Her gazetecinin hayali haber atlatmaktır. Kimselerde olmayan, tamamen sizin kaleminizden çıkma, kamuoyunda ses getirmiş haber gibisi yoktur. Bir gazeteci için en büyük keyif anları herkesi atlatarak patlattığı haberlerdir.
Peki atlatma haberin sırrı nedir? Haber kaynaklarıyla iyi ilişkiler mi? Doğru zamanda doğru yerde olmak mı? Dosya hâkimiyeti mi? Özen mi, dikkat mi, şans mı? Bunların hemen hepsi… “Atlatma Haber” podcast dizisinde söyleştiğim gazetecilere göre, en başta bu mesleği çok sevmek ve çok çalışmak geliyor.
Genç meslektaşım Duygu Köseoğlu’nun katkısıyla yaptığım podcast röpörtajlarından yola çıkarak atlatma haberciliğin püf noktalarını önem sıralaması olmaksızın derledim. Okurken, size elbet bir zaman makinesi eşlik edecek.
1. Rutin haberi asla küçümseme
Bazen genç gazeteciler rutin habere öfleye pöfleye gider. Haber müdürünüzün verdiği bir göreve “Bundan da haber çıkmaz” diye bakarsanız, zaten rakipleriniz karşısında oyuna bir sıfır yenik başlıyorsunuz demektir. Tersine, “Ben burdan nasıl haber çıkartırım” diye yaklaşırsanız, bir sıfır öne geçersiniz.
Serkan Demirtaş, daha iki yıllık çiçeği burnunda bir gazeteci iken, diplomasi muhabiri olarak bir gün Dışişleri Bakanlığı’nda değil, Meclis’te görevlendirilmişti. O gün Meclis Genel Kurulu’nda her zamanki gibi konuşmalar yapılıyordu. Serkan Demirtaş da konuşmaları dinliyordu.
“Birden kulaklarım anten gibi açıldı” diyor o günü anlatırken. Bir milletvekili, İran’ın PKK’ya verdiği destek konusunda “manşetlik bilgiler” veriyordu.
Sene 1997’ydi. PKK ile mücadelenin en kanlı dönemlerinden biri… Türkiye özellikle komşu ülkelerin PKK’ya verdiği destekten şikâyetçiydi.
Akşam saatleri olması nedeniyle milletvekilinin konuşmasının ertesi gün basında çok fazla yer bulmaması Demirtaş’ın gazetecilik şansıydı. Ertesi gün randevu alıp o milletvekilinin ofisine gitti. Milletvekiline verdiği bilgilerin kaynağını sordu. Milletvekili, çekmecesinden MİT’e ait bir rapor çıkardı.
“Haber bana doğru büyüyerek geliyordu.”
O günü böyle hatırlıyor Serkan Demirtaş. Haber sızdırılması çok zor olan, kara kutu MİT’in İran raporunu daha iki yıllık genç bir gazeteci iken ele geçirmiş oldu. Bunu da tüm parlamento muhabirlerini atlatarak yapmıştı.
Rutin haberi küçümsememe kuralına bağlı bir başka kural, uzmanlık ya da size tanınan genel görev alanlarınızın dışına çıkmaktan çekinmemek. Demirtaş, parlamento muhabirlerinin köşe bucak bildiği parlamentoya gitmiş ve onları bir nevi “kendi evlerinde” atlatmıştı.
2. Haber takip ederken beş duyunu da açık tut
Çiğdem Toker de ses getiren haberlerinden birine rutin haber takibinde imza attı. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün yıllık toplantısına giden Toker, rutin programı izlemeye başladı. Programa göre toplantı için gelen bir koro İstiklal Marşı’nı okuyacak, ardından küçük bir resital verecekti.
İstiklal Marşı okunurken Çiğdem Toker sadece erkek sesi duydu. Devamında gelen türküleri ise erkek ve kadın koristler birlikte söylemişti. Törenin sonunda, yetkililere “Kadınlar İstiklal Marşı’nı okumadı mı” diye sordu Toker. Bu sorunun cevabı, ona büyük bir haberin kapısını araladı.
Dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’ın, İstiklal Marşı’nda kadın sesi duymak istemediği için her gittiği yere marşı sadece erkek koristlerin söylediği bir kaset götürdüğü 1997’de işte böyle ortaya çıktı.
“Çiğdem gerçekten böyle bir şey oldu mu?”
Çiğdem Toker’i dinliyoruz: “Tabii bu aklımın havsalamın alamayacağı bir şeydi. Ofise dönüp haberi yazdıktan sonra, Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök aradı, ‘Çiğdem gerçekten böyle bir şey oldu mu?’ diye sordu.”
Amatör olarak müzikle ilgilenen Çiğdem Toker’i manşet habere götüren bu kez ne dosya bilgisi, ne de haber kaynağının suflesi olmuştu. Toker müzik kulağını devreye sokup oradaki bütün gazetecileri, onların önünde gerçekleşen bir olayla ilgili olarak atlatmıştı.
“Bulunduğunuz yerde sadece bir yere değil de aslında orada orayı kuşatan bütün atmosfere, bütün ayrıntılara bir göz atmakta sonsuz fayda var. Bazen hiç umulmadık detaylardan, umulmadık ipuçları ve haberler çıkabilir” diyor Çiğdem Toker.
Görsel hafıza polisin hatasını nasıl düzeltti
Ahu Özyurt ise fark yaratan haberi için görsel dikkat ve hafızasını devreye sokmuştu.
Yıl 1996. Yer Ankara’da HADEP Kongresi. Birkaç maskeli gencin salondaki Türk bayrağını asılı olduğu yerden indirmesi çok tepki çekmişti. Kongreyi izleyen Ahu Özyurt ertesi gün olayla ilgili olarak gözaltına alınanların resimlerine baktığında “Bu adamlar bayrağı indirenlere benzemiyor” dedi.
Özyurt kongrede yapılan çekimleri kare kare izleyerek yanlış kişilerin şüpheli olarak gözaltına alındığı sonucuna vardı. Bu yanlışı polisin de kabul ettiği haberine, sadece görsel dikkati değil, resmi makamlardan gelen bilgileri sorgulama refleksi sayesinde imza atmış oldu.
3. Masada oturup kalma, sahaya in
Zaman makinesi bu sefer bizi İsrail’in Kudüs’ü başkent olarak ilan ettiği 1980 yılına götürüyor. O dönemde İslam Konferansı’na üye olup İsrail ile resmi ilişkileri bulunan tek ülke Türkiye. Kudüs kararı nedeniyle de Ankara’nın İsrail’le ilişkileri kesmesi için büyük baskı var.
Ancak o yıl darbe olmuş ve Ankara’daki askeri yönetimle ABD’nin ilişkileri çok iyi. İsrail konusunda alınacak bir kararın ABD ile ilişkilere olası etkisi nedeniyle Ankara’dan böyle bir adım beklenmiyor.
“Ben Ankara’da diplomasi muhabiri olarak böyle gazetede pek masada oturan bir gazeteci değildim. Sahaya çıkmak gerektiğine inanırdım” diyen Sedat Ergin bir gün bir Arap büyükelçi ile görüşmeye gider. Büyükelçi Sedat Ergin’e bir duyumundan bahseder. “Çok önemli bir şey duydum. Türkiye galiba İsrail ile ilişkilerini ikinci katip düzeyine indiriyormuş.”
Buna pek ihtimal vermeyen Ergin, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Kaya Toperi’yi arar. Bu konuda bilgisi olmayan Toperi, telefon açıkken bakanlık içi interkom’dan ilgili daireyi arar. Karşısındaki diplomatın “Nasıl sızmış bu? Nereden duymuşlar?” dediğini Sedat Ergin de duyar ve tabii ertesi gün haberi patlatır.
4. Sahada tetikte ol; yeme, içme, üşüme
Gazetecilik meşakkâtli meslektir. Hele de sahada gazetecilik yapmak, kuvvetli bünye ister. Yeri gelir görev yerini, açıksan da susasan da üşüsen de terk etmemen gerekir.
Gökçer Tahincioğlu bir grup şehit ailesinin Anıtkabir ziyaretini takip ediyordu. Kalabalığı görünce “Pek de şehit aileleri gibi durmuyorlar” diye düşünmüştü.
Topluluk Anıtkabir ziyaretinin ardından dağılmaz, MHP Genel Merkezi’nin altındaki lokantada toplu yemek yiyeceklerini söylerler. Gazetecilerin büyük bir bölümü soğuk havanın etkisiyle otobüsler gelmeden içeri girerler. Otobüsler gelir; ama söylendiği gibi topluluk otobüslerden inmez; tersine otobüsler hareket etmeye başlar. Gökçer Tahincioğlu hemen otobüslerden birinin içine atlar. Topluluk, İnsan Hakları Derneği binasının önünde iner ve hızlıca binaya girer.
O an oradaki tek gazeteci olan Gökçer Tahincioğlu, yaşanan arbedede neyi nasıl çektiğini tam da bilmeden dernek başkanına saldırıyı fotoğraflar.
Yıl 1999’dur. Daha resimleri cep telefonundan çekme safhasına gelinmemiş. Bu atlatma haber ve fotoğraf karesi kendisine ödül getirir. Gökçer Tahincioğlu’nun orada olmasının belki de dernek başkanının hayatını nasıl kurtardığının hikâyesini dinlemenizi hararetle öneririm. (Atlatma Haber’in tüm bölümlerini bu yazının sonunda bulabilirsiniz.)
5. Kaynak çeşitliliğin sayesinde masada da haber atlatabilirsin
Sahada olmak elbet önemli ama masa başından da haber atlatılır. Yeter ki haber kaynaklarını çeşitli tut.
2015 yılının şubat ayında Duygu Güvenç akşam saatlerinde bir duyum alır. “Suriye sınırında bir hareketlilik var.” Yoğun uğraşlardan sonra tanıdığı bir Suriyeli muhalif komutandan “Bir taşıma/transfere dair hazırlıklar olduğunu” öğrenir. Ancak haberi netleştirmekte zorlanır. Sınır bölgesindeki bazı gazetecilerden kimisinin telefonu çekmemeye başlamıştır, kimisi ise “bir olağanüstülüğün” farkındadır ama tam olarak ne olduğuna dair bilgileri yoktur.
“Bir şey taşınacak ama ismini koyamıyorum. Kimin aklının ucundan geçer bir türbenin taşınacağı?” diye anlatıyor Duygu Güvenç o geceyi.
Diplomasi muhabiri “Benden bu kadar, artık sahadakiler uğraşsın” deyip kontak kapatmak yerine, tüm kaynaklarını zorlamaya devam eder. Sonunda gece yarısına birkaç saat kala sahadaki Türk komutanlardan Suriye topraklarında bulunan Süleyman Şah türbesinin IŞID tehdidi nedeniyle Türkiye’ye taşınacağı bilgisini alır ve haberini, neredeyse türbe taşınırken aynı saatlerde yazar.
Duygu Güvenç hem tüm basını, hem de sahadakileri atlatarak Türk ordusunun gerçekleştirdiği en kritik operasyonlardan birini Türkiye’ye duyuran gazeteci oldu.
Diplomasi muhabiri olarak Güvenç’in haber kaynaklarını sadece diplomatlarla sınırlı tutmayıp Suriye savaşı gibi bir konuyu takip ederken askeri yetkililer ve Suriyelilerle temasta kalması, haberi yakalamasında çok önemli bir rol oynadı. “Hayatımın en uykusuz gecelerindendi” dediği o gece Duygu Güvenç’in neler yaşadığını, haberi baskıya nasıl yetiştirdiğini bir gerilim filmi izlercesine dinleyebilirsiniz.
6. Habere ulaşmanın bir yolu da başkasına gazetecilik yaptırmak
Bazen habere ulaşmak için başkalarına gazetecilik yaptırmak gerekir. Bu okuyacağınız örnek de rutin haberden atlatma habere varmanın bir başka hikâyesi.
Gökçer Tahincioğlu’nun 2019 yılında önüne bir Anayasa Mahkemesi kararı düşer. Anayasa Mahkemesi, bir PKK’lının uzun tutukluluğuna dair bir hak ihlâli kararı vermiştir. Tahincioğlu haberi yazıp geçebilirdi. Ancak, başvuru sahibinin avukatını arar; başvuruyu yapanın tahliye edilmediğini fakat bu karardan yararlananan bazı Hizbullahçıların tahliye edildiğini öğrenir.
Tahliye olup sonra da sırra kadem basan, kimisi cinayetten hükümlü kaç Hizbullahçı yararlanmıştı bu karardan acaba? Kimsenin çetele tuttuğu yok. Gökçer Tahincioğlu Van’dan İzmir’e, yedi sekiz şehirde tanıdığı hukukçuları devreye sokar; onlar bile çok zorlanırlar teker teker kararlara ulaşmakta. Ama sonuçta ilk etapta 100, sonrasında 400 Hizbullahçı’nın bu karardan yararlandığı haberini yapar.
7. Atlatma röportaj da olur: Doğru yerde, doğru kişiye, doğru soruyu sormalı
Herkesin peşinden koştuğu bir kişiyle sadece sizin röportaj yapmanız da başlı başına bir atlatma sayılır. Yine de “demeç haberciliği” atlatma haber için en elverişli alandır diyemem. Tabii bu biraz da sorduğunuz sorulara da bağlı.
Kulis haberciliği: İktidar köreltti, kurumlar vazgeçti, çoğu gazeteci ‘demeç haberciliği’ne yöneldi
2001 yılında, deneyimli gazeteci Yusuf Kanlı Kıbrıs’ta iki toplum arasında bazı temaslar başladığını hisseder. Ancak bir türlü haberi netleştiremiyordur. Dönemin Rum lideri Klerides’le röportaja gider. Klerides’le dönemin Türk toplumu lideri Denktaş eskiden gelen dostluklarına rağmen 2,5 yıldır herhangi bir temasta bulunmamışlardır. “Denktaş’la niye görüşmüyorsunuz?” diye sorar ve hayatının sürprizi gelir. Klerides “Söyle ona kahveye gelsin” diyerek temasa kapı aralar. İlk manşet çıkmıştır. İkinci manşet Denktaş’tan gelir: “Kahve yetmez, yemeğe gelsin.” Bir süre sonra da iki taraf arasında, meşhur Annan Planı’na götüren temasların başladığı haberi ortaya çıkar.
8. 40 saniyelik bir asansör yolculuğu bile haber atlatmak için yetebilir
2004 yılında polis adliye muhabiri Tolga Şardan rutin bir dosya takibi sırasında bir haber kaynağından mafya babası Alaaddin Çakıcı konusunda Yargıtay’da çok önemli bir dosya bulunduğunu öğrenir.
Biraz daha araştırınca, MİT’ten bazı kişilerin bu dosyanın bir an önce sonuçlandırılması için Yargıtay’dan bir isme baskıda bulunduğu, onu ikna edebilmek için de villasının yenilenmesi gibi bazı uygunsuz adımlar atıldığı bilgisine ulaşır. Ancak o kişinin kim olduğunu öğrenmek için birkaç hafta sabretmesi gerekir. En sonunda, bir asansörde yakaladığı üst düzey kaynağını sıkıştırınca, ödül getiren habere konu ismi, 4. katla -1. kat arasında süren 40 saniyelik asansör yolculuğu sırasında öğrenir.
Haber takibi haftalar sürmüş, kritik bilgiye ulaşmak içinse saniyeler yetmişti.
9. Zamanlama önemli: Asla yılma, şartları zorla
Haberi almak kadar, haberi okuyucuya-izleyiciye ulaştırmak da bir o kadar önem taşır. Atlatma haberi patlatabilmek için hem zamanlama önemli, hem de rakiplerinin önüne geçmek.
Yıl 1997. Avrupa Birliği’nin Türkiye’yle ilgili önemli bir kararı görüşeceği aralık ayı zirve toplantısı sürerken, dönemin başbakanının uçağı ABD ziyareti için havalanır. Toplantının sonucunu öğrenmek amacıyla uçak Brüksel’e iner. Büyükelçi körüğe gelip AB’nin Türkiye’yi aday olarak kabul etmediğini söyleyince, Mesut Yılmaz “O zaman AB ile siyasi diyaloğu donduruyoruz” der. Gazeteciler bu haberi haber merkezlerine iletemeden apar topar uçağa geri bindirilirler. O dönem cep telefonları o kadar yaygın değil, üstelik uçakta çekmiyor.
Bir haber kanalının Ankara temsilcisi olan Murat Yetkin ise haberi duyuramadığı için deyim yerindeyse kudurmakta. Diğer gazeteciler, “Nasılsa hepimiz haberi indiğimizde aynı anda vereceğiz” diye gayet rahatlar. Yerinde duramayan Yetkin, uçağın ön tarafına, bakanlarla bürokratlara ayrılmış bölüme girer. Hemen hatırlatalım: O dönem başbakanlık uçağı çok küçük. Büyük seyahatler için THY’den yolcu uçakları tahsis ediliyor.
Yetkin, o sıralar daha yeni yeni kullanıma girmiş olan uçak telefonlarını görür. Tanıdığı bir bürokrattan telefonu kullanmak için hemen izin ister ve herkesi atlattığı haberi için ilk kez uçaktan telefon görüşmesi yapar. Uçak ABD’ye indiğinde, diğer gazeteciler şok… Onların yerinde olmak istemezdim.
10. İlkeli gazeteci ol, gazeteciliğin temellerinden ödün verme
Atlatma haberciliğin kurallarını, önem sırasına bakmaksızın derledim. Önem sırasına göre gitseydik listenin başına en basit ve en temel kuralı koyardım: Yani gazeteciliğin temel kriterlerinden ödün vermemeyi… Cansu Çamlıbel’e de ses getirecek atlatma röpörtajı almasını, ilkeli gazeteciliğinin itibarı sağladı.
Bu kez çok geriye değil, yakın geçmişe gidiyoruz. Casusluk suçlamasıyla hapse atılıp Türkiye ile ABD arasında ilişkilerin gerilmesine neden olan Rahip Brunson 2018’de serbest bırakılıp ülkesine döndüğü sırasında Cansu Çamlıbel Hürriyet’in Washington temsilcisi olarak çalışıyordu. Doğal olarak röpörtaj talebinde bulunmuş, avukatlarından Brunson’un Türk basın mensuplarına röportaj vermeyeceği yanıtını almıştı.
Bir gün Cansu Çamlıbel’in telefonu çalar. “Merhaba Cansu Hanım” der karşısındaki çok düzgün bir Türkçe’yle, “Ben Rahip Brunson…”
Ve devam eder: “Ben normalde çok net bir karar almıştım. Fakat sonrasında sizin isminize bir kez daha baktım ve kararımı gözden geçirdim.”
Brunson nedenini anlatırken, kendisiyle ilgili haberlerin cezaevindeyken kendisine iletildiğini söyler ve tüm haberler içinde çok az sayıda mâkul yazı ve analiz gördüğünü belirtir.
“Benim tarafımın tutulmasından bahsetmiyorum ama çok nesnel bir şekilde bu davayı takip eden bir gazeteciydiniz siz, bu çok kıymetli bir şey. Dolayısıyla ikinci kez düşündüğümde size röportaj vermeye karar verdim.”
Çamlıbel elbet uçağa atlar röpörtaj yapmaya gider. Gündeme bomba gibi düşmesi gereken röpörtajın başına gelenler Türk basın tarihine de ışık tutması açısından önemli. Ayrıntıları podcastte bulabilirsiniz.
Son bir not: Atlatma Haber için Cansu Çamlıbel ile yaptığım röpörtajda bir de atlatma habere imza attım. Bu da işin bir başka püf noktası: Hiçbir haber ömrünü tüketmez, yıllar sonra hiç bilinmeyen farklı yönleriyle de başka bir atlatma habere konu olabilir.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – GÜÇ ODAKLARININ İŞİNE YARAYAN HABER DİLİ KLİŞELERİ