Evet, çocuk bayramımızda maalesef gündemimizde çocuk istismarı var. Ensar Vakfı davası (en azından hassas çevrelerde) kıyameti koparırken, bir de Avataria olayı patlak verdi. Bu hengamenin içerisinde, ebeveynler ve anne baba adayları, haklı olarak panikliyor. Gerçekten panik olmalılar mı? Panik yapmaktan öte, önlem olarak ne yapılabilir? Peki, iş sadece anne babalara mı düşüyor? Kim, ne yapabilir? Uzman pedagog ya da sosyal hizmetler uzmanı olmadığım için, işin bildiğim tarafı olan, online istismar üzerine yazmaya karar verdim.
Öncelikle, bu online/offline ayrımı, bizim kuşağımıza ait bir olay. 90 sonrası doğan nesil için, bu iki dünya içiçe geçmiş durumda. Bu yeni kuşak çocuk sahibi olduğunda, iletişim mecralarında ciddi, yapısal bir kırılma daha yaşanmazsa, İnternet’e ‘sanal dünya’ olarak bakmayan, yeni nesil ebeveynler ortaya çıkacak. Bu yeni ebeveynler muhtemelen, şimdiki sorunların bir kısmını da aşmış olacak. Zira, mevcut sorunların en azından aile içine bakan tarafı, anne babaların İnternet’e çok dışarıdan bakıyor oluşuyla ilgili.
Avataria çok iyi bir örnek. Malum Ekşi Sözlük postunda anlatıldığı gibi, annesi, 9 yaşında çocuğunu bilgisayar başında oyun oynarken bırakmış, kendisi yan odada kendi işiyle uğraşıyor. Annenin baktığı yerden gördüğü şu: Çocuğum oyun oynuyor, ekranda sevimli tipler var, sağa sola yürüyorlar. Bir nevi masal alemi. Çocuğun baktığı yerden gördüğü ise şu: Tüm arkadaşlarım burada, ben de onlar gibi takılayım. Oyunun esas dinamiği ise flörtleşmeye dayalı, avatarınız vasıtası ile başka insanların avatarlarıyla tanışıyor, kaynaşıyor, flörtleşiyor, sevişiyor ve hatta evleniyorsunuz. Bu oyun türü hep vardı, Popmundo’yu bilenler bilir. Avataria’nın farkı ise, Facebook üzerinden oynanması ve dolayısı ile oyunla tanışmanın ve sonrasında erişimin çok kolay olması. Facebook’un minimum yaş sınırı olan 13’ün üstünde olduklarını varsaysak bile, çocukların bu oyundaki varlığı çok ciddi bir tartışma konusu ki bahsi geçen olayda çocuk 9 yaşında! Bu 9 yaşındaki çocuk, istisna değil, oyunun kullanıcılarının ciddi bir kısmı, 18 yaşın altında. Dolayısıyla, istismarcının baktığı yerden, Avataria’da gördüğü şey, bir cennet!
Meseleyi duyan herkesin aklına ilk gelen, ‘Avataria yasaklansın’ olsa da, iş bu kadar kolay değil. Nasıl ki çocuk istismarcısına 500 yıl ceza vermek, bundan sonraki vakaları engellemek için yeterli olamıyor, benzer şekilde, online istismarda da olayın tüm aktörleri üzerinden farklı çözüm yolları düşünmemiz gerekli. Avataria örneğinden ilerleyecek olursak, 4 aktörden bahsedebiliriz:
- İstismarcı: Meseleleri derinlemesine ele almayı sevmememizden kaynaklı olsa gerek, bizde hep istismarcı üzerinden politika üretiliyor, düzenlemeye oradan başlıyoruz. Ensar davasında olduğu gibi, istismarcıya olabilecek en büyük ve dramatik cezayı veriyoruz, deyim yerindeyse meydanda sallandırıyoruz ve işin çözülmesini umuyoruz. Oysa, istismarcı belki de bu meselede bizi en az ilgilendiren aktör, zira onunla ilişkimizi sadece ceza üzerinden kurabiliyoruz. Çözümün bir parçası olabilecek biri değil, aksine, sorunun kaynağı o. Ancak, istismarcıya verilen cezalar da sorunu kökten yok edemiyor, birini yakaladığınızda bir başkası çıkıyor ortaya. En ağır cezalar tabii ki verilmeli, ancak ceza verecek duruma gelmemek asıl mesele olmalı.
- Mecra: İşin başlaması gereken asıl nokta, mecranın kendisi, yani bizim örneğimizde Avataria. Daha mecra tasarlanırken, buraya kim gelecek, ne yapacak, pazarlama mantığı ile zaten yoğun bir şekilde düşünülüyor. Ancak eksik bir şey var; ‘buraya kim girmemeli’ sorusu atlanıyor. Örnek olarak, bir gece kulübü açmadan önce, hedef kitlenizi belirliyor, onlara göre iç tasarım yapıyor ve konsept belirliyorsunuz. Ama bir yandan da, oraya kimin girmeyeceğine dair bazı içselleştirilmiş kurallar da var; ’18 yaş altı giremez’ gibi ve bu kurallar katı bir şekilde uygulanıyor. Ancak iş online mecralara geldiğinde, meselenin bu tarafı tamamen devlete ve kullanıcıya bırakılmış durumda. Oysa mecralar, ara yüzlerinin tasarımından, denetleme mekanizmalarına kadar her aşamada, çocukları da hesaba katarak hareket etmeli. Hele ki Facebook gibi, İnternet’in ana meydanı diyebileceğimiz bir platform üzerinde yer alan bir alt-mecra, bu konuda çok daha dikkatli olmalı. Oyuna üye olurken karşımıza çıkan uyarılardan, kayıt işlemleri sırasındaki denetlemeye kadar, her aşamada çocukların varlığı da hesaba katılmalı(ydı). ‘Yetişkinler için tasarlanmış bir İnternet’te, çocukların yeri nedir?’ sorusu çok önemli. Bunun için, en azından yurt dışında, izlenceler, yönergeler hazırlanıyor; umarım bizde de bir karşılığı olacaktır.
- Ebeveynler: Anne baba tarafına geldiğimizde, en önemli mesele, İnternet’in ‘sanal’ bir dünya olmadığını, fiziksel dünyamıza doğrudan etki ettiğini ve bu dünya ile iç içe olduğunu anlamaları. Ebeveynlerin, online mecraları tanımaları, mecraların iç dinamiklerini anlamaları, güvenlik ve gizlilik ayarlarını yapabilmeleri, çocuklarını da doğru şekilde yönlendirebilmeleri gerekiyor. Avataria örneğindeki anne, bu oyunun doğasını bilse, belki de bu yaşananların hiçbiri olmayacaktı ki olayı açığa çıkaran genç yeğenin yaptığı da tam olarak bu oldu. Hatta anne babanın, daha en başından 9 yaşındaki çocuklarının Facebook hesabı açmasını engellemesi gerekirdi.
- Çocuklar: Çocuk dediğimizde, geniş bir yaş aralığından bahsettiğimizin bilincinde olmamız gerekiyor. Bilişsel ve duygusal gelişim, farklı yaşlarda, farklı aşamalardan geçiyor. İnternet özelinde, 12-13 yaş çok önemli ancak bu yaştan sonra çocuklar sosyal bağlamları anlamlandırabiliyor, soyut düşünebilmeye başlıyor ki bu, sosyal mecraların dinamiklerini anlayabilmek için çok önemli bir beceri. Yani Facebook ve birçok online mecranın 13 yaş kuralı, boşuna değil. Bu yaşın altı, zaten o mecralarda olmamalı. Ancak bu da söylendiği kadar kolay değil; özellikle çocukların bu kadar eve kapandıkları bir çağda, İnternet onların en önemli sosyalleşme aracı haline geliyor. Özellikle ergenlik ve sonrasında çocuklar, anaakım sosyal mecraları da terkederek, Snapchat gibi (anne babalarının kendilerini bulamayacağı) sosyal mecralara kaçıyor ya da derin sosyal dediğimiz WhatsApp gibi 3. kişilerin müdahil olamadığı mesajlaşma uygulamaları ile iletişiyorlar. Özetle, anne babalar doluştukça, çocuklar mecrayı boşaltıyor ve kendilerine ‘oynayacak’ başka bir yer buluyorlar.
Bunun ötesinde, tabii ki pedagogların daha iyi açıklayabileceği gibi, çocuğun bilinçlendirilmesi, anne babasına güvenmesi, bedensel bütünlüğünün ve mahremiyetinin farkına varması gibi daha temel meseleler de var ancak bunları, konunun uzmanlarına bırakmayı tercih ediyorum. Daha güzel bir gündem dileği ile, iyi bayramlar…