Haberleriyle gündem yaratan, ancak tutuklandıktan sonra kendileri gündem olmayan, isimlerini çok az yerde duyduğumuz tutuklu gazeteciler var. Çoğunun duruşması Ekim ayı içinde. Onlara sahip çıkmazsak sıra bize de gelecek.
İfade özgürlüğüne dair artık ezberlediğimiz bir gerçek var; Türkiye dünyada en çok tutuklu gazetecinin bulunduğu ülke. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) verilerine göre 143 gazeteci ve medya çalışanı cezaevinde.
Peki, onca tutuklu gazetecinin içinden kaçını biliyoruz? Kimleri konuşup, gündeme taşıyoruz? Belki cezaevlerindeki meslektaşlarımızın çokluğundan, çoğu zaman bazı isimleri arkaplanda bırakıyoruz. Ekim ayında duruşmaları görülecek tutuklu gazetecileri ve cezaları kesinleşmiş olanları daha görünür kılmak adına ne zaman, nerede, nasıl, neden tutuklandıkları, hukuki süreçlerini, cezaevinde yaşadıkları hak ihlâllerini, sağlık durumlarını derledik.
‘Kimliği gizlenen polis mahkeme tarafından korunuyor’
Seda Taşkın, Mezopotamya Ajansı muhabiri. 20 Aralık 2017 günü Muş merkezde hakkında bir ihbar olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Dört gün Muş Terörle Mücadele Şubesi’nde tutulduktan sonra savcılığa çıkartıldı. Savcılık ifadesinden sonra tutuklama talebi ile Muş Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi ve mahkeme sorgusu tamamlandıktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Ancak savcı bu karara itiraz etti ve Taşkın 23 Ocak 2018 günü tutuklandı. Şu anda Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde.
Soruşturma safhasında “Örgüt propagandası yapma” suçlaması ile ifadesi alınan Taşkın’ın iddianamesi, “Örgüt üyeliği ve örgüt propagandası yapma” suçlarından hazırlandı.
“Tutukluluğu başlı başına hukuksuz bir soruşturma ile başladı ve devam ediyor” diyen Avukat Gulan Çağın Kaleli Taşkın hukuki sürecini özetle şöyle anlatıyor:
“noreply@egm.gov.tr adresinden yine emniyete bir ihbar maili atılarak başlayan soruşturmada kimliği itina ile gizlenen polis memuru, bu kez de dosyaya bakan mahkeme tarafından korunuyor. Nasıl mı? Bugüne dek kovuşturma safhası boyunca bu hukuka aykırı delilin kim tarafından üretildiğinin tespit edilmesi amacıyla mahkemeden talepte bulunup, dosyadaki tüm hukuka aykırı delillerin çıkarılmasını istedik. Ancak bu taleplerimiz her duruşmada reddedildi. Tüm hukuka aykırı deliller diyoruz çünkü dosyada yalnızca bir tane hukuka aykırı delil yok. Bir hukuka aykırı delil ile başlayan soruşturmada hukuka aykırı deliller ile kabartılan bir dosya mevcut. Soruşturma safhasında savcı, kovuşturma safhasında da mahkeme tarafından kullanılan bu hukuka aykırı deliller eşliğinde maddi hakikate ulaşmaya çalışıyoruz. Emniyet sorgusunda o kadar ileri gidildi ki Mezopotamya Haber Ajansı’nın neden kendisinin gözaltına alındığına dair haber geçtiği soruldu. Oysa Seda Mezopotamya Haber Ajansı muhabiri olduğunu emniyet ifadesinde, sorguda ve son olarak yargılandığı mahkeme huzurunda dile getirdi ve mesleğini ne kadar çok sevdiğinin altını çizdi. 10 Ekim 2018 tarihinde karar duruşması görülecek. Mütalaa verildi ve hakkında örgüt üyeliği ve zincirleme propaganda suçlaması ile ceza istendi.”
‘İki kişiye bir kova su düşüyor, sular kirli’
Avukat Kaleli, son yaptığı cezaevi ziyaretinden Taşkın’ın cezaevi koşullarına ve sağlık durumuna ilişkin şu bilgileri aktardı: “Tek tip kıyafet tartışmalarının yoğunlaştığı dönemde, cezaevi idaresi ailesine sadece belli renk giysilerin alınacağını belirtti. Suya da kota getirildi. 2 kişiye 1 kova su veriyorlar. Yine suların kirli olması sebebiyle saç ve kirpik dökülmesinin yanı sıra kadın hastalıkları baş gösterdi.”
‘Tutuklu gazetecilerin yanında olmak borcumuzdur’
10 Ekim’de görülecek karar duruşması öncesi, Taşkın’ın “Bizi sahiplenin” dediğinin altını çizen avukat Kaleli duruşmaya dair şöyle konuşuyor:
”Muhalif hiçbir sese tahammülü olmayanlar, yargı gücünü de kullanarak tüm sesleri bastırmak istiyor. Ancak muhalif sesler cezaevinde olsa dahi büyük bir dirayetle seslerini ulaştırmaya çalışıyorlar. Onlarca basın emekçisinin cezaevinde olduğu bu süreçte gücümüzün yettiğince yanlarında olmak borcumuzdur diye düşünüyorum. Biz avukatları olarak tüm hukuksuzlukları dördüncü defa usanmadan dile getireceğiz.“
İki yıldır tutuklu, bir kere bile hâkim karşısına çıkmadı
Tutuklu ve hükümlü gazetecilerin hukuki süreçleriyle ilgilenen Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’ne, Taşkın gibi İdris Sayılğan, İdris Yılmaz, Uğur Yılmaz, Ziya Ataman ve Nedim Türfent’in hukuki süreçlerini ve cezaevi koşullarını da sorduk. Bu beş gazetecinin avukatı Veysel Ok ve MLSA Başkanı Barış Evin Altıntaş’tan bilgi aldık.
İdris Sayılğan, KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri ve iki yıldır tutuklu. Muş Sulh Ceza Hâkimliğinin 2016/387 sayılı kararı ile 24 Kasım 2016 günü ‘Silahlı terör örgütüne üye olma’ suçlamasıyla tutuklandı. Şu anda Trabzon E Tipi Kapalı Cezaevinde.
Suçlandığı konular; DİHA’ya yaptığı haberler, haber kaynakları ile yaptığı görüşmeler ve gazetecilik faaliyetleri. Sayılğan, Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasına rağmen kaldığı cezaevi Trabzon’da. Bu sebeple de şu ana kadar mahkemeye doğrudan savunma yapamadı, ‘hukuka aykırılık’ olarak nitelendirilen SEGBİS sistemi (video konferans) ile duruşmalara ekrandan ‘katılarak’ kendini savunmaya çalıştı. Mayıs ayında olan son duruşmasına ise ‘SEGBİS sisteminde teknik arıza var’ gerekçesiyle bağlanamadı. Ancak MLSA avukatlarının verdiği bilgiye göre tutuklu gazeteci duruşmaya zaten çağrılmadı. Sayılğan, bu yüzden 2 yılı aşkın bir süredir hâkimlerle bir kere bile yüz yüze gelmedi.
Gazeteciye yönelik ayrımcılık ilk kez AYM’ye taşındı
Mahkemeye ayrıntılı savunmalar sunulmasına rağmen Sayılğan iki yıldır tahliye edilmeyince Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) tedbir ve öncelik talepli başvuru yapıldı. Başvuru, ifade özgürlüğü, kişi güvenliği özgürlüğü, adil yargılanma ve kötü muameleye uğramama hakkına ek olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 14. Maddesiyle getirilen ‘Ayrımcılık yasağı’nın ihlâl edildiği iddiasını da taşıyordu. Bu başvuru Türkiye’de bir gazetecinin ayrımcılığa uğradığı iddiasıyla yapılması bakımından bir ilk. Özellikle tutuklu DİHA çalışanlarının sayısı, Sayılğan’ın da DİHA’da çalışması ve Kürt meselesi merkezli haberler yapması buna gerekçe olarak sunuldu. 2 yılı aşkın süredir tutuklu olan Sayılğan’ın duruşması 5 Ekim’de.
Kürtçe mektuplar için harf başına 60 kuruş çeviri parası isteniyor
İdris Yılmaz, Van Erciş’te yayın yapan Gazete Yaşam’ın kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni. Yılmaz, Afrin operasyonuyla ilgili sosyal medya paylaşımları nedeniyle “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamasıyla 22 Ocak 2018’de tutuklandı. Şu anda Elâzığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde.
20 yılı aşkın hapis cezası ile karşı karşıya olan Yılmaz’ın cezaevinde uğradığı hak ihlâlleri ise özetle şöyle: Mektuplar ve faxlarda gecikmeler yaşanıyor. Kitaplarda kota uygulaması var, en fazla yedi kitap alabiliyorlar. Kürtçe kitap alınmıyor. Kürtçe mektuplarda her harf için 60 kuruş çeviri bedeli talep ediliyor. Aksi durumda mektuplar gönderilmiyor. Diğer tutuklularla görüşmeleri, getirilip götürülürken karşılaştıklarında selamlaşmaları bile engellenmeye çalışılıyor. Keyfi uygulamalar, ani baskınlar, psikolojik tacizler yapılıyor. Savunmalara, tutukluların yazılarına el konuluyor. Revir hizmeti çok geç sağlanıyor ve hastalığın teşhisi ve tedavisi için gereken özen gösterilmiyor. Kişisel bakım malzemelerine erişimde zorlanılıyor.
Evrensel gazetesinden Cansu Pişkin, 28 Temmuz 2018 günü, Yılmaz’ın Elazığ Cezaevi’ne konulduğundan beri tek kişilik hücrede tutulduğunu ve tam 33 kilo verdiğini yazmıştı.
Yılmaz’ın ayrıca mesleki faaliyetleri, özellikle çocuk istismarı vakaları ve yolsuzluk üzerine yaptığı haberler sebebiyle hakkında açılmış birçok dava mevcut. Bunların bir kısmından beraat ettiyse de bir kısmı sebebiyle hala yargılanıyor. Şu an ‘Silahlı terör örgütüne üye olma’ suçlamasıyla tutuklu bulunduğu dosyada iddianame hazırlanıyor. Yılmaz için de yakın zamanda tutukluluğun devamı kararına karşı AYM başvurusu yapılacak.
‘Acıdan uykusuz kalıyorum, unutkanlık başladı’
Ziya Ataman, Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin dağıtıcısı ve KHK ile kapatılan DİHA muhabiri. Ataman, 11 Nisan 2016 günü Beytüşşebap Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/8 sayılı kararı ile gazete dağıtımı gerekçe gösterilerek ‘örgüt üyesi olduğu’ iddiasıyla tutuklandı. Şu anda Van Yüksek Güvenlikli T Tipi Cezaevi’nde.
Ataman, Mezopotamya Haber Ajansı’na (MA) Temmuz ayında yazdığı mektupta cezaevi koşulları nedeniyle mide ve bağırsaklarında sıkıntılar yaşadığını aktardı: “Başvurumdan 2 buçuk ay sonra kaldırıldığım revirde doktor bağırsaklarımın iflas ettiğini söyledi. Basında haberim çıkana kadar da beni hastaneye sevk etmediler. Sadece kan örneğimi alıp gönderdiler. İlaç yazıp üstünü kapatmak istediler. İlaçlarla yaşamımı idame ettiriyorum. Sancıdan dolayı günlerce uykusuz kaldığım için unutkanlık başladı. Telefonuma çıkan yeğenimi tanımama rağmen ismi bir türlü aklıma gelmiyor.”
Ataman da diğer tutuklu meslektaşları gibi, cezaevinde hak ihlâllerine uğruyor: Kitaplarda kota uygulaması, Kürtçe kitap alınmaması, revir hizmetinin geç sağlanması, tedavisi için gereken özenin gösterilmemesi, ani baskınlar, psikolojik tacizler yapılması vs.
Tanık beyanlarıyla yargılanıyor
Ataman, mesleki faaliyetleri sebebiyle birçok kez tehditler alıp, hedef haline getirildi. Tutuklu bulunduğu dosyada da herhangi bir ilgisi olmadığı tanık beyanlarıyla ispat edilen bir olay sebebiyle yargılanıyor. Dosyada da kasıtlı bir şekilde hedef alındığı düşünülüyor. Tutukluluğun devamı kararınana avukatları tarafından itiraz edildi. Gelecek karara göre avukatlar AYM başvurusu yapacak. Şırnak 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülmekte olan davanın bir sonraki duruşması 26 Ekim’de.
Öykü ve şiirlerine el konuldu
Uğur Yılmaz, Bitlis Belediyesi’nin basın biriminde muhabir. Yılmaz, 17 Temmuz 2017 günü Bitlis Sulh Ceza Hâkimliğinin 2017/323 sayılı kararı ile ‘Silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma’ suçlamasıyla tutuklandı. Şu anda Elâzığ 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevinde.
Yılmaz adı en az duyulan tutuklu gazetecilerden. Mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanan Yılmaz, gazeteciliğinin yanı sıra edebi türlerde de yazıyor. Ancak, Yılmaz’ın cezaevinde yazdığı öykü ve şiirler suç unsuru olarak gösterildi. Cezaevinde, Filistinliler için yazdığı içinde hem öykü hem de şiirlerin bulunduğu ‘Hicran’ adındaki kitap taslağına güvenlik gerekçesiyle el konuldu ve hakkında disiplin soruşturması başlatıldı.
Cezaevi koşulları diğer tutuklu meslektaşlarından farklı olmayan Yılmaz’ın 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülecek olan ilk duruşması 16 Ekim’de.
Gazeteci Türfent’e 8 yıl 9 ay hapis verildi
Nedim Türfent KHK ile kapatılan DİHA muhabiri. 13 Mayıs 2016 günü Yüksekova Sulh Ceza Hâkimliği’nin 2016/87 sayılı kararı ile ‘Silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma’ suçlamasıyla tutuklandı. Türfent şu anda Van Yüksek Güvenlikli T Tipi Cezaevi’nde.
Mahkeme Türfent’e TCK’nin 62. Maddesi uyarınca 8 yıl 9 ay hapis cezası verdi. Türfent ‘in Hakkâri Yüksekova’da sokağa çıkma yasağı sırasında yaşananlara dair yazdığı haberler ve sosyal medya paylaşımları suç sayıldı. Mahkemenin kararına karşı avukatların istinaf incelemesi talebi esastan reddedildi ve temyiz incelemesi talep edildi. AYM’ye tedbir ve öncelik talepli başvuru yapıldı. AİHS’de düzenlenmiş ‘ayrımcılık yasağı’nın, kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkının, adil yargılanma, kötü muamele yasağı, özel hayatın korunması ve ifade özgürlüğü haklarının ihlâl edildiği belirtildi.
‘Devlet onaylı gazetecilik yapmadıkları için tutuklandılar’
MLSA Başkanı Evin Barış Altıntaş, Türkiye’de yargı eliyle gazetecilere karşı bir savaş yürütüldüğünü söylemenin mümkün olduğunu belirterek bu beş gazetecinin durumuna ilişkin şunları söyledi:
“Devletin istemediği hiçbir haber yayınlanmasın gibi bir beklenti var. Örneğin, yargıda nadir görülen bir hızla yargılanıp ağır bir cezaya çarptırılan Nedim Türfent Yüksekova’da sokağa çıkma yasağı sırasında yaşanan hak ihlâllerini belgelemişti. Erciş’te yayın yapan bir gazetesi olan İdris Yılmaz, bölgede çocuklara yönelik cinsel istismardan belediyenin şaibeli akçeli icraatlarına, güvenlik korucularının keyfi uygulamalarına kadar birçok haberin üstüne gitmişti. İdris Sayılğan‘ın okullarda ayrımcı uygulamalarla ilgili haberleri Muş Milli Eğitim Müdürlüğü’nü çok rahatsız etmişti. Bu gazetecilerin çalışma arkadaşları bazen bize tutuklanmalarına maalesef şaşıramadıklarını, yaptıkları haberler nedeniyle zaten hedef alındıklarını söylüyorlar. Bitlis’te göreve yapan Uğur Yılmaz fotomuhabiri yönü güçlü bir gazeteci olarak bölgedeki birçok ihlâli fotoğrafladı. Ziya Ataman da daha dağıtımcı olarak çalıştığı günlerden bu yana tehditler alıyordu. Bu beş gazetecinin devlet onaylı, steril bir gazetecilik yapmadıkları için tutuklandıkları çok açık.”
‘Temel sorun iktidarın gazeteciliğe bakış açısı’
Bu gazetecilerin özellikle yerel gazetecilik yapıyor olmasının önemli olduğunun altını çizen Altıntaş ”Yerelde ve özellikle ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı bölgede kamu görevlilerinin dikkatini çekmeniz, bunun ardından taciz edilmeniz daha kolay oluyor. Ancak bütün bu arkadaşlar ulusal bağımsız basını da besleyen bir yerel gazetecilik yapıyorlar. Burada bir tesellimiz, henüz hüküm almamış olan İdris’ler (İdris Yılmaz ve İdris Sayılğan) ile Uğur için AİHM yolunun açık olması. Bu konuda elimizden geleni yapıyoruz ancak temel sorun elbette iktidarın gazeteciliğe bakış açısı” diye konuştu.
‘SEGBİS adil yargılama hakkını ortadan kaldırıyor’
Bu gazetecilerin en önemli ortak özelliğinin Kürt meselesi odaklı haberler yapmaları, soruşturmalardan önce tehditlere maruz kalmaları, akabinde gözaltına alınmaları ve sonrasında ise polislerin aleyhlerinde delil üretmesi olduğunu belirten Avukat Veysel Ok, bu beş gazetecinin uğradığı hak ihlallerini şöyle özetledi:
“Bu gazeteciler yargılandıkları yerlerden farklı şehirlerdeki cezaevlerinde tutuklu bulunuyorlar. Bu da özellikle savunma hakkı konusunda büyük ihlâllerin oluşmasına neden oluyor. SEGBİS diye tarif edilen video konferans sistemi ile ve yanlarında hukuki destek alacakları bir avukat olmadan savunmalarını mahkemeye iletmek zorunda kalıyorlar. Bu da adil yargılama hakkını ortadan kaldıran bir uygulama. Bu beş gazeteci için de yaptığımız ayrıntılı savunmalara ve itirazlara rağmen maalesef müvekkillerimizin tutukluluğu devam etmekte. Yerel mahkemelerden sonuç alamayınca gazeteciler adına Anayasa Mahkemesi başvuruları yaptık. İdris Sayılğan açısından ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurumuz bitmek üzere. Bir uluslararası örgüt ile beraber bu süreci yönetiyoruz. MLSA hukuk ekibi olarak gazetecilere hukuki destek veren Londra merkezli Media Legal Defence Initiative örgütü ile beraber güçlü bir başvuru hazırladık. Yakın zamanda da başvurumuzu yapacağız.”