Apoyevmatini Türkiye’de yayın hayatına devam eden tek, günlük Rum gazetesi. Mihail Vasiliadis, ofissiz kaldığı 2014’ten beri gazeteyi evinde hazırlıyor.
Tam bir basın emekçisi olan Mihail Vasiliadis ile İstanbul-Kurtuluş’taki evinin salonunda karşılıklı oturuyoruz. O anlatıyor ben dinliyorum. Zaman zaman eşi Kula Hanım da sohbetimize katılıyor. Onunla konuşurken geçmişin karanlık günleri ve 2002 yılından beri çıkardığı, 1925’te kurulan Apoyevmatini Gazetesi’nin tarihi gözümün önünde canlanıyor. “Çocuğum” dediği gazetesini okurlarıyla buluşturmak için günde yaklaşık on sekiz saat çalışıyor Mihail Vasiliadis. Ancak onu sadece gazeteci olarak tanımlamak yanlış olur. 1939 doğumlu Vasiliadis, İstanbul Rumlarının Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığı tüm kırılma noktalarına tanıklık etmiş ve bunlardan etkilenmiş biri. Kelimenin tam anlamıyla tarihin tanığı.
Varlık vergisi döneminde evlerine girilip eşyaları haczedildiğinde üç yaşındaydı. 6-7 Eylül’de ise çocukluktan gençliğe adım atmış bir delikanlı. Vasiliadis’in bu kırılma noktalarındaki tanıklıklarını elbette okuyacaksınız, ama önce İstanbul’da Rumca yayımlanan Apoyevmatini’nin kuruluş öyküsüne ve ondan bir yıl önce 1924’te yayın hayatına başlayan, Türkiye’nin en eski gazetesi Cumhuriyet ile ilgili kimi gerçeklere kulak vermeye ne dersiniz?
Mecburen gazeteci olan amcalar
Mihail Vasiliadis’in amcaları Konstantinos ve Andonis Vasiliadis eczacıydı. Beyoğlu’nda büyük bir eczaneleri vardı. O dönemde eczacılar ilaç satmıyor, imal ediyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından hemen sonra, eczaneler birbirleriyle rekabete girerse ilaç üretiminde ucuz malzeme kullanmaya başlarlar düşüncesiyle, her mahallede bir eczane bulunmasına karar verildi. Hangi eczanelerin açık kalacağını belirlemek için de kura çekildi. “Kuranın sonucu belliydi” diyor Mihail Vasiliadis, “Türklerin işlettiği eczaneler kaldı, diğerleri ise kapandı.”
Eczanelerini kapatmak zorunda kalan Konstantinos ve Andonis Vasiliadis, o sırada Ankara’da önemli mevkilerde olan, Galatasaray Lisesi’nde beraber okudukları arkadaşlarından yardım istedi. Sonunda anlaşıldı ki emir büyük yerden. “Üzülmeyin” dedi Ankara’daki arkadaşlar. “Biz size başka şekilde yardımcı olmaya çalışacağız.”
1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde İstanbul Rumlarına ait gazetelerin hepsi kapatılmıştı. 1925 yılında ise İstanbul’da Rumca bir gazete kurulmasına izin çıktı. İşte bu noktada devreye girdi eczacı Vasiliadis kardeşlerin Ankara’daki arkadaşları. Apoyevmatini’nin yayın hakları Konstantinos ve Andonis Vasiliadis’e verildi. Yaşça daha büyük olan Andonis Vasiliadis, bir müddet sonra gazeteciliği bıraktı ve ailesini de yanına alarak Türkiye’den ayrıldı. Konstantinos Vasiliadis ise 1970’li yıllara kadar çıkardı gazeteyi. Daha sonra görevini gazetenin başyazarına devredip Yunanistan’a yerleşti.
Cumhuriyet gazetesi böyle basıldı
Tüm bunları anlatırken duraklıyor Mihail Vasiliadis. Belli ki aklına bir şey geliyor. “Cumhuriyet Gazetesi’nin nasıl kurulduğunu biliyor musun” diye sorduğunda, tahminimde yanılmadığımı anlıyorum. “Nasıl?” diyorum ve o da başlıyor anlatmaya: “Apoyevmatini’den evvel, 1924’te Cumhuriyet gazetesi yayına başladı. Peki, neden bizden önce başladı? İşte o ayrı bir hikâye. 1922’deki büyük İzmir yangınında Rum ve Ermeni mahalleri yanıp kül olunca İstanbul’daki burjuva Rumlar da tedirgin olmuştu. Acaba buraya da başıbozuklar, yağmacılar mı girecek diye düşünüp çareyi yurt dışına çıkmakta buldular. Durum düzelince İstanbul’a döneriz diye düşünüyorlardı. Dönemin Rumca gazetelerinden Proodos’un sahibi Konstantinos Spanudis de bunlar arasındaydı. İstanbul’da, İzmir’deki gibi bir olay yaşanmadı ve asayiş sağlandı. Bunun üzerine geçici olarak Avrupa’ya giden İstanbullu Rumlar evlerine dönmek istedi. Sınıra gelip pasaportlarını gösterdiler, ama ellerindekinin Osmanlı pasaportu olması gerekçe gösterilerek geçmelerine izin vermedi. Bulundukları ülkelerin Türkiye elçiliklerine gidip pasaportlarını değiştirmeye çalıştılarsa da sonuç alamadılar. Proodos gazetesinin sahibi Konstantinos Spanudis da dahil olmak üzere o Rumlar Türkiye’ye dönemedi. Bu arada Konstantinos Spanudis, 1920’li yıllarda Almanya’dan o dönemin en modern dizgi baskı makinelerini sipariş etmiş. Ustabaşını da Almanya’ya yollamış ki bunları kullanmayı öğrensin. Kallavi Sokak’ta kurduğu matbaaya taşıtmış bu makineleri. Sonra da kullanamamadan matbaayı kilitleyip gitmek zorunda kalmış. İşte İstanbul’a dönmesine izin verilmeyen Konstantinos Spanudis’in matbaasında basıldı Cumhuriyet Gazetesi. Onun Almanya’ya eğitim için yolladığı Rum ustabaşı da 1950’li yıllara kadar Cumhuriyet’te baş makinist olarak çalıştı.”
‘Türkçe gazetelerin tirajı Latin harfleriyle arttı’
Apoyevmati kurulduğunda Türkiye’nin en çok satan gazetesiymiş: “O zaman İstanbul’un nüfusu 850 bin idi. Bunun 550 bini Türk. Geri kalanın 150-130 bini ise Rum. O dönemde eski yazı kullanılıyordu ve Müslüman toplum içinde okur yazar sayısı yüzde 5’i aşmıyordu. Oysa Rum toplumu içinde okur yazar sayısı yüzde 65 idi. Bu yüzden Apoyevmatini, Cumhuriyet’ten çok daha fazla satıyordu. Ne zaman ki Latin alfabesi yaygınlaştı, işte o zaman Türkçe gazetelerin tirajı arttı.”
Türkiye basın tarihi ile Apoyevmatini’nin ve Cumhuriyet’in kuruluşu hakkında uzun uzun konuştuktan sonra sıra Mihail Vasiliadis’in kişisel tarihine geliyor.
Haciz memuru ile hamal
Mihail Vasiliadis’in doğduğu 1939 yılında İstanbul şimdikinden çok farklıydı. Huzurlu, sakin, etnik ve kültürel anlamda renkli… Mihail Vasiliadis’in diş hekimi olan babası, o doğmadan 10-15 gün önce beyin kanaması geçirdi. Doktor arkadaşlarının çabaları sonucu hayatta kaldı, ama yaşamının geri kalanında yatalak ve felçliydi. Tarlabaşı’nda, sakinlerinin çoğu Rum ya da Ermeni olan bir apartmanda yaşıyorlardı. 2. Dünya Savaşı’nın Avrupa’yı kara bulutlarla kapladığı o yıllarda devletin gayrimüslimlerden istediği varlık vergisi, pek çok aile için yıkıcı sonuçlar doğurdu. Bu vergi o kadar yüksekti ki gayrimüslimlerin bazıları tüm malvarlıklarını ve paralarını vermelerine rağmen paylarına düşen vergiyi ödeyemedi. Bu yüzden pek çok Rum, Ermeni ve Yahudi, Erzurum-Aşkale’deki çalışma kamplarına gönderildi. Bunlar arasında yaşı 70’in üzerinde olanlar da vardı. Bazıları Aşkale’deki koşullara dayanamadığı için hayatını kaybetti.
Tüm İstanbullu Hıristiyan ve Yahudiler gibi Mihail Vasiliadis’in babasından da istendi varlık vergisi. Talep edilen miktar karşılanamadığında ise Vasiliadis ailesinin evine bir haciz memuru bir de hamal geldi. Tüm eşyaları haczedip evin bir odasına doldurdular. Hamal, odayı mühürleyecekken o sıralar üç-dört yaşlarında olan Mihail Vasiliadis ile göz göze geldi. Küçük Mihail Vasiliadis’in çok sevdiği oyuncak atı, odanın açıldığı terasta kalmıştı. Hamal nasıl olduysa karşısındaki çocuğun bakışlarından bunu anladı. Koşar adım odaya girdi, eşyaların üzerinden atladı ve terasa çıkıp atı getirdi. Küçük Mihail Vasiliadis çok sevinmişti. Atına sarıldı. Bu arada hamal da gülümsüyordu. Çok geçmeden hamalın yüzündeki gülümseme yok oldu. Küçük Mihail ne olduğunu anlamadan arkadan uzanan bir el, atı kucağından koparıp odaya savurdu. Bu, haciz memurunun eliydi. Hamal, memurun emriyle odayı mühürlemek zorunda kaldı. Küçük Mihail Vasiliadis, odanın yeniden açıldığı 1945 senesine kadar çok sevdiği atını göremedi, kucaklayamadı. Felçli babasının yatağı bile haczedildi o gün. Bu acı olaydan sonra, bir süre Çengelköy’deki akrabalarının yanında yaşadılar.
6-7 Eylül: Bir Özel Harp operasyonu
Tarlabaşı’ndaki eve döndükten sonra Aynalıçeşme Rum İlkokuluna başladı Mihail Vasiliadis. O zaman Rum okullarında eğitim o kadar iyiydi ki ilk öğretim mezunu bir insan Yunancayı çok iyi derecede konuşabiliyor, okuyabiliyor ve yazabiliyordu. Babasını kaybettikten sonra ondan üç yaş büyük ablası ve annesiyle birlikte Tarlabaşı’ndaki evlerinde yaşamaya devam etti. Bu arada basında Rumlar ve genel anlamda azınlıklar aleyhine yayınlar yapılıyor, nefret söylemi içeren haberler ve yazılar yoluyla halk yönlendiriliyordu. Kıbrıs’ta Türklerin ölümüyle sonuçlanan olaylar, hiç ilgileri olmadığı halde İstanbullu Rumlara mal ediliyor, bir halk toptan suçlu ilân ediliyordu.
Takvimler 6 Eylül 1955’i gösterdiğinde Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığına dair yalan bir haber çıktı ve akabinde İstanbul’daki azınlıkların evleri ve dükkânları yağmalandı. Pek çok İstanbullu Rum’un zaman içinde Türkiye’yi terk etmesine neden olan bu olay hakkında, üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra konuşan eski Özel Harp Dairesi Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu, “6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” diyecekti.
Kapıcı önce korudu sonra yağmaya katıldı
Mihail Vasiliadis, 6-7 Eylül olaylarına da tanıklık etti. Bir hane dışında herkesin Rum ya da Ermeni olduğu apartmanlarının kapıcısı, Ahmet adında bir Türk’tü. Yağmayı önceden haber alan Ahmet Efendi, Türk bayrağıyla kapının önüne çıkarak milliyetçi sloganlar attı ve “Burada gavur yok. Hepsi Türk’tür” diyerek kimsenin zarar görmemesini sağladı. Tehlike geçtikten sonra da evden çıkıp yağmacılara katıldı ve gayrimüslimlerin yaşadığı diğer evleri yağmaladı.
Vasiliadis’in “Benim 79 yılda yaşadığımı başka bir yerde 250 yılda yaşayamazsınız” demesi boş değil. Zira daha pek çok kötülükle karşılaşacak, acıya tanıklık edecekti.
‘Burası keferistan değil, gâvurca konuşma’
Zoğrafyon Rum Lisesi’ni bitirdikten sonra Sultanahmet’teki Yüksek Ticaret Okulu’na kaydolan Vasiliadis, Yunanistan’dan okumak için İstanbul’a gelen iki gence derste anlatılanları tercüme ederken bazı öğrencilerin “Burası keferistan değil, gâvurca konuşma” tepkilerine maruz kaldı. Karşı karşıya geldiği bu nefret söylemine ve haksızlığa okul idaresinin sessiz kalması üzerine okulu bıraktı. Zor günlerdi ve tarih 1958 idi.
Türk basınında da Rumlar aleyhinde yazılar çıkmaya devam ediyordu. Mihail Vasiliadis, “Gazetelerin Rumları ötekileştirme ve yıldırma çabaları vardı. Onlara cevap yetiştirme inadıyla başladım gazeteciliğe. Peyami Safa, ‘Bizden olduğunu söyleyenlere’ başlıklı yazılarıyla Rumlara vermiş veriştirmişti. Ben de ona cevap yazdım” deyince “Cevabınız Rum gazetelerinden birinde mi yayımlandı” diye sordum. Bunun üzerine yüzüne şaşkınlık ifadesi yayıldı ve son hecesini havada bırakarak, soru soran birinin tonlamasıyla “Efendim” dedi bana. “Apoyevmatini ne demektir bilir misiniz? Öğleden sonra. Peki neden? Gazeteler sabah çıkar. Azınlık gazeteleri ise eskiden öğleden sonra çıkardı. Çünkü sabahleyin tek parti döneminin resmî gazetesi Cumhuriyet’i okuyacak, o ne yazdıysa ona göre verecek haberi. Mektuplarım yayımlanmadı, ama Peyami Safa, ismimi telaffuz etmeden gazetesinde bana cevap mahiyetinde bir yazı yazdı.”
‘Avukatlar beni savunmadı, 11 senede beraat ettim’
Mihail Vasiliadis, akabinde hem bir firmada finans müdürlüğü yaptı hem de Rumca yayımlanan çeşitli gazetelerde çalıştı. Sonrasını ondan dinleyelim: “Tabii bu arada Rum nüfusu azalıyordu. Ancak ben çekip gitmedim, çünkü 1964’te milli birliği bozacak şekilde Rumluk propagandası yapmakla suçlanmıştım. Gitme imkânım vardı, ama bu şekilde suçlanırken gidemezdim. Elefterifoni gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürüydüm. Gazetenin sahibiyle birlikte basın savcılığına çağrıldım. Sahibi daveti alır almaz kaçtı. Ben ise kaçmayı gururuma yediremedim ve on sene uğraştım bu davayla. Avukatım da yoktu. Rum bir avukat arkadaşım davayı üstleneceğini söyledi, ama sonra korktuğu için vazgeçti. Türk avukatlar da bu şekilde suçlanan bir Rum’u savunmaktan ürktüler. 23 yaşındaydım. 11 senenin sonunda beraat ettim.
Atina’da da gazete çıkardı
1974’te Yunanistan’a demokrasi geldi, Albaylar Cuntası devrildi. Emekliliğimi de kazanmıştım. 1975’te Atina’ya gittim ve orada da bir gazete çıkardım. O sırada Atina’da basılan ve İstanbullu Rumlara hitap eden üç gazete de Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan insanların içindeki öfkeyi körükleyecek şekilde yayın yapıyordu. Ben daha farklı bir gazete yapmaya karar verdim. Sonunda ayda bir yayımlanan ve Yeditepe anlamına gelen Eptalofos’u çıkarmaya başladım. Eski arkadaşlarımdan Herkül Milas, onun kuzeni Akilas Milas ve Stefanos Dekavalas gibi isimler de yazıyordu gazetede. Yangına körükle gitmedik hiçbir zaman. Burada Rum propagandası yapmakla suçlanmıştım, orada da ‘Türklerden aldığın emirleri mi yerine getiriyorsun’ diyenler oldu.”
Eptalofos Gazetesi 2000 senesine kadar çıktı. Mihail Vasiliadis, Atina’da bulunduğu süre içinde evlenmiş ve çocuk sahibi de olmuştu. 2002’de ise İstanbul’dan bir teklif aldı. Apoyevmatini’nin o dönemki sahibi vefat etmişti ve Vasiliadis’in doğduğu kente dönüp gazeteyi çıkarması isteniyordu. “Gazete, kurucularının ailesine geçsin diye düşünerek bu öneriyi kabul ettim ve 27 yıl sonra İstanbul’a döndüm” diyor Vasiliadis.
‘Manevi desteği görünce kapatamıyorsun gazeteyi’
İstiklâl Caddesi üzerindeki Suriye Pasajı’nda Apoyevmatini’nin bürosu vardı. Vasiliadis, yıllarca burada çıkardı gazeteyi, ta ki 2014’te, kiracı olarak bulundukları bürodan atılana kadar. O zamandan bu yana evinde çalışıyor.
Tam bu noktada Suriye Pasajı’nın mimarıyla da akraba olduğunu öğreniyorum: “Pasajın solundaki sütunun üstünde mermer bir plaket var. Orada Mimar Demetre Vasiliadis yazar. Ona rağmen kovulduk yani.”
Sonra da ofisi boşaltmak zorunda kaldıkları günü anlatıyor: “Otomobil de girmiyor Beyoğlu’na, aldık bir sebzeci arabası. Ona yükledik tüm bilgisayarları ve ne varsa her şeyi… Oğlumla birlikte taşıdık. Panayia Kilisesi bize bir oda vermişti. Eşyaları oraya taşıdık, ancak kilisede çalışmak mümkün değildi. Sonunda evimde hazırlamaya başladım gazeteyi.”
2011’de Yunanistan’da kriz çıkınca oradan gelen reklamlar kesilmişti ve Apoyevmatini darboğaza girmişti. Bunu hatırlatınca şunları söylüyor: “Kapatacaktım. TESEV’in bir toplantısında bunu dile getirince destekler geldi. Bunların çoğu manevi destekti, ama o manevi desteği görünce kapatamıyorsunuz gazeteyi. Nasıl kapatacaksınız?”
600 Rum aile için evinde gazete çıkarıyor
“Evde nasıl gazete yapıyorsunuz? Zor olmuyor mu” diye sorduğumda “Gel gel” diyor Vasiliadis. Birlikte koridorun sonundaki çalışma odasına giriyoruz. Duvar boyunca uzanan kitaplık eski gazeteler, kitaplar ve ciltlerle dolu. Pencerenin önünde, kurulduğu günden beri Apoyevmatini’ye ait olan ahşap bir sehpa var. Biraz ilerideki masada da Vasiliadis’in gazeteyi hazırladığı ve yazılarını yazdığı bilgisayar… Grafiği de dâhil olmak üzere gazetenin her şeyini oğlu Minas Vasiliadis ile birlikte yapıyorlar. “Sabah kalkınca çalışmaya başlıyorum” diyor. “İlanları yerleştiriyorum, haberleri tarıyorum, iç sayfalardaki yazıları yazmaya başlıyorum. Ancak haberler çoğunlukla akşam altıdan sonra netleşiyor. O yüzden neredeyse sabaha kadar çalışıyorum.”
İstanbul’da kalan 600 Rum aileye dağıtılan Apoyevmatini Gazetesi de döviz kurlarındaki artıştan etkilenmiş elbette. Eylül’deki yeni kâğıt zammıyla eskiden 50 kuruş olan boş bir gazetenin fiyatı bir lira olmuş.
Tüm zorluklara rağmen her gün heyecanla bilgisayarının başına geçip gazeteyi hazırlıyor Mihail Vasiliadis. Böylece hem İstanbul’daki Rumların evine anadillerinde bir gazete girmesini sağlıyor hem de yüzlerce yıllık İstanbul Rum basın geleneğini yaşatıyor.