Bir insanı en çok gülüşü ele verir. Nasıl güldüğüne bakarak tanıyabilirsiniz insanları. Kibirli mi, mütevazı mı, mahcup mu, meczup mu anlayabilirsiniz. Ahmet Kaya’nın gülüşüne hiç dikkat ettiniz mi? Hep bir hüzün saklıdır gülüşünde. Mahcuptur biraz gülüşü, biraz da kırılgan. Hayat uzun süre uğraşmış onunla ama umudunu hiç kaybetmemiş, öyle bir gülüş. Ben hep o gülüşle andım Ahmet Kaya’yı. Anmak, hatırlamaktır. Hiç unutmadığınız birini anabilir misiniz?
16 yıl olmuş Ahmet Kaya’yı kaybedeli. 16 yıl. Böyle tarihler aklımda çok kalmaz ama 16 Kasım hep aklımdadır. Çok sevdiğim bir sanatçıyı değil de çok yakın bir akrabamı kaybetmişim gibiydi. Şarkılarıyla tüm Türkiye sevdi onu ama Kürt coğrafyasında yeri ayrıydı. Ben Mardin’deydim onu kaybettiğimizde. 17 Kasım’da bütün şehirde bir yas havası vardı. Herkes yakınını kaybetmiş gibiydi. O, şarkılarını bütün Türkiye halkı için söylüyordu fakat kıyıda kalanların Ahmet abisiydi en çok. Hüzün, uzun süre asılı kaldı üstümüzde. Onu sürgünde ölmeye zorlayan sebepleri tekrar tekrar söylemenin anlamı yok. Dün ona, ‘şerefsiz’ diyenler unutulmaya başlandı. Bundan 10 yıl sonra hiçbiri hatırlanmayacak. Biz yine Ahmet Kaya şarkılarıyla hüzünleneceğiz, hayıflanacağız, isyan edeceğiz.
Mücadeleye hep devam etti
Geçenlerde bir araştırma yayınlandı. Ahmet Kaya şarkılarını inceleyip hangi kelimenin kaç kere kullanıldığını tespit etmişler. Hatta bazı mecralarda ‘barış’ kelimesinin ‘savaş’tan daha az kullanıldığı yazıldı. Aslında o, en çok barışı anlattı şarkılarında. “Uçakları ne edeyim gökkuşağı gönder bana” dedi mesela. Barışı bundan daha güzel anlatan bir cümle olabilir mi? “Aydınlansın diye şu kirli yüzler, biz durmadan savaşırdık” cümlesindeki ‘savaş’ kirli bir savaşa benziyor mu? O şarkılarını sadece dağlara değil, bayrağa sarılı tabutların başındaki gözü yaşlı annelere, eşlere de söyledi. İnşaat işçilerine, fındık işçilerine söyledi. Hapse girdi, albümleri toplatıldı, konserleri yasaklandı ama yılmadı. Mücadeleye devam etti.
Şimdilerde herkes, “yaşasa şöyle yapardı, yaşasa böyle yapardı” diyor. Kesin olan; yaşasa darbenin karşısında, haksızlığa uğrayanların yanında olurdu. Hep öyle yaptı çünkü. O zamanlar yasaklı olan Kürtçe değil başka bir dil olsa, o dilde şarkı söylemek isterdi. Ben böyle tanıyorum, böyle biliyorum Ahmet Kaya’yı. Ne yazık ki tarih, gerçekleri vaktinden(!) önce dile getirenlerin cezalandırıldığı hikâyelerle dolu. Galileo ile aynı sebepten cezalandırıldı aslında.
Ölümünün üstünden 16 yıl geçmesine rağmen şarkıları hâlâ çok dinleniyor. Şarkı yarışmalarında en çok onun şarkıları söyleniyor. Onun için yapılan saygı albümlerinde yer almak için popüler şarkıcılar sıraya giriyor. Aklımda tuttuğum iki tarih var: 16 Kasım ve 19 Ocak. İki barış sevdalısını kaybettiğimiz tarihler. Birinin hüzünlü gülüşü, birinin altı delik ayakkabısı hep aklımda. Tarih yürekli insanları yazıyor. Hiç unutmadım, hep anacağım seni koca yürekli adam. Hüzünle, barışla, sevgiyle… “Senin olsun süngülerin, gül dikeni yeter bana” diyerek…