Kitap

Hepiniz hayvansınız! Sapiens ve düşündürdükleri…

Dünyada Mark Zuckerberg’in kitap kulübü sayesinde, Türkiye’de ise muhtemelen Sevan Nişanyan’ın tavsiye etmesiyle bir patlama yaşayan, sonrasında da kademe kademe popülerleşen Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi, global bir fenomen haline geldi. Esasında, yazarı Harari’nin üniversitede verdiği dünya tarihi dersinin notlarının bir derlemesi olan kitap, (Harari’nin de ön sözde teşekkür ettiği) Jared Diamond’un Tüfek, Mikrop ve Çelik’i ve Acemoğlu ile Robinson’un Ulusların Düşüşü gibi dünya tarihine makro perspektiften bakabilen, özgün eserler arasına çoktan girdi bile. Yeni kitabının Türkçe’ye çevrilmesini beklediğimiz bu günlerde, Harari’nin Sapiens’ini (hâlâ bilemeyen kaldıysa) tanıtıp, kitabın esas meselesini biraz irdelemek istedik. Buyurun…

sapiens

Başka bir tarih anlatısı

Daha ilk paragraflarda fizik, kimya, biyoloji bilimlerinin ilgi alanı olan enerji, moleküller ve organik canlıların ortaya çıkışını açıklayıp, bir sonraki aşamada ilk insansıların ortaya çıkmasıyla tarih biliminin başlangıcını anlatan Harari, bu muazzam girişin ardından bizi konuşmanın, mağara resimlerinin, ilk mızrağın, ilk yazının ve paranın bulunuşuna; ilk köyler, kasaba ve şehirler, krallık ve imparatorlukların kuruluşuna; teknolojinin, ekonominin ve siyasetin adım adım ilerleyişini kapsayan epik bir anlatıya götürüyor. Tüm bunları, bütüncül bir yaklaşımla yapıyor, zira Harari, tüm bu dönüşümlere o kadar yukarıdan bakıyor ki, her boyutun birbirini etkilediği bu kompleks nizam, bir anda çok daha anlaşılır hale geliyor.

Tarih bilgisi değilse de, hurafesi bol bir toplumda yaşayan bizler, yıllarca okuduğumuz çeşit çeşit tarih dersinin ve medyadaki tarih obezitesinin etkisiyle birkaç savaşın tarihini, bazı padişahların isimlerini ve meziyetlerini, birkaç önemli tarihi kişiliğin de adını sanını biliriz; ama insanlık bildiğimiz anlamda ne zaman başladı, ilk söz ne zaman söylendi, ilk mızrak ne zaman yapıldı, ilk tohum ne zaman ekildi pek bilmeyiz; hatta böyle sorular aklımıza dahi gelmez. Daha da kötüsü, “buraya nereden geldik, dünya neden ve nasıl bu halde” gibi çok kritik sorular pek azımızın ilgisini çeker. İşte Harari, Sapiens’de bu soruları sormakla kalmıyor, cevaplarını da veriyor. Hem de bunu öyle bir şekilde yapıyor ki, okuyan okumayan herkesi bir şekilde peşine takabiliyor, bu içerik ve kalibrede bir kitabın yakınından bile geçemeyeceği bir popüleriteye sahip olabiliyor.

Biyoloji mi sosyoloji mi?

Sapiens’in bu kadar beğenilmesinde etkili olan en önemli faktörlerden biri Harari’nin akıcı ve kendine çeken üslûbu ama asıl neden, değindiği meselelere oldukça farklı bir yerden bakıyor oluşu. İnsanların belli bir davranış kalıbını, toplumda sıkça karşılaşılan belli bir tutumu eleştirir ve yorumlarken, genelde iki zıt kutuplu uca savrulma yaşanır. Bu zıt kutupların biri bitmez tükenmez ‘nature vs nurture‘ tartışmalarından hatırlayacağımız “doğamız böyle kardeş, n’aparsın” argümanına, diğeri ise, “kültür abi, her şey kültür” ‘açıklamasına’ dayanır. İlk pozisyonun en mutlak ve marjinal hali, insana bakınca sadece DNA gören öjeni, diğer kutbunki ise ağzından evrim ya da antropoloji lafı çıkana ırkçı yaftasını basan ve sanki DNA’dan oluşmuyormuşuz gibi tavır takınan mutlak kültürcülüktür. Bu iki zıt kutbun arasında ise, geniş bir spektrum mevcut, ama orta yolculuk şu zamanda geçer akçe olmadığından, biz genelde uç pozisyonların seslerini daha çok duyuyoruz. Harari’nin en büyük başarısı işte bu orta yolculuğu, sinik bir pozisyon olmaktan çıkarıp, müthiş güçlü bir argümana çevirmek:

“Evet, hepimiz hayvanız ama kültürlü, sosyal hayvanlar, hem de öyle böyle değil. Biyolojik evrimimiz bizi biz yapan temelleri attı, ama bir noktada iletişim becerilerimizi geliştirip biyolojimizin bize sunduklarının ötesine geçtik ve artık evrimimiz kültürel zeminde devam ediyor”

Harari’nin en önemli argümanı, yukarıda belirttiğimiz gibi, insanı (daha doğrusu Homo Sapiens’i demeliyiz, zira kitapta anlatıldığı gibi farklı, insan türleri de var-dı-) insan yapan en önemli meziyeti bireysel değil, sosyal bir vasıf: İnsanlar, diğer tüm canlılardan farklı olarak, çeşitli form ve büyüklüklerde sosyal birlikleri, ciddi bir esneklikle kurup, belli amaçlar için birlikte çalışabiliyorlar. Harari’nin unutulmaz örneği ile açıklayacak olursak, bir maymun ile sizi bir adaya koysak, muhtemelen bir ay sonunda siz ölmüş, maymun ise hayatta olacaktır. Ama 10.000 maymun ve 10.000 insanı ayrı ayrı stadyumlara kapatsak, maymunlu statda tam bir kaos yaşanacaktır. Oysa, 10 binlerce insan, her hafta statlarda bir araya gelip, maç ve konser izleyebiliyor. Bu sosyal becerimizin anahtarı, Harari’ye göre, iletişim becerimiz ve kurgular yaratıp birbirimize anlatabilmemiz. Sadece Homo Sapiens, din, para, devlet, millet gibi kurgusal hikâyeler yaratıp, aktarıp, inanabiliyor; bu kurgular sayesinde de birbirini hiç tanımayan milyonlarca insan aynı sistem içerisinde işbirliği yapabiliyor. Kitabın bu temel argümanını, katıldığı TED Konferansı’ndaki konuşmasında Harari’nin ağzından da dinleyebilirsiniz.

Sapiens ve tanrılığa giden yol

Sapiens, Big Bang’den başladığı dünya ve insanlık tarihi anlatısını, 21. yüzyıla kadar getirip, son kısımda da insanlığın geleceğine dair öngörülerde bulunuyor. En önemli öngörü de şu: 21. yüzyılda, homo sapiens, sadece kültürel anlamda değil, biyolojik (aslında sibernetik) bir evrim de geçirecek. Uzun ömür belki de ölümsüzlük gibi üstün fiziksel özelliklerin yanı sıra, arttırılmış hafıza ve işlem gücü ile donanmış ve bir anlamda tanrılaşmış yeni nesil bir insan türü ortaya çıkacak. Kitabın ismi ‘Hayvanlardan, Tanrılara’ da buradan geliyor.

Harari, kazandığı popülerite rüzgârını da arkasına alarak, ikinci kitabını kısa bir süre içinde yayımlamayı başardı. Homo Deus (Tanrı İnsan) geçtiğimiz eylül ayında İngiltere’de satışa sunuldu, 2017 sonlarına doğru da Türkiye’ye gelmesini bekleyebiliriz. Yeni kitabında Harari, ilk kitabın sonunda bıraktığı yerden devam ediyor. Kendi sözleriyle ana temayı özetleyecek olursak:

“Doğal seçilime dayalı organik evrimden, akıllı tasarıma dayalı inorganik evrime geçiş yapmak üzereyiz. Bu dönüşümün anlamını kavrayabilmek için, sadece ileri değil, geriye de bakabilmeliyiz zira insanlık tarihi, sonuçları tam olarak kavranamadan alınmış inanılmaz önemli kararlarla doludur”


Sapiens’i okuyup beğendiyseniz, şunlar da ilginizi çekecektir:

Etiketler

Orhan Şener

TGS Akademi Direktörü Orhan Şener, aynı zamanda Akademi bünyesinde gazeteciliğin dijital dönüşümü, online haber formatları, yeni nesil gelir modelleri gibi konularda eğitimler veriyor ve Journo.com.tr'ye benzer konularda katkıda bulunuyor.

Lisans eğitiminde işletme ve iktisat okuyan Şener, City University London’da Enformasyon, Toplum ve İletişim alanında yüksek lisans yaptı, şimdilerde Galatasaray Üniversitesi'nde 'Enformasyona Erişim ve Filtreleme Pratikleri: Türkiyeli Gazeteciler Üzerine Çalışma' başlıklı doktora tezini yazıyor ve Bahçeşehir Üniversitesi'nde ve çeşitli eğitim programlarında dersler veriyor.

Journo E-Bülten