Söyleşi

Uluslararası medya Türkiye’deki LGBTİ+ direnişini görmüyor, ‘alevler içinde ülke’ resmi çizmeyi seviyor

Türkiye LGBTİ+ topluluğu bir yandan içerideki şiddet ve nefret söylemiyle mücadele ederken, bir yandan da uluslararası medyanın “Avrupa merkezli” yaklaşımına göğüs geriyor.  Konuştuğumuz hak savunucuları, PinkNews internet sitesindeki son örnekten yola çıkarak, uluslararası medyanın Türkiye’deki LGBTİ+ haberlerine “alevler içinde bir ülke” tablosu çizerek bakmasını eleştiriyor. Onlara göre uluslararası medya da, sürekli bir mağduriyet algısını pekiştirmek yerine Türkiye’deki “direniş hikâyelerine” odaklanmalı.

Türkiye’de LGBTİ+’lar toplum baskısı, nefret söylemi ve nefret cinayetleri, koruyucu yasaların eksikliği gibi sorunlarla boğuşurken son dönemde devlet tarafından direkt olarak müdahalelerle de karşılaşıyor.

Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Birliği’nin (ILGA) 2020 yılı raporuna göre Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında LGBTİ+ hakları konusunda sondan ikinci sırada. 2015 yılından bu yana İstanbul Onur Yürüyüşü yasaklı, olağanüstü hâl döneminde Ankara’da çıkan LGBTİ+ etkinliklerine yönelik yasaklama kararı Bölge İdare Mahkemesi tarafından kaldırılmasına rağmen fiilen sürüyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cuma hutbesinde koronavirüs salgınından LGBTİ+’ları ve HIV’le yaşayanları suçlaması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “sapkınlık” ifadesini kullanması ve İstanbul Onur Yürüyüşü’nün olduğu gün kamu görevlilerinin ve iktidara yakın kurumların sosyal medyada LGBTİ+fobik paylaşımlar yapması da meseleyi “devlet katına” çıkardı.

İlk başta yaşadığım şaşkınlık, kızgınlığa dönüştü

Her ne kadar LGBTİ+ haklarını savunan yayınların sayısı artsa da iktidara yakın medyada LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi, karalama kampanyaları, hedef göstermeler hızla artıyor. Ancak Türkiye medyasını bir kenara bırakıp uluslararası medyaya baktığımızda LGBTİ+’lar açısından gazetecilerin üzerinde durması, düşünmesi gereken yeni bir tabloyla karşılaşıyoruz.

İki yıl önce uluslararası bir yayına Türkiye’deki LGBTİ+’larla ilgili bir haber hazırlarken editörüm yazıma “Homosexuality is not illegal in Turkey” (Türkiye’de eşcinsellik illegal değil) diye bir ekleme yapmıştı. İlk başta yaşadığım şaşkınlık, uluslararası basında Türkiye’deki LGBTİ+’lara yönelik haberlere derinlemesine baktığımda kızgınlığa dönüştü. Çünkü haberlerin ve yorumların çoğu ülkenin kültürünü ve tarihini bilmeden, güncel siyasi gündem üzerinden ve çoğunlukla da kulaktan dolma bilgilerle yazılmış durumda.

Hem her konuda yayıncılık yapan, hem de LGBTİ+’lara odaklı yayın yapan uluslararası medya kurumlarına baktığımızda Türkiye ve Türkiye gibi ülkelerin LGBTİ+ hakları karnesi konusunda Avrupa merkezci bir bakış açısı görüyoruz. Bunun bir örneğini de Birleşik Krallık merkezli PinkNews haber portalında görmüştük.

Başlıktaki yanlış bilgi, yerel aktivistleri hedef yaptı

Salgına karşı önlem olarak evde kalma çağrılarının yapıldığı dönem çocukların gökkuşağı renkleri barındıran resimler çizip pencerelere asmasını teşvik eden bir kampanya başlatılmıştı. Ancak kampanyanın ikinci gününde Mersin ve Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüklerinden İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine “Bu bir LGBT projesidir. LGBT sapıklarına destek vermeyelim” mesajı gönderildi.

Pink News ise bu haberi “emrin Erdoğan’dan geldiği” şeklinde bir başlıkla duyurdu (bu haber daha sonra düzeltildi). Haberin içinde de Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nin ve dernek aktivisti Güley Bor’un tweetleri kullanıldı. Hem yanlış bilgi içeren haber başlığı, hem de direkt olarak ilgili kişilerin paylaşımlarının kullanılması Türkiye’deki LGBTİ+’ları ve özellikle de ilgili aktivistleri hedef göstermiş oldu.

Yaşanan tartışma üzerine Bor’la konunun detaylarını ve tehdit altındaki gruplara yönelik habercilikte risk ölçümünün önemini konuştuk.

Yanlış kronoloji, sansasyonel başlık

SPoD LGBTİ+ Hukuk Ekibi Sorumlusu Güley Bor 6 Mayıs’ta yayımlanan bu haberde olayların yanlış kronolojik sırayla verildiğini, başlığın da sansasyonel ve yanlış olduğunu önce yayına tweet atarak bildirdi. Cevap alamayınca bir de e-posta gönderdi. Bor durumu şöyle açıklıyor:

“Hükûmetin LGBTİ+’lara karşı geliştirdiği taktikleri bu şekilde basitleştirmenin son derece indirgemeci olduğunu, zaten haber metninde de başlıkta iddia edilen ‘emir’ hakkında herhangi bir bilgi olmadığını, çünkü böyle bir emir olmadığını, İl Milli Eğitim’in ilçeye ilettiği mesajla bizzat Erdoğan tarafından verilen bir emrin elbette ki farklı olduğunu, PinkNews’ün tüm dünyada LGBTİ+’lar tarafından okunduğunu ve bu yanlış haber nedeniyle SPoD’un ilişkili olduğu çeşitli ülkelerden LGBTİ+ örgütlerinin ve çatı ağların endişeyle bizi aradığını, hem kafa karıştırdıklarını hem de konuyu bulandırarak pandemi sırasında Türkiye’de LGBTİ+’ların yaşadığı sorunların konuşulmasını zorlaştırdıklarını aktardık.”

Bor aynı zamanda kendisinin ve SPoD’un tweetlerini yanıltıcı başlık altına eklemelerinin etik dışı olduğunu da vurguladıklarını belirtiyor. “Gazetecilerin bilhassa kamuya mal olmamış kişiler tarafından yapılan sosyal medya paylaşımlarını yeniden aktarırken bağlamından koparması ve vakaların haber içinde çarpıtılmasının gerek dürüstlüğe, gerek ‘zarar verme’ prensibine aykırı olduğunu ifade ettik” diyor Bor. Haber yapılırken kendisiyle, SPoD’la ya da Türkiye’den bir LGBTİ+’yla iletişime geçilmediğini vurguluyor.

‘Dikkatsizlik’ deyip başlığı değiştirdiler

Bor, kötü gazetecilik ve eksik araştırmanın yanı sıra derneğin ve kendisinin de töhmet altında bırakıldığını vurguluyor. “Bizden izinsiz olarak yayımladıkları tweetlerimizin bizi bu kaosun içine sürüklediğini ve riske attığını anlattık, bu sürecin PinkNews’ün ulus aşırı dayanışmayı içselleştiremediğine kanıt olduğunu söyledik. Bu nedenle haber başlığının değiştirilmesini, haberde tweetlerimize yapılan atıfların kaldırılmasını ve bir daha ikimizden birine atıf yapılacaksa önce tarafımızla iletişime geçilmesini istedik” diye ekliyor Bor.

Tüm bunlara bırakın özrü, düzgün bir cevap bile alamadıklarını da ekliyor. Sonrasındaysa haberin başlığı “dikkatsizlik” olarak değerlendirilip değiştirildi ancak kullanılan tweetler kamusal alanda paylaşıldığı için kaldırılmadı. “Oysa biz, PinkNews’un işi olan ama yapmadığı risk değerlendirmesini kendimiz yapabilmek adına tweetlerimiz kullanılmadan bizimle iletişime geçilmesi talebinde bulunmuştuk; onların etik dışı gazeteciliğinin bize olası etkilerini minimize etmek ve gerekirse telafi etmek için” diyor Bor.

Tehdit altındaki topluluklara yönelik haberlerde risk değerlendirilmeli

Bu noktada tehdit altındaki topluluklara yönelik haberlerde risk değerlendirmesi yapmanın önemine dair bir tartışma ortaya çıkıyor. Gazeteci olmadığı için bunun gazetecilikteki anlamı üzerine yorum yapmasının doğru olmadığını vurgulayan Bor bağımsız araştırmacı olarak kendi deneyimlerinden örnek veriyor:

“Çatışma sırasında cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet üzerine araştırma yapan biri olarak ‘zarar verme’ prensibi kapsamında risk değerlendirmesini, araştırmanın her aşaması için yapılması gereken olmazsa olmaz bir adım olarak görüyorum. Yaptığım araştırmalarda saha çalışması kapsamında görüşme yaptığım kişiler hakkında çalışmaya katılmak için ayrı, çalışmada ismiyle anılmak için ayrı, eğer ismiyle anılmaya rıza verdiyse çalışmada onlardan doğrudan alıntı yapmak için ayrı ve bu alıntıyı sosyal medyada paylaşmak için ayrı risk değerlendirmesi yapıyor ve onlardan bunlar için ayrı ayrı aydınlatılmış onay alıyorum.”

Güley Bor

Riskin ciddi olduğunu düşündüğü durumlarda da kişilerin tanınmasına yol açabilecek bilgileri anonim hale getirmeye çalıştığını ya da o kişilerle hiç görüşmediğini vurguluyor Bor:

“Çünkü benim araştırmacı sıfatıyla herhangi bir bağlama kendimi ekleme kararımın hem doğrudan hem dolaylı sonuçlarından sorumlu olduğumun farkındayım; bu özünde dışarıdan gelen bir müdahale. Bu da en başta zaten araştırmacı kimliğimin bana getirdiği ayrıcalıkların farkında olmayı gerektirir. Bununla beraber ve kesişimsel olarak ırk, sınıf, din, dil, vatandaşlık gibi hiyerarşileri de dikkate almaya çalışıyorum.”

Kamuya açık bile olsa tweetler, bağlamından koparılıp kullanılamaz

Bütün bunları PinkNews’la yaşadıkları olay bağlamında değerlendirdiğinde tweetlerin kamusal alanda paylaşıldığı gerekçesiyle yayının kendini sorumluluktan kurtarma çabasının kabul edilemez bulduğunu vurguluyor Bor. “Bu tweetleri haberinde sunuş şeklinden elbette sorumlu. PinkNews bir platform değil, bizim paylaşımlarımızı belli bir bağlamda sunuyor. Bir bilginin kamusal alanda paylaşılmış olması onların yeniden üretildiği bağlamı önemsiz kılmaz” diyor.

Bor, özellikle devletin fail olduğu ayrımcılık ve şiddete dair araştırma ve haberlerde, ayrımcılık ve şiddetin hedefi olan özneleri bulunduklarından daha kötü duruma getirme riski taşıyan her çalışmanın sorumluluğunun araştırmacıların ve gazetecilerin omuzlarında olduğunu vurguluyor.

“Zaten kırılgan durumda olan gruplar hakkında yapılan bir haber ya da araştırma o grubu daha da riske atıyorsa o çalışma yapılmasın daha iyi” ifadesini kullanan Bor, kendi çalışmalarından örnek vererek şunları söylüyor: “Bunların minimum standartlar olduğunu da hatırlatmak istiyorum; örneğin kendi çalışmalarımda bunu bir adım öteye taşıyarak o araştırmanın neticesinde hakkında yazdığım grubun herhangi bir fayda sağlamayacağını düşünüyorsam o araştırmayı yapmamayı seçiyorum.”

Hatanın temel sebebi Avrupa merkezci bakış açısı

Ancak mesele sadece bir gazetecilik hatası değil, bu hatanın temel sebebi Avrupa merkezci bakış açısı. Bu noktada Bor, LGBTİ+ kimlik aktivizminin Batı’ya atfedilebileceğini ancak kuirliğin asla Batı’ya özgü olmadığını vurgulayarak şöyle diyor:

“Küresel Kuzey merkezli liberal LGBTİ+ aktivizmi zaman zaman Küresel Güney’in yerel kuir hareketlerini ve direnişlerini silerek Avrupa merkezli anlayışını dayatabiliyor. Kuir aktivizm her ülkede, her toplumda aynı şekilde seyredecek, göndere çekilen gökkuşağı bayrağı her kuir komünite için aynı anlamı ifade edecek, hatta fayda sağlayacak diye bir şey yok.”

Bu noktada Bor pek çok LGBTİ+ örgütünün Küresel Kuzey’deki LGBTİ+ örgütlerinin verdiği kaynaklara muhtaç olduğu için bir hiyerarşi oluştuğunu belirtiyor. Fonlama politikalarının ülkelerdeki LGBTİ+ hareketlerine söz hakkı tanınarak, başvuru mekanizmaları demokratikleştirerek hiyerarşilerin üstesinden gelinebileceğini, Türkiye’deki LGBTİ+ örgütlerinin de bu farkındalığa sahip kuruluşlarla çalıştığını ekliyor.

‘Hep eli kolu bağlı mağdurlarız onlara göre’

Uluslararası medyada Türkiyeli LGBTİ+’ların temsiline dair haberlerin çoğunda ‘alevler içinde’ bir ülke tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz. LGBTİ+’ların üst düzey kamu yetkilileri tarafından hedef gösterildiği bir ülkeye dair “pozitif habercilik” gibi bir beklentimiz olamaz tabii ki. Ancak Bor da Türkiye’li LGBTİ+’ların çoğunlukla kriz durumlarında haberleştirildiğini “direniş hikâyelerine yer verilmediğini” vurguluyor.

“Hep eli kolu bağlı mağdurlarız onlara göre. Oysa Türkiye’de tabandan örgütlenen çok güçlü bir LGBTİ+ hareketi var ve çok da kıymetli direniş pratikleri var” diyor Bor. Bunun sebebinin de Türkiye’ye Avrupa merkezci LGBTİ+ aktivizmi lensiyle bakmaları olduğunu düşündüğünü ekliyor.

Bor uluslararası alanda dayanışmacı bir dile sahip LGBTİ+ medyasına dair görüşlerini şöyle özetliyor:

‘Kampanyalarımızın yabancı medyada yer almasının tek yolu, saldırıya uğramaları olmamalı’

“Kendi ülkelerinde LGBTİ+ hakları için verdikleri ve başarıya ulaştıkları mücadeleleri bizler için de standart olarak görüp bizi oradan değerlendiriyorlar. Oysa elbette ki bizim mücadelemizin farklı olduğu yanlar çok. Örneğin Türkiye’de ABD’dekine benzer ‘eşcinseller/translar da askere alınsın’ diye bir kampanya olacağını ve LGBTİ+ hareketinin bunu sahipleneceğini düşünemiyorum bile. O yüzden Türkiyeli LGBTİ+ hareketin tarihini, taleplerini ve emeklerini odağa alan bir yayıncılığı tercih ederdim. #LGBTİÇocuklarVardır hashtagi tek başına bir haber değeri taşıyor; kampanyalarımızın yabancı medyada yer almasının tek yolu o kampanyaların saldırıya uğraması olmamalı.”

Siyasi gündem gösteriyor ki Türkiye’de LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi ve engellemeler artacak. Hatta üst düzey kamu yetkilileri tarafından da LGBTİ+fobik açıklamalarla karşılaşacağız. Bu nedenle uluslararası medyanın bu konudaki tavrına dair değişiklik talep etmenin de zamanı geldi.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ‘LGBT’li olduğunuzu bilmiyordum, sözlerimi sakın haberinizde kullanmayın’

Kültigin Kağan Akbulut

Sanat yazarı olarak Gazete Duvar, Sanat Dünyamız gibi yayınlara katkıda bulunuyor. Susma Platformu'nda editör olarak çalışıyor. Güncel sanat dünyasına odaklanan Argonotlar.com plaformunun kurucusu.

Journo E-Bülten