Etik Gazetecilik Ağı’nın (EJN) kurucusu Aidan White, demokrasiyi ve insan haklarını korumak için bugünün “enformasyon krizinin” çözülmesi gerektiğini söylüyor. White bu süreçte gazeteciliğin ölmeyip dönüştüğünü, hatta yakında “iletişimin altın çağına” girebileceğimizi belirtiyor.
Britanya basınının duayen isimlerinden Aidan White uzun yıllar Financial Times ve Guardian gibi saygın medya kuruluşlarında gazetecilik yaptı. 25 sene boyunca Uluslararası Gazetecilik Federasyonu’nun (IFJ) genel sekreterliğini yürüttükten sonra 2012’de bu görevinden ayrıldı ve Etik Gazetecilik Ağı’nı (EJN) kurdu. Hâlâ başkanı olduğu bu kuruluş başta Türkiye olmak üzere dünyanın çeşitli bölgeleri için gazeteciliğin etik sorunlarına dair raporlar yayımladı.
White’a dünyada ve Türkiye’de gazeteciliğin dünü, bugünü ve yarınına dair sorular yönelttik.
En popüler tartışmayla başlayalım: Gazetecilik ölmekte olan bir meslek mi?
Kesinlikle hayır! Gazetecilik tarihi bir değişim, dönüşüm sürecinden geçiyor ki bu süreç bizi güvenilir iletişimin altın çağına taşıyabilir. Ancak bu otomatikman gerçekleşmeyecek. Eğer demokrasiyi ve insan haklarını korumak ve güçlendirmek istiyorsak, bugünün enformasyon krizinin acil olarak çözülmesi gerektiğini idrak etmemiz gerekiyor. Olaya taraflı bakan Donald Trump, Recep Tayyip Erdoğan ve birçok devlet başkanının sıklıkla yaptıkları gibi gazetecileri küçümseyen sözler saf etmektense, haber medyasını güçlendirmemiz ve profesyonelleştirmemiz gerekiyor. İktidar sahipleri dâhil, her kesimden insanın, anlaması gereken şu ki demokrasi ancak vatandaşların, yaşanan olayların kendi hayatlarını nasıl etkileyeceğini anlamalarını sağlayacak doğru, sağlıklı ve güvenilir bilgi akışına erişebildiği durumlarda doğru şekilde çalışabilir. İnternetin kaos, gürültü ve karışıklığı içinde bağımsız ve çoğulcu biricik bilgi kaynağı gazeteciliktir. Böyle olmadığı durumlarda gazetecilik halkla ilişkiler veya istismar ve nefret kaynağına dönüşür.
‘Yeni bir iletişim atmosferi yaratmamız lazım’
Haber medyasına yardımcı olmak için daha fazlasını yapmalıyız. Gazeteciler daha eğitimli olmalı ve daha iyi ücret almalılar. Yönetimler çıkar çatışmalarından kaçınmalı. Siyasetçiler haber medyasından elini çekmeliler. Eğer bunlar yapılmazsa, insanlar medyaya güvenmez, onun kendilerine doğruyu söylemediğini düşünürler.
Türkiye’de bugün çok fazla otosansür, siyasi müdahale ve sosyal hayatta müsamahasız bir iletişim mevcut. Tüm seslerin duyulabildiği, ki bu katılmadığımız sesleri de kapsar, insanların bilgi edinme hakkına saygı duyan yeni bir iletişim atmosferi yaratmamız gerekiyor. Gazeteciler bunu tek başlarına yapamaz; ancak toplumda yayılan söylenti, spekülasyon ve cehaletin karşısında durabilecek bir atmosfer yaratmaya yardımcı olabilirler.
İnanıyorum ki değişimden başka bir yol yok. Yakın zamanda Türkiye’de ilham verici bazı toplantılara katıldım. Türkiye Etik Gazetecilik Koalisyonu’nun kuruluşu ve Basın Konseyi tarafından organize edilen bir konferans gibi… Bunlar medyada profesyonelliğin gelişmesi için savaşmayı ve bunu savunmayı amaç edinen yeni bir ruhun yükselmekte olduğunu gösteriyor. Politik baskının her veçhesiyle hissedildiği hasmane bir ortamda dahi, toplumun gazeteciliğe karşı güvenini kazanmayı ve bağımsız haber medyasını savunmayı amaçlayan, giderek büyüyen bir hareket mevcut.
Sizce standart yazılı haber metinleri ve ana haber bültenleri format olarak son günlerini mi yaşıyor?
İnternet her şeyi değiştiriyor ve bizler de gazetecilik içerisinde zamanla değişmek zorundayız. Şunu idrak etmemiz gerekiyor: İnsanlar artık bilgiye farklı yollardan ulaşıyor ve farklı araçlar kullanarak iletişim kuruyorlar. Gazetecilik; Facebook ve Twitter’dan ve diğer iletişim biçimlerinden farklıdır. Ancak tabii ki, gazetecilik için ürettiğimiz hikâyeleri farklı ve profesyonel bir şekilde anlatmak için sosyal medyayı kullanabiliriz. Teknolojinin iyi şekilde kullanılması sayesinde daha hızlı, etkili ve verimli olabiliriz. 7/24’lük haber akışları ve yeni hikâye anlatım formatları çağında yaşıyoruz. Gazeteciler olarak bizim de bu yeni dönemde haberleri iletmenin yeni ve etkili yollarını bulmamız gerekiyor. Böylece, haberi sunarken daha iyi bir şekilde bağlamı verebilir ve stil bakımından da daha çekici bir iş ortaya koyabiliriz. Bu, daha çok çalışmamız ve yeni şeyler öğrenmemiz gerektiği anlamına geliyor ancak mükafatı muazzam olacaktır.
Peki gazetecilik için gereken parayı kim ödemeli? Devlet kamu kaynaklarından mı finanse etmeli, okur ve izleyiciler mecraya doğrudan mı ödeme yapmalı, bağış mı toplamalı, reklam, sponsor gibi dış kaynaklar mı bulunmalı yoksa bunların kombinasyonlarından oluşan hibrit bir model mi geliştirilmeli?
Gazetecilik yeni gelir kaynakları bulmak zorunda. Geleneksel piyasa modelleri artık işlevsiz kalmış durumda zira internet ve sosyal medya platformları reklam gelirlerini kuruttular. Hayatta kalabilmek için medya farklı gelir kaynaklarının karışımından oluşan yeni modeller geliştirmeli. Mesela bir mecranın gelirinin bir kısmı reklamdan, birazı bağışlardan, birazı sponsorlardan ve hatta bir kısmı kamu kaynaklarından gelebilir.
Eğer gazeteciliği kitleler finanse edecekse, nasıl bir model önerirsiniz? The Guardian’ın yaptığı gibi bağış mı, yoksa New York Times’ın yaptığı gibi abonelikler mi? Eğer bir ödeme duvarı (paywall) olacaksa, katı mı yoksa daha gevşek bir duvar mı olmalı?
Birçok farklı model mevcut. The Guardian, okurlarının beğenisini ve teveccühünü kazanıp bir milyon kişinin kendisine düzenli olarak bağışta bulunmasını sağladı ve böylece mecrasını ayakta tutacak bir gelir modeli inşa etmiş oldu. Le Monde ve Washington Post gibi diğer mecralar ise hayırseverlerin iyi niyetine bel bağlamış durumdalar. Ödeme duvarları kullananlar da var ancak bunun sürdürülebilir bir gazetecilik için gelecekte yeterli olacağına dair elimizde yeterli delil henüz yok. Son tahlilde muhtemelen yeni gelir kaynaklarına ihtiyacımız olacak – mesela teknoloji firmalarına veya akıllı telefonlar gibi teknolojik cihazlara uygulanacak vergiler üzerinden gazeteciliğin finansmanı söz konusu olabilir.
Facebook, Google, YouTube, Twitter gibi yeni eşik bekçileri hakkında ne yapılmalı? Bu büyük teknoloji platformları devlet tarafından regüle edilmeli mi, platformlar vergilendirilmeli mi?
Evet, medyadaki çoğulculuğu ve kamusal bilginin kalitesini güçlendirecek ve aynı zamanda medya pazarını koruyacak yeni kanunlara ihtiyacımız var. Birinci olarak şunu iddia edeceğim: Bu şirketler gereğinden büyük ve güçlü. Rekabeti arttıracak, bu büyük şirketleri bölecek anti-tröst yasalarına ihtiyacımız var. Google aynı zamanda Youtube’a sahip olmalı mı? Facebook’un aynı zamanda hem Instagram hem de WhatsApp’a sahip olması ne kadar doğru? ABD’de hâlihazırda bu teknoloji tekellerini bölmeye yönelik bir meyil var.
İkinci olarak, bu şirketlerin demokratik ve güvenilir tavırlar sergilemelerini beklemeliyiz. Şeffaflık kuralları koymalı ve uygulamalıyız ki insanlar kendilerine ait olan özel bilgilerin bu şirketlerce ne şekilde kullanıldığını ve algoritmaların nasıl çalıştığını bilebilsinler. Mahremiyeti koruyacak ve sanatçıların, müzisyenlerin, yazarların ve gazetecilerin telifli eserlerinin korsanlara karşı korunmasını sağlayacak daha güçlü kanunlara ihtiyacımız var.
Teknoloji şirketleri yaratıcı insanların emeklerinin sonucu olan eserlerin üzerinden haksız kazanç elde ediyor ve bu cezasız kalıyor. Kullanımı için bir bedel ödenmesi gereken eserlerin yaratıcılarını sömürmeyi bırakmaları gerekiyor. Eserlerine hiçbir bedel ödenmez; bedavaya indirilip, dağıtılırsa yazarlar ve sanatçılar için nasıl bir gelecekten bahsedebiliriz ki?
‘Teknoloji devleri vergi ödemeli’
Bu şirketleri aynı zamanda nefret suçu ve hedef gösterme unsurları barındıran içerikleri kaldırmaya mecbur bırakacak kurallarımız olmalı. Yeni Zelanda’daki korkunç terörist saldırının sosyal medyada canlı olarak yayınlanabilmesi, aşırı uçtaki vahşi saldırganlar için kendi propaganda içeriklerini dünyanın her yanına yayabilme adına sosyal medyanın ne kadar kolayca kullanılabileceğini gösterdi. Bunun bir son bulması gerekiyor.
Üçüncü olarak, bu şirketleri vergi ödemeleri için zorlamamız gerekiyor! Şirketler, vergi kanunlarındaki boşluklarından faydalanarak milyarlar kazandılar. Kişisel verilerimizin sömürülmesinden elde ettikleri parayı kamuya geri vermelerini sağlayacak yeni ve daha katı kurallara ihtiyacımız var. Hatta önerim şudur: Bu şirketlerin kârlarından acilen ek kesintiler yapmalıyız.
Her şeyin ötesinde, enformasyonel alanımızı kirlilik ve yozlaşmadan korumalıyız. Bu kurallar orantılı olmalı ve net şekilde yazılmalı ki kamuyu ve mevcut haklarımızı koruyabilsin. Düşündüğünüzde bunun hep böyle olduğunu görebilirsiniz. Kanunlarımız her zaman kamuyu korumayı merkeze koymuştur: Yangın çıkışı olmayan sinema salonları inşa etmeyiz; otomobilleri emniyet kemeri olmadan piyasaya sürmeyiz. O halde neden savunmasız insanları tehlikeye atan veya nefreti yayarak terörist saldırıları teşvik eden denetimsiz bir enformasyonel alana müsamaha gösterelim ki?
Eğer dijital platformları denetlemeye başlarsak, otoriter yönetimlerin bu yeni kanunları, birçok ülkede ifade hürriyetinin son kaleleri olarak görülebilecek bu platformları sansürlemek için kullanması riski sizce ne kadar olası?
Kötü iktidarlar ne yazık ki her zaman kötü şeyler yapacaklar. Eğer işlerine öyle geliyorsa özgürlükleri kısıtlayacaklar, gazetecileri sindirecekler. Ancak bu, bizim demokrasiyi korumak için elimizden geleni yapmamıza engel olmamalı. Çin yönetiminin veya İran’da iktidarın yaptıkları, kendi insanlarımızı ve kendi özgürlüklerimizi korumak için yapmamız gerekenleri yapmaktan bizi alıkoymamalı.
Gazeteciliğin geleceğine dair birçok öngörü mevcut: Yapay zeka destekli gazetecilik, mobil gazetecilik, veri gazeteciliği, vs. Gazeteciliğin geleceğini siz nasıl görüyorsunuz?
Ben oldukça iyimserim. Teknolojik araçların kullanılması gazeteciliğin daha hızlı, daha verimli ve daha geniş ölçekli icra edilebilmesini sağlıyor. Bence doğru kullanıldığında teknoloji, gazeteciliğin şimdiye kadar olandan daha iyi ve profesyonel şekilde yapılabilmesini sağlayacak.
Ancak dikkat etmemiz gereken bir husus var: Teknolojiyi kontrol eden biz olmalıyız ve teknolojiyi topluma ve toplumun doğru, güvenilir ve etik bilgi ihtiyacına saygı gösteren bir çerçeve içinde kullanmalıyız.
Benim kendi görüşüm şu ki, gelecekte yapay zeka ve onu kontrol edip denetleyen gazeteci ve editörlerin insani becerilerine dayanan sosyal zekanın birleşiminden oluşan hibrit bir gazeteciliğin oluşumuna tanıklık edeceğiz.
Gazeteciler için heyecan verici zamanlar. Yeni beceriler edinmemiz gerekiyor ancak aynı zamanda yaptığımız her şeyin mesleğimizin değerleri ve etik değerler tarafından şekillendirilmesi gerektiğini hatırlamalıyız.
‘Her şeyden önce etik’
Bence gelecekte, gazetecilikle ilintili herkesin, ki buna enformasyonun tasarlayan ve kodlayan teknoloji insanları da dâhildir, mutlaka mesleğimizin ve onun kamusal amacının temelindeki değerler hakkında eğitilmesi gerekecek. Etik Gazetecilik Ağı hâlihazırda bu alanda, bu amacı güden eğitimler hazırlıyor.
Gelecekte gazeteciler daha fazla beceriye sahip olacak ve işlerinde daha yetkin olmak durumunda kalacaklar ancak her şeyin üstünde etik olmak zorundalar. Elbette bunların yanında gazetecilerin daha iyi ücretler almaları ve daha iyi yaşam koşullarına sahip olmaları gerekiyor.
Düşük ücret ve güvencesiz çalışma skandal bir durum ve bu böyle devam edemez. Kamu yararını merkeze koyan ve modern zamanların ihtiyaçlarını karşılayan bir enformasyonel alan istiyorsak, bize bilgiyi sağlayan insanlara saygı göstermeli ve onlara haklarını ödemeliyiz.
Sizce dünya yükselen popülizm gazeteciliği nasıl etkiliyor? Gazetecilik buna karşı ne yapabilir?
İletişim alanındaki dramatik değişimin bir parçası da siyasi güç odaklarını, düşünce yapılarını değiştirmeleri gerektiğine ikna etmekten geçiyor.
Aşırılıkçılığın yükselişi vicdanen sorunlu liderlerin cehalet, önyargı ve insanların korkularını beslemesine dayalı oportünist, müstehzi bir siyaset anlayışına sebep oldu. Bu, demokratik toplumlar için kabul edilemeyecek bir siyaset anlayışıdır.
Bunu değiştirmek için, doğruyu söylemenin önemine inanan ve güvenilir bilgiye erişimin demokratik, toleranslı ve kendinden emin toplumların inşasında başat role sahip olduğunu kabul eden yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacımız var.
Son 20 yılda gazeteciliğin karşılaştığı en önemli zorluk sizce ne oldu?
Gazeteciliğin bu dönemde karşılaştığı en büyük zorluk, eski gazetecilikten yeni, internete dayalı gazeteciliğe geçiş oldu. Bu, hâlâ uğraşılan bir mesele ve daha gidecek çok yol var ancak en azından bir başlangıç yapıldı.
Peki son 20 yılda gazeteciliğin en büyük hatası ne oldu?
Gazeteciliğin en büyük hatası, emeğimizle ürettiğimiz hikâyelerimizi, haberlerimizi bedavaya sunmak oldu. Şimdi geriye dönüp bakınca bunun ne kadar yanlış bir şey olduğunu görebiliyoruz. O dönemde medya ilk kez web siteleri yapmaya başlayıp, ürettikleri bilgileri internete koyup, karşılığında bir ödeme olmadan insanların bunlara erişmesine izin verdikleri anda kendi ölüm fermanlarını da imzalamış oldular.
‘Ücretsiz içerik en büyük hataydı’
Sonrasında teknoloji platformları ortaya çıktı ve bu boşluğu doldurdular. Gazeteciliğin ürettiklerini herkese ücretsizce sundular; üzerine yeni reklam modelleri geldi ve teknoloji firmaları eskiden medyanın gazeteciliği finanse etmek için kullandığı reklam parasını emdiler. Sonuç olarak, gazetecilik yoksullaştırıldı. Dünyanın her yerinde haber merkezleri küçülmelerle boğuşmak zorunda kaldı.
Baskıcı yönetimlere sahip ülkelerde basın özgürlüğü için ne yapılabilir?
Daha fazla basın özgürlüğü kampanyası yürütmemiz ve baskıcı yönetimlerin işlediği suçları ifşa edecek daha fazla gazetecilik yapmamız gerekiyor.
Türkiye’deki gazeteciler için spesifik bir mesajınız var mı?
Bence Türkiye’deki gazeteciler elbette anlamsız bir naiflik içine girmemeli ancak bir yandan da iyimser olmalılar. Zor şartlar altında çalışıyor, zor zamanlarda yaşıyorlar. Meslektaşlarımızı hapisten çıkarmamız; politik ve hukuki baskıya son vermemiz gerekiyor. Öte yandan, profesyonel gazeteciliği savunmak için daha fazla dayanışmanın ve bir değişim ihtiyacına dair farkındalığın mevcut olduğu bir dönemdeyiz.
Siyasi iklim elbette değişecek ve bu gerçekleştiğinde Türkiye’deki gazeteciler, özellikle de genç meslektaşlarımız bu yeni döneme hazır olmalılar. Her şeyden önce, ümitli olmalılar. Türkiye gazeteciliği geleceği şekillendirmekte önemli bir rol oynayabilir ve oynayacak.