Dosya

Zorluklara rağmen altın dönem: Yeniden araştırmacı gazetecilik zamanı

Geleneksel gazetecilik pratiklerinin son yıllarda yaşadığı dönüşümden araştırmacı gazetecilik de payını alıyor. Dijitalleşme ile araştırmacı gazeteciliğin nasıl bir evrim geçirdiğini gazetecilere sorduk. Çiğdem Toker araştırmacı gazeteciliğin ölmediğini ve ölmeyeceğini vurgularken, Faruk Bildirici “Araştırmacı gazetecilik yapmak için olanaklar açısından bakarsak altın dönemi yaşıyoruz” dedi. Prof. Dr. Çiler Dursun ana akım medyanın açmazına dikkat çekerken, İsmail Saymaz alternatif bir mecra olarak kitapları ve sosyal medyayı saydı. Ümit Alan ise yeni dijital olanakları vurguladı.

Araştırmacı gazeteciliğin Türkiye’de ilk akla gelen sembolü olan Uğur Mumcu, mesleği şöyle tanımlamıştı: “Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir. Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükûmetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.”

Medyanın dijitalleşmesi, araştırmacı gazeteciliği de kuşkusuz etkiledi. Geleneksel medyada gazeteci belgeye ulaşmaya çalışır, tabir yerindeyse iğneyle kuyu kazardı. Ya da herhangi bir belge o gazetecinin posta kutusuna düşerdi.

İnternetle birlikte belgeler gazetecilerin e-posta kutusuna düşüyor veya Wikileaks, Panama Papers, Paradise Papers ve Bahama belgelerinde olduğu gibi bir kuruluşun sunucularından “sızdırılıyor.” Bu durum bilgiye ulaşmayı kolaylaştırırken doğru bilgiye ulaşmayı bir o kadar zor hale getiriyor.

Gazetecilerden artık geleneksel becerilerinin yanı sıra, veri okuryazarlığı gibi yetkinlikler de bekleniyor. Panama belgeleri 2.6 terabayt boyutuyla tarihin en büyük veri sızıntısı olarak tanımlandı. Bu belgeleri incelemek için Uluslararası Araştırmacı Gazetecilik Konsorsiyumu’na üye gazeteciler bir ekip çalışması yürüttü. Belgeler bir yıl boyunca analiz edilerek haberleştirildi.

Dijitalleşmenin yayıncılıkta hız unsurunu ön plana çıkarması, araştırmacı gazeteciliğin uzun süre çalışma gerektiren doğasıyla çelişiyor. Bununla birlikte araştırmacı gazeteciler dijitalleşmenin getirdiği yeni olanaklardan da yararlanıyor. İnternet üzerinden hem haber ihbarlarına hem de haber değeri olan verilere daha kolay erişebildikleri gibi, araştırma safhasında sosyal medya ve diğer platformlardaki kullanıcılardan yardım da alabiliyorlar.

Tüm bunlar göz önüne alındığında araştırmacı gazetecilik nereye evriliyor? Dijitalleşme ve siyasi açmazlar Türkiye’deki araştırmacı gazeteciliği nasıl etkiliyor? Gazetecilere ve akademisyenlere bu soruları sorduk.

Faruk Bildirici: Servis yok, tek tek yapılıyor

Medya Ombudsmanı ve RTÜK Üst Kurul Üyesi Faruk Bildirici, olanaklar açısından araştırmacı gazetecilik yapmak için altın dönem yaşandığını, ancak haberleri yayımlayacak yer konusunda problemler olduğunu söylüyor. Araştırmacı gazeteciliği “sürüden ayrılmak” olarak tanımlayan Bildirici şöyle diyor:

“Araştırmacı gazeteciliği ortada var olan şeyi değil de, görünmeyeni araştırmak, yani bazı soruların peşine düşmek olarak görüyorum. O zaman da Türkiye’de araştırmacı gazetecilik yapan, araştırmacı gazetecileri bir servis olarak yönlendiren bir medya kuruluşu olduğunu galiba söyleyemem. Ama tek tek bu işi yapan çok arkadaşımız var. Gerek sosyal medya üzerinden gerekse geleneksel medya üzerinden yapan arkadaşlar var. Geçmişte bir Uğur Mumcu gazeteciliği ya da Susurluk döneminde o ilişkiler ağını ortaya çıkaran gazetecilik gibi büyük örnekler son zamanlarda fazla olmadı. Ama yine de tek tek bakıldığında birçok konu araştırılıyor. Bütün bunlar aslında gazeteciye umut veriyor; çünkü şu anda gazetecilik her ne kadar siyasi iktidarın kontrolünde olsa da, her ne kadar gazetecilik refleksleri geleneksel medyada zayıf düşmüş olsa da, böyle örnekleri görmek bir gazeteciyi umutlandırıyor.”

‘Sadece bu işi yapar diyebileceğimiz biri kalmadı’

Altan Öymen ile Uğur Mumcu, zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in 1975’te mobilya diye sunta ihraç ederek büyük miktarda vergi iadesi almasını belgeleyip kitaplaştırmış ve Türkiye’yi “hayali ihracat” kavramıyla tanıştırmıştı. Bildirici, bu olaydakine benzer bir şekilde sadece araştırmayla uğraşan gazeteci örneğinin bugün kalmadığını belirterek şunları ekledi:

“Bu kişi araştırmacı gazetecidir ve sadece o işleri yapar diyebileceğimiz bir kişi kalmadı pek. [Bir yandan] Bilgi kaynakları, mecralar çok çeşitlendi. Evrildi demek değil, evriliyor demek daha doğru. Çünkü öyle bir dijital devrimin ortasındayız ki nereye gideceğini hâlâ bilmiyoruz.”

“Bu evrimin ortasında temel olan şey şu: Her gazetecilik çalışmasında olduğu gibi burada da veriler geliyor. Araştırma yöntemleri, kontrol etme yöntemlerimiz aynı ama olanaklarımız farklılaştı, aygıtlarımız farklılaştı. Araştırmacı gazetecilik yapmak için olanaklar açısından bakarsak altın dönemi yaşıyoruz. Veriye ulaşmak çok daha kolay. Türkiye’deki siyasi sınırlandırmaları saymazsak veriye ulaşmak daha kolay. Ama yayımlayacak yer konusunda problem var tabii.”

Çiğdem Toker: Hakikatin peşinde koşmanın modası geçmez

Günümüzde bu alanın ustalarından biri olan Çiğdem Toker’e göre, araştırmacı gazetecilik yapılmasını mümkün kılan ve okurlara sunacak zeminler tahrip oldu ancak araştırmacı gazetecilik yok olmuş değil.

Toker, “İktidar ilişkileri sürdükçe hakikatin peşinde koşmanın modası geçmez. O bir ruh ve sorumluluktur” diyor. Gazeteciliğin iktidar kuşatması altında olduğunu belirten Toker şunları söylüyor:

“Medya; siyaset/sermaye/finans ilişkisiyle satın alındı, devşirildi ya da ehlilileştirildi. Unutmamalıyız ki, araştırmacı gazetecilik dediğimiz zaten bu ilişkiyi deşifre eder. Siyaset/sermaye ilişkisinin kamu kaynaklarını ihaleler ve arazi rantları yoluyla nasıl talan ettiğini, bitmeyen rant hırsı uğruna hukuku nasıl araç kıldığını açığa çıkarır. Kamu kaynaklarını hukuka aykırı yollarla ele geçiren odaklar medyayı satın aldığında, yapılan şeyin adı gazetecilik değil, hizalanmış biatçılıktır.”

‘Bu sorumluluk hissedilmiyorsa, süper kodlama bilin, kıymeti yok’

Toker, dijital gazeteciliğin, araştırmacı gazeteciliğin ancak bir aracı olabileceğini de belirterek şu ifadeleri kullanıyor:

“Dijital alandaki veri gazeteciliği, yeni öğrenme süreçleri, eğitimler, kurslar, beceriler gerektirse de sonuç değişmez. Şüphesiz ki veri işlenmesini eskiye göre muazzam kolaylaştıran teknikler var ve bunlardan yararlanmalıyız. Ama unutmayalım ki haberlerin daktiloyla yazılıp teleksle geçildiği zamanlarda da ekonomi muhabirleri bugün on saniyede üretilebilen grafikleri kareli kağıda elle tek tek çiziyordu. Bunu yaptıran, halkın haber alma hakkına duyulan saygıydı. Güç odaklarına değil gerçeğe bağlılıktı. Bu, değişmedi. Önemli olan gücün nasıl kullanıldığını, güç sahiplerinin neler yaptığını veya yapmadığını göstermekten kaçmamaktır. Bu sorumluluk hissedilmiyorsa süper kodlama bilin, kıymeti yok.”

Toker sızıntı belgelerde gazetecilerin takım çalışması içinde haber yaptıklarına da işaret ederek, “Dijitalleşme ve veri gazeteciliğinin şu ana kadar gösterdiği en önemli olumlu sonuç, gazeteciler arasındaki dayanışma duygusunu yeniden inşa etmesi. Bir konsorsiyum biçiminde bir araya gelinerek yapılan gazetecilik yeni ve önemli bir gelişme” diyor.

Prof. Dr. Çiler Dursun: Ana akım medya talebi karşılamıyor

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Çiler Dursun toplumun haber ve bilgiye çok ihtiyacı olduğunu ifade ediyor ve şunları söylüyor: “Ama ana akım medya bunu karşılamıyor, karşılamayacaktır da. Onun için başka kanalların araştırmacı gazeteciliğe sahip çıkması gerekiyor. Alternatif medya araştırmacı gazetecilik açısından daha elverişli.”

Dursun’un dikkat çektiği diğer nokta ise, alternatif medyada üretilen haberlerin ne ölçüde dolaşıma gireceği ve bilginin, bu mecralardan haber alma alışkanlığı olmayan bireylere nasıl ulaştırılacağı meselesi.

Araştırmacı gazeteciliğin okur ve izleyici ile olguyu daha yakın hale getirmeye yönelik bir müdahale olduğunu ifade eden Dursun, şu ifadeleri kullanıyor:

“İnsanlar olay ve olguların geri planını ne kadar doğru bilgiyle bilirlerse politik konulara, toplumsal konulara yönelik bakış açıları, söz ve düşünce üretebilecekleri imkanlar o kadar güçlenmiş olacaktır… Her şeyde olduğu gibi 1980 sonrası neoliberalizmin gazetecilik alanındaki pratiklere ve zihniyet dünyasına olan etkisini de göz önüne aldığımız zaman gazete patronlarının araştırmacı gazetecilik yapılmasına da, yapan gazetecilere de sıcak bakmadıkları bir sürece girildi.”

“Çünkü geri planda onların gazeteciliğe bakış açılarının ticari odaklı olması var. Dolayısıyla habercilik ve gazeteciliğin ticarileşmesindeki yoğunluk, araştırmacı gazeteciliği çok önemli ölçüde zayıflatmıştır. Araştırmacı gazetecilik toplumun ihtiyacı olan gazetecilikti ama toplumun ihtiyacı olan şeyi zaten topluma vermemek üzere bir sistemde yaşıyorsak bunun sönümlenmesi de kaçınılmaz oldu.”

‘Başka bir tür gazetecilik kuşağı geldi’

Araştırmacı gazeteciliğin güçlü gazetecilik refleksleri olan gazeteciler için yapılabilir olduğunu ifade eden Dursun, şöyle devam ediyor:

“Yapılabilirliğinden ziyade bu tür bir gazetecilik anlayışı içinde olmayan başka bir tür gazetecilik kuşağı da geldi. Yani bir yandan dünyanın hemen her yerinde gazeteciler çok güvencesiz koşullarda çalışıyorlar. Hem hayati tehlikeleri var, hem ücret politikaları düşük, örgütlü yapıları çok güçlü olamıyor. Medya tekelleşmesi ve oligopol yapıları içinde ana akım medya içerisinde kalarak gazetecilik yapma yönelimleri olanlar için araştırmacı gazetecilik kapanmış bir sayfadır baştan. Çünkü onlardan beklenen habercilik biçimi farklıdır.”

“Daha yüzeysel, büyük yapıyı ve yapısal ilişkileri göstermeyen bir gazetecilik biçimi var. Ama alternatif medya için böyle araştırmacı gazetecilik pratiklerinin ve nosyonunun süreceğini ve sürebilmesi gerektiğinin altını çizmemiz gerekiyor. Zaten alternatif olma tanımının içini bu dolduracaktır.  Gün ışığına çıkarılmayan, gizli kapaklı, herkesin bilmesi istenilmeyen konuları, olguları; bilgi, belge, görüşlere dayalı olarak sunabilmek meselesi… Araştırmacı gazetecilik ancak o kanaldan devam edilebilir görünüyor.”

“Ama mesele bunların ne kadar dolaşıma gireceği meselesidir, yani yapmak değil dolaşım meselesi var. Çok bomba bir dosyayla çıkıyor olsa bile; bu, alternatif medya kullanıcısı olmayan, oradan haber alma alışkanlığı oluşmamış kesimler ve kuşaklar için uzak bir bilgi oluyor, dolayısıyla politik sonuç filan yaratmıyor. Ana akıma dâhil olamamışlığı nedeniyle araştırmacı gazetecilik eserinin, arzulanan sonuçları yaratması çok mümkün görünmüyor.”

İsmail Saymaz: Gazetecilik yapılıyorsa araştırmacı gazetecilik de yapılır

Gazeteci ve yazar İsmail Saymaz, gazetecilik yapılıyorsa araştırmacı gazeteciliğin de yapılabileceğini belirterek, medyada haber yapma alanının daraldığını, öte yandan dijitalleşme ile mecraların çeşitlendiğini ifade ediyor.

Saymaz, araştırmacı gazetecilik haberlerinin mecrasının değişmediğini, ancak çeşitlendiğini söylüyor. Gazetede yayımlanan haberlerini genişleterek kitaplaştırdığını belirten Saymaz, araştırmacı gazetecilik ürünlerinin sosyal medya aracılığıyla da yayımlanabilme olanağı bulduğunu ekliyor.

Ümit Alan: Dijitalleşme haberi yayma konusunda avantaj sağlıyor

Gazeteci-yazar Ümit Alan’a göre ise araştırmacı gazetecilik veri gazeteciliğine evriliyor. İnternette yığılan milyonlarca terabaytlık verileri analiz etmenin artık gazetecilerin işi olduğunu belirten Alan, herhangi bir mecraya angaje olmadan bireysel olarak çok büyük dosyalar “patlatmanın” mümkün olduğunu söylüyor.

Alan şunları ifade ediyor: “Büyük araştırmacı gazetecilik dosyaları çoğunlukla birilerinin size belge ya da duyum sızdırmasıyla başlar. Dijitalleşmenin buna da yeni olanaklar sağladığını düşünüyorum. Dijitalleşmenin sağladığı olanaklar olmasa medyadaki bu ‘sahiplik yapısıyla’ araştırmacı gazeteciliğin pek mümkün olacağını sanmıyorum. Hatta 90’larda Ertuğrul Özkök ‘Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi tarzı araştırmacı gazetecilik artık demode oldu’ diye bunun işaret fişeğini vermişti de. Dijitalleşme olmasa eskiden ana akım medya denen şeye muhtaç kalınacaktı ve onun da hâli ortada. Dijitalleşme en azından elinizdeki dosyayı yayma konusunda bir avantaj sağlıyor.”

Bilgi kirliliği ve anlık gündemler

Alan, dijitalleşmenin yalan ya da sahte haberleri de yaygınlaştırabildiğine değinerek şöyle diyor: “Eskiden çok büyük ses getirecek bir araştırmacı gazetecilik dosyası bu bilgi kirliliğinde yeterince dikkat çekmeyebiliyor. Hele ki gündemi anlık yaşıyor olmamız, dijitalleşme öncesi dünyada günlerce hatta haftalarca tartışılan bir konunun yarım saatte etkisini yitirmesine yol açabiliyor. Dolayısıyla haberin eski değeri yok maalesef. 17-25 Aralık günlerini hatırlayın. Evet ortada iyi niyetli olmayan bir ‘operasyon’ vardı ama ortaya dökülenler hiçbir şekilde ‘yavaş gazetecilik’ işlemine tâbi tutulamadı. Bir kaset çıkıyor, 15 dakika konuşuluyor, hoop yenisi bekleniyor. Oysa bir araştırmacı gazeteci öyle bir veri ortaya çıktığında günlerce doğrulamaya çalışır, doğrulamazsa kullanmazdı. Ama dijitalleşme buna imkan vermiyor. Hızla tartışılıyor ve bitiyor. Sonra kimse ilgilenmiyor bile.”

Merve Us

1993 yılında Konya'da doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 2018 yılında mezun oldu. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda araştırmacı gazetecilik eğitimi aldı. İHA, Show TV ve Cumhuriyet gazetesinde stajyer muhabir olarak çalıştı. Serbest gazeteci olarak mesleğini sürdürüyor.

Journo E-Bülten