Görüş

Dışarıdan bakış: Türkiye’deki deprem haberciliğinde insaniyet eylemde

Gazeteci Aidan White Londra'da yaşıyor.

The Guardian ve Financial Times gibi saygın gazetelerde uzun süre çalışan, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (IFJ) 24 yıl boyunca başkanlığını yapan, ardından Etik Gazetecilik Ağı’nı (EJN) kuran Aidan White, gazetecilerin 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrasında verdiği sınavı Journo için yazdı. En az 23 gazetecinin hayatını kaybettiği afet sonrasında haberciler, tehdit ve engellemelere rağmen insani ve mesleki görevlerini yapmayı sürdürüyor.

Türkiye ve Suriye’deki deprem felâketini haber yapan gazeteciler bir yandan mesleklerini icra etmek, bir yandan da bu trajediyi yaşayan insanlara doğrudan yardım etmek arasında etik açıdan ince bir çizgi üstünde yürüyorlar.

Deprem sonrasındaki kritik saatlerde gazeteciler, çökmüş binalar ve enkaz yığınları altından insanları kurtarma çalışmalarını sürdüren insanî yardım çalışanlarının arasına katıldılar.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) kurucularından olan ve hâlen dernekte eş direktörlük görevini yürüten Barış Altıntaş, kurtarma çalışmalarında gazetecilerin çok önemli bir rol üstlendiğini söylüyor.

“Birçoğu insanların enkazdan çıkarılmasına katkıda bulundu” diyor ve ekliyor: “İhtiyaç sahiplerine çadır ve yiyecek buldular, yerinden yurdundan olmuş insanların ulaşımını sağladılar. Yaptıkları haberler bu afet zamanında taşıdıkları önemin yalnızca bir kısmını oluşturuyor.”

Ancak sonraki günlerde gazeteciler, yetkililerin engeliyle karşılaştıklarında ve şiddet tehditlerine maruz kaldıklarında kendilerini ateş hattında buldular.

Merkezi İstanbul’da bulunan MLSA gazetecilerin göz altına alındığını, iş yapmalarının alenen engellendiğini veya fiziksel ya da sözlü saldırılara uğradıklarını bildiriyor. Köy korucuları veya polis memurları ya da öfkeli kalabalıklar tarafından gazetecilere saldırılarda bulunulduğunu ifade ediyorlar.

Altıntaş “Hâlihazırda afet bölgelerinde ikâmet eden en az 17 gazetecinin hayatını kaybettiğini biliyoruz ve vefat edenlerin kimlik tespitleri yapıldıkça bu sayı muhtemelen daha da artacak” diyor. (Editörün notu: Medyaya dün yansıyan habere göre depremde hayatını kaybeden gazeteci sayısı 23’e yükseldi).

“Gazetecilere, doğru soruları sordukları için gözdağı veriliyor”

Depremin ardından gazetecilerin ve sivil toplum örgütlerinin gösterdiği hızlı tepki, afetin boyutu karşısında ilk anda adeta paralize olmuş gibi görünen devletin hareketsizliği ve ağır kalan tepkisiyle zıtlık arz ediyor.

“İnsanlar tamamen terkedilmiş hissediyorlar” diyor Altıntaş ve ekliyor: “Haklı gerekçelere dayanan yoğun bir öfke ve hiddetin gazetecilere yönelmesi söz konusu ve onların güvenliğinden son derece endişeliyiz.”

Altıntaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, afet yardım çalışmalarının ilk aşaması tamamlandığında –haber medyası ve sivil toplum örgütleri de dâhil– eleştirilerde bulunanların cezalandırılacağı şeklinde gözdağı verdiğini belirtiyor.

“Toplumun tamamı enkaz altında ve bu ölçekte bir felaketin sorumluluğuna dair cevaplar isteyen gazetecilere, doğru soruları sordukları için gözdağı veriliyor” diyor. “Sanki kıyametin ortasındayız, korkunç bir distopyadayız.”

“Gazeteciler olmasaydı, hayatını kaybedenlerin sayısı daha da fazla olurdu”

Afetten etkilenen bölgedeki zorlu hava şartlarından ve koordinasyon eksikliğinden ötürü zaten gecikmeye uğrayan arama ve kurtarma çalışmaları, uygulanan sosyal medya kısıtlamaları ve mobil iletişim hizmetlerindeki zafiyet sebebiyle daha da zorlaşmıştı.

Afetten iki gün sonra, 8 Şubat tarihinde, olağanüstü hâl ilanı ile birlikte, hükûmet insanları hayrete düşüren bir kararla Twitter’ı 9 saatliğine kapattı. Bu durum sivil toplum örgütlerinin yardım çalışmalarındaki koordinasyonu sekteye uğrattığı gibi, gelişmeleri bildirmeye çalışan medyaya engel olmakla kalmayıp enkaz altındaki yüzlerce, belki de binlerce insanın sesinin de bastırılmasına yol açtı.

Sivil toplumu şoke eden bu uygulama dolayısıyla, MLSA eş direktörü Veysel Ok mobil şebeke operatörleri ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu hakkında “görevi kötüye kullanma”, “taksirle öldürme” ve “taksirle yaralama” suçlarından suç duyurusunda bulundu.

Kapatma kararı, süratle kritik kararlar alan sivil toplumdan ve resmi kurtarma çalışmalarının ilerleyişindeki yavaşlığı ve hantallığı gözler önüne seren medyadan ötürü mahcup duruma düşen yetkililerin son çaresiydi.

“Net bir sayı söylemek zor” diyor Altıntaş “ancak sivil toplum örgütlerinin müdahalesi ve bölgeye akın eden gazeteciler olmasaydı, hayatını kaybedenlerin sayısı daha da fazla olurdu.”

Gazeteciler bezdirilmeye çalışıldı

Geniş ölçekli yıkımın ilk anda yarattığı üzüntü, öfkeye ve hükûmetin geciken müdahalesine yönelik eleştirilere dönüştükçe, gazetecilerin ve insan hakları savunucularının müdahalesinin hükûmet ve devlet yetkilileri cephesinde yeni bir ters tepkiye yol açabileceğine dair Altıntaş’ın uyarısı da manidar.

Gazetecilerin bezdirilmeye çalışıldığı veya serbestçe haber yapmasının engellendiği yönünde birçok bildirim alındı. Diyarbakır’da yerleşik gazeteci Vecdi Erbay, 10 Şubat’ta Gazete Duvar’da yayımlanan yazısında, İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen basın kartını taşımadıkları gerekçesiyle çok sayıda gazetecinin kurtarma çalışmalarını görüntülemesinin polis tarafından engellendiğini ifade ediyor.

Birçok gazeteci resmi makamların müdahalesinin mesleklerini icra etmelerini nasıl daha da zorlaştırdığından ve gerek gönüllülerin, gerekse bağımsız arama ve kurtarma ekiplerinin çabalarını büyük ölçüde etkilediğinden bahsediyor.

Bunlar arasında 1990’larda üne kavuşan ve 2017’de kurduğu “Ahbap” adlı yardım kuruluşu dolayısıyla kurtarma çalışmalarının önde gelen destekçilerinden olan Türk pop yıldızı Haluk Levent de bulunuyor. Çeşitli insanî yardım alanlarına odaklanan kuruluş, Türkiye’nin 68 şehrinde faaliyet gösteriyor.

Bu kuruluş depremlerin ardından afetzedelere derhal destek sundu, ayrıca internet sitesi üzerinden hem bağış toplayıp hem de bir “Deprem Güvenli Bölgeler Haritası” paylaşarak insanların sığınabilecekleri spor merkezlerini, yurtları, stadyumları işaret etti.

Troller habercileri ve sivil toplumu hedef aldı

Hükûmetin geciken müdahalesine yönelik öfke tırmanırken sosyal medya üzerinden birçok kişi de yapılacak bağışların, hükûmetin resmi Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kurumu yerine Ahbap’a yönlendirilmesi için çaba gösterdi. Bu durum, hükûmet destekçilerinden oluşan bir trol ordusunun Ahbap’ı hedef almasıyla, iki taraf arasında kısa bir sosyal medya atışmasına sebep oldu. Levent araya girip ayrımın sonlandırılması ve her iki kurumun da desteklenmesi çağrısında bulundu.

Türkiye’de eğlence, müzik ve kültür konularında çalışan bağımsız gazeteci Kenan Sharpe, Middle East Eye haber sitesine verdiği demeçte, mevcut tepkinin depremleri takip eden ilk birkaç saatte hükûmet tarafından yüzüstü bırakılan insan sayısının ne denli çok olduğuna işaret ettiğini söylüyordu.

Gerek bölgede bulunan, gerekse yurt dışından afet bölgesine akın eden yüzlerce gazeteci, kendisini eleştirenlere karşı çıkmak üzere muhafazakar trol ordusunu harekete geçiren Ankara’daki hükûmetin anlatıda manipülasyon yapmasını önlemek başta olmak üzere, ciddi mesleki zorluklarla karşılaştı.

Suriye’de ise durum daha da kötü. Ülke bir yandan hâlen iç savaşın sonuçlarına katlanırken, siyasi bölünmeler de etkin bir kurtarma görevine girişmeyi zorlaştırıyor. Afetin yaşanmasından 9 gün sonra dahi, Birleşmiş Milletler savaş hâlindeki tarafları, hayat kurtarma ekiplerinin ve acil yiyecek yardımının harap durumdaki Suriye’nin kuzeyine girişi için izin vermeye ikna etmekte zorlanıyor.

TV muhabiri, eleştiriler duyulmasın diye mikrofonu arkasında tuttu

Kurtarma çalışmaları, siyasi iç çatışmalardan ve felaketle baş etmedeki resmi zaaflardan sorumluluğa ilişkin propaganda mücadelesinden ötürü, trajediden etkilenen milyonlarca insana bakım ve destek sağlanmasına yönelik çabalara gölge düşmesi tehdidiyle karşı karşıya olduğu yeni bir aşamaya geçiyor.

Türkiye Gazeteciler Sendikası yöneticisi Mustafa Kuleli, hükûmet destekli medyanın, olay mahallinde eleştirilerini seslendirenlere söz hakkı tanınmasını engellediğini ve hükûmetin başarısızlık bahanelerine uyacak şekilde, bilimsel görüşleri manipüle etmeye çalıştığını söylüyor:

  • Bazı televizyon muhabirleri depremzedenin sesi duyulmasın diye mikrofonu arkasında tuttu. Başkaları ise, hükûmeti eleştiren depremzedeleri yalan haber yaymakla suçladı. Refleks olarak, AKP hükûmetini eleştiren herkesin yalan söylediğini öne sürüyorlar.

İletişim Başkanlığı’nın, “Asrın Felâketi” adı altında, depremin kimsenin altından kalkamayacağı kadar büyük olduğu yönünde bir propaganda kampanyası yürüttüğünü belirten Kuleli; “Tüm yaptıkları, eyleme geçmek yerine kaderciliği teşvik etmek” diyor. Aynı zamanda, uluslararası bilim insanlarının hükûmet yanlısı medya tarafından siyasi bir tartışmanın içine çekildiğini de belirtiyor.

Bir bilim insanı olan Dr. Tuğrulcan Elmas da Twitter hesabından yaptığı paylaşımda problemin ciddiyetini ana hatlarıyla şöyle ifade ediyor: “Uzmanlar deprem düzenlemelerinin uygulanmasındaki ihmallerin altını çizdiği halde, maalesef Türk medyası birçok sismolog ile onlardan bilgi almak yerine, ‘depremin üstesinden gelinemeyecek kadar büyük olduğu’ anlatısını pekiştirmek amacıyla röportaj yaptı. Utanç verici.”

Aidan White gazetecilik ilkelerini anlatıyor:

Gazeteciler anlatıyor: “Değişik bir şey yapacağım” kaygısı çok yanlış, haberciler sadece kamu yararını gözetmeli

Aidan White

Aidan White is a London-based journalist. In 2012, he founded the Ethical Journalism Network, a global campaign promoting self-regulation, good governance, and ethical conduct in media. He was the General Secretary of the International Federation of Journalists from 1987 until April 2011. He previously worked for several newspapers in the United Kingdom, including the Guardian and the Financial Times.

Journo E-Bülten