Haberin hızla tüketildiği dijital çağda, gerçeği öğrenmek için sabırla araştırılması gereken konulara gazeteciler nasıl yaklaşmalı? Aylarca manşetlerden inmemesi gereken bir haber Türkiye’de birkaç günde unutulabilirken, muhabirler fikri takibi nasıl yapmalı? Gazetecilik açısından sansür mü daha ağır bir suç, yoksa otosansür mü? Journo’ya konuşan gazeteci Mustafa Hoş’a göre “haber fışkıran” Çorlu tren faciasından tüm bu konularda dersler çıkarılabilir.
Gazeteci Mustafa Hoş’un “Ölüm Treni: Çorlu Tren Faciasının Gizlenen Gerçekleri” adlı yeni kitabı raflardaki yerini aldı. Geçen temmuzda yaşanan kazadan itibaren süreci titizlikle takip eden Hoş ile haber kaynaklarıyla kurduğu ilişkiyi, toplumu sarsan olaylarda çalışma motivasyonunu, araştırmacı gazetecilikte fikri takibin ve objektifliğin önemini konuştuk.
Çorlu tren kazasında hayatını kaybedenlerin aileleriyle iletişim içindesiniz. Kitapta ailelerin yaşadığı acıları aktarıyorsunuz. Büyük acıya karşı soğukkanlılığınızı nasıl koruyorsunuz?
Temas ve mesafe gazetecilikte en temel ilkelerden birisidir. Olayın içerisine girdiğinizde etkilenmemek mümkün değil. Her aşamasında acı yaşıyorsunuz ve bu acıya yabancılaşmamak gerek. İhmaller ve o insanlara yaşatılanlar bilgi ve belgelerle aktarılmalı. Bunların hepsini bir araya getirmek zor ancak gerçekler böyle açığa çıkabilir. Cinayet olduğu açıkça ortada olan bir olaya karşı üstünün örtülmek istenmesi tabii ki etkiledi. Yaşananları gördükçe, dinledikçe pek çok gece uyuyamadım.
Çorlu tren kazasının ihmaller zinciri olduğunu söylüyorsunuz. Bu ihmalleri araştırırken karşılaştığınız zorluklar nelerdir?
Türkiye Cumhuriyet Devlet Demiryolları (TCDD) Çorlu tren faciasından sonra her soruya muhatap olmak, her soruyu yanıtlamak zorunda. Oysaki tamamen kapalı kutu, ulaşıp soru bile soramıyorsunuz. Kendini öyle bir kapatıyor ki bir fire verirlerse her şey dökülecek gibi. Suç zincirine dönüştürülmüş durumda. Her bir ihmal cinayetinde zincirin halkalarını korumak için daha fazla çaba gösteriliyor. Olayın ortaya çıkması, var olan aksaklıkların giderilmesi için bir çaba yok. Olay suç ve suçluyu koruma çabasına dönüşüyor. Böyle olunca da bilgiye ulaşmakta zorluk çekiyorsunuz. Her attığım adımı siyasete boğup bir saldırıymış gibi göstermeye çalışıyorlar. Oysa ki bunun siyasi bir tarafı yok, prosedürlere uyulsaydı o insanlar yaşıyor olacaktı.
Çorlu tren kazası hak arama mücadelesine dönüştü. Gazetecilere hak arama mücadelesinde düşen görevler nelerdir?
Öncelikle kopyala yapıştır anlayışında kurtulmak lazım. Araştırmak ve işin gerçeğini öğrenmek için kimsenin vakti yok. İnternet ile birlikte haber hızlıca tüketiliyor. Bu hızlı tüketim içinde haber ciddi anlamda zedeleniyor. Çorlu tren faciasını basit cümlelerle anlatmak mümkün değil. Gazetecinin her aşamayı takip edip yeni gelişmeleri haber yapması gerekiyor. Çorlu tren faciasının aylarca manşetlerden inmemesi gerekirdi. Hiçbir şekilde yargılanmayacağına inanan ve yapılan her şeyi kişisel olarak algılayan anlayış yüzünden Türkiye, ihmal cinayeti sahasına döndü. İnsanların bu kadar kolay öldüğü yerde ölümü de durduramazsınız. Bu sadece ihmal cinayetini takip etmek değil ölümü kanıksamaya da karşı çıkmaktır.
Kitabı hazırlarken aileler, avukatlar ve meslek odalarının yanı sıra dosyanın bilirkişisiyle de görüşüyorsunuz. Haberde tüm görüşlere yer vermenin önemini objektiflik açısından değerlendirebilir misiniz?
Karşı görüş haberi zedeleyen bir unsur gibi düşünülüyor. Oysa karşı görüş haberin namusudur. Medyadaki cepheleşmeyle birlikte haber deforme oldu. Karşı tarafta kim varsa ona sert sözler söylemek ve hakaret etmek gazetecilik değildir. Genç kuşaktakiler böyle yetişiyor, üzülerek söylüyorum, hiçbiri gazeteci değil. Popülerliğin şehvetine kapılan kişi gazeteci olamaz.
‘Karşı görüş haberde zorunluluktur’
Gazetecilik adrenalini yüksek, özel bir meslektir. Gazeteciliği başka şeylerle tamamlamaya kalkıştığınızda aslında tamamlamıyor, eksik bırakıyorsunuz. O yüzden karşı görüş haberin tamamlayıcı unsurudur, bir zorunluluk ve sorumluluktur. Ben TCDD genel müdürüyle de görüşmek isterdim ama konuşmuyorlar. Üç bilirkişiyle de konuşmak istedim biri kabul etti ve çok önemli şeyler söyledi. Bilirkişiler bu davanın kilit insanları, söylediklerinin dava süreci açısından önemli olacağını düşünüyorum.
Gazetecilikte söz ettiğiniz cepheleşme ne zaman başladı?
Dönüşüm birbirini tetikliyor. Biri bataklığa giderken diğerini yanına çekiyor. Kimse durun, ne oluyor diye sormuyor. Çünkü cepheleşmek çok kolay. Delil, bilgi ve belge peşine düşmek zordur. Bu zorlukta, en kolayı tercih ediliyor. Bunu maddi tarafı da var tabii. Kendini bağımsız, özgür ya da muhalif olarak konumlandıran herkesin çok ciddi maddi sıkıntıları var. Çalışan sayısı az, ücretler düşük. Böyle olunca deneyimli ve yetenekli insanlarla birlikte iş yapılamıyor. Sonuç olarak ortaya iyi gazetecilik çıkmıyor.
Çorlu tren kazasının üstünün örtüleceği düşüncesiyle çevrenizdekiler size “Boşuna yazıyorsun” diyor. Bunu siyasal iklimin oluşturduğunu bir karamsarlık olarak değerlendiriyorsunuz. Bu karamsarlıkta gazetecilere düşen görevler nedir?
Gazetecinin bir olay için “bir şey çıkmaz” demeye hakkı yoktur. Gazetecinin işi ne olacağını hesap etmek değil, gerçekleri belgeleriyle ortaya koymaktır. Son zamanlarda gazetecilerin otosansür yaptığını duyuyorum. Otosansür, sansürden çok daha ağır bir suçtur. Gazetecinin otosansür yapmak zorunda kaldığı her şey mesleğe ihanettir. Temel sorun sansürden öte otosansürün yerleşmiş olması. Televizyon kanallarında yöneticilik yaptığım yıllarda yayına müdahale için bir sürü telefon geliyordu. Uygularsın, uygulamazsın ayrı bir konu. Artık kurumlara böyle telefonlar gelmiyor çünkü buradaki insanlar terbiyelendi. Orada artık Pavlov’un köpekleri gibi insanlar var. Korkunç bir durum yaşanıyor.
Pamukova tren kazası sonrası manşetler (2004):
Çorlu tren kazası sonrası manşetler (2018):
2004 yılındaki Pamukova tren kazasından sonra gazetelerin attığı manşetlere kitabınızda yer veriyorsunuz. Bugünden bakıldığında oldukça cesur manşetler. 15 yılda basının geldiği durumu nasıl değerlendirirsiniz?
O manşetler son medyaydı ve Türkiye açısından ne kadar değerli olduğu görüldü. Boyalı basın denilen, aslında özgür olmadığı söylenen yerlere bile ne kadar çok ihtiyaç olduğu görüldü. Pamukova için atılan manşetleri merkez medya görünümlü gazeteler bugün atsalar kahraman ilan edilirler. Geçmişi ne olursa olsun kahraman olur ve iktidarın hedefi olur. 15 yılda insani ve toplumsal olarak çok şey kaybettik. Siyaset, toplum ve üniversiteler çürüdü. 12 Eylül döneminde bile sessiz kalmayan üniversitelerden çıt yok. Ortaokul ve lise öğrencileri gazetecilerden daha cesur soru sorabiliyor.
‘O soruyu bir gazetecinin sorması lazımdı’
Gençler, 19 Mayıs dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya geldi. İçlerinden birisi Erdoğan’a “Eğer seçimi siz kazansaydınız, yine de itiraz edecek miydiniz? Dört pusuladan sadece bir tanesinin iptali konusunda yorumunuz nedir, merak ediyoruz?” şeklinde soru sordu. Bu soruyu bir gazetecinin sorması lazımdı. Bu ülkede gazetecilik yapıyorsan başın belaya girer, başın belaya girmiyorsa gazetecilik yapmıyorsun. Başıma bir şey gelmesin diye yaptığın her şey aslında başına bir şey geldiğinde senin yalnızlaşmana yol açıyor.
Çorlu tren kazasında haber fışkırdığını söylüyorsunuz. Konuyla ilgilenen az sayıda gazeteci var. Bunun sebebi nedir?
Çorlu’nun takip edilmemesi mümkün değil. Takip etmekten kastım yapılan eylemin takip edilmesi değil. Gerçeklerin ortaya çıkarılmasını sağlamak ve onunla birlikte kamuoyu baskısı yaratmak. Takip etmeme aslında kanıksamayla da ilgili. Türkiye’nin acı eşiği çok yükseldi. Maden kazaları, bombalı saldırılar ve diğerleri… Ülkenin üzerinden kan akıyor. O kanın üzerine birileri bir şey inşa etmeye çalışıyor. Gazeteci bunu ortaya çıkarmak ve kaydını tutmak zorundadır.
‘İnternet kayıt alanı değil, bu yüzden kitap yazdım’
Bu kitabı yazmamın diğer bir gerekçesi de kayıt altında tutmak. İnternet kayıt alanı değil. Gözden kaçıyor, siliniyor… Artık mahkemeler bir haberi kaldırdığında haber bile vermiyor. Bir bakıyorsunuz linke ulaşılamıyor. Ne kadar çok kayda düşülürse hesap verme, hesap sorulma süresi kısalacaktır. Böyle olursa birileri görevini yerine getirirken dikkat eder bu da bir sürü insanın hayatın kurtarabilir. Bir can kurtarmanın değerini hepimizin düşünmesi ve idrak etmesi lazım.
Sizin de ilgilendiğiniz toplumu sarsan olaylarda yurttaş gazeteciliği ve aktivizm öne çıkıyor. Profesyonel gazetecilik ile ayrıldıkları nokta neresidir?
Yurttaş gazeteciliği ya da aktivizm bunların olmasında sorun yok ancak bunlara gazeteci olarak bakılmasında sorun var. Gazetecilik nosyon, formasyon, tecrübe ve araştırma gerektirir. Bunların hepsi bir araya gelince haber ortaya çıkar. En hassas olduğumuz haberler istismar ve cinsel saldırı haberleridir. Haberi iyi araştırıp emin olmak gerekir. Eğer o insan masumsa, yeniden masumiyetini ispat etme şansı çok düşüktür. Bir insanın hayatını mahvolabilir. Tersinden baktığımızda da ayrı kriterler geçerli. Örneğin İstanbul’da istismara uğrayan çocuk ölmemişti ve öldüğüne dair paylaşımlar yapıldı, fotoğrafı yayıldı. Çocuk o travmadan nasıl kurtulacak, aile yaşamına nasıl devam edecek? Sosyal medyada etkileşim almak uğruna bir çocuğun hayatı mahvoldu.
‘Gazeteciler sakin ve ihtiyatlı olmalı’
Bunun filtresi gazetecilerdir. O insanlar manipülasyon için kullanılabilir. Yurttaş gazeteciler, aktivistler ve sosyal medya materyal sağlayan yapılar olmalı, ana kaynak değil. Ancak sosyal medyanın kullanıldığı iyi örnekler de var. Metin Cihan’ın Rabia Naz Vatan olayını gündeme taşıması, Timur Soykan’ın İranlı uyuşturucu baronu Zindaşti ile ilgili olarak Bağdat Caddesi’ndeki cinayeti anlatması gibi. Kritik nokta olayın deforme edilmemesi. Sakin ve ihtiyatlı adımlar atmak gerek. Öyle bir dönemdeyiz ki herkes kendi A Haber’ini yaratmaya çalışıyor.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR – ‘KARŞIT GÖRÜŞ ALININCA HAYRET EDER OLDUK’