Türkiye, Rusya ve Çin devletleriyle bağlantılı binlerce hesabın Twitter yönetimi tarafından bu platformdan kaldırılması, sosyal medyadaki propaganda operasyonlarını yeniden tartışmaya açtı. Salgın döneminde önemi artan dijital dezenformasyonu, konunun uzmanı Akın Ünver ile konuştuk.
Ünver’e göre sosyal medyada devletlerin amacı, karşı tarafı ikna etmek ve kararsızları kazanmak. Yalanlar ve dezenformasyon kadar, “karşı tarafa gol atmayı amaçlayan” manipüle edilmiş bilgiler de bu amaçla yayılıyor. Hedefin siyasi baskı olduğunu belirten Ünver, ölçümlerine göre Twitter’ın attığı son adımın işe yaramadığını, hatta geri tepebileceğini vurguluyor.
Twitter’ın bu hafta attığı adımdan önce, özellikle yıl başından bu yana uluslararası kamuoyu sosyal medyada dezenformasyon meselesini yeniden tartışmaya başlamıştı.
Bir yandan haftalar içinde Çin’den tüm dünyaya yayılan COVID-19 salgını, bir yandan ABD’de yaklaşan seçimler, bir yandan Rusya’nın ABD’nin iç işlerine dijital ortamda müdahale çabalarına dair iddialar vardı.
Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi ve şimdi de bu koltuğa yeniden aday olması, tüm bu fay hatlarının kesiştiği bugünlere getirdi bizi.
Ve Twitter dün çok tartışılan kararını açıkladı. Türkiye, Çin ve Rusya devletleriyle bağlantılı 32 binden fazla hesabın bu sosyal medya platformundan çıkarıldığı duyuruldu.
Ankara ‘ideolojik kara propaganda’ dedi
Bu hesaplardan 7 binden fazlasının Adalet ve Kalkınma Partisi’nin gençlik örgütleri ve ona bağlı merkezi bir ağla ilişkili olduğu öne sürüldü. Twitter 2014’te Türkiye’deki bot ve trol ağlarını ilk kez sildiği günlerde Türkiye bu platforma erişimi engellemişti.
Twitter’ın son adımı da Ankara’nın tepkisini çekti. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek hesaplarının hükûmet tarafından tek merkezden yönetildiğini reddetti. Altun attığı tweet’te, ABD merkezli şirketi “ideolojik kara propaganda” yapmakla suçladı.
Devletler arası çekişmeler, bilgi savaşları ve dezenformasyon ortamında bir de küresel salgının yarattığı yeni etkiler ortaya çıkınca mesele iyice karmaşıklaştı. Bu ortamda konuyu, Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Akın Ünver ile konuştuk. Uluslararası ilişkiler doçenti Ünver’in dijital politikalar ve bilgisayarlı sosyal bilimler alanlarında uluslararası çalışmaları var. Çatışma araştırmaları ve dijital kriz yönetimi alanlarında uzman.
Pandemi döneminde yoğunlaşan “algı savaşlarının” altında yatan sebepler neler?
Bildiğiniz üzere COVID-19 Çin’in Wuhan kendinde ortaya çıktı. Sonrasında ilk bulguları oluşturarak yetkilileri uyaran Li Wenilang ve Ai Fen gibi doktorların beyanatlarının sansürlenmesi ve salgının kontrol altına alınabileceği ilk dalga sırasında yetkililerin olayın üzerini örtmeye çalışması gibi olaylar yaşandı.
Geleneksel ve sosyal medya savaşta cephe oldu
Bu da “Eğer Çin’deki yetkililer bu doktorların uyarılarını sansürlemek yerine önlem alsaydı bugün COVID krizini yaşamayacaktık” gibi bir sonucun farklı ülkeler tarafından dile getirilmesini doğurdu. Bu argüman ve Çin’in buna direnmesi, geleneksel ve sosyal medya alanlarının bir algı savaşı cephesine dönüşmesine yol açtı.
Hangi ülkeler, ne gibi iddialarda bulundu?
Bugün özellikle ABD ve Almanya’nın başını çektiği bir grup ülke, Çin’in COVID krizinin ortaya çıkışında başat yasal sorumlu olduğu savını öne sürüyor ve Çin devletinin, salgının ilk safhasında sürdürdüğü örtme ve sansür politikaları sebebiyle küresel krizin baş aktörü olduğunun altını çiziyor. Bunun neticesinde de Çin’in parasal, sosyal ve siyasi tazminat ödemesi için gündem yaratma yoluna gidiliyor.
Çin ise Dünya Sağlık Örgütü (WHO) üzerinden bütün ülkeleri pandeminin ilk safhasında yeterli bilgilendirdiğini öne sürüyor ve bugün salgınla boğuşan ülkelerin en başta Çin devletinin sözünü dinlemediği yönünde bir kamu diplomasisi yürütüyor.
Çin, diğer ülkeleri ‘havuç ve sopa’ ile algı savaşının dışına itiyor
Bu bağlamda Çin herhangi bir tazminat önerisini kabul etmiyor; bunun yerine zaten ülkelere maske, önlük gibi materyal destek, ayrıca da pandemi uzmanlarını göndererek strateji oluşturma konularında taktik destek verdiğini ön plana çıkarıyor.
Aynı zamanda Çin, büyük ticari ve finansal kapasitesini kullanarak kendisine dönük suçlamacı söylem kullanan ülkeleri “havuç ve sopa” taktiği ile bu algı savaşının dışına itiyor.
Bu iddiaların yanı sıra, pandemiyle baş eden her ülkenin kendi içerisinde hükûmet yanlısı ve karşıtı söylemler de mevcut, ‘hükûmet başarılı’ veya ‘yeterince başarılı’ değil gibi. Bu ülke içi iddialar ile dış politika cephesinde devam eden iddialar birbirine girmiş durumda.
İngiliz muhalif de Çin’in argümanlarını kullanabiliyor
Örnek vermek gerekirse İngiltere hükûmetinin pandemi ile mücadelesini yetersiz bulan İngiliz bir muhalif de Çin’in argümanlarını kullanarak kendi hükûmetine dönük eleştiride bulunabiliyor. Bu husus, dış ve iç politika çizgisini muğlaklaştırarak daha karmaşık bir algı savaşı resmi ortaya koyuyor.
Medyanın ve sosyal medyanın bu dezenformasyon ortamındaki rolü nedir?
Devletler ve devlet içi siyasi hareket ve partiler hâl-i hazırda klasik medya araçlarını kullanarak kendi argümanlarını gündem yapmak için çabalıyorlar. Ancak klasik medya tamamen ideolojize olmuş ve yankı çemberlerine dönüşmüş durumda. Herkes kendi siyasi fikrine yakın medya kuruluşlarını ve gazeteleri takip ediyor.
Sosyal medya, henüz geleneksel medya kadar kutuplaşmadı
Sosyal medya henüz bu kadar kutuplaşmamış olduğundan, karşı tarafı ikna etmek veya kararsızları kazanmak adına hem devlet/hükûmetler, hem de sivil toplum ve devlet dışı çıkar kuruluşları için hâlâ önemli bir rekabet alanı.
Örneğin Çin, henüz Çin’in tam olarak neden suçlandığını anlamamış olan veya kendi hükûmetinin başarısızlığını bu ülkenin ilk dönem sansür politikalarından daha sorunlu bulan kişileri kazanmak için yine sosyal medyayı kullanıyor. Aynı şekilde ABD, Kanada, ve Almanya gibi ülkeler de Çin’in neden sorumlu tutulması gerektiği konusunda yine kafası karışmış ve konunun karmaşık halinden bunalmış insanları ikna etmek için sosyal medyayı kullanıyor.
Dezenformasyonla yaratılan kamuoyu, siyasi baskı için bir araç
Bu ikna savaşları her zaman doğru bilgileri içermiyor. Çoğunlukla, karmaşık ve anlaşılması zor siyasi olayların dezenformasyon yoluyla daha basite indirgenerek dijital medya kullanıcılarının duygusal tepki mekanizmasını tetiklediğini görüyoruz.
Bu duygusal tepki mekanizmasını tetiklemek her zaman doğru bilgiyle olmuyor; zira “doğru” dediğimiz şey genellikle izafi, derin ve anlaşılması zaman alan bir şey. Bunun yerine taraflar dezenformasyon veya tam olarak yalan içermeyen, fakat manipüle edilmiş bilgi yoluyla karşı tarafa “gol atma” yoluna gidiyor. Dezenformasyon yoluyla elde edilen kamuoyu ivmesi, karşı tarafı siyasi baskı altında tutmak için bir araç olarak kullanılıyor.
Salgınla ilgili mutlak bir doğruya ulaşmak mümkün mü? Güvenilir kaynaklar neler?
Şu anda Çin ve ABD arasındaki mücadelenin bir aktörü haline gelmiş, üzerinde çok yüklü siyasi şaibe barındırsa da COVID-19 ile ilgili teknik ve bilimsel bilgi için WHO önemli bir kaynak. Yeni aşı, korunma yolları ve koronavirüs ile ilgili teyitli bilimsel bilgi açısından WHO hâlâ güvenilir.
Sağlık Bakanlığı, Türkiye ile benzer nüfusa sahip ve şu ana kadar dünyada “başarılı ülkeler” olarak adlandırdığımız ülkelere kıyasla iyi bir mücadele performansı çizdiği için Türkçe bilgi ekosisteminde güvenilir olarak kabul edilebilir.
Uluslararası haber ajansları Associated Press, BBC, Reuters ve Agence France-Presse hâlâ görece güvenilir kaynaklar. Türkiye’de ise maalesef ana akım medya ekosistemi çok tavsiye edebileceğim yerler değil. Teyit.org, Doğruluk Payı gibi güvenilir doğrulama kurumlarını takip etmek daha doğru olur.
Peki, Twitter’ın Türkiye, Rusya ve Çin’deki iktidar yanlısı hesaplardan oluşan ağları (botlar ve troller dâhil) silme kararı yorumlanmalı? Ünver’in Twitter’da paylaştığı gözlemler özetle şöyle:
- Twitter’ın sildiği Türkçe hesaplardan oluşan ağ, yaklaşık sekiz aydır zaten pek aktif değildi. Daha geniş bir ağın parçası olarak pek merkezi bir konumu da yoktu. Bu silme kararının neyi başaracağı muamma. Ünver’e göre “arı kovanına çomak sokmaktan” başka işe yaramayacak gibi.
- Ünver’in yaptığı ölçümlere göre Twitter’ın kararından bu yana Türkiye’de iktidarı destekleyen ana ağın faaliyetlerinde bir düşüş olmadı.
- Hükûmet yanlısı nüfuz ve dezenformasyon ağı, Türkiye’deki sorunun sadece bir parçası. Siyasi rekabetin arttığı dönemlerde daha aktif görünen hükûmet karşıtı veya hükûmet dışı ağlar da devasa boyutlarda. Bunları kaldırmamak, Twitter’ın son girişimini “sorunlu” kılıyor.
İktidar yanlısı ağların faaliyeti gelecek birkaç ayda daha da artabilir
- Kaldırılacak hesapların seçimi ve kapsamı, önümüzde birkaç hafta ve ay boyunca söz konusu ağın çekirdeğindeki faaliyetin daha da artmasına neden olacak gibi. Bu kararla tetiklenen “kuşatma zihniyeti” nedeniyle bu ağdakiler birbirine daha da bağlanarak ciddi bir tepki verebilir.
- Bazı hesapların hedef alınarak kaldırılması, bunların yer aldığı ağların yaratılmasına ve yayılmasına gerekçe teşkil eden güvenlik ikilemlerine dair dinamikleri daha da güçlendirdiği için sorunlu. Daha iyi platform politikaları kurgulamadan bu tür adımlar atmak işleri kötüleştiriyor.
- Dolayısıyla Twitter bu ağları kaldırma kararıyla aslında sönümlenmiş ve pek umursanmayan bir ağın amaçlarını takviye edip ona yeniden hayat kazandırdı. Bu tür adımların yaratabileceği etkiler ölçülmeden, kullanıcı kümelerine dönük böyle adımlar atmak, onların sosyal medyadaki etkileşimlerini ve faaliyetlerini genelde daha da artırıyor.