Öncelikle belirtmeliyim ki bu yazı sizlere ulaşmadan önce ideal süre boyunca meşe fıçılarda bekletildi. İsli/baharatlı peynirlerle eşleşmesi ve klasik caz dinlerken okunması tavsiye edilir. (Mesela Miles Davis – Freddie Freeloader) Hazırsanız başladık…
Geçtiğimiz hafta enolojik bir yemek daveti aldım. Bir bilim dalı enoloji/enology. (https://eksisozluk.com/enoloji) Doluca A.Ş.’nin patroniçesi Sibel Kutman Oral, Çerkezköy Üretim Merkezindeki mahzenlerinde özel bir sofra kurmuş. Ortak dostumuz Berna Sağlam Naipoğlu beni arayıp “hadi” deyince “tamam” dedim ve düştük yollara.
İstanbul il sınırını aşıp sarı çiçeklerle bezeli Trakya manzaraları arasından geçe geçe olay yerine varınca ilk iş tesisleri gezdik. Çok enteresan bilgiler edindim, şartlar elverse hepsini tane tane anlatırdım ama namümkün.
Ancak bazı haberler var ki bilinmesi gerek:
Marka bu yıl 90’ıncı yaşını kutluyor ve Türkiye’nin en teknolojik üretim standartlarına sahip bu yeni fabrikasında.
Kurucusu olan ‘dede’ Nihat A. Kutman’ın doğum yeri olan Mürefte’de başlayan ve neredeyse Cumhuriyetimizle yaşıt bir macera.
“Bilim kadar da sanat” diye vurguluyor Sibel Kutman Oral yapılan işi.
Bu yüzden zaten dünyada festivaller, yarışmalar, ödüller, tadımlar, eğitimler ve çeşitli deneyim organizasyonlarıyla büyük bir sektör ve zengin bir kültür bu.
Masaya geçtiğimizde, bu tarihi ve geleneksel kültürün Türkiye’yi temsil ederek dünyada madalyalar kazanan seçkin örnekleri karşılıyor bizi. Özellikle aklımda kalanlar;
- Sarafin Chardonnay 2013 – Fransa, Vinalies Internationales 2015, Altın Madalya
- Alçıtepe Kirte Cabernet Sauvignon 2012 – Fransa, Vinalies Internationales 2015, Altın Madalya
- Tuğra Öküzgözü 2012 – Fransa, Vinalies Internationales 2015, Altın Madalya
Tüm ödülleri merak edenler markanın resmi web sitesine göz atabilir, oldukça uzun bir liste mevcut.
Daha önce hiç mahzende bulundunuz mu bilmiyorum ama benim gözümde canlanan, yıllanmış ve kararmış tahta fıçılar arasında olacağımızdı. Halbuki etraftaki fıçılar gıpgıcır. Öğreniyorum ki fıçıların eski değil yeni olması bir kalite standardıymış.
Ürünün ‘dinlenme’ aşamasında gelişen özellikler ancak yeni/genç fıçılar sayesinde mümkünmüş. Eskidikçe zayıflıyormuş fıçının katkıları.
Madalyalı tatların biri gidip biri gelirken üzüm karakterlerinden söz ediyor Sibel Kutman Oral. Bir çalışma yapmışlar ve üzümlerin karakterlerini çıkarmışlar ekipçe.
Öyle bir liste ki, sevdiğiniz üzüme göre kendi karakterinizi de tahlil edebilirsiniz, karşınızdaki kişi ya da kişileri de.
İşte sosyal ortamlarda hava atmalık, bilmişlik taslamalık o liste…
Emir: Kendine güveni tam, hırslı, kararlı, güçlü
Merlot: Masum, duygusal, romantik, anlayışlı
Moskado: Yaratıcı, farklı, stil sahibi, özgün
Cabernet Sauvignon: Lider, karizmatik, soylu, dominant
Grenache: Gizemli, sürpriz dolu, kışkırtıcı, eğlenceli
Kalecik Karası: Enerjik, havalı, seçici, şımarık
Narince: Asil, hayattan zevk alan, cömert, sofistike
Öküzgözü: Canlı, neşeli, sıcakkanlı, her ortamın insanı
Sultaniye: Espirili, her zaman pozitif, cilveli, cazibeli
Boğazkere: Ağır, oturaklı, dik kafalı, mücadeleci
Shiraz: Asi, maceracı, dışadönük, renkli bir kişiliğe sahip
Kombinasyonlarla kişiliği zenginleştirmek mümkün elbette. Sabitlik yok, ruh haline göre fikir değiştirip farklı seçimler yapılabilir. Burçlardan çok daha elverişli öyle değil mi?
Masaüstü notları:
- Doğru bir lezzet yolculuğu beyazdan kırmızıya, gençten yaşlıya.
- Saklama kesinlikle yatay. Maksat mantar yaş kalsın, içerisi hava almasın.
- Hava sadece bardağa boşaltırken iyi. Bardağı kendi etrafında çevirerek havalandırdıktan sonra içindekini koklayınca ‘fark’ hissediliyor.
- Açıldıktan sonra bitmesi en iyisi ama saklanacaksa mantarı sıkı sıkı itmek gerek eski yerine.
- Yemek eşleştirme önemli, ama şu ‘balıkla beyaz – kırmızı etle kırmızı’ klişesini unutun.
Meraklısına üretim notları:
- Bağlardan kamyonlarla gelen üzümler yıkanmıyor. Rüzgarların ve yağmurların kattığı tüm doğal aroma korunuyor.
- Kalite kontrolleri yapılan üzümler son model makinelerin üflediği hava ile sap ve tüm çöplerinden ayrılıyor.
- İşlemlerden önce üzümlerin kendi bıraktığı ilk sulardan yapılan ‘sızma zeytinyağı’ ayarında bir ürün var. Özel numaralı şişelerde çıkıyor piyasaya.
- Üretim boyunca üzümler ancak %50 oranında sıkılıyor. Daha fazla sıkılırsa parçalanacak olan kabuk ve çekirdekler istenmeyen tatlara sebep oluyor. O nedenle o kalan yüzde elli ‘cibre’ bağlara geri gidip toprağa dökülüyor.
Tüm bu atmosfer ve hikâyeler bana 1969 tarihli Anthony Quinn filmi Kasabanın Sırrı’nı hatırlatıyor, dönüş yolunda onu düşünüyorum. İzlemediyseniz tavsiye ederim, unutulmaz bir film.