“Eğer yanlış işiniz yoksa, yasal olmayan hiçbir işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın, istediğiniz kadar konuşun” -Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, 2009
Bir söz ile ferahladık değil mi? Ve şunu da anladık: Telefonla görüşürken, internette yazışırken ya da bilgi belge yollarken, herhangi bir yerde oturup arkadaşlarınızla sohbet ederken dinlenebilir, kaydedilebilir ve izlenebiliriz. Bunun ‘hukuki’ alt yapısı hazırlanmış ve tıkır tıkır çalışıyor. Özel hayat ve gizlilik ayaklar altında. İşte böyle yönetilen bir ülkede yaşıyoruz. Malûmun ilâmı şudur ki, bu ülkede herkes bir suçu olmasa da gözaltında!
Anayasamızın 22. maddesi şöyle diyor:
Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
Koyulaştırmalar bana ait. Dananın kuyruğu aslında bu koyulaştırmalarda kopuyor. Hâlbuki Anayasamızın 22. maddesindeki ilk cümle ne kadar net değil mi? Fakat sonrası büyük bir çelişkiye dönüşüyor.
Geçmişten günümüze siyasal parti ve sivil toplum örgütü yönetici ve üyeleri artan bir ivmeyle izleme, dinleme olanaklarıyla, daha suç tespiti olmadan ve suçlamanın ne olduğunu bilmeden gözaltına alınıyor ve yıllarca psikolojik ve fiziki şiddete maruz kalıyor. Vatandaş, medyanın sansürü ve tercihleriyle bu durumu bir şekilde duymuyor, duysa da “teröristler yakalandı” başlıklarıyla takip ediyor. Son yıllarda Ergenekon, Devrimci Karargâh, KCK davaları; 17-25 Aralık soruşturmaları gibi süreçlerle zaten ‘telekulak’, ‘dinleme ve izleme’ meselelerine aşina olduk.
Gizlilik ve özel hayata sızmaya yasal kılıflar
Bazılarınız suçluları tespit etmek için kişileri dinlemenin bir sakıncasını görmeyebilir. O zaman işin boyutunun nerelere vardığını gösteren bir örnek vereceğim:
Yaklaşık 10 yıl önce Vatan gazetesinde yayımlanan ‘Türkiye’yi sarsacak belge’ haberinde ‘İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları’ arasında yer alan MİT’in, 8 Nisan-30 Mayıs 2005 arasında, Türkiye’de telekom hizmeti veren bütün şirketlerin telefon üzerinden gerçekleşen iletişim dökümlerini istediği ortaya çıkmıştı. Diyarbakır 6. Ceza Mahkemesi bu isteği olumlu karşılamış ve yukarıdaki tarihler arasında tüm Türkiye’nin kaydının tutulmasına olanak sağlanmıştı. Kişilerin tekil bilgilerinden yola çıkarak telekom şirketleri için profil çalışması yapan uzmanlar, bu tür bilgilerin farklı veritabanlarıyla bir araya getirilmesi halinde, total bir fişlemenin ortaya çıkacağını söylemişti. Bu dönemde hukukçular bu girişimin yasadışı olduğunu vurgulamıştı. Kamuoyundan gelen tepkiler artınca hükümet, gerekirse yeni düzenleme yapılabileceğini belirtmiş ve nitekim izleyen dönemde 5397 sayılı yasa çıkarılmıştı. İşin tuhaf yanı 5397 sayılı yasa telefon izlemeyi hem daha kolay hale getirmiş hem de siyasi iktidarın keyfiyetine bırakmıştı. Hemen akabinde dinleme, izleme ve takip tek bir çatı altında toplanarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) bünyesinde Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) kuruldu. 15 Temmuz’dan sonra TİB lağvedildi ve tüm yetkileri BTK’ye devredildi.
‘Bilgi iktidardır’
George Orwell’in ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ romanında geleceğin dünyasının ‘oligarşik kollektivitizm’le tanımlanabilecek bir diktatörlükler dünyası olduğunu betimler. Ana karakter Winston, Okyanusya devletinde yaşamaktadır. Devletin temel üç sloganından biri “bilgi iktidardır” önermesidir. Betimlediği dünyada bütün yurttaşlar ‘tele ekran’ adı verilen alet yardımıyla izlenir.
Romandaki tele ekran hem verici hem alıcı işlevini görür, aynı anda hem yayın, hem kayıt yapabilir. ‘Düşünce polisi’ bu alet sayesinde herkesin ne dediğini ve ne yaptığını sürekli izleyebilir. Böylelikle yurttaşlar sürekli devletin takibi altında yaşar ve devletin istediği gibi davranır.
Günümüz dünyası ve ülkemiz de şu an böyle. Kamuoyu Edward Snowden’ın sızdırmalarından NSA’in (ABD Ulusal Güvenlik Ajansı) tüm insanlığı nasıl dinleme-izleme faaliyetlerine giriştiğini gördü.
Kapitalizm izleyerek ve dinleyerek gelişiyor
Sadece temel özgürlüklerimizin baskı altında tutulması ve özel hayatımızın tüm detaylarının kişi ve kurumlarca bilinmesi kabul edilemez bir durumken, her geçen gün artan izleme-dinleme aygıtlarının bu kurumlar tarafından ticari çıkar için de kullanıldığı sır değil. Mesela bazı mağazalar, optik tanıma sistemleri ile müşterilerin hareketlerini, hangi reyonda ne kadar durduklarını analiz edebiliyor. Bu analizler sonucunda pazarlama stratejileri geliştirebiliyor, hatta kameraların optik tanımlama sistemleri sayesinde, müşterilerin yüz ifadeleri de değerlendirilebiliyor.
Peki ne yapacağız?
Hepimiz biliyoruz ki Türkiye’de hukuktan bahsetmek çok zor. Temel hak ve özgürlüklerimiz için yaptığımız mücadeleler, eylemler, örgütlenmeler yok edilmeye çalışılıyor ya da kriminalize ediliyor. Bu yüzden kullandığımız her teknolojik aygıtta kişisel ve organizasyonel bilgiler bulundurmamak, bulunduruyorsak bunları şifrelemek, iletişim esnasında bu bilgileri vermemek, veriyorsak bunları şifreli gönderen yazılımlar kullanmak gerekiyor.
Tüm haberleşmemizi güvendiğimiz ortamlarda yapmalı ve ağzımızdan çıkan tüm sözlerin, paylaştığımız tüm içeriklerin, kendimizle beraber bir çok kişiyi kapsadığını ve bunun sorumluluğunu taşıdığımızı unutmamalıyız.
Karşımızda meşru olmayan yollarla mimiklerimizin bile kaydını tutan bir sistem var. Kimliğimiz ve toplumsal mücadelemiz özgürlüğümüzü belirler ve öncelikli mirasımızdır. Eğer bize ait olan her şeyi bu kuşatılmış dünyada dikkatle korumazsak, özgürlüğümüz de tamamen yok olacak demektir.
Gizlilik için üç öneri
- Twitter’da Dijital Güvenlik hesabı takip edilmeli.
- Fábio Esteves’in ‘Saklayacak bir şeyim yok. Neden gizliliğimi önemsemeliyim?’ yazısına göz atılmalı.
- Şevket Uyanık’ın ‘OHAL Zamanında Telefon Güvenliği’ yazısında anlatılan adımlar izlenmeli.