Haber diline sızmış bazı ifadeler, muktedirlerin işine geliyor. Hakikatin kamuoyuna aktarılmasını zorlaştıran bu ifadeler, gazeteciliğin temelindeki doğruluk, bağımsızlık, tarafsızlık, insanilik ve hesap verebilirlik ilkelerinden birini veya birkaçını zedeliyor. Siyasi, ekonomik ve diğer güç odaklarının çıkarlarına hizmet eden haber dili klişelerini, gazetecilere ve iletişim akademisyenlerine sorduk. Cevapları 7 maddede özetledik:
1. Edilgen çatı, haberin öznesini gizler
Gazete Duvar Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz, “Edilgen çatı kullanmanın görünür bir anlamı var: Faili gizler” diyor. Bunu şu örnekle açıklıyor Topuz:
- “Madımak’ta yaşanan acı hadiseyi ve orada yaşamını yitirenleri saygıyla anıyoruz” cümlesi tipik bir iktidar medyası cümlesi. Madımak’ta acı bir hadise yaşandı, doğru, ama bu yıldırım çarpması gibi kendiliğinden meydana gelen bir acı hadise değil; 15 bin kişinin, polisin ve askerin gözü önünde, kameralar çekim yaparken 32 kişiyi katletmesiydi. Orada insanlar yaşamını yitirdi ama anahtarlığını yitirir gibi değil, kasten öldürülmek suretiyle. Pasif çatı, hem olaya bir gönderme içererek sanki bilgi veriyormuş, bağ kuruyormuş gibi yapar hem de olayın asıl boyutunu gizler: Kasten işlenmiş bir katliam.
Topuz’un verdiği bir başka örnek, Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atamasıyla başlayan protestoların ilk günlerinde iktidar medyasında çıkan haberlerden:
- “Eyleme katılanların çoğunun öğrenci olmadığı öğrenildi.” Kim öğrendi? Biliyorsak niye adı yok öğrenenin? Siz öğrendiyseniz niye “öğrendik” demiyorsunuz? Kısacık bir cümle bile sayısız soruyu cevapsız bırakıyor. Bu, açıkça bir propaganda tekniği, haber diliyle ilgili bir şey değil.
- Esasen, haber dilinde edilgen çatı olmaz diye bir şey yok. Yerine, yazanın üslubuna, meramına göre edilgen çatının çok uygun olacağı çok yer vardır. Fakat bu birkaç örneğin bize gösterdiği şey, aslında bir propaganda ya da akıl çelme tekniği olan muğlaklaştırma amaçlı dil kullanımının gazeteler tarafından aynen benimsenmesinin, haber değil propaganda ürettiği.
İktidar medyasındakilerin “haber dili açısından objektif olma, anlaşılır olma, haberin unsurlarını eksiksiz biçimde kurma gibi bir dertleri” olmadığını belirten Topuz, “Bırakın edilgen çatıyı, en basit haber cümlesini bile haberi haber olmaktan çıkaracak biçimde kullanıyorlar” diye ekliyor.
‘Manipülasyona en açık tarz’
Bianet Proje Danışmanı Nadire Mater’a göre de “Manipülasyona en açık tarz da özneyi görünmez kılan ‘edilgen çatı’ haberciliği.”
Mater şu ifadeyi kullanıyor: “Özneyi görünmez kıldın mı her türlü dezenformasyonu yayabilirsin; ‘yapıldı,’ ‘edildi,’ ‘denildi…’”
Gazeteci Candan Yıldız ise Türkiye medyasında neden sık sık edilgen dil kullanımının tercih edildiğini sorgularken şunları söylüyor:
- Gazeteci, muhabir neden edilgen bir dil kullanıyor? Neden özneyi bilerek/bilmeyerek —ki 5N1K’da özne vardır (KİM)— ya da faili bilerek/bilmeyerek görünmez kılıyor? Tercih edilen haber dilinde editöryel süzgecin sorumluluğunu da atlamamak gerekiyor. Ya da yayın kuruluşlarının yayın çizgisini… Bu dil tercihinde çok farklı süzgeçlerin bazen birlikte, bazen ayrı ayrı devreye girdiğini düşünüyorum.
Kim saldırdı? Kim öldürdü?
“Habercilikte kullanılan edilgen dilde sansürün/otosansürün, icazetli gazeteciliğin ya da makbul gazeteciliğin de etkili olduğunu düşünüyorum” diyen Yıldız iki örnekle bunu açıklıyor:
- Gezi olaylarındaki polis şiddetini örten bir başlık örnek olarak verilebilir. Berkin Elvan’ın polisin attığı kapsülle hayatını kaybetmesinin ardından Milliyet’in manşeti: “Türkiye’nin evlat acısı.” Oysa failler polisti.
- Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın kayıplarını bulmak için yıllar öncesinden başlattığı oturma eylemine polis saldırısı da, haberlerde “Cumartesi Anneleri’ne saldırı” başlıklarıyla haberleştirildi.
Yıldız, uzun yıllar kadın cinayetlerinde failin gizlendiğini belirterek bir örnek daha veriyor:
- “Kadın öldürüldü” dendi. “…. isimli erkek öldürdü” denilmedi. Bu dil tabii ki yıllar içinde değişti. Toplumsal cinsiyet eşitliği için kadınların toplumsal alandaki mücadelesi, haber merkezlerini de dönüştürüyor. Kadın muhabirler, kadın editörler, yazı işleri müdürleri toplumsal alandaki dönüşümü en hızlı benimseyen kesimler oldu. Bu, haber merkezlerindeki egemen dili de zorlayan bir başka bir editöryel mücadeleydi.
2. ‘Etkisiz hâle getirildi’ gibi ifadeler haberi muğlaklaştırır
Haber dili açık ve özlü olmalıdır. Oysa çatışma haberlerinde sıkça rastlanan “etkisiz hâle getirildi” gibi ifadeler muğlaklık yaratıyor.
Topuz, iktidar medyasının yanı sıra bağımsız medya kuruluşlarının da bu konuda hatalar yaptığını belirtiyor. Ona göre özellikle “ulusalcı” çizgideki yayınlarda bu sorun gözleniyor. Çatışma haberlerinin yanı sıra göçmen meselesinde, Kürtler ve Ermenilerle ilgili haberlerde de eylem muğlaklaştırılarak sunulabiliyor. Bunu şöyle açıklıyor Topuz:
- Örneğin Milli Savunma Bakanlığı’nın ‘terör olayları’na ilişkin açıklamaları, hem iktidara hem muhalefete yakın birçok medya kuruluşunda aynı şekilde yer bulur: “Hakkari kırsalında beş terörist etkisiz hâle getirildi.” Burada, hem edilgen dil, hem de resmî tanımlamaya aynı şekilde sahip çıkma hâli var. “Haber” olarak beş kişinin başına bir iş geldiğini söylüyor, ama geri kalan şeyi örtüyor.
- O beş kişi niye “terörist,” gerçekten ellerinde silahla çatışırken mi ‘etkisiz hâle getirildi’ler, yoksa koyun güden beş köylü müydü? “Etkisiz hâl” ne demek, bayıltıldılar mı? Öldürüldüler mi? Gömüldüler mi? Sınır dışına mı atıldılar? Burada bakanlık ya da askeriyenin açıklaması, iktidarın tamamı ve muhalefet medyası denilenin çoğunda aynı şekilde giriliyorsa, demek ki “muhalefet” o kadar da muhalefet değil. Hasılı, gerçek anlamıyla muhalif medya çok az, çünkü gerçek anlamıyla medya çok az.
3. ‘Terörist’ ve benzeri sıfatlar, nesnelliği zedeler
Uluslararası gazetecilik standartları ve üslup rehberleri, haber dilinde “terörist” gibi sıfatların kullanımından kaçınmayı öğütlüyor. Örneğin BBC’nin “terörün haberleştirilmesinde dil kullanımı” konulu editöryel rehberinde şöyle diyor:
- Kimin terörist, neyin terör eylemi olduğu konusunda bir uzlaşı yoktur. Bu sözcüğün kullanımı genelde bir değer yargısı içerir. Bu nedenle bu sözcüğü kullanmaktan kaçınmalıyız. Buna karşın bir kişinin sözlerini tırnak içinde aktarıyorsak “terörist” sözcüğünü değiştirmemeliyiz. Bu durum, belirli bir eylemin gerçekliğini veya korkunçluğunu olduğu gibi yansıtmaktan bizi alıkoymamalı. Sadece, tarafsız gazetecilikteki saygınlığımızı zedelemeyecek bir dil kullanmaya dikkat etmeliyiz.
Tele 1 Dış Haberler Editörü Çağlar Tekin, Türkiye özelinde durumun değişkenliğine de dikkat çekiyor. Siyasi iktidar, dün Ankara’da protokolle ağırladığı kişi ve örgütlere bugün “terörist” diyebiliyor örneğin. Bunu şöyle açıklıyor Tekin:
- Terör kavramı pek çok başlığı tartışılamaz hâle getiriyor. Veya pek çok başlık, tartışılamaz hâle gelsin diye terör kavramı ile ilişkilendiriliyor. Bu başlıkta yakın coğrafyadan örnek vermek dahi yargılanma sebebi hâline gelebiliyor. Örneğin yıllarca İsrail’e karşı verdiği mücadele övgü ile anılan Lübnan Hizbullahı, Suriye’de cihatçı çetelerle mücadele etmeye başlaması ile birlikte terör örgütü olarak anılmaya başlandı. Ankara, o cihatçıları resmi olarak terör örgütü listesine aldıktan sonra da Hizbullah’ı terör örgütü olarak anmaya devam etti. Veya Ankara’da ağırlanan PYD yöneticileri, Türkiye ile kimi başlıklarda anlaşmamalarının ardından terörist oluverdiler.
4. Şartlı birleşik cümleler, şiddeti meşrulaştırabilir
İletişim akademisyeni Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu, özellikle kadına yönelik şiddet haberlerinde şartlı birleşik cümle kullanımının, şiddeti meşrulaştırabileceği uyarısında bulunuyor. Böyle bir dil güçlüyü haklı çıkarırken mağduru bir kez daha mağdur edebilir. “İddia” sözcüğünün kullanımına da dikkat etmek gerektiğini belirten İnceoğlu şöyle diyor:
- Üç yıl resmî nikâhı olmadan yaşadığı bir adam tarafından sopa, tekme ve yumruklarla dövüldüğünü söyleyen ve polise sığınan genç bir kadının belli ki dayaktan mosmor olmuş fotoğrafını yayımlayıp bunun da “Kadın iddia ediyor” diye verilmesi oldukça sorunlu bir habercilik tarzı. “Resmî nikah istemeseydi dayak yemeyecekti” gibi kadına yönelik şiddeti onaylayan bir vurgu var. Kadına yönelik şiddet haberleri sıradanlaştırılarak, dramatize edilerek veya normalleştirilerek verilmekte.
“Söylem, dil içinde kurgulanan toplumsal kökenli bir ideolojidir” diyen İnceoğlu devam ediyor:
- Şiddeti aktarırken, gazetecinin haber söylemi de egemen ideolojinin haber söylemine paralel bir biçimde; olayın aktörlerinin desteklenmesi ya da sorgulanması sonucunu doğuracak şekilde seçilmemelidir. Örneğin, “belirtti, ifade etti, açıkladı, vurguladı, altını çizdi” gibi haber fiilleri olayın aktörünün desteklendiğini hissettirirken, “iddia” ifadesini kullanmakla, kaynağın görüşlerinin desteklenmediği, bu görüşlere ihtiyatla yaklaşılması gerektiği vurgusu yapılmış oluyor.
5. Zamiri ‘biz’ olan bir haber olmaz
Bazen gazetecilerin dili siyasetçileri andırıyor ki belki de tüm bu örnekler içinde meslek için en vahim durum bu. Bu duruma dikkat çeken Topuz şu belirlemeyi yapıyor:
- Daha acı olanı bu gazeteciler de aynı dili ya tekrarlıyor ya da cevaben daha ağır bir saldırganlıkla konuşuyor. Siyasetçilerin dili nasıl değişir bilmiyorum ama gazeteciler açısından durum çok açık ve basit: Bu dili benimsemezsiniz, kullanmazsınız, kullanıldığı yerde deşifre edersiniz. Yani nasıl ki haber objektiflik, haber unsurları ve gerçeğe bağlılık üzerinden oluşturulur, dili de aynı şekilde bunlardan oluşmak zorundadır. “Biz” diye cümle kuran bir gazeteci, zamiri “biz” olan bir haber olmaz.
6. Seçilen her sözcük, sorumluluktur
Özellikle Türkiye’de haber merkezlerinde işleyen editöryel süreç, günümüzde iyice azalan kaynaklar ve alabildiğine artan hız talebi nedeniyle sık sık hatalara ve eksiklere neden oluyor. Oysa muhabirle başlayan editöryel süreçte, haber dilinde tercih edilen her ifadenin büyük önemi var. Buna dikkat çeken Journo.com.tr Proje Editörü Emre Kızılkaya, şu ifadeleri kullanıyor:
- Veri görselleştirme öncelikle dilimizde başlar. Olguları bozmadan, eksiltmeden aktarmamız gerekir ama bunu dilimizin çizdiği sınırlar dâhilinde ve haberi üretirken harcayacağımız zaman ve bilişsel enerji ölçüsünde yapabiliriz. Yine de her tür kısıt altında, haber diliyle ilgili her tercihin bir sorumluluk olduğunu unutmamak gerekir.
- Örneğin “Borsa çakıldı” dediğimizde, bu mecaz, borsanın cansız bir varlık olduğunu okura hissettirir. Bir uçak gibi “çakılan” bu varlığın toparlanmasının insan müdahalesi olmadan mümkün olmayacağını da… “Borsa kanatlandı” dediğimizde ise bu varlığın bir kuş gibi, kendiliğinden uçmaya devam edeceği algısı tetiklenir.
- Kolluk güçlerinin karıştığı olaylarda sıkça geçen bir ifade olan “tabancası ateş aldı” da öyle… Burada edilgenlikten öte bir durum var. Haber, tabancayı taşıyan kişi değil de, tabancanın kendisinin fail olduğunu söylüyor gibi!
- Dil, kuşkusuz ideolojiyi de barındırabilir. “Terörist” örneğinin yanı sıra mesela “rejim” kelimesi de bir siyasi tutum içerir. O ülkedeki yönetimin demokratik meşruiyetini sorgulatan bir sözcüktür bu. Bu yüzden haberi oluşturan kişi, dile dair tüm bu seçimleri olgulara dayanarak ve gazetecilik etiği çerçevesinde özenle yapmalı.
7. ‘Tarafsız’ görünen dil, aslında taraf olabilir
Ali Duran Topuz’a göre “tarafsız, yansız ve ideolojiden bağımsız haber oluşabilir mi” sorusuna da bu bağlamda yanıt vermek gerekiyor. Şöyle diyor Topuz:
- Bu üç terim, son dönemlerde çok kullanılıyor. İktidara yakın medyalar muhalefete yakın medyaları aynı şekilde suçluyor: “Yansız, tarafsız değilsiniz, ideolojik haber yapıyorsunuz.” Keza muhalefete yakın medyalar da aynı şekilde cevap veriyor, yani karşı tarafı suçluyor.
- Aslında “yansız” ve “tarafsız” terimleri, haber için değil, yargı için uygun terimler. Yargı; yansız ve tarafsız olmaya, ideolojik etkilerin dışında karar üretmeye çalışır ve çalıştığını söyler. Burada ideoloji terimini sona bırakarak, “yansız” ve “tarafsız” haber tanımının kendisinin bir tür hile, bir aldatmaca olduğunu, öyle değilse bir tür ideolojik örtme işlevi gördüğünü söylemeliyim.
- “Yansız” ve “tarafsız” haber talebinin kendisi yanlı, taraflı (ve tabii ideolojik) bir karakter taşır. Haber objektif [nesnel] ölçülere, haber için gerekli kriterlere, yani haberin temel unsurlarına uygun biçimde oluşturulmalıdır. Bir haber objektif olmadan, haber unsurları (5N1K) tamam olmadan haber olmaz zaten.
- Halbuki yanlı, taraflı biçimde haber kurulması, haberi haber olmaktan çıkarmaz, hatta bazen yanlı olmak gereklidir. Örneğin, dezavantajlı gruplara, azınlıklara, LGBTİ+ topluluklara, göçmenlere ilişkin haberlerde doğrudan bu kişi ve gruplar lehine, yani onlardan yana ve onlardan taraf haber yapmak hiç de sakıncalı değildir.
Güçlüden değil, haklıdan taraf olunmalı
- Somut bir örnek olarak Somalı, Ermenekli madencilerin ‘tazminat mücadelesi’ni ele alalım. Tek tek madencilerin, bağlı oldukları sendikaların görüşlerini aldıktan sonra, işverene ve hükûmete sormadan haberi tamamlarsak, ‘objektif’lik açısından eksik kalmış oluruz. Bu haberi zayıflatır. Fakat haberi madenciden yana kurmak ya da patrondan yana kurmak mümkündür. Ben kişisel olarak bu haberin mutlaka işçiden yana kurulması gerektiğine inanırım. Bu, haberi haber olmaktan çıkarmaz.
- Yani taraflılık haberi haber olmaktan çıkarmaz. Tarafsızlık adına adaletsizliğin gizlenmesi tehlikesi vardır çünkü. “Bu sadece bir tazminat tartışması, mahkemeler karar vermeli, işçinin yürümesi yanlış” derseniz, çok objektif ve ideoloji dışı davranmış olursunuz!
- Oysa ideoloji tam da bu görüşün kalbinde yatar ve mevcut hukuki durum patronları korumak, işçileri korumamak üzerine şekillenmiştir. Gazeteci burada dezavantajlı konumdaki işçi lehine haber yapmakla, onların görüş ve bakış açılarını kamuoyuna sunmakla hatalı bir iş yapmış olmaz. “Yansız” olacağım diye diye patronların demagog yöneticileri ve avukatlarının görüşlerini aktarmaya çalışmanın gazetecilikle bir ilgisi yoktur.
- Özetlersek: Yansız, tarafsız ve ideolojiden azade haber isteğinin kendisi yanlı, taraflı ve ideolojik haber üretiminin koşullarını sağlar, yollarını açar. Haber unsurlarını gözetme, objektif olma, gerçeğe bağlı kalma gereklidir ama tarafsızlık bir efsanedir.
Nadire Mater: İktidar dille kuruluyor
Nadire Mater, “İktidar dille kuruluyor, iktidarlar da bunu çok iyi biliyorlar” derken “Kamu Terim Bankası” projesine Anadolu Ajansı, TRT, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun yanı sıra bakanlıklar dâhil çeşitli devlet kurumlarının katıldığını hatırlatıyor ve şöyle diyor:
- Haber dili sadece sözcüklerle değil, gramerle de kuruluyor… Korkutabilir, panikletebilir, sindirebilirsiniz. Haber yazarken her kelimemizi eril, militarist, şiddet, ayrımcı, incitici vs. üzerinden değerlendirelim, gündelik dilimizi de bu anlamda dönüştürelim. “Gazetecilik Sözcük Bankası” için hızla harekete geçelim; bianet sözlükleri hepimiz için başlangıç olabilir.
İnceoğlu: Gazeteciler sorumluluklarını hatırlamalı
Prof. Dr. İnceoğlu, Türkiye’nin medya etiği açısından başarısız bir sınav verdiğini dile getiriyor. Gazetecilik mesleği kadar gazeteci tipinin de bir değişime uğradığına dikkat çeken İnceoğlu şu görüşleri aktarıyor:
- Gazetecilerin hak ve sorumluluklarının yeniden hatırlanmaya ve hatırlatılmaya ihtiyacı var. Medya etiği derken medya çalışanlarının “ahlakilik” ölçütlerine uyup uymadıklarını eleştiren, sorgulayan ahlak felsefesini kastediyoruz.
- Medya etiğinin kuramsal temeli olan gazetecinin sosyal sorumluluğunu göz ardı etmememiz gerekiyor. Bu sorumluluk; gerçeğe bağlılık, izler/okur kitleye haber müşterisi veya haber tüketicisi yerine yurttaş muamelesi yapmak, nesnellik, dürüstlük, özgürlük-sorumluluk dengesinin kurulması, popülizme, tiraj-reyting canavarına yenik düşmeme vs. içeriyor.
- Halbuki gazetecilerin tetikçi, halkla ilişkiler uzmanı, propagandist vs. gibi tutum ve pozisyon aldıklarını görüyoruz. Tüm dünya özdenetimi tartışıyor yıllardır, iyi bir özdenetim mekanizması özsansüre ve sansüre yenik düşmememin temel şartlarından biri olduğu gibi, medyanın kamuoyunu doğru bilgilendirmesi için de temel şartlardan biri.
- Gazeteciler şuna karar vermeliler: İyi gazetecilik yapıp sorumlu oldukları kamuya karşı görevlerini yerine getirip kamunun bilgi edinme hakkına mı hizmet edecekler, yoksa patronlarına veya iktidara mı hizmet edecekler?
Medya, başkalarının iktidarını tasvir eder
Gazetecilikte etik ilkelerin çoğunun 19. yüzyıldaki kitle basını döneminde ortaya atılan profesyonel ve nesnel ilkeler olduğunu belirten İnceoğlu, çevrim içi medyayı da kapsayan yeni ilkelerin gereğini vurgularken haber dilinin önemine de dikkat çekiyor:
- Dili kullananların seçtikleri sözcükler ve söylemler onların aynı zamanda ideolojilerini yansıtır. İdeolojiler de kendilerini dil ile ifade edip biçimlendirir. Diğer yandan ideolojiler, kimlikler, güç ilişkileri ve kültürel değerler, dil aracılığıyla ya da dilsel kurgulamalar yoluyla ortaya konuluyor.
- Stuart Hall’un söylediği gibi, medya içeriği, toplumdaki iktidar ilişkilerinin kabataslak bir haritasını oluşturur. Kendi anlamlandırma biçimini ve ideolojisini tüm toplumsal pratikler içinde yeniden üretir. Medyanın simgeler yaratma, bilgi/anlam üretme ve durumları tanımlama gücünün de, tarafsız bir güç olmadığı apaçık ortada.
- Van Dijk, birçok iktidar sahibinin (ve konuşmalarının) haber medyasında yeknesak bir şekilde yer aldığını ve böylece iktidarlarının daha da onaylanabileceğini ve meşrulaştırılabileceğini vurgular. Seçmeci kaynak kullanımı, tekdüze haber temposu ve haber başlığının seçimi yoluyla haber medyası hangi haber aktörlerinin kamuya yeniden sunulacağına, onlar hakkında neler söyleneceğine karar verir.
- Gazeteciler başkalarının iktidarlarının nasıl tasvir edileceğini ve aynı zamanda sözgelişi kendi örgütlerini öbürlerinden bağımsız kılarak kendi örgütlerinin iktidarına nasıl katkıda bulunacaklarını öğrenirler. Van Dijk, haber çalışanlarının egemen siyaset karşısında eleştirel olduklarını söyleyenleri şöyle yanıtlıyor: “Başat haber medyasında temel normlara, değerlere ve iktidar düzenlemelerine karşı açık bir meydan okuma çok nadiren gelişir.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – GAZETECİLİK İLKELERİ NELERDİR?