların belirli bir sorumluluğa sahip olmasının yanında asıl sorumluluğun Türkiye hükûmetinde ve Türkiye iş kanunu düzenlemelerinde olduğunu düşünüyorum. En büyük sorunlardan birinin iş bulma fırsatlarının kıtlığı olarak görebiliriz. Ülkenizde yaşayan Suriyeli kadın gazeteciler Türkçe bilmedikleri için çalışabilecekleri alanlar da oldukça kısıtlanmış oluyor.”

“Aynı zamanda bazı medya organizasyonlarında kadın ve erkek çalışanlar arasında bariz bir şekilde cinsiyetçilik yapılıyor. Çoğu kadın çalışan erkeklere oranla daha düşük ücretler alıyor. Kadın gazeteciler aynı zamanda yabancı oldukları bir toplumun içinde kadın rolünün zorluklarını yaşıyorlar. Ailevi sorumluluklara sahip kadın gazetecilerin işi daha zor gözüküyor. Çocuklarının yabancı bir dilde eğitim almalarını sağlamak bu sorumlulukların içinde en zor olanlarından. Hatta kocası Esad rejimi tarafından mahkûm edilmiş veya savaşta yaşamını kaybetmiş olan kadın gazeteciler de mevcut. Onların sorumluluğu daha da artmış oluyor.”

‘Esad rejimi ve IŞİD birçok meslektaşımızı öldürdü’

“Suriye’de gazetecilik adına en zor dönem, savaş öncesi dönemdir. Esad rejimi gazetecileri yakalayıp hapse atmaya başladığında, birçok kadın gazeteci cezaevlerinde gördükleri işkenceler yüzünden öldü. Ayrıca IŞİD ile yapılan savaşta çatışma bölgelerine birçok kadın gazetecinin girmesine izin verilmeyerek gazetecilik hakları ellerinden alındı. Esad rejimi medya merkezlerini, haber ajanslarını bombalamaya başladı ve gün boyunca bunu sürdürmeye devam etti. IŞİD ile olan savaşta bir başka tehlike ortaya çıktı. Birçok kadın gazeteci kaçırıldı ve hâlâ kendilerinden haber alınabilmiş değil.  Her savaşta olduğu gibi suçlu taraflar gazetecileri hedef aldılar. Birçok meslektaşımız ya Esad rejimi ya da IŞİD tarafından esir alınıp öldürüldü.”


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – BUKET AYDIN VAKASI: BİR YANIMIZ MİLİTARİZM, BİR YANIMIZ KADIN DÜŞMANLIĞI

Dilan Karacan

İZ TV’de belgesel yapım asistanlığı, Cumhuriyet’te stajyer muhabirlik, Artı Bir TV’de editörlük, Star TV’de muhabirlik ve Kanal D’de prodüksiyon asistanlığı yaptı. Journo için freelance olarak röportaj, araştırma ve söyleşi gibi içerikler üretiyor.

Journo E-Bülten