Dün Van’daki liseli gazetecilik adaylarına kulak vermiştik, bugünse aynı ilde bir fikri takip röportajıyla şu soruya yanıt arıyoruz: 31 Mart yerel seçimlerinin ardından Van’da düzenlenen kitlesel protestolar sırasında polis şiddetine maruz kalan gazeteciler için adalet sağlandı mı?
31 Mart 2024 yerel seçimlerini kazanan DEM Parti’nin Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı adayı Abdullah Zeydan’a ilk aşamada mazbatası verilmemiş, kentte 2-3 Nisan tarihlerinde düzenlenen protestolara polis müdahale etmiş, onlarca vatandaş gözaltına alınmıştı.
Zeydan daha sonra mazbatasını aldı ancak protestoları haberleştirmeye çalışırken polis müdahalesine maruz kalan gazeteciler için yaklaşık iki aydır adalet sağlanmadı. İki gün süren olaylar sırasında en az 7 gazeteci gözaltına alınmış, Mezopotamya Ajansı muhabiri Ferhat Sezgin’in polis şiddeti sonucu burnunun kırıldığı açıklanmıştı. O günlerde yaşananları sahadaki gazetecilerden dinledik ve hukuki durumu Van Barosu avukatlarından Barış Oflas ile konuştuk.
“Ağzıma yumruk atıldı, boğazım sıkıldı”
Van’da avukatların yürüyüşünü takip ederken gözaltına alınan Nujinha muhabiri Medine Mamedoğlu şunları söyledi:
- Bir kadın avukatın darp edildiği sırada görüntü çekmek isterken saldırıya uğradım. Hiçbir şekilde uyarıda bulunulmadı. Makineme el koymak istediler, ben itiraz edince darp edildim. Ağzıma yumruk atıldı, boğazım sıkıldı ve makinemi tuttuğum elimin bileğini bükmeye çalıştılar. Ekipmanlarımı ve basın kartımı boynumdan koparıp aldılar. Ardından ters kelepçeyle gözaltına alındım. Bileğimde ve boynumda morluklar oluştu.
Gözaltı aracına gittiği sırada polislerin kendisine, “Çok direndin. Direnmeseydin bunlar olmazdı. Sus, yoksa daha kötü şeyler yaparız” gibi tehditlerine maruz kaldığını belirten Mamedoğlu, işkenceye tepki gösteren avukat Ebru Demirtepe’nin de polislerce yumruklandığını anlattı. Olay sırasında meslekî ekipmanının zarar gördüğünü, fotoğraf makinesinin lensinin kırıldığını belirten Mamedoğlu, hastaneden darp raporu alarak suç duyurusunda bulundu.
Bu röportajda atıfta bulunulan diğer olaylarda olduğu gibi, Mamedoğlu’nun suç duyurusu da sonuçsuz kaldı. İşini yapmaya çalışan gazetecilere orantısız müdahalede bulunduğu, kanunsuz gözaltı ve kötü muameleye imza attığı iddia edilen kolluk güçleri hakkında herhangi bir soruşturma yapılmadı.
“Polis asla kafasına göre davranmıyor”
21 yıllık gazetecilik hayatında birçok defa polis şiddetine maruz kaldığını söyleyen gazeteci Oktay Candemir‘e göre o gün yaşananlar, iktidarın genel politikasının bir uzantısı. Kendisinin de kötü muameleye maruz kaldığını ifade eden Candemir bunu şöyle açıkladı:
- Van’da kayyum protestoları sırasında ben de haber takibi için sokaktaydım. Polis kentte faaliyet yürüten tüm gazetecilere müdahale etti, hakaret etti. Ben de bir kişinin darp edilerek gözaltına alınmasını görüntülediğim anda polisin hedefi oldum. Telefonuma el konuldu, görüntülerim silindi, hakarete uğradım.
- Polis asla kafasına göre davranmıyor. İktidarın talimatlarına göre davranıyor ve onların sözünden çıkmıyor. Hükûmet vur derse vuruyor, öldür derse öldürüyor. Özellikle Kürt illerine gelen polislerin şiddet uygulama konusunda eğitildiklerini biliyoruz. Hükûmetin yaptığı kötü işlerin kamuoyu tarafından bilinmemesi için gazeteciler baskı altında tutuluyor.
Gazetecilere plastik mermi ve biber gazı
Jinnews muhabiri Zelal Tunç, geçmişte de birçok defa benzer müdahalelere maruz kaldığını ve bulunduğu suç duyurularının takipsizlikle sonuçlandığını belirterek o günü şöyle anlattı:
- Bizler gazeteci olarak halkın protestolarını sokaklarda takip ettik. İlk saatlerde DEM Parti il binasına gittik. Burada onlarca çevik kuvvet polisi binanın kapısını kapatarak dışarı çıkmamızı engelledi. Polis bizim de çekim yaptığımız sırada biber gazı ve yakın mesafeden plastik mermi sıktı. Eşzamanlı birçok sokakta protestolar, ses ve sloganlarla yükseldi. Polisin kitleye yönelik şiddetli saldırısı kesinlikle gazetecilere de aynı dozda oldu. Bana ve bir gazeteci arkadaşıma plastik mermiler isabet etti. Astım olmamdan kaynaklı, atılan biber gazından fenalaştığım anlar oldu. Gösterdiğimiz tepkilere karşılık hakaret ve fiziksel saldırıya maruz kaldık.
Van ve bölge illerinde uzun yıllardır gazetecilik yapan Salih Sertkal da böylesi eylemlerde en fazla gazetecilerin mağduriyet yaşadığını belirtti. Gazetecilerin çoğu zaman plastik mermi, tazyikli su ve gaz bombalarının hedefi olduğunu anlatan Sertkal, “Polis ve protestocuların durdukları ya da kendilerini muhafaza ettikleri alanlar belliyken gazeteciler için aynı durum söz konusu olmayabiliyor. Çünkü gazeteciler her iki açıdan da görüntü ve fotoğraf almak zorunda” dedi.
Sertkal, “Olayları objektif bir şekilde yansıtmaya çalıştığımızda kimi zaman direk hedef olarak seçilip müdahaleye tâbi tutulabiliyoruz. Bölge illerinde gazetecilik yapmanın, hele ki böylesi toplumsal olayları takip etmenin bedeli her zaman çok ağır olmuştur” diye konuştu.
Yerel seçim sürecinin haberciler için oldukça yoğun ve yorucu geçtiğini söyleyen Serhatnews muhabiri Zelal Sahidenur Sarı, “Günlerdir zaten uykusuz bir şekilde hem siyasetçilerin gözünden hem de halkın gözünden seçim sürecini takip etmeye çalışıyorduk. Seçim günü ile mazbataların verileceği aralığı kendimiz için bir dinlenme süreci olarak görüyorduk. Fakat protestoların başlaması ve sokakta bu kez orantısız bir güç görmemiz büyük bir hayalkırıklığıydı” dedi. Sarı, yaşananları şu sözlerle anlattı:
- Yorgun argın takip etmeye başladığımız eylemlerin ilk günü hep durduğumuz gibi protestocular ve kolluk arasında güvenli gördüğümüz mesafe, artık bizim için güvenli değildi. Çünkü plastik mermilerin hedefinde herkes vardı ve yoğun gazdan hepimiz etkilendik. Güvenli koşullarda süreci takip edememek bizi tedirgin etti. Gaz fişeğinden, plastik mermiden yaralanan arkadaşlarımız oldu. Bu süreçte hepimiz yan yanaydık, dolayısıyla aynı ölçüde risk almıştık.
Türkiye’de her gazetecinin sarı basın kartına sahip olamadığını hatırlatan Sarı, kolluk güçlerinin habercilere basın kartına göre muamelede bulunduğunu ve bu durumun gazetecileri oldukça zorladığını söyledi.
Avukat Oflas: “Gazetecilere işkence yapıldı”
Van Barosu avukatlarından Barış Oflas‘a göre 31 Mart yerel seçimlerinden sonra yurttaşlara ve gazetecilere kolluk güçlerinin müdahalesi “işkence” sınıfına giriyor ve bölgede bu durum rutinleşti. Kentte birçok gazeteci davasını takip eden Oflas şunları söyledi:
- Son 10 yılda en az 300 gazeteci cezaevlerine girdi. İstisna olması gereken tutukluluk kararı rutin bir uygulama hâline geldi. İktidar gazetecileri terörist, gazeteciliği ise “terör eylemi” kapsamında değerlendirmekte, gazetecilere eşit davranmamaktadır. İktidara yakın gazeteciler haklarında açılan basın davalarında tutuksuz yargılanırken muhalif gazeteciler tutuklu yargılanmaktadır.
- [31 Mart seçimleri sonrasındaki protestolarda] gazeteciler hedef gözetilerek tazyikli su ve plastik mermiyle vuruldular. 2 günde çok sayıda kişi işkenceye uğradı. Belki daha tanık olamadığımız nicesi yaşandı. Hastaneye kaldırılanlar oldu. Çocukların ve yaşlıların yerde 4-5 kişi tarafından tekmelenmesine tanık olduk. İşte bu manzarayı yaratmaktan çekinmeyenler, onun görünmesinden de bir o kadar korkuyorlar. Bu nedenle de hedef gazeteciler oluyor.
Yargı gazeteciler üstünde bir sopa gibi kullanılıyor
Türkiye’deki özgür basının kamuoyunu bilgilendirme ve hakikati anlatma konusunda gösterdiği çabadan dolayı hükûmetin oldukça zorlandığını ifade eden Oflas, Van’daki olayların bu baskının bir uzantısı olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
- Gazeteciler yazdıkça, çizdikçe gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, haklarında davalar açılıyor. Yargı gazeteciler üzerinde bir sopa olarak kullanılıyor. [Son] olaylarda polisler ilk olarak görüntü, fotoğraf almak isteyen gazetecilere saldırdı, gazetecilerin telefonlarına ekipmanlarına el koymak istediler. Gazetecilerin görüntülerini silip hakaretler ettiler. Bunların sebebi neydi? Sokakta alenî bir şekilde işkence yapılıyordu ve bunu kimsenin görmesini istemiyorlardı.
- Yasaların basın özgürlüğüne zarar vermeyecek şekilde gözden geçirilmesi, birbirine uyumlu hâle getirilmesi gerekmektedir. Basınla ilgili düzenlemelerin tek bir yasa ya da mümkün olduğunca az sayıda yasa altında toplanması basın özgürlüğünün korunması adına yararlı olacaktır. Bu durumda görevini yapan gazetecilere kolluğun da, patronun da yaklaşımları olumlu yönde değişebilir.
Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu gibi 150’yi aşkın yasa, yönetmelik ve tüzük kullanılarak yapılan basın özgürlüğü ihlalleri, gözaltılar, akreditasyon ve yayın yasakları gibi baskı araçlarına dikkat çeken Oflas, sorunun bir bütün olarak ele alınıp çözülebilmesi için meslek örgütlerinin daha aktif çalışması gerektiğini ifade etti.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
Liseli gazeteci adayları, Van medyasındaki deneyimlerini anlatıyor